img

 

img img
HAFTANIN YÜKSEK MAHKEME KARARLARI

Yargıtay 13. Hukuk Dairesi
2015/10571 E., 2015/8738 K., T. 18.03.2015

Yargıtay 16. Ceza Daire
E. 2015/1290, K. 2015/3294, T. 22.10.2015

DANIŞTAY 15. Daire Başkanlığı
E. 2013/1508, K. 2016/546, T. 03.02.2016

Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi İkinci Bölüm
Başvuru Numarası: 2014/1991
Karar Tarihi: 7.12.2016

Yargıtay 13. Hukuk Dairesi
2015/10571 E., 2015/8738 K., T. 18.03.2015

Mahkeme: Asliye Hukuk Mahkemesi ( Tüketici Mahkemesi Sıfatıyla)
Talep: İtirazın iptali istemiyle Tüketici Hakem Heyeti’ne müracaat edilemeyeceği. Hakem Heyeti’nin itirazın iptaline ilişkin istem hakkında karar verme yetkisi bulunmadığı gerekçesiyle Hakem Heyeti Kararı’nın iptal edileceği.

ÖZET: Dava, Tüketici Hakem Heyeti Kararı’nın iptali istemine ilişkindir. Tüketici Sorunları Hakem Heyeti’ne müracaat edildiği tarihte yürürlükte olan 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun ile davanın açıldığı tarihte ve karar tarihinde yürürlükte olan 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un ilgili maddesinde belirlenen miktarın altında kalan uyuşmazlıklar için, icra takibi yapılmadan veya dava açılmadan önce tüketici hakem heyetine müracaat edilmesi zorunludur. Tüketici Hakem Heyeti’ne müracaat edilip uyuşmazlıkla ilgili olarak bir karar almadan icra takibi yapılamayacağı gibi, tüketici mahkemesinde de dava açılamaz. Buna rağmen icra takibi yapılması ve icra takibine itiraz edilmesi halinde ise, itirazın iptali istemiyle tüketici hakem heyetine müracaat edilemez. Mahkemece, Tüketici Hakem Heyetinin, itirazın iptaline ilişkin istem hakkında karar verme yetkisinin bulunmadığı gerekçesiyle Tüketici Hakem Heyeti Kararı’nın iptaline karar verilmesi gerekirken, Tüketici Hakem Heyeti’nin bu konuda karar verme yetkisinin olup olmadığı da tartışılmaksızın karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

KARAR : Davacı, davalıyla konut kredisine ilişkin sözleşme imzalandığını, davalının kredi kullanımı öncesinde ödediği 850 TL ipotek tesis ve ekspertiz ücretinin tahsili için icra takibi yaptığını, itiraz üzerine davalının Şanlıurfa Tüketici Sorunları Hakem Heyeti’ne başvurarak itirazın iptalini istediğini, Tüketici Sorunları Hakem Heyeti’nin 21.04.2014 tarih ve 2013/1751 sayılı kararı ile; itirazın iptaliyle takibin devamına karar verildiğini, Tüketici Sorunları Hakem Heyetinin, mahkemenin yerine geçerek itirazın iptaline karar veremeyeceğini ileri sürerek, Şanlıurfa Tüketici Sorunları Hakem Heyeti'nin 21.04.2014 tarih ve 2013/ 1751 sayılı kararının İPTALİNİ İSTEMİŞTİR. Davalı, davanın REDDİNİ DİLEMİŞTİR. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş, karar YARGITAY Cumhuriyet Başsavcılığınca kanun yararına TEMYİZ EDİLMİŞTİR. Dava, Tüketici Hakem Heyeti Kararının iptali İSTEMİNE İLİŞKİNDİR. Tüketici Sorunları Hakem Heyetine müracaatın yapıldığı tarihte yürürlükte olan 4077 sayılı yasanın 22 nci maddesinin beşinci fıkrasıyla, değeri 1.161,67 TL nin altında bulunan uyuşmazlıklarda Tüketici Sorunları Hakem Heyetine başvuru ZORUNLULUĞU GETİRİLMİŞTİR. Somut olayda, uyuşmazlık konusu asıl alacak 850 TL olduğuna göre, davalının icra takibi yapmadan önce tüketici sorunları hakem heyetine MÜRACAATI ZORUNLUDUR. Uyuşmazlığın değeri itibariyle tüketici hakem heyetinin görev alanına girmesine rağmen tüketici hakem heyetine müracaat etmeksizin icra takibi yapılması ve icra takibine itiraz edilmesi halinde itirazın iptali isteminin nereden isteneceği hususunda, 28.05.2014 tarihinden önce yürürlükte bulunan 4077 Sayılı Kanunda ve 28.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 Sayılı Kanunda özel bir DÜZENLEME YAPILMAMIŞTIR. İtirazın iptali davası, 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunun 67 nci MADDESİNDE DÜZENLENMİŞTİR. İcra ve İflas Kanunun 67 nci maddesine göre; takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir. Yasadaki bu açık hüküm nedeniyle itirazın iptali ancak mahkemeden istenebilir. İtirazın iptaline ilişkin istem hakkında karar verme yetkisi mahkemede olduğuna göre, tüketici hakem heyetinin mahkeme niteliğinde olup olmadığının TARTIŞILMASI GEREKİR. Anayasa Mahkemesinin 31/05/2007 tarih ve 2007/53 esas, 2007/61 karar sayılı kararı ile; yargı yetkisini Türk Milleti adına kullanacak olan bir merciin mahkeme olarak kabul edilmesi için kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usullerinin yasayla itirazı düzenlenmesi, karar organlarının hâkimlerden teşekkül etmesi, yargılama tekniklerini uygulayarak ve genelde dava yoluyla uyuşmazlıkları ve anlaşmazlıkları çözümlemekle görevli olması, görev yapan üyelerin atanmalarının, hak ve ödevlerinin, emekliye ayrılmalarının, Anayasa'nın öngördüğü mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkim teminatı esaslarına göre düzenlenmiş olması ve Anayasa'da sayılan ve başında bir yüksek mahkemenin bulunduğu yargı düzenlerinden birinde yer almasının gerekli olduğu, Tüketici Sorunları Hakem Heyetinin ise, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un değişik 22 nci maddesine göre, illerde Sanayi ve Ticaret İl Müdürü veya görevlendireceği bir memur, ilçelerde kaymakam veya görevlendireceği bir memur başkanlığında, belediye, baro, ticaret ve sanayi odasıyla esnaf ve sanatkar odası ve tüketici örgütlerinden seçilerek görevlendirilecek beş kişiden oluştuğu, Tüketici Sorunları Hakem Heyetlerinin, yargı organlarının ve mensuplarının Anayasa'da belirtilen niteliklerine sahip olmadığı gerekçesiyle “mahkeme” niteliği taşımadığına KARAR VERİLMİŞTİR. Buna göre, tüketici sorunları hakem heyeti mahkeme NİTELİĞİNDE DEĞİLDİR. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, tüketici sorunları hakem heyetine müracaat edildiği tarihte yürürlükte olan 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 22 nci maddesi ile davanın açıldığı tarihte ve karar tarihinde yürürlükte olan 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un 68 inci maddesinde belirlenen miktarın altında kalan uyuşmazlıklar için, icra takibi yapılmadan veya dava açılmadan önce tüketici hakem heyetine müracaat EDİLMESİ ZORUNLUDUR. 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 70/2 nci maddesinde, il ve ilçe tüketici hakem heyetlerinin verdiği kararların tarafları bağlayacağı ve İcra ve İflas Kanunu'nun ilamların yerine getirilmesi hakkındaki hükümlere göre yerine getirileceği HÜKME BAĞLANMIŞTIR. Buna göre, verdiği karar ilamlı icra yoluyla takibi mümkün olan Tüketici Hakem Heyetine müracaat etmeden ilamsız icra takibi yapmakta tüketicinin hukuki YARARI YOKTUR. Bu durumda tüketici hakem heyetine müracaat edilip uyuşmazlıkla ilgili olarak bir karar almadan icra takibi yapılamayacağı gibi, tüketici mahkemesinde de dava açılamaz. Buna rağmen icra takibi yapılması ve icra takibine itiraz edilmesi halinde ise, itirazın iptali istemiyle tüketici hakem heyetine müracaat edilemez. Bu halde de, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 68 inci maddesindeki açık hüküm nedeniyle tüketici mahkemesinin, uyuşmazlığın esasıyla ilgili karar verme YETKİSİ BULUNMAMAKTADIR. Hal böyle olunca mahkemece, tüketici hakem heyetinin, itirazın iptaline ilişkin istem hakkında karar verme yetkisinin bulunmadığı gerekçesiyle tüketici hakem heyeti kararının iptaline karar verilmesi gerekirken, tüketici hakem heyetinin bu konuda karar verme yetkisinin olup olmadığı da tartışılmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, BOZMA NEDENİDİR. Açıklanan nedenlerle YARGITAY Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma talebinin KABULÜ GEREKMİŞTİR.

SONUÇ :Yukarıda açıklanan nedenlerle YARGITAY Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına temyiz talebinin kabulü ile; Şanlıurfa 1.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 26.11.2014 tarih ve 2014/ 484 esas 2014/ 686 karar sayılı kararının sonuca etkili olmamak üzere kanun yararına BOZULMASINA, 18/03/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE KARAR VERİLDİ.


Yargıtay 16. Ceza Dairesi
E. 2015/1290, K. 2015/3294, T. 22.10.2015

MAHKEMESİ: Cumhurbaşkanına Hakaret, Aleniyet Unsuru
SUÇ : Avukatın ihmali davranışla görevi kötüye kullanma suçu, Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma

ÖZET: Cumhurbaşkanına hakaret suçunda ağırlaştırıcı hal olarak düzenlenen aleniyetin gerçekleşmiş sayılabilmesi için failin bulunduğu ve suç oluşturan söz veya hakaretin gerçekleştiği yerin belli olmayan çok sayıda kişi tarafından görülme, duyulma ve algılayabilme olasılığı olan bir ortam olması veya suç mağdurunun bu hareket ve sözleri işittiği ve algıladığı yerin bu tür bir ortam olması ve failin de bunu bilmesi yeterli olup, somut olayda başka bir e-posta adresinden gelen mesajın sanığın kullandığı asg@srs.com.tr adresi tarafından başka e-posta adreslerine iletildiği (forward) anlaşıldığından, iletilen adreslerin sadece kullanıcıların bildiği, kullanıcı adı ve parola ile girilen ve kullanıcıdan başka bir kişinin girmesinin mümkün olmadığı, kişiye mahsus hesap olması nedeniyle aleniyet unsurunun gerçekleşmiş sayılamayacağı gözetilmeden verilen cezada TCK 229/2 maddesi gereğince artırım yapılması kanuna aykırıdır.

KARAR: Dosya incelenerek gereği düşünüldü.Cumhurbaşkanına hakaret suçunda ağırlaştırıcı hal olarak düzenlenen aleniyetin gerçekleşmiş sayılabilmesi için, failin bulunduğu ve suçu oluşturan söz veya hareketin gerçekleştiği yerin belirli olmayan çok sayıda kişi tarafından görülme, duyulma ve algılayabilme olasılığı olan bir ortam olması veya suç mağdurunun bu hareket ve sözleri işittiği ve algıladığı yerin bu tür bir ortam olması ve failin de bunu bilmesi yeterli olup, somut olayda başka bir e-posta adresinden gelen mesajın sanığın kullandığı asg@srs.com.tr adresi tarafından başka e-posta adreslerine iletildiği (forward) anlaşıldığından, iletilen adreslerin sadece kullanıcının bildiği, kullanıcı adı ve parolayla girilen ve kullanıcıdan başka bir kişinin girmesinin mümkün olmadığı kişiye mahsus hesap olması nedeniyle aleniyet unsurunun gerçekleşmiş sayılamayacağı gözetilmeden verilen cezada TCK 299/2 maddesi gereğince artırım yapılması, Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 22.10.2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE KARAR VERİLDİ.


DANIŞTAY 15. Daire Başkanlığ
E. 2013/1508, K. 2016/546, T. 03.02.2016

MAHKEMESİ: Antalya 1. İdare Mahkemesi
TALEP : Davacının noter satış sözleşmesi ile satın aldığı aracın kendi adına devir ve tesliminin yapılması talebiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin 26.01.2010 tarih 1683 sayılı Antalya Emniyet Müdürlüğü işleminin iptali istemi.

ÖZET: Antalya 1. İdare Mahkemesi'nce; davacının noter satır sözleşmesi ile satın aldığı araç üzerindeki haciz şerhi kaldırılmadan veya ilgili kurumdan hacizli olarak devir edilmesinde sakınca olmadığına dair yazı alınmadan aracın davacı adına tescil edilmesinin mümkün olmadığı, dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı tarafından anılan Mahkeme kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

KARAR :Dava dosyasının incelenmesinden, Şişli Vergi Dairesi'nin yazısına istinaden 28.11.2006 tarihinde ....plakalı araç üzerine 6183 sayılı Kanun uyarınca haciz/ yakalamalı şerhinin işlendiği, davacı tarafından, aracın vergi borcu bulunmadığında ilişkin Muratpaşa Vergi Dairesi'nden ilişik kesme yazısı sunulmak suretiyle, söz konusu aracın 15.10.2007 tarihinde noter satış sözleşmesi ile satın alındığı, davacının 06.01.2010 tarihinde aracın kendi adına kaydını talep ettiği, davalı idarece 26.01.2010 tarihli dava konusu işlem ile 6183 sayılı Kanunun 73. maddesine göre araç sahibinin haczedilen aracı üzerinde tasarrufta bulunmaması gerekirken davacıya sattığı, davacının, araç üzerine takyidat koyan Şişli Vergi dairesi Müdürlüğü'nün aracın üzerinde haciz şerhi kalması şartıyla devrinin davacı adına yapılmasında sakınca bulunmadığına dair bir yazıyı getirdiği takdirde aracın hacizli olarak tescil işlemi yapılabileceğinden bahisle talebinin reddedildiği anlaşılmaktadır.6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkındaki Kanunun 73. maddesinde; borçlunun, alacaklı amme idaresinin muvafakatini almaksızın hacizli mallarda tasarrufta bulunamayacağı, haczi koyan tahsil dairesi buna aykırı hareketin cezai mucip olduğunu borçluya ihtar edeceği, haczedilmiş olan mal üzerinde üçüncü şahsın zilyetlik hükümlerine istinaden hüsnüniyetle elde ettiği hakların mahfuz olduğu, hüsnüniyet kaidelerine aykırı olarak hacizli mal üzerinde üçüncü şahsın elde ettiği hakların, alacaklının haczi ile o mala taalluk eden haklarını ihlal ettiği nispette butlanına mahkemece hükmolunacağı düzenlenmiştir. Olayda, davacı aracı almadan önce 6183 sayılı Kanun kapsamında araca haciz şerhi konulduğu, noterdeki satış sözleşmesinden sonra 29.12.2009 tarihinde eski malikin borcu nedeniyle UYAP üzerinden İstanbul 2. İcra Dairesi'nce de haciz şerhi işlendiği görülmektedir.

Yukarıda aktarılan mevzuatın değerlendirilmesinden; hacizli bir aracın satışının yasaklanmadığı, ancak haciz koyduran alacaklıların korunması amacıyla aracın hacizli olarak satılabileceği, dava konusu olayda da üzerindeki haciz noterde de vergi dairesinde de görünmeyen aracı satın alan davacı adına, tescili talep ettiği tarih itibariyle araç üzerindeki hacizlerle birlikte trafik tescil kaydının yapılması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Ayrıca araç, adına hacizli olarak tescil edilecek davacının; söz konusu araç üzerindeki hacizlerin kaldırılmasına ilişkin taleplerini adli yargı yerinde ileri sürebileceği de tabiidir. Bu durumda dava konusu işlemin iptaline karar verilmesi gerekirken davayı reddeden İdare Mahkemesi kararında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

SONUÇ : Antalya 1. İdare Mahkemesi'nin 30/06/2011 günlü, E:2010/144; K:2011/874 sayılı kararının BOZULMASINA, dosyanın yeniden karar verilmek üzere anılan Mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 03/02/2016 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.


Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi İkinci Bölüm
Başvuru Numarası: 2014/1991
Karar Tarihi: 7.12.2016

BAŞVURUNUN KONUSU: Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvuru 17.02.2014 tarihinde yapılmıştır. Başvurucunun 02.09.2005 tarihinde açtığı kadastro tespitine itiraz davası yerel Mahkemece reddedilmiş ve ret kararına karşı bulunduğu temyiz başvurusu sonucunda karar onanmıştır. Başvurucu onama kararına karşı da karar düzeltme talebinde bulunmuş ve 15.11.2013 tarihli kararla söz konusu talebi de reddedilerek yerel Mahkeme kararı da kesinleşmiştir.

KABUL EDİLEBİLİRLİK YÖNÜNDEN: Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

ESAS YÖNÜNDEN: Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılamanın süresi tespit edilirken, sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul süre şikâyetiyle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50-52).Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45)Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda yaklaşık 8 yıl 2 ay süren yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

DİĞER İHLAL İDDİALARI: Başvurucu, söz konusu davada Mahkemece eksik ve hatalı karar verildiğini, bu sebeple mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).Başvurucu tarafından ileri sürülen ihlal iddialarının yukarıda belirtilen içtihat kapsamında kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Açıklanan nedenlerle anılan şikâyetler doğrultusunda adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası yönünden başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden:30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…”

Başvurucu yalnızca maddi tazminat talebinde bulunmuştur. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Bununla birlikte başvurucunun manevi tazminat talebi bulunmaması nedeniyle ihlalin tespiti dışında sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gereken bir husus bulunmadığı anlaşılmaktadır.

HÜKÜM: Açıklanan gerekçelerle; makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA, diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksunluk nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE, başvurucunun maddi tazminata ilişkin talebinin REDDİNE, kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığı’na gönderilmesine 7/12/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.


BaroKart Blog'da bulunan Yüksek Mahkeme Kararları yargitay.gov.tr, danistay.gov.tr, anayasa.gov.tr resmi internet sitelerinden alınmıştır.

NASIL ÇALIŞIR?

Otobil'inizi akaryakıt satış görevlisine gösterin. Akaryakıt satış görevlisi sisteme otobilinizi okuttuktan sonra otomatik olarak BaroKart’ ınız içerisinde bulunan bakiyenizden akaryakıt tutarı düşecek ve size sağlanan avantaj anında BaroKart'ınıza yansıtılacaktır.

Başvuru yapmak için tıklayınız.