img

 

img img
HAFTANIN YÜKSEK MAHKEME KARARLARI

Yargıtay 13. Hukuk Dairesi
2015/15621 E. , 2016/11913 K., 02.05.2016

Yargıtay 12. Ceza Dairesi
2015/11151 E., 2016/9749 K., 08/06/2016 T

Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi İkinci Bölüm
Başvuru Numarası: 2014/1836 Karar Tarihi: 28/09/2016

Danıştay 11. Daire
2016/223 E., 2016/583 K., 02.05.2016

Yargıtay 13. Hukuk Dairesi
2015/15621 E. , 2016/11913 K., 02.05.2016

Mahkemesi: Asliye Hukuk Mahkemesi
Talep: Alacak

ÖZET: Vekil, vekâleti iyi bir surette ifa ile yükümlüdür. Başka bir ifade ile müvekkilin kendisine verdiği görevi özen ve sadakatle ifa etmek yükümlülüğü altındadır. Öte yandan, müvekkilin talebi üzerine, yapmış olduğu işin hesabını vermekle, her ne nam ile olursa olsun, almış olduğu şeyi müvekkile tediye etmekle yükümlüdür. Vekilin hesap verme yükümlülüğüne, üçüncü kişilerden aldığı değerler evleviyetle dahildir. Dava konusu olayda, davalı vekilin evi sattığı ve bedelini de tahsil ettiği halde bu bedel konusunda davacıya bilgi ve hesap vermediği anlaşıldığından bu doğrultuda inceleme yapılıp sonucuna göre karar verilmesi gerekir.

KARAR: Davacı, kendisine ait taşınmazın satışı için davalıya 24.08.2009 tarihinde vekaletname verdiğini, davalının bu vekaletname ile bağımsız bölümü dava dışı şahsa 25.08.2009 tarihinde sattığı halde satış bedelini kendisine ödemediğini ve ayrıca satış bedelinin de tapuda yazılı miktardan fazla olduğunu beyanla fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla taşınmazın rayiç değerinin belirlenerek davalıdan faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, davacının gelinin kredi borcuna kefil olduğunu ve borcun kapatılması için dava konusu satışın yapıldığını ve satış bedelinin gelinin hesabına yollandığını bunlardan davacının haberi olduğunu savunarak, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir. Davacı, evinin satışı için davalıya vekalet verdiğini, evinin davalı tarafından satıldığını ancak satış bedelinin kendisine verilmediğini beyanla evin rayiç değerinin davalıdan tahsilini istemiş, davalı ise davacının gelininin kredi borcuna kefil olduğunu ve ödemeler yaptığını, bu borcun kapanması için satış bedelinin davacının talebi ile gelinin hesabına yollandığını savunmuştur. İleri sürülüş şekli ve dayanılan olgular çerçevesinde, davacının bu davadaki alacak isteminin, vekilin hesap verme yükümlülüğüne aykırı davranması hukuksal nedenine dayandırıldığı açıktır. Gerçekten de vekil, vekaleti iyi bir surette ifa ile yükümlüdür. (B.K. md. 390/2) Başka bir ifade ile, müvekkilin kendisine verdiği görevi özen ve sadakatle ifa etmek yükümlülüğü altındadır. Öte yandan, müvekkilin talebi üzerine, yapmış olduğu işin hesabını vermekle, her ne nam ile olursa olsun, almış olduğu şeyi müvekkile tediye etmekle yükümlüdür. (B.K.md. 392/1) Vekilin hesap verme yükümlülüğüne, üçüncü kişilerden aldığı değerler evleviyetle dahildir. Vekilin hesap verme borcu, vekalet sözleşmesinin kurulmasıyla birlikte doğup, işin vekil tarafından yürütülmesi sırasında ve sona ermesinde de devam etmektedir. Vekilin aldıklarını geri verme borcunda muacceliyet, vekilin hesap vermesi veya sözleşme ilişkisinin bitmesi ile başlar. (Bkz. Hukuk Genel Kurulunun 2011 tarih ve 2011/13-161 esas ve 2011/276 karar sayılı ilamı da bu yöndedir.)

Dava konusu olayda, davalı vekilin evi sattığı ve bedelini de tahsil ettiği halde bu bedel konusunda davacıya bilgi ve hesap vermediği, davacının da bu miktarın tahsili için eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır.

Mahkemece, davalı tarafından satış bedelinin dava dışı gelinin hesabına ödendiği ve davacının bu satış bedelini davalıdan yeniden istemesinin hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu kanaati ile davanın reddine karar verildiği anlaşılmıştır. Ancak yukarıda anlatılanlar ışığında somut olayda davalı her ne kadar geline yapılan ödemeden davacının da haberi olduğunu ve onun talimatı ile satışın ve ödemenin yapıldığını savunsa da bu savunmalarını somut deliller ile ispatlayamadığı anlaşılmıştır. Olayda dava konusu miktar yüksek olduğundan tanık beyanlarına itibar edilemez. Bu durumda davalı tarafından dava dışı geline yapılan ödeme var ise de davalıyı sorumluluktan kurtarmaz. O halde mahkemece, davalı vekilin hesap verme yükümlülüğünün devam ettiği kabul edilerek, bu doğrultuda inceleme yapılıp sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davacı yararına bozulmasına 02.05.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.


Yargıtay 12. Ceza Dairesi
2015/11151 E., 2016/9749 K., 08/06/2016 T.

SUÇ : Ağır Ceza Mahkemesi
SUÇ : Taksirle öldürme

ÖZET : Ölenin yangın yerinde baygın vaziyette yerde yatarken bulunduğu ve bilinci kapalı olarak hastaneye kaldırıldığı, aynı gün saat 14.30’da hayatını kaybettiği olayda, otopsi raporunda kesin ölüm sebebinin belirtilmediği, ölenin yangının meydana geldiği binaya ne zaman girdiği, yangın söndürme faaliyetleri sırasında nerede olduğu, en son saat kaçta görüldüğü, içeri ne şekilde girdiği hususlarının sorulması gerektiği halde inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.

KARAR: Taksirle öldürme suçundan sanıkların beraatlerine ilişkin hükümler, mahalli Cumhuriyet savcısı ve üst Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü: Oluşa ve dosya kapsamına göre; ölenin işçi olarak çalıştığı tekstil fabrikasında, fabrikanın üstünden geçen yüksek gerilim hattındaki telin koparak çatıya düşmesi nedeniyle saat 07.30 sıralarında çıkan yangına itfaiye tarafından müdahale edilerek söndürme çalışmalarına başlandığı, öğlen saat 12.40 sıralarında, fabrika çalışanlarının, arkadaşları olan ölenin aralarında bulunmadığını farketmeleri üzerine öleni aramak için fabrika içerisine girdiğinde öleni baygın vaziyette yerde yatarken buldukları, ancak yoğun duman nedeniyle öleni dışarı çıkartamadıkları, haber verilmesi üzerine gelen itfaiye görevlilerinin öleni dışarı çıkartarak bilinci kapalı olarak hastaneye kaldırdıkları, aynı gün saat 14.30’da hayatını kaybettiği olayda, Dosya kapsamından, ölenin yangın başladığı anda bina içerisinde olup olmadığı, binaya hangi saatte ne şekilde girdiğinin anlaşılamadığı, otopsi raporunda kesin ölüm sebebinin belirtilmediği bu nedenle ölenden kan, idrar ve organ örneklerinin alındığı halde dosya kapsamında numune sonuçlarına rastlanmadığı dikkate alındığında, tanık olarak dinlenen kişinin yeniden tanık olarak çağrılarak, ölenin yangının meydana geldiği binaya ne zaman girdiği, yangın söndürme faaliyetleri sırasında nerede olduğu, en son saat kaçta görüldüğü, içeri ne şekilde girildiği, yokluğunun ne zaman ve kim tarafından ilk olarak fark edildiği, içeri girmesi yönünde talimat verilip verilmediği hususlarının sorulması, ölenden alınan kan, idrar ve organ örneklerinin akıbetinin araştırılarak, kesin ölüm sebebi belirlendikten sonra sanıkların hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken, eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiş olup, mahalli Cumhuriyet savcısı ile üst Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, hükmün isteme uygun olarak bozulmasına, 08/06/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi İkinci Bölüm
Başvuru Numarası: 2014/1836 Karar Tarihi: 28/09/2016

ÖZET: Başvuru, inançlı temlik nedeniyle açılan tapu iptali ve tescil davasında, mahkeme ve Yargıtay kararlarında davanın sonucunu etkileyecek esaslı iddiaların karşılanmaması, duruşmasız temyiz incelemesi yapılması, Yargıtay onama ilamına karşı karar düzeltme yolu açık olduğu hâlde ilamda kanun yolunun gösterilmemesi, karar düzeltme incelemesi sonucu farklı gerekçe ile verilen yeni bozma kararına karşı karar düzeltme hakkının tanınmaması, mevzuat ve hakkaniyete aykırı değerlendirme yapılarak karar verilmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

OLAY VE OLGULAR

Başvurucu ile A.V.ye vekaleten B.D. isimli şahıs arasında 22/6/1998 tarihli "Protokol" başlıklı bir belge imzalanmıştır. H.V. ve A.T. isimli şahıslar da belgeyi şahit sıfatıyla imzalamışlardır. Belgenin içeriği şöyledir:
"İş bu protokol 22/6/1998 tarihinde Mustafa Doğan ile A.V. (vekili) B.D. ile aralarında köy önündeki tarlanın tapusu Mustafa Doğan'a verilecektir. Konuya mevzu olan borç ödendiği zaman tapu Mustafa Doğan tarafından A.V.ye iade edilecektir. Tapu iade edilmediği takdirde Ankara mahkemeleri yetkilidir.
Konu olan 2 milyarlık (2.000 TL) borca karşılık 3 milyarlık (3.000 TL) senet verilmiştir."

A.V. protokole göre borç olarak aldığı bedelden başvurucunun kendisinden borç aldığı ve ödemediği 1.250 TL'yi mahsup ettikten sonra kalan 750 TL ve 2.000 TL alacak ve faizini, başvurucuya otomobil vermek suretiyle ödediğini, protokolden doğan borcu ödemesine rağmen başvurucunun taşınmazı tapuda iade etmediğini belirterek Kazan Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) tapu iptali ve tescil davası açmıştır. Ancak Mahkeme davanın reddine karar verilmiştir.

Temyiz üzerine karar, Yargıtay ilamı ile bozulmuştur.

Başvurucunun karar düzeltme talebi üzerine Daire, bozma ilamını kaldırarak farklı bir gerekçe ile mahkeme kararını bozmuştur. İlamın gerekçesi şöyledir: “Davadaki istemin dayanağı, 22.06.1998 tarihli “protokol” başlıklı belgedir. Burada, davacının köy önü mevkiindeki (633 sayılı parsel) mülkiyetini davalıya aldığı 2.000 TL borca karşılık devrettiği, borcun ödenmesi halinde tapunun tekrar davacıya iade edileceği yazılıdır.
Bir taşınmaz mülkiyetini devreden malikin devralanın bu taşınmazı belli bir amaç için kullandıktan sonra tekrar kendisine veya onun belirleyeceği üçüncü bir şahsa geri temlik edeceği inancıyla taşınmaz mülkiyetini devretmesine “inançlı temlik” denilmektedir. İnançlı temlikte, taşınmaz mülkiyetini devralan yeni malik belli koşulların gerçekleşmesi halinde, taşınmaz mülkiyetini tekrar geri temlik etmeye taahhüt etmektedir. Burada her iki tarafın başlangıçtaki amacı da mülkiyeti nakletmek olduğundan, mülkiyetin alıcıya geçişi muteberdir. İnançlı temlikler daha çok kredi temin amacıyla yapılmaktadır. İnançlı temlikte rehin verilecek yere işlemin başında taşınmaz mülkiyeti alacaklıya geçirilmekte, sözleşmede kararlaştırılan borcun ödenmesi halinde ise borçlu alacaklıdan mülkiyetin iadesini talep yetkisi kazanmaktadır. Yapılan bu açıklamalara göre, taraflar arasındaki 22/6/1998 tarihli sözleşmenin nitelendirilmesinde Dairemizce yanılgıya düşüldüğü anlaşıldığından mahkemece yapılması gereken iş, bilirkişi incelemesi yaptırılarak 22/6/1998 tarihli sözleşmeyle davacı tarafından davalıya karz olarak verilen 2.000 TL’nin dava tarihindeki güncelleştirilmiş değerini saptamak, bulunacak miktarı davalıya ödenmek üzere davacıya depo ettirmek, bedelin depo edilmesi halinde birlikte ifa kuralları doğrultusunda davayı kabul etmek, aksi takdirde reddetmek olmalıdır.
Bu açıklamalar doğrultusunda, davalının yerinde olan karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin bozma ilamının kaldırılarak hükmün belirtilen gerekçe ile bozulmasına karar vermek gerekmiştir. "

Bozma üzerine dosya Mahkeme, bozma ilamına uyarak yargılamaya devam etmiştir.

Mahkeme, 25.06.2013 tarihli ve K.2013/209 sayılı kararı ile davayı kabul etmiştir.
Temyiz üzerine karar, Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin ilamı ile onanmıştır.
Başvurucu anılan onama ilamına bireysel başvuruda bulunulmuştur.
Bu arada Başvurucunun Kazan Cumhuriyet Başsavcılığına yaptığı şikayet hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.

Değerlendirme

1.Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
Savcılık soruşturma dosyası ve kriminal raporun dava dosyasına celp edildiği, Mahkemenin soruşturma kapsamında yer alan başvurucunun şikâyet dilekçesi, 6/4/2009 ve 21/5/2009 tarihli beyanları ve tüm delilleri gözönüne alarak belgeye sonradan eklendiği belirtilen ibareyi davada esas alarak hüküm kurduğu, bu açıdan belgeye eklendiği iddia edilen kısmın davada esas alınamayacağına ilişkin iddialarının esasa yönelik yapılan değerlendirme çerçevesinde zımnen reddedildiği, başka bir ifadeyle kararın ve bu karara atıf yapan Yargıtay ilamının gerekçesi ile belgeye sonradan eklendiği iddia edilen ibarenin taşınmazın değer tespitinde esas alınması olgusu arasında neden sonuç ilişkisinin kurulabildiği, dolayısıyla bu hususta Mahkemenin ayrı bir açıklamada bulunmamasının, kararın gerekçeden yoksun olduğu sonucunu doğurmayacağı anlaşılmıştır. Yine Mahkemenin gerekçesi ve dosya kapsamındaki delillere açıkça atıf yapan Yargıtay onama ilamının gerekçesiz olduğundan da bahsedilemeyeceği açıktır. Bu açıdan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine yönelik iddianın yerinde olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Başvurucuların gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşılmakla birlikte başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Temyiz Aşamasında Duruşma Yapılmamasına İlişkin İddia
Somut olayda, temyize konu edilen uyuşmazlık miktarının duruşmalı inceleme yapılabilmesi için Kanun'da öngörülen sınırın üzerinde olduğu ve başvurucunun da duruşma yapılması talebine karşın incelemenin dosya üzerinden yapıldığı anlaşılmış ise de yazılı yargılama usulünün uygulandığı başvuru konusu davanın niteliği dikkate alındığında başvurucunun kişisel özellikleri, davranışları gibi sözlü yargılamayı zorunlu kılan olguların Yargıtayın kararını doğrudan etkileme potansiyeline sahip olmadığı, Yargıtayın dava dosyasının içeriği, yazılı belgeler ve beyanlara istinaden uyuşmazlığı hakkaniyete uygun bir şekilde sonlandırma imkânına sahip olduğu, başka bir ifadeyle şikâyet konusu temyiz incelemesinin yazılı sunumlar temelinde hüküm vermeye elverişli bir yapıda olduğu, nitekim Kanun'da tarafların duruşmaya gelmemeleri hâlinde incelemenin dosya üzerinden yapılmasına imkân tanındığı anlaşılmıştır.Açıklanan nedenlerle yargılamanın bütünü gözönüne alındığında aleni yargılanma hakkına yönelik açık ve görünür bir ihlal bulunmadığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

3. Yargıtay Onama İlamında Karar Düzeltme Yolunun Gösterilmemesi ve 12/1/2012 Tarihli İlama Karşı Karar Düzeltme İncelemesinin Yapılmamasına İlişkin İddia
Başvurucunun yeniden karar düzeltme talebi üzerine Yargıtay ilamında, 1086 sayılı mülga Kanun'un 442. maddesi gereği dilekçenin reddine karar vermesi nedeniyle ileri sürülen ihlal iddiasına konu müdahalenin yasal dayanağının bulunduğu ve meşru amaca yönelik olduğu, Mahkemece mevzuat çerçevesinde yapılan değerlendirmenin hukuki güvenlik ve belirlilik ilkeleri bağlamında öngörülebilirlik sınırları içerisinde ve ölçülü olduğu, bu yönüyle mahkemeye ulaşmayı aşırı derecede zorlaştıran ya da imkânsız hâle getiren niteliğinin olmadığı anlaşılmış, bu açıdan karar düzeltme talebinin reddedilmesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal edilmediği sonucuna ulaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

4. Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığına İlişkin İddia
Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmamıştır. Açıklanan nedenlerle başvurucunun belirtilen iddiasının kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, derece mahkemesi kararlarının açıkça keyfilik veya bariz bir takdir hatası da içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

Açıklanan gerekçelerle;
Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna, Temyiz aşamasında duruşma yapılmaması nedeniyle aleni yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna, Yargıtay onama ilamında karar düzeltme yolunun gösterilmemesi ve 12/1/2012 tarihli ilama karşı karar düzeltme incelemesinin yapılmamasına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna, Yargılamanın sonucunun adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna 28/9/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


Danıştay 11. Daire
2016/223 E., 2016/583 K., 02.05.2016

Mahkemesi: İdare Mahkemesi
Talep: İptal Davası

ÖZET : 30 fiili hizmet yılından fazla süreler için emekli ikramiyesi ödenmesine engel olan yasal düzenlemenin, Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi nedeniyle oluşan yeni hukuki duruma göre, davacıya 30 yılın üzerinde bulunan hizmet süresi için emekli ikramiyesi ödenmesi gerektiği açıktır.

KARAR: İdare Mahkemesince; davacının var olan ve önceki mevzuat ile elinden alınan hakka Anayasa Mahkemesinin kararı ile yeniden kavuştuğu, geçmişte elde edemediği bir hakkı talep edebileceği gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline; 30 fiili hizmet yılından fazla hizmet süreleri için emekli aylığının bağlandığı tarihte yürürlükte bulunan değerler dikkate alınarak hesaplanacak emekli ikramiyesi tutarının başvuru tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmiştir.

Davalı idare tarafından, İdare Mahkemesi kararının, dava konusu işlemin iptali ile mahrum kalınan emekli ikramiyesi tutarının başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte ödenmesine ilişkin hüküm fıkrasının bozulması istenilmektedir. Anayasa Mahkemesinin 25.12.2014 tarih ve E:2013/111, K:2014/195 sayılı kararı ile 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun 6270 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 1. maddesiyle değiştirilen 89. maddesinin 4. fıkrasında yer alan; '' ...verilecek emeklilik ikramiyesinin hesabında 30 fiili hizmet yılından fazla süreler" ve bu ibarenin devamındaki "ile" ibaresinin iptaline karar verilmiş, bu karar 7.1.2015 tarihli ve 29229 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak, Yasama Organına yeni bir düzenleme için Anayasa Mahkemesi tarafından herhangi bir süre verilmediğinden, aynı tarihte yürürlüğe girmiş ve 30 yılın üzerinde bulunan hizmet süresi için emekli ikramiyesi ödenmemesine ilişkin işlemin yasal dayanağını ortadan kaldırmıştır.

Uyuşmazlıkta; emekliye ayrılırken 30 fiili hizmet yılı için emekli ikramiyesi ödenmiş olan davacının, 30 hizmet yılından fazla geçen süreleri için emekli ikramiyesi ödenmesi isteğiyle yaptığı başvuru; Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararlarının geriye yürümeyeceği kuralı uyarınca idarece reddedilmiştir.

Anayasa'nın 153. maddesinde yer alan, Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararlarının geriye yürümeyeceği kuralı, iptal edilen hükümlere göre kazanılmış olan, doğumu anında hukuka uygun olarak tamamlanmış ve böylece kişiye özgü, lehe sonuçlar doğurmuş, daha sonra mevzuat değişikliği veya işlemin geri alınması gibi nedenlere rağmen, hukuk düzenince korunması gereken haklara yönelik olup, Anayasa'ya aykırı bulunarak iptal edilmiş bir düzenlemeyle ilgili uyuşmazlıkların, Anayasaya aykırılığı saptanmış hükümler dikkate alınarak çözümlenmeleri Anayasa'nın üstünlüğü ve hukuk devleti ilkesine aykırılık teşkil edecektir.

Bu bağlamda; 30 fiili hizmet yılından fazla süreler için emekli ikramiyesi ödenmesine engel olan yasal düzenlemenin, Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi nedeniyle oluşan yeni hukuki duruma göre, davacıya 30 yılın üzerinde bulunan hizmet süresi için emekli ikramiyesi ödenmesi gerektiği açıktır. Bu durumda, dava konusu işlemin iptali ile 30 fiili hizmet yılından fazla süreler için emekli aylığının bağlandığı tarihte yürürlükte bulunan aylık bağlamaya esas tutar dikkate alınarak hesaplanacak emekli ikramiyesi tutarının başvuru tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faizi ile birlikte ödenmesi yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında sonucu itibarıyla hukuka aykırılık bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, taraflar temyiz istemlerinin reddi ile İdare Mahkemesi kararının, dava konusu işlemin iptali ile mahrum kalınan emekli ikramiyesinin başvuru tarihinden işletilecek yasal faizi ile birlikte ödenmesine ilişkin hüküm fıkrasının yukarıda belirtilen gerekçe ile sonucu itibarıyla; emekli ikramiyesinin hesabında emekli aylığının bağlandığı tarihte yürürlükte bulunan aylık bağlamaya esas tutarın esas alınmasına ilişkin kısmının ise yukarıda yer verilen açıklama ile onanmasına; kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (onbeş) gün içinde Danıştayda karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 17.02.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


BaroKart Blog'da bulunan Yüksek Mahkeme Kararları yargitay.gov.tr, danistay.gov.tr, anayasa.gov.tr resmi internet sitelerinden alınmıştır.

NASIL ÇALIŞIR?

Otobil'inizi akaryakıt satış görevlisine gösterin. Akaryakıt satış görevlisi sisteme otobilinizi okuttuktan sonra otomatik olarak BaroKart’ ınız içerisinde bulunan bakiyenizden akaryakıt tutarı düşecek ve size sağlanan avantaj anında BaroKart'ınıza yansıtılacaktır.

Başvuru yapmak için tıklayınız.