img

 

img img
HAFTANIN YÜKSEK MAHKEME KARARLARI

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi
2015/18146 E., 2016/10633 K., T. 30.05.2016

Yargıtay 5. Ceza Daire
E. 2013/7986, K. 2015/11880, T. 26.05.2015

Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi Birinci Bölüm
(Başvuru Numarası: 2014/5462)
Karar Tarihi: 24/11/2016

Danıştay 6. Daire Başkanlığı
Esas Sayısı: 2015/1565 E. Karar Sayısı: 2016/1022 K. T. 08/03/2016

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi
2015/18146 E., 2016/10633 K., T. 30.05.2016

Mahkeme: Aile Mahkemesi
Talep: Yoksulluk Nafakası

ÖZET: Dava, boşanmaya ilişkindir. Davalı-davacı kadın dava dilekçesinde yoksulluk nafakası talebinde bulunmamış, bu talebini daha sonra dilekçeyle ileri sürmüştür. Taraflar, ön inceleme aşamasında ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia ve savunmalarını genişletebilir. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra ise diğer tarafın açık muvafakati ve ıslah dışında iddia ve savunma genişletilemez. Davalı-davacının dava dilekçesinde yer almayan, daha sonra ileri sürdüğü yoksulluk nafakası isteği, talep sonucunun genişletilmesi niteliğindedir. Islah talebi de bulunmadığından yoksulluk nafakası talebi artık incelenemeyecektir ve talep hakkında “karar verilmesine yer olmadığına” hükmedilmesi gerekir

KARAR :Dava, 10.4.2014 tarihinde açılmış, davalı-davacı dava dilekçesinde yoksulluk nafakası talebinde bulunmamış, bu talebini 28.5.2015 havale tarihli dilekçeyle ileri sürmüştür. Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe, ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia ve savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Ön inceleme duruşmasına taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia ve savunmasını genişletebilir yahut değiştirebilir. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra ise diğer tarafın açık muvafakati ve ıslah dışında iddia ve savunma genişletilemez yahut değiştirilemez (HMK m. 141/1). Davalı-davacının dava dilekçesinde yer almayan, ilk defa 28.5.2015 tarihli tahkikat aşamasında ileri sürülen yoksulluk nafakası isteği, talep sonucunun genişletilmesi niteliğindedir. Davalı-davacının ıslah talebi de bulunmadığına göre, davalı-davacının yoksulluk nafakası talebi artık incelenemez. Bu durumda yoksulluk nafakası talebi hakkında “karar verilmesine yer olmadığına” kararı verilecek yerde yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.


Yargıtay 5. Ceza Dairesi
E. 2013/7986, K. 2015/11880,T. 26.05.2015

MAHKEMESİ: Ağır Ceza Mahkemesi
SUÇ : Avukatın ihmali davranışla görevi kötüye kullanma suçu, Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma

ÖZET: İstanbul Barosuna kayıtlı Avukat olan sanığın, duruşmaya katılmayarak dosyanın işlemden kaldırılmasına sebebiyet vererek katılanların mağduriyetine neden olmak biçiminde gerçekleştiği kabul edilen eyleminin TCK'nın 257/2. maddesi uyarınca ihmali davranışla görevi kötüye kullanma olarak değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden aynı Kanunun 257/1. maddesine göre hüküm kurulması, yüklenen suçu TCK'nın 53/1-e maddesindeki yetkinin kötüye kullanılması suretiyle işleyen sanık hakkında aynı Yasanın 53/5. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi kanuna aykırıdır.

KARAR: Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, Ancak; Suç tarihi 01/04/2009 ve öncesi olduğu halde gerekçeli karar başlığında 2008 olarak gösterilmesi, İstanbul Barosuna kayıtlı Avukat olan sanığın, duruşmaya katılmayarak dosyanın işlemden kaldırılmasına sebebiyet vererek katılanların mağduriyetine neden olmak biçiminde gerçekleştiği kabul edilen eyleminin TCK'nın 257/2 nci maddesi uyarınca ihmali davranışla görevi kötüye kullanma olarak değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden aynı Kanunun 257/1 inci maddesine göre hüküm kurulması, Yüklenen suçu TCK'nın 53/1-e maddesindeki yetkinin kötüye kullanılması suretiyle işleyen sanık hakkında aynı Yasanın 53/5 inci maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi, Kanuna aykırı, sanık ve müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5320 sayılı Yasanın 8/1 inci maddesi de gözetilerek CMUK'nın 321 ve 326/son maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 26.05.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi Birinci Bölüm
(Başvuru Numarası: 2014/5462) Karar Tarihi: 24/11/2016

ÖZET: Başvurucu tarafından 8/9/2000 tarihinde Niğde İş Mahkemesinde açılan iş kazası nedeniyle uğranılan zararların tazmini istemli davada İlk Derece Mahkemesinin 16/1/2013 tarihli hükmü ile dava kısmen kabul edilmiş, temyiz incelemesi sonucu hüküm Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 22/10/2013 tarihli ilamı ile bozulmuş, bozma üzerine yargılama Niğde 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde (İş Mahkemesi Sıfatıyla) yürütülmüş, 16/9/2014 tarihli karar ile dava kısmen kabul edilmiş, temyiz incelemesi sonucu bu karar Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 8/9/2015 tarihli ilamı ile onanmış ve yargılama süreci sona ermiştir.

KARAR: Başvurucu makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

Medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin olan iş mahkemeleri nezdinde açılan davalarda yargılama süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın açıldığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak yargılamanın sona erdiği yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul süre şikâyetiyle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır.İş mahkemeleri nezdinde görülen davalarda yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda on beş yıllık yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Başvurucu manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 26.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

Açıklanan gerekçelerle; makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul süre yargılanma hakkının ihlal edildiğine, Başvurucuya net 26.000 TL manevi tazminat ödenmesine 24/11/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


Danıştay 6. Daire Başkanlığı
Esas Sayısı: 2015/1565 E. Karar Sayısı: 2016/1022 K.T. 08/03/2016
MAHKEME : İdare Mahkemesi
KONU : Kamulaştırma işleminden doğan zararın tazmini

ÖZET: Uzun yıllar programa alınmayan imar planlarının fiilen hayata geçirilmemesi nedeniyle kamulaştırma ya da takas cihetine gitmeyen davalı İdarenin, malikin taşınmaz üzerindeki tasarruf hakkını belirsiz bir süre için kullanılamaz hale getirdiği, dolayısıyla malikin taşınmazdan mülkiyet hakkının özüne uygun şekilde yararlanma olanağı kalmaması durumu söz konusudur. İlk derece mahkemesi tarafından her ne kadar kamulaştırmasız el atma hukuki olgusunun gerçekleştiği gerekçesiyle tazminat ödenmesine karar verilmiştir. Ancak uyuşmazlıkta parselasyon işlemi sonucu kamu ortaklık payı olarak oluşturulan taşınmaz için davalının İmar Kanunu gereğince görevlerini yerine getirmiş olması karşısında, kamu menfaatlerinin gerekliliği ile kişi yararı arasındaki adil dengeyi bozan ölçüsüz bir yükün davacıya yükletilmesi söz konusu olmadığından ilk derece mahkemesi kararının bozulmasına hükmedilmiştir.

Dava, taşınmazın imar planında oyun alanı olarak ayrıldığı ve bugüne kadar kamulaştırılmayarak davacının mağdur edildiği, mülkiyet hakkının kısıtlandığı; tasarruf hakkının bu şekilde engellenmesi suretiyle oluştuğu ileri sürülen 100.000,00 TL zararın yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılmış ve taşınmazın davacı hissesine isabet eden değeri olan 100.000,00 TL -TL tazminatın davacıya ödenmesi gerektiği sonucuna varıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş bu karar davalı idare vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Konunun en belirgin şekilde tartışıldığı ve karara bağlandığı örnek Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.12.2010 günlü, E:2010/5-662K:2010/651 sayılı kararıdır.

Bu kararda: "...uzun yıllar programa alınmayan imar planının fiilen hayata geçirilmemesi nedeniyle kamulaştırma ya da takas cihetine gitmeyen davalı İdarenin, malikin taşınmaz üzerindeki tasarruf hakkını belirsiz bir süre için kullanılamaz hale getirdiği, dolayısıyla malikin taşınmazdan mülkiyet hakkının özüne uygun şekilde yararlanma olanağı kalmadığı, taşınmaz malikinin mülkiyet hakkının hukuksal bir nedene dayanılmadan İdarece engellendiği kuşkusuzdur.

Yukarıda açıklandığı üzere, malikin taşınmaz üzerindeki egemenliği hukuk düzeninin sınırları içinde üçüncü kişilere karşı korunmuş ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 683. maddesinde malike, hukuka aykırı olarak müdahalenin önlenmesini isteme hakkı tanınmıştır. Bir kişinin taşınmazına eylemli olarak el atıp tamamen veya kısmen kullanılmasına engel olunması ile imar uygulaması sonucu o kişinin mülkiyetinde olan taşınmaza hukuken kullanmaya engel sınırlamalar getirilmesi arasında sonucu itibari ile bir fark bulunmamakta her ikisi de kişinin mülkiyet hakkının sınırlandırılması anlamında aynı sonucu doğurmaktadır.

Ancak, bundan da öte; uzun yıllar programa alınmayan imar planının fiilen hayata geçirilmemesi nedeniyle kamulaştırma ya da takas cihetine gitmeyen davalı İdarece, pasif ve suskun kalınmak ve işlem tesis edilmemek suretiyle taşınmaza müdahale edildiği; bu haliyle İdarenin eyleminin, mülkiyet hakkının özüne dokunan ve onu ortadan kaldıran bir niteliğe sahip bulunan kamulaştırmasız el koyma olgusunun varlığı için yeterli bulunduğu, her türlü izahtan varestedir." gerekçesiyle söz konusu uyuşmazlıkları "kamulaştırmasız el koyma" kapsamında değerlendirmiş ve idarenin hukuka aykırı eylemiyle mülkiyet hakkı engellenen taşınmaz mal sahibinin, dava yoluyla kamulaştırmasız el koyulan mülkiyetin bedele çevrilmesini, bir başka anlatımla idareden değer karşılığının verilmesini isteyebileceği sonucuna varmıştır.

İmar planı bulunan yerlerde uzun yıllar programa alınmama, imar planının fiilen hayata geçirilmemesi nedeniyle kamulaştırma ya da takas cihetine gitmeme, pasif ve suskun kalınmak ve işlem tesis edilmemek suretiyle taşınmaza müdahale edilme şeklinde tanımlanan ve mülkiyet hakkının özüne dokunan ve onu ortadan kaldıran bir niteliğe sahip bulunan hukuki/ kamulaştırmasız el koyma olgusu imar planının yapılması sonrası bu planın uygulaması olan parselasyon işlemini yapmayan idare için gerçekleşmiş olup, bu halde idarenin hukuka aykırı eylemiyle mülkiyet hakkı engellenen taşınmaz mal sahibinin,hukuki/kamulaştırmasız el koyma davaları yoluyla mülkiyetin bedele çevrilmesini, bir başka ifadeyle idareden değer karşılığının verilmesini isteyebileceği sonucuna varılmıştır.

Uyuşmazlığa konu olayda; 2001yılında parselasyon sonucu kamu ortaklık payından oluşan taşınmazda 493/4918 oranında hissesi bulunan davacının bu parselin imar planında oyun alanı olarak belirlenmesi ve aradan geçen uzun bir süreye rağmen kamulaştırılmaması nedeniyle oluşan zararın tazminine karar verilmesi istemiyle açılan davada, Mahkemece her ne kadar kamulaştırmasız el atma/hukuki olgusunun gerçekleştiği gerekçesiyle tazminat ödenmesine karar verilmiş ise de, uyuşmazlıkta parselasyon işlemi sonucu kamu ortaklık payı olarak oluşturulan taşınmaz için davalının İmar Kanunu gereğince görevlerini yerine getirmiş olması karşısında, kamu menfaatlerinin gerekliliği ile kişi yararı arasındaki adil dengeyi bozan ölçüsüz bir yükün davacıya yükletildiğinden söz edilemeyeceği, bu nedenle tazminat verilmesi şartları oluşmadığından davanın kabulüne karar veren mahkeme kararında isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, Antalya 2. İdare Mahkemesince verilen 28/11/2014 tarihli, E:2014/244, K:2014/1610 sayılı kararın BOZULMASINA 08/03/2016 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.


BaroKart Blog'da bulunan Yüksek Mahkeme Kararları yargitay.gov.tr, danistay.gov.tr, anayasa.gov.tr resmi internet sitelerinden alınmıştır.

NASIL ÇALIŞIR?

Otobil'inizi akaryakıt satış görevlisine gösterin. Akaryakıt satış görevlisi sisteme otobilinizi okuttuktan sonra otomatik olarak BaroKart’ ınız içerisinde bulunan bakiyenizden akaryakıt tutarı düşecek ve size sağlanan avantaj anında BaroKart'ınıza yansıtılacaktır.

Başvuru yapmak için tıklayınız.