img

 

img img
HAFTANIN YÜKSEK MAHKEME KARARLARI

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi
2015/14851 E., 2016/7305 K. T. 15.06.2016

Yargıtay 15. Ceza Daire
2016/100 E., 2016/6621 K. T. 22/06/2016

Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi Birinci Bölüm
Başvuru Numarası: 2014/12089
Karar Tarihi: 27/10/2016

Danıştay 15. Daire Başkanlığı
2015/15246 E., 2015/15246 K. T. 20.04.2016

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi
2015/14851 E., 2016/7305 K. T. 15.06.2016

Mahkeme: Asliye Hukuk Mahkemesi
Talep: Elatmanın Önlenmesi ve Ecrimisil

ÖZET: Taraflar arasında görülen elatmanın önlenmesi ve ecrimisil davası sonunda, yerel mahkemece bir kısım davalılar yönünden karar verilmesine yer olmadığına, bir kısım davalılar yönünden ise davanın elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğinin kabulüne, ecrimisil isteğinin reddine ilişkin olarak verilen karar davacı ve bir kısım davalılar vekilleri tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiştir.

KARAR: Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteklerine ilişkindir.

Davacı, kayden maliki olduğu taşınmazları davalı kooperatif ve üyelerinin işgal ettiğini ileri sürerek elatmanın önlenmesi, taşınmazların boş olarak teslimi ve ecrimisile karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece, bir kısım davalılar hakkında atiye terk nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına, bir kısım davalılar hakkında kayda üstünlük tanınmak suretiyle elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğinin kabulüne, ecrimisil isteğinin reddine karar verilmiştir.

Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; çekişme konusu tarla niteliğindeki 3755 parsel sayılı taşınmazın tamamının davacı adına, 3739 parsel sayılı taşınmazda ise davacı ile birlikte dava dışı şirket paydaş iken yargılama sırasında bir kısım davalıların satın alma yoluyla paydaş hale geldiği, her iki parsel üzerinde üçer adet bina bulunduğu, kat mülkiyeti ya da kat irtifakına geçilmediği, yargılama sırasında bazı davalılar hakkındaki davadan feragat edildiği anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere; T.M.K.'nun 683.maddesine dayalı elatmanın önlenmesi istekli davaların konusunu haksız eyleme dayalı tasarrufların oluşturduğu kuşkusuzdur. Eylem kimin tarafından yapılırsa, davanın ona yönelik olarak açılması ve sonucundan onun sorumlu tutulması asıldır. Taşınmazın bir başkası tarafından da tasarruf edilmesi ya da kullanıma sunulması o yeri haklı ve geçerli bir nedene dayalı olmaksızın tasarruf edenin sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı da açıktır.

Öte yandan; 6100 sayılı HMK’nun 297/2 maddesindeki düzenlemede “Taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” hükmüne yer verilmiştir. Anılan bu düzenleme karşısında uyuşmazlığın çözümlenmesine karar veren mahkemenin, davanın kanıtlanması durumunda infaza elverişli ve isteğe uygun karar vermesi kamu düzenini de ilgilendirmesi nedeniyle kendiliğinden göz önüne alınması da zorunludur.

Somut olaya gelince; bir kısım davalılar çekişme konusu taşınmazlara herhangi bir müdahalesinin olmadığını savunmuş olup, mahkemece taşınmazların kimin tarafından ne şekilde tasarruf edildiği yönünde hükme yeterli bir araştırma yapılmadığı gibi, kurulan hükmün infaza elverişli olduğunu söyleyebilme olanağı da yoktur.

Diğer taraftan; noksanı tamamlatılmak suretiyle getirtilen belgelerden, bazı davalıların yargılama sırasında çekişme konusu taşınmazlarda paydaş hale geldikleri görülmektedir. Bu durumda paydaş olan davalılar yönünden somut olayda paylı mülkiyet hükümlerinin gözetilmesi gerekeceği de tartışmasızdır.

Hâl böyle olunca; öncelikle feragat edilen bir kısım davalılar hakkında feragat nedeniyle davanın reddine karar verilmesi, diğer davalılar bakımından yukarıda değinilen ilkeler gözetilmek suretiyle tarafların tüm delillerinin toplanması, toplanan ve toplanacak olan deliller birlikte değerlendirilerek çekişmeli taşınmazların nasıl ve kimin kullanımında olduğunun infaza olanak verecek şekilde saptanması, yargılama sırasında paydaş hale gelen bazı davalılar bakımından ise paylı mülkiyet hükümlerinin gözetilmesi, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.

Ayrıca, davada yıkım isteği bulunmadığı halde 6100 Sayılı HMK.nun 26/1. maddesi (HUMK.'nun 74) hükmü göz ardı edilerek istek dışına çıkılmak suretiyle yıkıma karar verilmiş olması da isabetli değildir.

Davacı ve bir kısım davalıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK.nun geçici 3/2.maddesi yollaması ile 1086 sayılı HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA 15.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


Yargıtay 15. Ceza Dairesi
2016/100 E., 2016/6621 K. T. 22/06/2016

MAHKEMESİ: Ağır Ceza Mahkemesi
SUÇ : Nitelikli dolandırıcılık

ÖZET: Sanığın, katılana diğer sanığın içerisinde kiracı olarak oturduğu evi satmak amacıyla göstererek evi katılana 59000 TL'ye sattığı, ancak tapuda devir işlemi yapılırken henüz inşaat halindeki başka bir daireyi katılana devrettiği olayda sanığın eyleminin 5237 sayılı yasanın 158/1-d maddesinde belirtilen nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğu, bu nedenle sanık hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan mahkumiyet yönünde hüküm verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi kanuna aykırıdır.

KARAR: Önceden birbirlerini tanıyan sanıkların fikir ve eylem birliği içinde hareketle, 869 ada 29 parselde inşaatı tamamlanmış, içinde sanığın oturmakta olduğu, katılanın emlakçı aracılığı ile görüp, beğendiği daire yerine bu parselin karşısındaki 870 ada 4 parselde bulunan ve henüz inşaatı devam eden binadaki aynı nolu daireyi fiili anlaşmaya aykırı olarak, katılanın beğendiği ve mutabakata vardıkları daireymiş gibi resmi satışını 10/06/2008 tarihinde gerçekleştirip haksız yarar sağladıkları böylece "nitelikli dolandırıcılık" suçunu işlediklerinin iddia edildiği olayda,

1- Sanık hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan kurulan beraat hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde, sanığın üzerine atılı suçu işlemediğine dair mahkemenin beraat yönünde kabulünde isabetsizlik görülmemiş sanığın daire satışı konusunda hiçbir eyleminin bulunmaması nedeniyle tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir. Bozmaya uyularak yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, katılan vekilinin kararın usul ve yasaya aykırı olduğuna dair temyiz itirazlarının reddiyle hükmün onanmasına,

2- Sanık hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan kurulan beraat hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde, Sanığın, katılana diğer sanığın içerisinde kiracı olarak oturduğu evi satmak amacıyla göstererek evi katılana 59000 TL'ye sattığı, ancak tapuda devir işlemi yapılırken henüz inşaat halindeki başka bir daireyi katılana devrettiği olayda sanığın eyleminin 5237 sayılı yasanın 158/1-d maddesinde belirtilen nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğu, bu nedenle sanık hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan mahkumiyet yönünde hüküm verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi kanuna aykırı olup, katılan vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesine istinaden halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 321. maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, 22/06/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi Birinci Bölüm
Başvuru Numarası: 2014/12089 Karar Tarihi: 27/10/2016

BAŞVURUNUN KONUSU: Başvurucu, suç örgütüne üye olmak ve hırsızlık suçlarına ilişkin olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma kapsamında 13/12/2007 tarihinde gözaltına alınmış; İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 30/1/2008 tarihli iddianamesiyle başvurucu hakkında kamu davası açılmıştır. İstanbul 15. Asliye Ceza Mahkemesinin 04.02.2008 tarihli yetkisizlik kararı üzerine yargılamaya Bakırköy 23. Asliye Ceza Mahkemesinde devam edilmiştir. Mahkemece 24/12/2014 tarihinde başvurucunun beraatına karar verilmiştir. Başvurucu yönünden temyiz edilmeyen karar kesinleşmiştir.

KARAR: Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul süre şikâyetiyle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır.Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır.Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda yaklaşık yedi yıllık yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir: “Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…”Başvurucu, manevi tazminat talebinde bulunmuştur.Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında -yargılamadaki taraf sayısı da dikkate alınarak- başvurucuya net 4.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.Açıklanan gerekçelerle; Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul süre yargılanma hakkının ihlal edildiğine, başvurucuya net 4.000 TL manevi tazminat ödenmesine, tazminata ilişkin diğer taleplerin reddine, 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine, ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına, kararın bir örneğinin Bakırköy 23. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2008/14, K.2014/514) gönderilmesine, kararın bir örneğinin Adalet bakanlığına gönderilmesine 24/11/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


Danıştay 15. Daire Başkanlığı
2015/15246 E., 2015/15246 K. T. 20.04.2016
MAHKEME : İdare Mahkemesi
MAHKEME : Yürütmenin Durdurulması Talebi

ÖZET: 21.12.2015 tarih ve 29569 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 11 inci maddesinin 4 üncü fıkrasında yer alan "İcra ve iflas müdürlüklerinin yaptığı işlemler nedeniyle icra mahkemesine yapılan şikayetlerde, hukuka aykırılığın icra ve iflas memurunun hatasından kaynaklanması nedeniyle verilecek şikayetin kabulü kararlarında, Hazine aleyhine maktu ücrete hükmolunur." ifadesinin, böyle bir düzenlemenin Kanunla yapılması gerektiğinden hukuka aykırı olduğu öne sürülerek iptali ve yürütmenin durdurulması istenilmektedir.

KARAR: 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 27 inci maddesinin 2 inci fıkrasında, idari işlemin uygulanması halinde giderilmesi güç veya olanaksız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması koşullarının birlikte gerçekleşmesi durumunda yürütmenin durdurulmasına karar verileceği kuralı yer almıştır. 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 168 inci maddesinde, baro yönetim kurullarının her yıl Eylül ayı içerisinde, yargı yerlerindeki işlemlerle diğer işlemlerden alınacak avukatlık ücretinin asgari hadlerini gösteren birer tarife hazırlayarak Türkiye Barolar Birliğine gönderecekleri, Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulunca, baro yönetim kurullarının teklifleri de göz önüne alınmak suretiyle uygulanacak tarifenin o yılın Ekim ayı sonuna dek hazırlanarak Adalet Bakanlığına gönderileceği, tarifenin Adalet Bakanlığına ulaştığı tarihten itibaren bir ay içinde Bakanlıkça karar verilmediği veya tarife onaylandığı takdirde kesinleşeceği; ancak Adalet Bakanlığının uygun bulmadığı tarifeyi bir daha görüşülmek üzere gösterdiği gerekçesiyle birlikte Türkiye Barolar Birliğine geri göndereceği, geri gönderilen bu tarifenin Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulunca üçte iki çoğunlukla aynen kabul edildiği takdirde onaylanmış, aksi halde onaylanmamış sayılacağı ve sonucun Türkiye Barolar Birliği tarafından Adalet Bakanlığına bildirileceği hükme bağlanmıştır. Dava konusu Tarifenin 11 inci maddesi "İcra ve iflas müdürlükleriyle icra mahkemelerinde ücret" başlığını taşımakta olup; dava konusu 4 üncü fıkrasında “İcra ve iflas müdürlüklerinin yaptığı işlemler nedeniyle icra mahkemesine yapılan şikâyetlerde, hukuka aykırılığın icra ve iflas memurunun hatasından kaynaklanması nedeniyle verilecek şikayetin kabulü kararlarında, Hazine aleyhine maktu ücrete hükmolunur.” düzenlemesine yer verilmiştir.

2004 sayılı İcra İflas Kanununun "Şikâyet ve Şartlar" başlıklı 16. maddesinde "Kanunun hallini mahkemeye bıraktığı hususlar müstesna olmak üzere İcra ve İflas dairelerinin yaptığı muameleler hakkında kanuna muhalif olmasından veya hadiseye uygun bulunmamasından dolayı icra mahkemesine şikâyet olunabilir. Şikâyet bu muamelelerin öğrenildiği tarihten yedi gün içinde yapılır. Bir hakkın yerine getirilmemesinden veya sebepsiz sürüncemede bırakılmasından dolayı her zaman şikâyet olunabilir." hükmü; "Şikayet üzerine yapılacak muameleler" başlıklı 17 inci maddesinde "Şikayet icra mahkemesince, kabul edilirse şikayet olunan muamele ya bozulur yahut düzeltilir. Memurun sebepsiz yapmadığı veya geciktirdiği işlerin icrası emrolunur." düzenlemesi yer almaktadır.

Aynı Kanunun "Yargılama usulleri" başlıklı 18 inci maddesinde "İcra mahkemesine arz edilen hususlar ivedi işlerden sayılır ve bu işlerde basit yargılama usulü uygulanır. Şu kadar ki, talep ve cevaplar dilekçeyle olabileceği gibi icra mahkemesine ifade zapt ettirmek suretiyle de olur. Aksine hüküm bulunmayan hallerde icra mahkemesi, şikâyet konusu işlemi yapan icra dairesinin açıklama yapmasına ve duruşma yapılmasına gerek olup olmadığını takdir eder; duruşma yapılmasını uygun gördüğü takdirde ilgilileri en kısa zamanda duruşmaya çağırır ve gelmeseler bile gereken kararı verir. Duruşma yapılmayan işlerde icra mahkemesi, işin kendisine geldiği tarihten itibaren en geç on gün içinde kararını verir. Duruşmalar, ancak zorunluluk halinde ve otuz günü geçmemek üzere ertelenebilir." hükümlerine yer verilmiştir.

Yukarıdaki hükümlerin değerlendirilmesinden, İcra İflas Kanunun düzenlemiş olduğu "şikayet" müessesesinin icra iflas dairelerinin işlemlerinde kanuna veya usule aykırı hareket edildiği takdirde "İcra Mahkemesine" başvurulması öngörülen bir kanun yolu olduğu, bu tür şikayetlerin ivedi şekilde karara bağlanması gerektiği, şikayetin kabulü kararlarının da bozma yada düzeltme şeklinde olacağı ayrıca memurun sebepsiz yapmadığı veya geciktirdiği işlerin icrasına karar verileceği anlaşılmaktadır. Dava konusu tarifeyle İcra Mahkemelerinin vereceği şikayetin kabulü kararlarında hukuka aykırılık memurun hatasından kaynaklı ise Hazine aleyhine maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği düzenlenmiş ise de Kanunda "şikayet" müessesinin ayrıntılı bir şekilde düzenlendiği ve vekalet ücretine ilişkin bir düzenleme bulunmadığı, öte yandan bu tür şikayetler kamu adına yapılmadığından Hazine aleyhine vekalet ücreti hükmedilebilmesi için yasal bir düzenleme gerektiği, kaldı ki bu davalarda Hazinenin taraf sıfatı da bulunmaması nedeniyle aleyhine hüküm kurulamayacağından, dava konusu düzenlemenin bu maddeye ilişkin kısmının hukuka aykırı olduğu sonucuna varılmıştır. Diğer yandan memurların hatasından kaynaklı durumlarda tarafların zarara uğraması nedeniyle memurların cezai ve disiplin sorumluluğu bulunduğu da açıktır.

Açıklanan nedenlerle; 2577 sayılı Yasa'nın 27 inci maddesinin 2 Naci fıkrasında öngörülen koşulların birlikte gerçekleştiği anlaşıldığından, dava konusu Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 11 inci maddesinin 4 üncü fıkrasının yürütülmesinin durdurulmasına; bu kararın tebliğini izleyen günden itibaren 7 (yedi) gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'na itiraz yolu açık olmak üzere, 20.04.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


BaroKart Blog'da bulunan Yüksek Mahkeme Kararları yargitay.gov.tr, danistay.gov.tr, anayasa.gov.tr resmi internet sitelerinden alınmıştır.

NASIL ÇALIŞIR?

Otobil'inizi akaryakıt satış görevlisine gösterin. Akaryakıt satış görevlisi sisteme otobilinizi okuttuktan sonra otomatik olarak BaroKart’ ınız içerisinde bulunan bakiyenizden akaryakıt tutarı düşecek ve size sağlanan avantaj anında BaroKart'ınıza yansıtılacaktır.

Başvuru yapmak için tıklayınız.