img

 

img img
HAFTANIN YÜKSEK MAHKEME KARARLARI

Yargıtay 13. Hukuk Dairesi
2015/10551 E., 2015/10693 K., T. 06.04.2015

Yargıtay 18. Ceza Dairesi
E. 2015/33059, K. 2016/14401,T. 30.06.2016

Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi İkinci Bölüm
Başvuru Numarası: 2014/1071
Karar Tarihi: 27/10/2016

Danıştay 15. Daire Başkanlığı
2015/6014 E., T. 04/10/2016

Yargıtay 13. Hukuk Dairesi
2015/10551 E., 2015/10693 K., T. 06.04.2015

Mahkeme: Tüketici Mahkemesi
Talep: Menfi Tespit –Kefaletin Fer’i Niteliği

ÖZET: Asıl borçlu hakkındaki takip henüz sonuçlanmamış olduğundan davalının, davacı kefilden alacağını henüz talep etme hakkı yasal olarak doğmamıştır. Başka bir anlatımla kredi veren davalı bankanın, tüketici kredisi alan asıl borçlu aleyhindeki icra takibi sonuçlandırmadan, kefil hakkında takip başlatma hakkı bulunmamaktadır.

KARAR: Davacı eldeki davada, tüketici kredisi sözleşmesinden doğan borcun, adi kefaleti nedeniyle kendisinden talepte bulunulmayacağını ileri sürmüş, mahkemece de 4077 Sayılı Yasanın 10/3. maddesi uyarınca davacıdan talepte bulunulamayacağı benimsenmiş ise de davacı kefil hakkında yapılan takip kesinleştikten sonra borcu kabullendiği ve ödeme taahhüdünde bulunduğundan menfi tespit isteminin hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. 4822 sayılı Kanun ile değişik 4077 sayılı kanunun 10. maddesinin 3. fıkrasının son cümlesi "Tüketici kredisinin teminatı olarak şahsi teminat verildiği hallerde, kredi veren asıl borçluya başvurmadan, kefilden borcun ifasını isteyemez." hükmünü getirmiştir. Yasanın bu hükmü emredici nitelikte olup adi yada müteselsil kefil ayrımı yapılmamıştır. Emredici hükümlerin mahkemece re'sen dikkate alınması zorunludur. Alacaklı asıl borçluya başvurup, alacağını tahsil edemediği takdirde kefile başvurup alacağının tahsilini isteyebilecektir. Somut olayda davacı, dava dışı asıl borçlunun borcunu ödememesi üzerine 22.10.2008 tarihinde asıl borçlu hakkında rehnin paraya çevrilmesi yoluyla icra takibini ... 1.İcra Müdürlüğü’nün 2008/21532 esas sayılı başlatmış ve dava tarihinde halen derdest olduğu; asıl borçlu hakkında yapılan takip ile aynı tarihte (22.10.2008) kefil olan davacı ... hakkında da ...1.İcra Müdürlüğü’nün 2008/21533 esas sayılı dosyası ile takibe geçtiği görülmüştür. Oysa, asıl borçlu hakkındaki takip henüz sonuçlanmamış olduğundan davalının, davacı kefilden alacağını henüz talep etme hakkı yasal olarak doğmamıştır. Başka bir anlatımla kredi veren davalı bankanın, tüketici kredisi alan asıl borçlu aleyhindeki icra takibi sonuçlandırmadan, kefil hakkında takip başlatma hakkı bulunmamaktadır.

Mahkemece, açıklanan bu nedenlerle davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, aksi düşüncelerle yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.


Yargıtay 18. Ceza Dairesi
E. 2015/33059, K. 2016/14401, T. 30.06.2016

SUÇ : Hakaret

ÖZET: Yargılamaya konu somut olayda; sanığın, polis memuru olarak görev yapan müştekilere söylediği kabul edilen “siz kim oluyorsunuz, tutanak yapamazsınız” şeklindeki sözlerinin, müştekilerin onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmayıp, rahatsız edici, kaba ve nezaket dışı hitap tarzı niteliğinde olduğu, dolayısıyla hakaret suçunun unsurları itibari ile oluşmadığı gözetilmeden, sanığın beraatı yerine mahkûmiyetine karar verilmesi bozmayı gerektirir.

KARAR: Hakaret fiilinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye yönelik olarak gerçekleşmesi gerekmektedir.

Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı bazı durumlarda nispi olup, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir. Kişilere yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövmek fiilini oluşturması gerekmektedir.

Yargılamaya konu somut olayda; sanığın, polis memuru olarak görev yapan müştekilere söylediği kabul edilen “siz kim oluyorsunuz, tutanak yapamazsınız” şeklindeki sözlerinin, müştekilerin onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmayıp, rahatsız edici, kaba ve nezaket dışı hitap tarzı niteliğinde olduğu, dolayısıyla hakaret suçunun unsurları itibari ile oluşmadığı gözetilmeden, sanığın beraatı yerine mahkûmiyetine karar verilmesi,sanık hakkında verilen 29.11.2007 tarihli ilk hükümdeki 1 yıl 2 ay 17 gün hapis cezası TCK'nın 51. maddesi uyarınca ertelenmesine karşın, sadece sanık müdafii temyizi üzerine yapılan bozmadan sonra hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilip, sanığın denetim süresi içinde yeniden suç işlemesi nedeniyle açıklanan 15.04.2014 tarihli hükümde hapis cezası ertelenmeyerek, 1412 sayılı CMUK'nın 326/son maddesindeki sanık lehine kazanılmış hak ilkesine aykırı davranılması kanuna aykırı görüldüğünden hükmün bozulmasına 30.06.2016 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi İkinci Bölüm
Başvuru Numarası: 2014/1071 Karar Tarihi: 27/10/2016

BAŞVURUNUN KONUSU: Başvuru, Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığının (TOKİ) gelir paylaşımlı inşaat sözleşmesi ile anlaştığı şirket tarafından yapılarak teslim edilen dairenin, kapalı yüzme havuzu yapılmadan eksik teslim edilmesi üzerine açılan davada derece mahkemelerince kamu gücünü temsil eden idarenin korunarak, daha önceki içtihatlar ile çelişkili bir şekilde davanın kısmen reddedilmesi nedeniyle mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

Başvurucular TOKİ ile yüklenici şirketler arasında düzenlenen gelir paylaşımlı inşaat sözleşmesi kapsamında yapılan Ankara Eryaman Havuzlu Evler-1-Altay Mahallesi 98. Sokak Göksu Park Konutlarından birer daire satın almışlar ancak bu dairelerin eksik ve ayıplı teslim edildikleri iddiasına dayalı olarak eksik ve ayıplı imalat bedelleri ile konutlarda meydana gelen değer kaybının tazmin edilmesi istemiyle TOKİ ve yüklenici şirketler aleyhine Sincan Tüketici Mahkemesinde (Mahkeme) 18/6/2009 tarihinde tazminat davaları açmışlardır.

Mahkeme, başvurucu Hüseyin Nuri Toy tarafından açılan dava bakımından 24/3/2011 tarihli ve E.2009/202, K.2011/244 sayılı; başvurucu Abdullatif Cengiz Zengin tarafından açılan dava bakımından aynı tarihli ve E.2009/207, K.2011/249 sayılı kararları ile davaların kısmen kabulüne ve kısmen reddine, kapalı yüzme havuzunun yapılmaması sonucu konutların değerlerinde meydana gelen kayıpların karşılığı olarak tespit edilen zarar miktarlarının davalı yüklenici şirketlerden müştereken ve müteselsilen tahsiline karar vermiştir.

Kararlar başvurucular ve davalı TOKİ tarafından temyiz edilmiş, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 25/11/2011 tarihli ve E.2011/14548, K.2011/17367 sayılı, aynı tarihli ve E.2011/14535, K.2011/17356 sayılı ilamlarıyla, temyiz edilen hükümlerin bozulmasına karar verilmiştir.

Bozma ilamlarına uyan Mahkeme 11/10/2012 tarihinde yine davaların kısmen kabulüne ve kısmen reddine karar vermiştir. Başvurucular ve TOKİ tarafından temyiz edilen anılan kararlar, Dairenin 28/3/2013 tarihli ve E.2013/6485, K.2013/7807 sayılı, aynı tarihli ve E.2013/6450, K.2013/7805 sayılı ilamlarıyla onanmıştır. Başvurucuların karar düzeltme istemleri ise Dairenin 11/11/2013 tarihli ve E.2013/27943, K.2013/27852 sayılı, 12/11/2013 tarihli ve E.2013/28111, K.2013/27966 sayılı ilamlarıyla reddedilmiştir.Nihai kararlar başvurucular vekiline 26/12/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.Başvurucular 27/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

Başvurucular TOKİ ile yüklenici şirketler arasında düzenlenen gelir paylaşımlı inşaat sözleşmesi kapsamında birer daire satın aldıklarını, ancak bu dairelerin eksik ve ayıplı teslim edildiğini, bu nedenle Sincan Tüketici Mahkemesinde açtıkları tazminat davasının kısmen kabul edilmekle birlikte taahhüt edilen kapalı yüzme havuzunun yapılmaması nedeniyle oluşan zarardan TOKİ'nin sorumlu olmadığı gerekçesiyle davalı TOKİ yönünden açılan davanın kısmen reddedildiğini ifade etmişlerdir.

Başvurucular;

i. Dava konusu konutları TOKİ ve yüklenici şirketlerin reklam ve tanıtıcı broşürlerine güvenerek ve projede kapalı yüzme havuzu bulunduğu gerekçesiyle satın aldıklarını,

ii. Yüklenici şirketlerce TOKİ adına vekaleten haraket edildiği, gelir paylaşımlı inşaat sözleşmesi çerçevesinde TOKİ'ye de pay verildiği ve ayrıca 4077 sayılı Kanun'un 4. maddesindeki ayıplı mala ilişkin hükümler çerçevesinde TOKİ'nin imalatçı ve üretici sıfatının bulunduğu dikkate alındığında söz konusu kapalı yüzme havuzunun yapılmaması nedeniyle oluşan değer düşüklüğü kaybından TOKİ'nin de sorumlu olması gerektiğini,

iii. Yapılan sözleşmede TOKİ'nin sorumlu olmayacağına dair hüküm bulunsa bile bu hükmün haksız şart olacağına dair yargı içtihatları nedeniyle bu hükmün geçerli kabul edilemeyeceğini,

iv. Ancak derece mahkemelerinin, sözleşme ve kanun hükümlerini çelişkili olarak ve hatalı yorumlamak suretiyle kamu gücünü kullanan davalı TOKİ'yi koruyup diğer davalıları tazminatla sorumlu tutmakla birlikte kapalı yüzme havuzunun yapılmaması nedeniyle oluşan değer kaybından TOKİ'nin sorumlu olmadığına karar verdiklerini,

v. Dava konusu konutlarda meydana gelen değer kaybı tutarlarını elde edebilmek için senelerdir uğraştıklarını, davalar açarak yargılama gideri ve harcamalar yapmak zorunda kaldıklarını, açtıkları dava neticesinde davalı TOKİ'nin de sorumlu tutulmaması nedeniyle konutlarda oluşan gerçek değer kaybını ise alamadıklarını belirterek mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler; ihlallerin tespiti ve tazminat ile yargılama gideri olarak yaptıkları harcamaların ödenmesine karar verilmesi taleplerinde bulunmuşlardır.

Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucuların, başvuruya konu tazminat davalarıyla ilgili olarak Anayasa’nın 35. ve 36. maddelerinde tanımlanan mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürdükleri anlaşılmaktadır. Başvurucular, mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddialarını münhasıran diğer yükleniciler yanında TOKİ aleyhine açtıkları tazminat davalarının sonucuna dayandırmaktadır.

Başvurucuların, satın aldıkları konutların projesinde ilan edilmesine rağmen kapalı yüzme havuzu yapılmaması nedeniyle uğradıklarını iddia ettikleri kayıplarının tazmini için açtıkları davanın diğer davalılar yönünden kabul edilmesine karşılık sözleşme ve yasa hükümlerine göre açıkça sorumlu olması gereken davalı TOKİ bakımından reddedildiğine dair şikâyetlerinin özü yargılama sonucunda verilen kararın adil olup olmadığına yönelik olup bu şikâyetler bir bütün olarak adil yargılanma hakkı kapsamında değerlendirilmiştir.

Başvurucular TOKİ ile yüklenici şirketler arasında düzenlenen sözleşme kapsamında ve 4077 sayılı Kanun'un 4. maddesi ile sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre kapalı yüzme havuzunun yapılmaması nedeniyle konutlarda oluşan değer kaybından TOKİ'nin de sorumlu olması gerektiği hâlde derece mahkemelerince sözleşme ve yasa hükümlerinin hatalı yorumlanarak davanın kısmen reddedildiğinden yakınmaktadırlar. İlk derece mahkemesi ise kararlarını esas olarak; kapalı yüzme havuzunun davalılar arasında kararlaştırılan projede ve sözleşmede yer almadığı ve kapalı yüzme havuzunun davalı yüklenici şirketler tarafından konut sahiplerine ayrıca taahhüt edildiği, bu nedenle davalı TOKİ'nin kapalı yüzme havuzu taahhüdünden ve inşasından sorumlu olmadığı gerekçelerine dayandırmıştır. Temyiz istemleri üzerine Yargıtay da, Mahkemenin gerekçelerine atıfta bulunarak hükümleri onamış ve karar düzeltme taleplerini de bu gerekçelere dayalı olarak reddetmiştir. Derece mahkemelerinin kararlarının, söz konusu gerekçeleri de dikkate alındığında, ilgili kanun hükümleri çerçevesinde sözleşme hükümlerinin yorumlanmasına ilişkin olup keyfî olduklarından söz edilemeyeceği açıktır.

Öte yandan aralarında ihtiyari dava arkadaşlığı bulunan birden fazla davalı aleyhine açılan bir davada ilgili kanun ve sözleşme hükümlerinin yorumlanarak bir kısım davalılar yönünden davanın kabul edilerek diğer davalı yönünden davanın kısmen reddedilmesi bir çelişki de oluşturmamaktadır. Ayrıca başvurucular her ne kadar kapalı yüzme havuzunun yapılmaması nedeniyle konutların değerlerinde oluşan gerçek değer kaybını elde edemediklerini ileri sürmektelerse de başvurucuların derece mahkemelerince belirlenen değerin az olduğuna ve gerçek değerinden uzak olduğuna dair bir şikâyetlerinin bulunmadığı, buna ilişkin tazminat isteminin TOKİ yönünden reddedilmekle birlikte diğer davalılar yönünden kabul edildiği ve tespit edilen tazminat tutarlarının davalı yüklenicilerden müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verildiği görülmektedir. Başvurucuların derece mahkemelerince taraflı yargılama yapılarak kamu gücünü kullanan TOKİ'nin korunduğu iddialarını ise somut bir olguya dayandıramadıkları anlaşılmaktadır.

Mahkemenin gerekçesi ve başvurucuların iddiaları incelendiğinde iddiaların özünün derece mahkemesi tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet bulunmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.

Başvurucular, yargılama sürecinde karşı tarafın sundukları deliller ve görüşler hakkında bilgi sahibi olamadıklarına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadıklarına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadıklarına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadıkları gibi Mahkeme kararlarında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.

Açıklanan nedenlerle başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

HÜKÜM: Açıklanan gerekçelerle; Başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna, yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde bırakılmasına 27.10.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


Danıştay 15. Daire Başkanlığı
2015/6014 E., T. 04/10/2016
MAHKEME : İdare Mahkemesi
MAHKEME : Yürütmenin Durdurulması Talebi

ÖZET: Orijinal parça yerine takılacak parçalar nedeniyle aracın başka yerinde oluşabilecek bozukluk veya hasarların karşılanması hususunda araç sahipleri ile üreticilerin karşı karşıya gelebilir. Orijinal olmayan daha önce kullanılmış ve yıpranmış yedek parçalardan dolayı oluşabilecek güvenlik riskleriyle de karşılaşılması söz konusudur. Çıkma ve sökme parçaların sigorta şirketlerince karşılanan hasar onarımlarında sigortalı ya da mağdur onayı haricinde hiçbir şekilde kullanılmamaları kişi ve kamu yararı gereğidir.

Dava, 14.05.2015 tarihli 29355 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan ve 01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları'na ilişkin Tebliğin; "A.5. Kapsama Giren Teminat Türleri" başlıklı maddesinin "a) Maddi Zararlar Teminatı" paragrafındaki "Değer kaybının tespiti bu Genel Şart ekinde yer alan esaslara göre yapılır." cümlesi ve dolayısıyla "Ek 1. Değer Kaybı Hesaplaması"nın, "A.5. Kapsama Giren Teminat Türleri" başlıklı maddesinin "c) Sürekli Sakatlık Teminatı" paragrafının birinci cümlesinde yer alan "bu genel şart ekinde yer alan esaslara göre belirlenecek" ibaresi ve dolayısıyla "Ek:3 Sürekli Sakatlık Tazminatı Hesaplaması"nın, "ç) Destekten yoksun kalma (Ölüm) Teminatı" fıkrasındaki "bu genel şart ekinde yer alan esaslara göre belirlenecek" ibaresinin, dolayısıyla "Ek:2 Destekten Yoksun Kalma Tazminatı Hesaplaması"nın, "A.6. Teminat Dışında Kalan Haller" başlıklı maddesinin a, b, c, d, i, j, k, 1, n, o bentlerinin, "B.2. Tazminat ve Giderlerin Ödenmesi" başlıklı maddesinin 2.1 fıkrasının ikinci cümlesinin, 2.1 fıkrasının ikinci bendinin birinci ve ikinci cümlelerindeki "parça veya ömrünü tamamlamış araçlar mevzuatı kapsamındaki araçlardan elde edilen orijinal parça" ibarelerinin ve üçüncü bendinin tamamının, 2.4 fıkrasındaki "Sigortalı, sigortacının göstereceği avukata gereken vekaletnameyi vermek zorundadır." ibaresinin ve "B.4. Zarar Görenlerin Haklarının Saklı Tutulması ve Sigortacının Sigortalıya Rücu Hakkı" başlıklı maddesinin (b) bendinde yer alan "veya trafik kurallarının ihlali" ibaresinin iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle açılmıştır.

Dava Konusu Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının "B.2. Tazminat ve Giderlerin Ödenmesi" başlıklı maddesinin; 2.1 fıkrasının ikinci bendinin birinci ve ikinci cümlelerindeki "parça veya ömrünü tamamlamış araçlar mevzuatı kapsamındaki araçlardan elde edilen orijinal parça" ibarelerinin ve üçüncü bendinin tamamı yönünden;

Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının B.2." Tazminat ve Giderlerin Ödenmesi" başlıklı maddesinin 2.1 bendinin ikinci paragrafında; "Hasar halinde, hasar gören parça, onarımı mümkün değilse veya eşdeğer parça veya ömrünü tamamlamış araçlar mevzuatı kapsamındaki araçlardan elde edilen orijinal parça ile değişimine imkan yok ise orijinali ile değiştirilir. Kaza tarihine göre model yılından itibaren 3 yılı geçmeyen motorlu araçlarda hasar gören parça, onarımı mümkün değilse öncelikle orijinali ile değiştirilir, orijinal parçanın bulunmaması durumunda eşdeğer veya ömrünü tamamlamış araçlar mevzuatı kapsamındaki araçlardan elde edilen orijinal parça ile değiştirilir. Ancak model yılından itibaren 3 yılı geçmeyen motorlu araçta hasar gören parçanın orijinal olmadığı durumda eşdeğer veya ömrünü tamamlamış araçlar mevzuatı kapsamındaki araçlardan elde edilen orijinal parça ile değişim yapılır. Bu paragraf uygulaması sonucu araçta bir kıymet artışı meydana gelse dahi bu fark tazminat miktarından indirilemez."düzenlemesi yer almıştır.

Dava konusu düzenleme ile model yılından itibaren 3 yılı geçip/geçmeme kriteri ortaya konularak bu kritere göre aracın onarımında kullanılacak parçaların niteliği hususunda düzenlemeye gidildiği görülmektedir.

Ömrünü tamamlayan parçalar olarak, kazaya uğramış araçların onarılarak yeniden kullanıma hazır hale getirilmiş çıkma parçalar ile kazaya uğramış araçların onarım gerektirmeyen sağlam parçaları olan sökme parçalar kullanılabilecektir.

Orjinal parça yerine takılacak parçalar nedeniyle aracın başka yerinde oluşabilecek bozukluk veya hasarların karşılanması hususunda da araç sahipleri ile üreticilerin karşı karşıya gelmeleri söz konusu olabileceği gibi takılacak orjinal olmayan daha önce kullanılmış ve yıpranmış yedek parçadan dolayı oluşabilecek güvenlik riskleriyle de karşı karşıya kalınması söz konusu olabilecektir ki uygulamada, eşdeğer parça adı altında orijinal ya da eşdeğer parçalara göre düşük kalitede ve fiyatta olan kısaca yan sanayi denen düşük kalite parçaların kullanılması karşılaşılan bir durumdur. Bu nedenle, çıkma ve sökme parçaların sigorta şirketlerince karşılanan hasar onarımlarında sigortalı ya da mağdur onayı haricinde hiçbir şekilde kullanılmamaları kişi ve kamu yararı gereğidir.

Kaldı ki; Yargıtay 17. Hukuk Dairesi'nin 16.02.2009 tarih E:2008/2862, K:2009/682 sayılı kararında sigortalının hasarlanan parçanın 2. el çıkma parça ile değişimine zorlanamayacağı; 19.10.2009 tarih ve E.2009/3575, K:2009/6507 sayılı kararında, işletene halef olarak sorumlu tutulan sigortacının, Borçlar Kanunu'nun 42. maddesi uyarınca motorlu aracın neden olduğu riziko nedeniyle meydana gelen gerçek zararı gidermekle yükümlü olduğu; O1.05.2006 tarih ve E:2006/2450, K:2006/3866 sayılı kararında; davacının gerçek zararının belirlenmesi için aracın tamirinde orjinal parçalarının kullanılması ve orjinal parça değerlerinin esas alınmasının gerektiği, sigorta eksperinin tamirde kullanılmış çıkma parça kullanılması nedenine dayalı olarak zarar belirlemesinin isabetli olmadığı içtihat edinilmiş; yine aynı Daire'nin 26.03.2013 tarih ve E:2012/13481, K:2013/4273 sayılı kararında ise; davacı ile davalı sigorta arasında aksi yönde yapılmış bir anlaşma bulunmadığı sürece sigortacının, sigortacı aracın tamiri için orijinal parça bedellerine göre zararı tazmin etmekle yükümlü olduğu belirtilmiştir.

Sigorta ilişkisinin tarafı olmayan ve doğrudan zarar gören 3. kişilerin araçlarında meydana gelen hasarın rızaları alınmaksızın çıkma parça ile değiştirilmesine imkan tanınarak mülkiyet hakkına kısıtlama getiren böyle bir düzenlemeye gidilmesi hukuka aykırıdır.

Ayrıca, dava konusu edilen düzenlemedeki 3 yaş şartının nasıl belirlendiği iderelerce ortaya konulamamıştır. Bazı araç üreticilerince 3 yıldan fazla parça garantisi verildiği de bilinen bir gerçek olduğu gibi 3 yaşını doldurmuş olmakla birlikte fazla kullanılmadığından kilometresi çok düşük ve dolayısıyla parça yıpranması az olan araçların olduğu da tabiidir.

Bu durumda dava konusu edilen Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının "B.2. Tazminat ve Giderlerin Ödenmesi" başlıklı maddesinin; 2.1 fıkrasının ikinci bendinin birinci ve ikinci cümlelerindeki "parça veya ömrünü tamamlamış araçlar mevzuatı kapsamındaki araçlardan elde edilen orijinal parça" ibarelerinin ve üçüncü bendinin tamamında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

Dava Konusu Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının"B.4. Zarar Görenlerin Haklarının Saklı Tutulması ve Sigortacının Sigortalıya Rücu Hakkı" başlıklı maddesinin (b) bendinde yer alan "veya trafik kurallarının ihlali" ibaresi yönünden; Tebliğin "B.4. Zarar Görenlerin Haklarının Saklı Tutulması ve Sigortacının Sigortalıya Rücu Hakkı" başlıklı maddesinde; "Sigorta sözleşmesinden veya sigorta sözleşmesine ilişkin kanun hükümlerinden doğan ve tazminat yükümlülüğünün kaldırılması veya miktarının azaltılması sonucunu doğuran haller zarar görene karşı ileri sürülemez.

Ödemede bulunan sigortacı, sigorta sözleşmesine ve bu sözleşmeye ilişkin kanun hükümlerine göre, tazminatın kaldırılmasını veya azaltılmasını sağlayabileceği oranda sigortalıya rücu edebilir. Sigortalıya başlıca şu nedenlerle rücu edilir:

-Tazminatı gerektiren olay, sigortalının veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin kasti bir hareketi veya ağır kusuru sonucunda meydana gelmiş ise,

-Tazminatı gerektiren olay, aracın ilgili mevzuat hükümlerine göre gereken ehliyetnameye sahip olmayan veya geçerliliğini yitirmiş sürücü sertifikasına sahip ya da ehliyetine geçici/sürekli el konulmuş kimseler tarafından sevk edilmesi veya trafik kurallarının ihlali sonucunda meydana gelmiş ise" düzenlemesine yer verilmiştir.

Sigortalıya rücu nedenlerini düzenleyen maddenin (a) bendinde sorumluluk için "kasıt veya ağır kusurun bulunması" şart koşulmuş iken (b) bendinde bu ayrımın yapılmadığı görülmektedir. 'Trafik kurallarının ihlali" kasıt veya ağır kusur ile gerçekleşebileceği gibi, hafif kusur, kusursuz olma ve hatta meşru müdafaa halinde dahi gerçekleşebilecektir.

Önceki tebliğlerde ve kanunda yer almayan dava konusu edilen ibare nedeniyle 3. kişinin zararlarını güvence altına almak için prim ödeyen sigortalının bir de trafik kuralının ihlalinden kaynaklı zararları ödemek zorunda kalacağı, her trafik ihlalinde sigortalının kusurlu olamayacağı ve dolayısıyla kendisine sigortacı tarafından rücu edilemeyeceği açıktır. Bu durumda; "veya trafik kurallarının ihlali sonucunda meydana gelmiş ise" ibaresinde ihlalin herhangi bir manevi unsuruna (kast, kusur, kusursuzluk) yer verilmemesi nedeniyle hukuka uyarlık görülmemiştir.

Kaldı ki; 02.02.2016 tarihli ve 29612 Sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan değişiklikle dava konusu ibarenin "veya trafik kurallarının ağır kusur ile ihlali sonucunda meydana gelmiş ise" şeklinde değiştirildiği anlaşılmıştır.

Açıklanan nedenlerle,2577 sayılı Kanunun27. Maddesindeki koşullar birlikte gerçekleşmiş bulunduğundan, Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının "B.2. Tazminat ve Giderlerin Ödenmesi" başlıklı maddesinin 2.1 fıkrasının ikinci bendinin birinci ve ikinci cümlelerindeki "parça veya ömrünü tamamlamış araçlar mevzuatı kapsamındaki araçlardan elde edilen orijinal parça" ibarelerinin ve üçüncü bendinin tamamının, "B.4. Zarar Görenlerin Haklarının Saklı Tutulması ve Sigortacının Sigortalıya Rücu Hakkı" başlıklı maddesinin (b) bendinde yer alan "veya trafik kurallarının ihlali" ibaresi yönünden yürütmesinin durdurulmasına bu kararın tebliğini izleyen günden itibaren 7 (yedi) gün içinde İdari Dava Daireleri Kurulu'na itiraz edilebileceğinin taraflara bildirilmesine, 04/10/2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


BaroKart Blog'da bulunan Yüksek Mahkeme Kararları yargitay.gov.tr, danistay.gov.tr, anayasa.gov.tr resmi internet sitelerinden alınmıştır.

NASIL ÇALIŞIR?

Otobil'inizi akaryakıt satış görevlisine gösterin. Akaryakıt satış görevlisi sisteme otobilinizi okuttuktan sonra otomatik olarak BaroKart’ ınız içerisinde bulunan bakiyenizden akaryakıt tutarı düşecek ve size sağlanan avantaj anında BaroKart'ınıza yansıtılacaktır.

Başvuru yapmak için tıklayınız.