img

 

img img
HAFTANIN YÜKSEK MAHKEME KARARLARI

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi
2013/20482 E., 2014/5005 K. T. 10.03.2014

Yargıtay 14. Ceza Dairesi
2016/1271 E., 2016/3355 K., T. 05.04.2016

Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi
Esas Sayısı: 2015/108 Karar Sayısı: 2016/46
Karar Tarihi: 26.05.2016 R.G. Tarih – Sayı: 13.07.2016 - 29769

Danıştay 13. Daire Başkanlığı
2016/364 E., 2016/1606 K., T. 12.05.2016

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi
2013/20482 E., 2014/5005 K. T. 10.03.2014

Mahkeme: Cumhuriyet Başsavcılığı (Kanun Yararına Bozma)
Talep: Evlenme İzni

ÖZET: Erkek veya kadın on yedi yaşını doldurmadıkça evlenemez. Hâkim olağanüstü durumlarda ve pek önemli bir sebeple 16 yaşını doldurmuş olan erkek veya kadının evlenmesine izin verebilir. Oysaki evlenmesine izin verilen talep edenin, karar tarihi itibariyle henüz 16 yaşını tamamlamadığı, bu nedenle evlenme talebinin reddine karar verilmesi gerektiği halde talep edenin evlenmesine izin verilmesinin hukuka uygun olmadığı kanaatine varıldığı, söz konusu mahkeme kararı olağan kanun yollarına gidilmediği için kesinleştiğinden Savcılık makamınca kanun yararına temyiz talebinde bulunulduğu anlaşılmaktadır.

KARAR: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hükmün kanun yararına bozulması Adalet Bakanlığının yazısı üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından istenilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa, 31.3.2011 tarihli 6217 sayılı Kanunun 3. maddesiyle ilave edilen geçici 3. maddenin (1.) fıkrası gereğince;1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin hükümlerinin uygulanması gerekmiştir. Bozma nedeni olarak; dosyanın incelenmesinde, davacı Hilal vekili Av. Salih 'in 06/06/2012 havale tarihli dilekçesi ile; davacı yaşı küçük Hilal'in dava dışı Muhammet isimli kişi ile birlikte yaşamaya başladıkları, davacının 16 yaşını doldurduğundan kanuni güvence altına alınması için hâkimin izni ile evlenmesine izin verilmesini talep ettiği, mahkemece Yargıtay yolu açık olmak üzere davanın kabulüne karar verildiği, Yunak Cumhuriyet Savcısı Tuğba'nın 27/03/2013 tarihli mütalaası ile; dosyanın karar kesinleştikten sonra incelenmesi neticesinde kararın yasaya uygun olmadığının tespit edildiği, kararda Konya ili, Y. ilçesi, K. köyü nüfusuna kayıtlı 01/11/1996 doğumlu Hilal 'in 16 yaşını ikmal ettiği gerekçesi ile evlenmesine izin verildiği, adı geçen kişinin, A. ilçesi, K. belediyesinde 08/06/2012 tarihinde evlendiği ve bu evliliğin resmî kayıtlara tescil edildiği, Türk Medeni Kanunu'nun 124/2 maddesinde "... Ancak, hâkim olağanüstü durumlarda ve pek önemli bir sebeple 16 yaşını doldurmuş olan erkek veya kadının evlenmesine izin verebilir" hükmünün yer aldığı; oysaki evlenmesine izin verilen Hilal'in, karar tarihi olan 07/06/2012 günü itibariyle 15 yaş, 7 ay ve 6 günlük olup henüz 16 yaşını tamamlamadığı, bu nedenle evlenme talebinin reddine karar verilmesi gerektiği, Hilal 'in evlenmesine izin verilmesinin hukuka uygun olmadığı kanaatine varıldığı, söz konusu mahkeme kararı olağan kanun yollarına gidilmediği için kesinleştiğinden kanun yararına temyiz talebinde bulunduğu anlaşılmıştır.

01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 124/2. maddesi ile "Ancak, hâkim olağanüstü durumlarda ve pek önemli bir sebeple onaltı yaşını doldurmuş olan erkek veya kadının evlenmesine izin verebilir. Olanak bulundukça karardan önce ana ve baba veya vasi dinlenir" hükmü getirilmiştir.

Evlenmesine izin verilmesi istenilen 01/11/1996 doğumlu Hilal'in dava ve hüküm tarihinde onaltı yaşını doldurmadığı anlaşılmaktadır.

Mahkemece, yasal şartın oluşmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken Türk Medeni Kanunun 124/2. maddesi hükmüne aykırı olarak evlenmeye izin verilmesi usul ve yasaya aykırı bulunmuştur.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 427/6. maddesine dayalı kanun yararına bozma isteğinin açıklanan sebeple kabulü ile hükmün sonuca etkili olmamak üzere bozulmasına, oybirliğiyle karar verildi.


Yargıtay 14. Ceza Dairesi
2016/1271 E., 2016/3355 K., T. 05.04.2016

MAHKEMESİ : Ağır Ceza Mahkemesi
SUÇ : Çocuğun nitelikli cinsel istismarı, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma

ÖZET: Her ne kadar mağdure sanıklar tarafından zorla kaçırıldığını iddia etmiş ise de yaklaşık on ay kadar sanıkla birlikte yaşayan mağdurenin aralarındaki geçimsizlikten sonra bu iddiayı ileri sürmesi de dikkate alındığında sanıkların savunmalarının aksine üzerlerine atılı kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu işledikleri yönünde her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gibi sanıkların cinsel istismar suçuna iştirak kastıyla hareket etmedikleri tüm dosya içeriğinden anlaşıldığından, atılı suçlardan beraatlerine karar verilmiştir.

KARAR: İlk derece mahkemesince verilen hükümler temyiz edilmekle, 28.06.2014 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren ve cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda değişiklik yapan 6545 sayılı Kanun ile getirilen düzenlemeler de gözetilip dosya incelenerek gereği düşünüldü: Sanık hakkında çocuğun nitelikli cinsel istismarı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan hükümlerin incelenmesinde; yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, Ancak; hükümlerden sonra Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 günlü, 29542 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 gün ve 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı ilamı ile 5237 sayılı TCK'nın 53. maddesi yönünden kısmi iptal kararı verildiğinden, anılan husus nazara alınarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık ve müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK'nın 321. maddesi gereğince bozulmasına, ancak bu hususun yeniden duruşma yapılmaksızın aynı Kanunun 322. maddesinin verdiği yetki uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hükümlerde yer alan TCK'nın 53. maddesinin uygulanması ile ilgili bölümlerin çıkartılarak yerlerine “Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 gün ve 2014/140 Esas, 2015/85 sayılı iptal kararı da nazara alınmak kaydıyla sanık hakkında 5237 sayılı TCK'nın 53. maddesinin birinci, ikinci ve üçüncü fıkralarının uygulanmasına” ibaresinin eklenmesi suretiyle sair yönleri usul ve kanuna uygun olan hükümlerin düzeltilerek onanmasına,

Sanık hakkında çocuğun nitelikli cinsel istismarı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, sanık hakkında çocuğun nitelikli cinsel istismarı ve sanık hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan hükümlerin temyiz incelemesine gelince;

Oluş ve tüm dosya kapsamına göre, suç tarihinden önce mağdurenin, sanıkla anlaşarak evden kaçtığı, sanığın babası olan diğer sanığın mağdureyi jandarma karakoluna teslim ettiği, bu olaydan sonra mağdurenin sanıkla evlenemediği için intihara teşebbüs ettiği, beş gün kadar hastanede tedavi gördüğü, tedavisinin bitiminde sanıkla anlaşarak tekrar kaçması üzerine mağdurenin babası sanık ile sanığın babası olan diğer sanığın bir araya gelip sosyal yaşam koşulları, toplumsal bakış açısı ve içinde yaşanılan çevrede geçerli geleneklerin getirdiği zorunluluktan dolayı mağdureyi muhtemel bir olumsuz durumdan kurtarabilmek maksadıyla görüşüp yaşı küçük olduğu için resmi nikâh kıyılamayan mağdure ile sanık arasında düğün yapılmasına karar verdikleri ve bu şekilde 08.09.2007 tarihinde gerçekleştirilen mahalli düğün sonrası mağdure ile sanığın birlikte yaşamaya başladıkları, ancak daha sonra mağdure ile sanık ve sanığın babası olan diğer sanık arasındaki aile içi geçimsizlik nedeniyle mağdurenin babası tarafından 07.07.2008 tarihinde şikayette bulunulduğu, her ne kadar mağdure sanıklar tarafından zorla kaçırıldığını iddia etmiş ise de yaklaşık on ay kadar sanıkla birlikte yaşayan mağdurenin aralarındaki geçimsizlikten sonra bu iddiayı ileri sürmesi de dikkate alındığında sanıkların savunmalarının aksine üzerlerine atılı kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu işledikleri yönünde her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gibi sanıkların cinsel istismar suçuna iştirak kastıyla hareket etmedikleri tüm dosya içeriğinden anlaşıldığından, atılı suçlardan beraatlerine karar verilmesi yerine oluşa uygun düşmeyen yazılı gerekçeyle mahkûmiyetlerine hükmedilmesi, Kanuna aykırı, o yer Cumhuriyet Savcısı, sanıklar müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK'nın 321. maddesi uyarınca bozulmasına, 05.04.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi
Esas Sayısı: 2015/108 Karar Sayısı: 2016/46 Karar Tarihi: 26.05.2016 R.G. Tarih – Sayı: 13.07.2016 - 29769

MAHKEME: Ağır Ceza Mahkemesi

TALEP: 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun, 6545 sayılı Kanun ile değiştirilen 103. maddesinin;(1) numaralı fıkrasının (b) bendi dışında kalan bölümünün,(2) numaralı fıkrasının,(3) numaralı fıkrasının (a) bendinin, Anayasa’nın 2., 5., 10. ve 41. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine karar verilmesi talebidir.

ÖZET: Suça sürüklenen çocuklar ile sanıkların, çocuğun cinsel istismarı suçuyla cezalandırılmaları talebiyle açılan kamu davasında, itiraz konusu kuralların Anayasa’ya aykırılık iddialarını ciddi bulan Mahkeme iptalleri için başvurmuştur.

KARAR: Kanun’un, itiraz konusu kuralların da yer aldığı 103. maddesi şöyledir:

“(1) Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, sekiz yıldan on beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel istismarın sarkıntılık düzeyinde kalması hâlinde üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Sarkıntılık düzeyinde kalmış suçun failinin çocuk olması hâlinde soruşturma ve kovuşturma yapılması mağdurun, velisinin veya vasisinin şikâyetine bağlıdır. Cinsel istismar deyiminden;

a) On beş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış,

b) Diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar anlaşılır.

(2) Cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, on altı yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur.

(3) Suçun;

a) Birden fazla kişi tarafından birlikte,

b) İnsanların toplu olarak bir arada yaşama zorunluluğunda bulunduğu ortamların sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle,

c) Üçüncü derece dâhil kan veya kayın hısımlığı ilişkisi içinde bulunan bir kişiye karşı ya da üvey baba, üvey ana, üvey kardeş veya evlat edinen tarafından,

d) Vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, koruyucu aile veya sağlık hizmeti veren ya da koruma, bakım veya gözetim yükümlülüğü bulunan kişiler tarafından,

e) Kamu görevinin veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.

(4) Cinsel istismarın, birinci fıkranın (a) bendindeki çocuklara karşı cebir veya tehditle ya da (b) bendindeki çocuklara karşı silah kullanmak suretiyle gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.

(5) Cinsel istismar için başvurulan cebir ve şiddetin kasten yaralama suçunun ağır neticelerine neden olması hâlinde, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.

(6) Suç sonucu mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölümü hâlinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.”

ESASIN İNCELENMESİ

Kanun’un, 18.6.2014 tarihli ve 6545 sayılı Kanun’un 59. Maddesiyle Değiştirilen 103. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının (a) Bendinde Yer Alan “…tamamlamamış…” Sözcüğü Yönünden (1) Numaralı Fıkranın İncelenmesi

Başvuru kararında özetle, itiraz konusu kuralın, farklı yaş gruplarında olan tüm mağdurlara yönelik eylemler arasında ceza müeyyidesi bakımından herhangi bir ayrım yapmadığı, dört yaşındaki bir mağdura yönelik cinsel istismar suçu ile ondört yaşındaki mağdura yönelik cinsel istismar suçunun ceza müeyyidesinin kademeli bir ceza anlayışı içermeyerek aynı olduğu, suça sürüklenen çocuklar yönünden oniki ilâ onbeş yaş arasında olup da kendisine yönelik eylemin anlam ve mahiyetini algılama yeteneği olan mağdurun rızasına hukuki sonuç tanınmadığı, bu mağdurların rızasıyla yaşadığı cinsel eylemler hakkında cezanın çok yüksek olduğu, suçun en nitelikli hali için en düşük yaşın onbeş şeklinde belirlenmesinin suç ve cezada korunmak istenen hukuki yarar ile müeyyide arasındaki orantıyı bozduğu belirtilerek itiraz konusu kuralın, Anayasa’nın 2., 5., 10. ve 41. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

ANAYASA’YA AYKIRILIK SORUNU

a- “…tamamlamamış…” Sözcüğü Yönünden (1) Numaralı Fıkranın Birinci ve İkinci Cümlelerinin İncelenmesi

Kanun’un 103. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinde cinsel istismar deyiminden; on beş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranışın anlaşılacağı öngörülmüştür. İtiraz konusu kuralla ise onbeş yaşını tamamlamamış çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış “cinsel istismar” olarak öngörülmek suretiyle bu çocukları cinsel yönden istismar eden kişiler hakkında fıkrada belirtilen ceza ile soruşturma ve kovuşturma usulünün uygulanacağı öngörülmektedir.

İtiraz konusu kuralla, kanun koyucu, onbeş yaşını tamamlamamış çocukları cinsel yönden istismar edenler hakkında ceza yaptırımı öngörmektedir. Kuralın, cinsiyet ayrımı gözetilmeksizin tüm çocukların cinsel dokunulmazlığı ile beden ve ruh bütünlüğünün etkin bir şekilde korunmasını sağlamayı amaçladığı anlaşılmaktadır. Çocukların kendilerini korumalarındaki zorluk ve faillerin bu suçları büyük engellerle karşılaşmadan işleyebilmeleri cinsel istismarın yetişkinlere nazaran daha kolay işlenmesine neden olmakta ve bu suçlar çocukların psikolojileri ile fizyolojilerinde yetişkinlere göre daha ağır etkiler bırakmaktadır. Bu bağlamda, söz konusu suçların işlenmesini önleyici ve caydırıcı nitelikte tedbirlerin alınması Devletin en önemli pozitif yükümlülüklerinden biridir. Zira Anayasa’da olduğu gibi çocukların korunmasına yönelik tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmeler ile tüm uluslararası metinlerde de çocukların cinsel istismarı ve cinsel sömürüsü hakkında etkili ve caydırıcı cezalar düzenlenmesi de dâhil olmak üzere devletlerin bu konuda gerekli tedbirleri almalarına özellikle vurgu yapılmaktadır. Bu bağlamda kanun koyucunun, küçüklerin biyolojik ve psikolojik gelişimlerine ilişkin bilimsel veriler ile toplumda geçerli genel ahlak ve kültürel koşulları gözeterek cinsel istismar suçunu; suçun unsurlarını, işleniş biçimini, çocuğa ve topluma verdiği zararı dikkate alarak bir yaptırım belirlemesi takdir yetkisi kapsamındadır.

Bununla birlikte suç ve suçluyla mücadele ve cezanın ıslah amacı ceza hukukunun temel ilkeleri gözetildiğinde, suç tipine göre fiil ile öngörülen yaptırım arasında makul ve hakkaniyete uygun bir denge bulunmalı ve kanun koyucunun belirlediği yaptırım, cezalandırmada güdülen amaçla ölçülü olmalıdır.

26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun, 18.6.2014 tarihli ve 6545 sayılı Kanun’un 59. maddesiyle değiştirilen 103. maddesinin; (1) numaralı fıkrasının (a) bendinde yer alan “…tamamlamamış…” sözcüğü yönünden (1) numaralı fıkranın birinci ve ikinci cümlelerinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline, iptal hükmünün, kararın resmî gazete’de yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmesine, oybirliğiyle 26.5.2016 tarihinde karar verildi.


Danıştay 13. Daire Başkanlığı
2016/364 E., 2016/1606 K., T. 12.05.2016
MAHKEME : İdare Mahkemesi
MAHKEME : Kamu İhale Kurulu (Kurul) kararının iptali

ÖZET: Bakılan davada, kesinleşen ihale kararına karşı davacının 10 gün içerisinde ihaleyi yapan idareye şikâyet başvurusunda bulunduğu, ihaleyi yapan idarenin 07.08.2015 tarihli yazısında şikâyet başvurusu üzerine incelemenin devam ettiğinin belirtildiği, 10 günlük yasal süre içerisinde şikâyet başvurusunun sonlandırılmadığı, bu süre bittikten sonra cevap vermek suretiyle davacıyı yanılttığı, öte yandan şikâyetin reddine ilişkin işlemde de itirazen şikâyet mercii ve süresinin belirtilmeyerek Anayasa'nın 40. maddesinin ihlal edildiği görülmektedir. Bu durumda, davacının Kamu İhale Kurumuna yapmış olduğu itirazen şikâyet başvurusunun süresinde olduğunun kabulü gerektiğinden dava konusu işlemde ve davanın reddi yolundaki Mahkeme kararında hukuka uygunluk bulunmamaktadır.

KARAR: Dava; Salihli İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından 16.07.2015 tarihinde açık ihale usulü ile gerçekleştirilen "2015 - 2016 Eğitim Öğretim Yılı Taşımalı Eğitim Kapsamında Olan toplam 1807 Öğrenciye 182 İş Günü 328874 Öğün Sıcak Sulu Öğle Yemeği Verilmesi (Malzeme Dâhil Yemek Pişirme, Dağıtım ve Yemek Sonrası İşler) İşi " ihalesine ilişkin olarak davacı şirket tarafından yapılan itirazen şikâyet başvurusunun süre yönünden reddedilmesine ilişkin 26.08.2015 tarih ve 2015/UH.IV-2360 sayılı Kamu İhale Kurulu (Kurul) kararının iptali istemiyle açılmış; İdare Mahkemesi'nce; ihalenin uhdesinde kaldığı, en uygun ikinci teklif sahibi olan davacı tarafından, ihale uhdesinde kalan isteklinin sunmuş olduğu bilanço ve iş hacmini gösteren belgelerin eksik olduğu, yine aynı istekli tarafından sunulan işletme kayıt belgesinin Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nca pasif konuma getirildiği iddialarıyla 31.07.2015 tarihinde yapılan şikâyet başvurusuna, 07.08.2015 tarihinde, iddiaların incelendiği ve kurum içi yazışmaların devam ettiği şeklinde cevap verildiği, 20.08.2015 tarihli yazı ile de başvurusunun reddedildiği, davacının ise 20.08.2015 tarihli şikâyet başvurusunun reddine ilişkin işleme karşı 21.08.2015 tarihinde itirazen şikâyet başvurusunda bulunduğu, davacının idareye şikâyet başvuru tarihi olan 31.07.2015 tarihinden itibaren idarenin on günlük karar verme süresinin bitimini takip eden on günlük süre içinde en geç 20.08.2015 günü Kuruma itirazen şikâyet başvurusunda bulunması gerekirken, bu süre geçtikten sonra 21.08.2015 tarihinde Kuruma itirazen şikâyet başvurusunda bulunması nedeniyle başvurusunun süre yönünden reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, bu karar davacı şirket tarafından temyiz edilmiştir.

Devletin, işlemlerinde, bireylerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğunu öngören Anayasa'nın 40. maddesinin ikinci fıkrasının, ayrı bir yasal düzenlemenin varlığını gerektirmeyen, doğrudan uygulanabilir nitelik taşımasından dolayı, yasama, yürütme ve yargı organlarının, idare makamlarının ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının işlemlerinde, bu işlemlere karşı başvurulacak idari mercileri ve kanun yolları ile sürelerini belirtmesinin zorunlu olduğu ortaya çıkmaktadır.

4734 sayılı Kamu İhale Kanunu'nun "İhalelere Yönelik Başvurular" başlıklı 54. maddesinin 1. fıkrasında, ihale sürecindeki hukuka aykırı işlem veya eylemler nedeniyle bir hak kaybına veya zarara uğradığını veya zarara uğramasının muhtemel olduğunu iddia eden isteklilerin, Kanun'da belirtilen şekil ve usul kurallarına uygun olmak şartıyla şikâyet ve itirazen şikâyet başvurusunda bulunabileceği kuralına yer verilmiş; aynı Kanunun "İdareye Şikâyet Başvurusu" başlıklı 55. maddesinin 3. fıkrasında, "İdare, şikâyet başvurusu üzerine gerekli incelemeyi yaparak on gün içinde gerekçeli bir karar alır. Alınan karar, şikâyetçi ile diğer aday veya istekliler ile istekli olabileceklere karar tarihini izleyen üç gün içinde bildirilir, ilan ile ihale veya ön yeterlik dokümanına yönelik başvurular dışında istekli olabileceklere bildirim yapılmaz."; 4. fıkrasında ise, "Belirtilen süre içinde bir karar alınmaması durumunda başvuru sahibi tarafından karar verme süresinin bitimini, süresinde alınan kararın uygun bulunmaması durumunda ise başvuru sahibi dâhil aday, istekli veya istekli olabilecekler tarafından idarece alınan kararın bildirimini izleyen on gün içinde Kuruma itirazen şikâyet başvurusunda bulunulabilir." hükümleri yer almıştır.

Dava dosyasının incelenmesinden, Salihli İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından açık ihale usulü ile yapılan "2015-2016 Eğitim Öğretim Yılı Taşımalı Eğitim Kapsamında Olan Toplam 1807 Öğrenciye 182 İş Günü 328874 Öğün Sıcak Sulu Öğle Yemeği Verilmesi (Malzeme Dâhil Yemek Pişirme, Dağıtım ve Yemek Sonrası İşler) İşi" İhalesine ilişkin olarak ihale uhdesinde kalan istekli teklifinin uygun olmadığı iddialarıyla davacının 31.07.2015 tarihinde yaptığı şikâyet başvurusuna, 07.08.2015 tarihinde, iddiaların incelendiği ve kurum içi yazışmaların devam ettiği şeklinde cevap verildiği, 20.08.2015 tarihli yazı ile de başvurusunun reddedildiği, kararın aynı gün tebliği üzerine davacının 21.08.2015 tarihinde kayda giren dilekçe ile itirazen şikâyet başvurusunda bulunduğu, 31.07.2015 tarihinden itibaren idarenin on günlük karar verme süresinin bitimini takip eden on günlük süre içinde en geç 20.08.2015 gününe kadar itirazen şikâyet başvurusunun yapılmadığından bahisle başvurunun süre yönünden reddi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmıştır.

Bakılan davada, kesinleşen ihale kararına karşı davacının 10 gün içerisinde ihaleyi yapan idareye şikâyet başvurusunda bulunduğu, ihaleyi yapan idarenin 07.08.2015 tarihli yazısında şikâyet başvurusu üzerine incelemenin devam ettiğinin belirtildiği, 10 günlük yasal süre içerisinde şikâyet başvurusunun sonlandırılmadığı, bu süre bittikten sonra cevap vermek suretiyle davacıyı yanılttığı, öte yandan şikâyetin reddine ilişkin işlemde de itirazen şikâyet mercii ve süresinin belirtilmeyerek Anayasa'nın 40. maddesinin ihlal edildiği görülmektedir.

Bu durumda, davacının Kamu İhale Kurumuna yapmış olduğu itirazen şikâyet başvurusunun süresinde olduğunun kabulü gerektiğinden dava konusu işlemde ve davanın reddi yolundaki Mahkeme kararında hukuka uygunluk bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle; temyiz isteminin kabulü ile 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesi uyarınca Ankara 8. İdare Mahkemesi'nin 23.10.2015 tarih ve E:2015/2626, K:2015/1534 sayılı kararının bozulmasına, dava konusu işlemin iptaline, dosyanın anılan Mahkeme'ye gönderilmesine, 2577 sayılı Kanun'un 20/A maddesinin ikinci fıkrasının (i) bendi uyarınca kesin olarak (karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere), 12.05.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


BaroKart Blog'da bulunan Yüksek Mahkeme Kararları yargitay.gov.tr, danistay.gov.tr, anayasa.gov.tr resmi internet sitelerinden alınmıştır.

NASIL ÇALIŞIR?

Otobil'inizi akaryakıt satış görevlisine gösterin. Akaryakıt satış görevlisi sisteme otobilinizi okuttuktan sonra otomatik olarak BaroKart’ ınız içerisinde bulunan bakiyenizden akaryakıt tutarı düşecek ve size sağlanan avantaj anında BaroKart'ınıza yansıtılacaktır.

Başvuru yapmak için tıklayınız.