img

 

img img
HAFTANIN YÜKSEK MAHKEME KARARLARI

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi
2016/6344 E., 2016/10967 K., T. 02.06.2016

Yargıtay 6. Ceza Daire
E. 2013/30318, K. 2016/5595, T. 29.06.2016

Türkiye Cumhuriyet iAnayasa Mahkemes
İptal Davaları/İtiraz Davaları
E.2016/22,K.2016/177 Karar Tarihi: 27/10/2016

Danıştay 5. Daire
2016/3640 E.,2016/3640 K., T. 28/06/2016

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi
2016/6344 E., 2016/10967 K., T. 02.06.2016

Mahkeme: Aile Mahkemesi
Talep: Aile konutu şerhi konulması istemi sonrası boşanma

ÖZET: Dava, aile konutu olduğu ileri sürülen taşınmazın, davacı eşin rızası alınmadan davalı Fatih tarafından diğer davalıya satış yoluyla yapılan devir sonucu oluşan tapu kaydının iptali ile yeniden davalı eş Fatih adına tescili ile tapu kaydına aile konutu şerhi konulması istemine ilişkin olup, 26.12.2014 tarihinde açılmıştır. Davacı ile davalı Fatih'in evliliği karardan sonra 23.12.2015 tarihinde kesinleşen boşanma kararı ile sona ermiştir.

KARAR : "Aile konutuyla" ilgili Türk Medeni Kanununun 194/1. maddesine dayanan davanın esası konusuz kalmıştır. O halde, davanın konusuz kalması sebebiyle esası hakkında "bir karar verilmesine yer olmadığına" karar verilmek ve yargılama giderleri ile bunun kapsamına dâhil olan (vekâlet ücreti hakkında davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumu nazara alınarak hüküm tesis edilmek üzere hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere OYBİRLİĞİYLE KARAR VERİLDİ.02.06.2016


Yargıtay 6. Ceza Dairesi
E. 2013/30318, K. 2016/5595, T. 29.06.2016

SUÇ : Yağma, Daha az cezayı gerektiren hal, Değer azlığı, Yaş küçüklüğü

ÖZET: Değerin azlığının, 5237 sayılı Yasaya özgü ayrı ve yeni bir kavram olduğu, Yasa koyucunun amacı ile suçun işleniş biçimi, olayın özelliği ve sanığın özgülenen kastı da gözetilmek suretiyle, daha çoğunu alma olanağı varken yalnızca gereksinimi kadar ve değer olarak da gerçekten az olan şeylerin alınması durumunda, yasal ve yeterli gerekçeleri de açıklanarak uygulanabileceği gözetilmeden, somut olayda koşulları bulunmadığı halde, 150/2. maddesinin düzenleniş amacının dışında yorumlar getirilerek cezadan indirim yapılması, karşı temyiz olmadığından ve 5237 sayılı TCK 168/3 maddesinin 31/3. maddesinden önce uygulanması suretiyle aynı kanunun 61. maddesine aykırı davranılmış ise de sonuç cezaya etkili olmayacağından bozma nedeni yapılmamıştır. Ancak; suç tarihinde 18 yaşını doldurmayan sanık hakkında yağma suçundan belirlenen kısa süreli (10 ay) hapis cezasının, TCK'nın 50/3. maddesi uyarınca anılan maddenin 1. fıkrasındaki seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesinin zorunlu olduğunun gözetilmemesi bozmayı gerektirmiştir.

KARAR: Dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hâkimler Kurulunun takdirine göre; suçun sanık tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından diğer temyiz itirazları YERİNDE GÖRÜLMEMİŞTİR. Ancak; suç tarihinde 18 yaşını doldurmayan sanık hakkında yağma suçundan belirlenen kısa süreli (10 ay) hapis cezasının, TCK'nın 50/3 üncü maddesi uyarınca anılan maddenin 1 inci fıkrasındaki seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesinin zorunlu olduğunun gözetilmemesi bozmayı gerektirmiş, sanık Sezer A. savunmanının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, 29.09.2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE KARAR VERİLDİ.


Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi
İptal Davaları/İtiraz Davaları
E.2016/22,K.2016/177, Karar Tarihi: 27/10/2016

İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Zonguldak İdare Mahkemesi

BAŞVURUNUN KONUSU: 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun geçici 59. maddesinin 4.4.2015 tarihli ve 6645 sayılı Kanun’un 53. maddesiyle değiştirilen birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “13/5/2014 tarihi ile 28/10/2014 (dâhil) tarihleri arasında...” ibaresinin, Anayasa’nın 10. maddesine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebidir.

OLAY: Davacının, maden kazasında hayatını kaybeden sigortalının yakını sıfatıyla, istihdamı için yaptığı başvurunun reddi işleminin iptali için açtığı davada, itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırılık iddiasını ciddi bulan Mahkeme, iptali İÇİN BAŞVURMUŞTUR.

İPTALİ İSTENİLEN KANUN HÜKMÜ: Kanun'un itiraz konusu ibareyi de içeren geçici 59 uncu maddesi şöyledir:

GEÇİCİ MADDE 59- 13/5/2014 tarihi ile 28/10/2014 (dahil) tarihleri arasında maden ocaklarının yer altı işlerinde meydana gelen iş kazası sonucunda ölen sigortalının; Kuruma olan her türlü borçları terkin edilir ve hak sahiplerine 32 nci maddenin ikinci fıkrasının (a) bendinde öngörülen şartlar aranmaksızın bu Kanun hükümlerine göre aylık bağlanır.

Bu Kanunda öngörülen primlerin eksik olan kısmı Maliye Bakanlığınca Kuruma ödenir.Ölen sigortalının anne ve babasına gelir ve aylık bağlanmasında, 34 üncü maddenin birinci fıkrasının (d) bendinde belirtilen her türlü kazanç ve irattan elde etmiş olduğu gelirinin asgari ücretin net tutarından daha az olması ve diğer çocuklarından hak kazanılan gelir ve aylıklar hariç olmak üzere gelir ve/veya aylık bağlanmamış olması şartları aranmaz.

Birinci fıkrada belirtilen nedenlerden dolayı ölen sigortalının eş ve çocuklarından birisi, eşi ve çocuğu yoksa kardeşlerinden birisi olmak üzere toplam bir kişi hakkında 3713 s. Kanunun ek 1 inci maddesindeki istihdama ilişkin hükümler ayrıca uygulanır.

Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığınca müştereken tespit edilir.”

İLK İNCELEME: 16.3.2016 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, OYBİRLİĞİYLE KARAR VERİLMİŞTİR.

ESASIN İNCELENMESİ: Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükmü, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kurallarıyla bunların gerekçeleri ve diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:

Sınırlama Sorunu: Anayasa’nın 152. ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddelerine göre, Anayasa Mahkemesine itiraz yoluyla yapılacak başvurular itiraz yoluna başvuran mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulayacağı kural SINIRLIDIR. İtiraz yoluna başvuran Mahkeme, Kanun’un geçici 59 uncu maddesinin, birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “13/5/2014 tarihi ile 28/10/2014 (dahil) tarihleri arasında...” ibaresinin İPTALİNİ İSTEMİŞTİR. İptali istenilen “13/5/2014 tarihi ile 28/10/2014 (dahil) tarihleri arasında...” ibaresi, geçici 59 uncu maddenin birinci fıkrasında, maden ocaklarının yer altı işlerinde meydana gelen iş kazası sonucunda ölen sigortalının; Kuruma olan her türlü borçlarının terkin edilmesi, hak sahiplerine aylık bağlanması ve bu Kanunda öngörülen primlerin eksik olan kısmının Maliye Bakanlığınca Kuruma ödenmesi; ikinci fıkrasında ölen sigortalının anne ve babasına gelir bağlanmasındaki esaslarla üçüncü fıkrasında ölen sigortalının yakınlarının istihdamı bakımından geçerli olan ortak BİR HÜKÜMDÜR. İtiraz başvurusunda bulunan Mahkemede bakılmakta olan dava, maden kazasında hayatını kaybeden sigortalının yakını olan davacının istihdamının temini için yapmış olduğu başvurunun reddi işleminin iptali talebiyle açıldığından, itiraz konusu ibareye ilişkin esas incelemenin Kanun’un geçici 59 uncu maddesinin üçüncü fıkrası yönünden sınırlı olarak YAPILMASI GEREKİR. Açıklanan nedenlerle; 31.5.2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun geçici 59 uncu maddesinin 4.4.2015 tarihli ve 6645 s. Kanun’un 53 üncü maddesiyle değiştirilen birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “13/5/2014 tarihi ile 28/10/2014 (dahil) tarihleri arasında...” ibaresine ilişkin esas incelemenin aynı maddenin üçüncü fıkrası yönünden sınırlı olarak yapılmasına, OYBİRLİĞİYLE KARAR VERİLMİŞTİR.

İtirazın Gerekçesi: Başvuru kararında özetle, Soma’da ve Ermenek’te bulunan maden ocaklarında 13.5.2014 ve 28.10.2014 tarihlerindeki kazalarda ölen işçilerin yakınlarının istihdam edilmelerine yönelik olan itiraz konusu kuralın kişiye özel kanun çıkartılamayacağı ilkesine aykırılık teşkil ettiği, kuralın bu tarihlerden önce ve sonrasında meydana gelen maden kazalarında ölenlerin yakınlarına yönelik bir hak getirmemesi ve benzer durumdaki vatandaşları bu haktan yoksun bırakması nedeniyle eşitlik ilkesiyle bağdaşmadığı belirtilerek, kuralın Anayasa’nın 10. maddesine aykırı olduğu İLERİ SÜRÜLMÜŞTÜR.

Anayasaya Aykırılık Sorunu: 6216 s. Kanun'un 43 üncü maddesi uyarınca, kural ilgisi nedeniyle Anayasa'nın 2 nci maddesi yönünden DE İNCELENMİŞTİR. Kanun’un geçici 59 uncu maddesinin üçüncü fıkrasında birinci fıkraya atıfta bulunularak, itiraz konusu ibarede belirtilen 13.5.2014 ile 28.10.2014 tarihleri arasında, maden ocaklarının yer altı işlerinde meydana gelen iş kazası sonucunda ölen sigortalının eş ve çocuklarından birisi, eşi ve çocuğu yoksa kardeşlerinden birisi olmak üzere toplam bir kişi hakkında 12.4.1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun ek 1 inci maddesindeki istihdama ilişkin hükümlerin ayrıca uygulanacağı hüküm altına alınmakta olup, birinci fıkrada yer alan “13/5/2014 tarihi ile 28/10/2014 (dahil) tarihleri arasında” ibaresi itiraz konusu KURALI OLUŞTURMAKTADIR. Anayasa'nın 2 nci maddesinde belirtilen hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, hukuki güvenliği sağlayan, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve kanunlarla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık OLAN DEVLETTİR. Hukuk devletinde kanunların kamu yararı gözetilerek ÇIKARILMASI ZORUNLUDUR. Kanun koyucunun, Anayasa'ya ve hukukun genel ilkelerine aykırı olmamak kaydıyla her türlü düzenlemeyi yapma konusunda takdir YETKİSİ BULUNMAKTADIR. Anayasa'nın 10. maddesinde yer verilen eşitlik ilkesi hukuksal durumları aynı olanlar için SÖZ KONUSUDUR. Bu ilkeyle eylemli değil, hukuksal EŞİTLİK ÖNGÖRÜLMÜŞTÜR. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin kanunlar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayrım yapılmasını ve ayrıcalık TANINMASINI ÖNLEMEKTİR. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak kanun karşısında eşitliğin İHLALİ YASAKLANMIŞTIR. Kanun önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa'da öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez. Kaynağını Anayasa'nın 7 nci maddesinden alan yasama yetkisinin genelliği ilkesi uyarınca, kanun koyucu Anayasa'ya aykırı olmamak kaydıyla dilediği konularda düzenleme yapma YETKİSİNE SAHİPTİR. Kanun koyucunun kamu yararını gerçekleştirmek amacıyla çözümlenmesi gereken bir sorun olarak gördüğü konuları bir tarih belirleyerek çözüme kavuşturması da takdir yetkisi kapsamında kalmakta olup, bu çerçevede kuralda belirtilen tarihler arasında maden ocaklarının yer altı işlerinde meydana gelen iş kazası sonucu ölen sigortalıların yakınlarına istihdam olanağı sağlayan düzenlemenin yapılmasında hukuk devleti ilkesine aykırı düşen bir YÖN BULUNMAMAKTADIR. Kanun’un geçici 59 uncu maddesinin üçüncü fıkrasında maden ocaklarının yer altı işlerinde meydana gelen iş kazası sonucunda ölen sigortalının yakınlarının istihdamı için atıfta bulunulan 3713 s. Kanun’un ek 1 inci maddesi, harp veya vazife malulü sayılanlar, terör eylemleri nedeniyle hayatını kaybetmiş veya engelli hale gelmiş olanlarla Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumuna ait fabrika, işletme, müessese veya bağlı ortaklıklarda görevli iken oluşacak patlamalardan dolayı hayatını kaybedenler yönünden bizzat kendileri veya yakınlarının Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığınca hak sahibi olduğu belirlenip Devlet Personel Başkanlığına bildirilmesi ve Başkanlıkça kura sonucu atama teklifi yapılması halinde, kamu kurum ve kuruluşları, kamu iktisadi teşebbüsleri ve bağlı ortaklıkları, il özel idareleri, belediyeler ve bağlı kuruluşları, özel kanunla kurulan diğer her türlü kamu kurum ve kuruluşları tarafından; 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na tabi memur kadrolarıyla sözleşmeli personel pozisyonlarına ve sürekli işçi kadrolarına atanmalarının zorunlu OLDUĞUNU DÜZENLEMEKTEDİR. Bu durumda 3713 s. Kanun’un ek 1 inci maddesi de dikkate alındığında 13.5.2014 ile 28.10.2014 tarihleri arasında maden ocaklarının yer altı işlerinde meydana gelen iş kazası sonucunda ölen sigortalının yakınlarının hak sahibi oldukları belirlendiğinde memur kadrolarıyla sözleşmeli personel pozisyonlarına ve sürekli işçi kadrolarına atamalarının YAPILMASI ZORUNLUDUR. Başvuru kararında, düzenlemedeki tarihlere ilişkin ibarenin iptali istenerek kuralın uygulama alanının genişletilmesi ve bu imkândan yararlanmayan kişilere de aynı avantajın sağlanması TALEP EDİLMEKTEDİR. Kural kanun koyucunun isterse düzenleme yapabileceği bir alan için anayasal ilkelere aykırı düşmeyen bir imkân getirilmekte olup, bu yapılırken belli bir tarihin esas alınması kanun koyucunun TAKDİRİNDE KALMAKTADIR. Düzenlemeyle sağlanan hakkın aynı veya benzer durumdaki, kuralda belirtilen tarihler dışında maden ocaklarının yer altı işlerinde meydana gelen kazalarda ölen sigortalıların yakınları için öngörülmemesi, iptal nedeni olarak kabul edilemez. Maden kazalarında ölen sigortalıların yakınlarının istihdamına ilişkin kuralın uygulanması için belirlenen tarihler yurdun iki farklı yerinde Soma’da ve Ermenek’te maden ocaklarında meydana gelen kazalara İLİŞKİN TARİHLERDİR. Çok sayıda işçinin hayatını kaybettiği bu maden kazalarının sebep olduğu ve ciddi boyutlara ulaşan sosyal ve ekonomik etkilerinin giderilebilmesi amacıyla öngörülmüş kuralın uygulanmasında, sözü edilen yerlerdeki kaza tarihlerinin dikkate alınması bir keyfilik içermediği gibi anayasal ilkeleri ihlal eder nitelik DE TAŞIMAMAKTADIR. Öte yandan kuralın uygulanması sadece bu kazalarda ölen sigortalıların YAKINLARINA HASREDİLMEMİŞTİR. Söz konusu tarihler arasında herhangi bir yerde maden ocaklarının yer altı işlerinde meydana gelen iş kazaları sonucunda ölen sigortalıların yakınları da düzenlemenin getirdiği haktan yararlanarak İSTİHDAM EDİLEBİLECEKLERDİR. Açıklanan nedenlerle kural, Kanun’un geçici 59 uncu maddesinin üçüncü fıkrası yönünden Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine AYKIRI DEĞİLDİR. İptal talebinin REDDİ GEREKİR.

HÜKÜM: 31.5.2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun geçici 59 uncu maddesinin, 4.4.2015 tarihli ve 6645 s. Kanun’un 53 üncü maddesiyle değiştirilen birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan; “13/5/2014 tarihi ile 28/10/2014 (dahil) tarihleri arasında...” ibaresine ilişkin esas incelemenin aynı maddenin üçüncü fıkrası yönünden sınırlı olarak yapılmasına, OYBİRLİĞİYLE,“13/5/2014 tarihi ile 28/10/2014 (dahil) tarihleri arasında...” ibaresinin, aynı maddenin üçüncü fıkrası yönünden Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT Muammer TOPAL’IN karşı oyları ve OYÇOKLUĞUYLA 23.11.2016 tarihinde karar verildi.

ÖZET: Antalya 1. İdare Mahkemesi'nce; davacının noter satır sözleşmesi ile satın aldığı araç üzerindeki haciz şerhi kaldırılmadan veya ilgili kurumdan hacizli olarak devir edilmesinde sakınca olmadığına dair yazı alınmadan aracın davacı adına tescil edilmesinin mümkün olmadığı, dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı tarafından anılan Mahkeme kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

KARAR :Dava dosyasının incelenmesinden, Şişli Vergi Dairesi'nin yazısına istinaden 28.11.2006 tarihinde ....plakalı araç üzerine 6183 sayılı Kanun uyarınca haciz/ yakalamalı şerhinin işlendiği, davacı tarafından, aracın vergi borcu bulunmadığında ilişkin Muratpaşa Vergi Dairesi'nden ilişik kesme yazısı sunulmak suretiyle, söz konusu aracın 15.10.2007 tarihinde noter satış sözleşmesi ile satın alındığı, davacının 06.01.2010 tarihinde aracın kendi adına kaydını talep ettiği, davalı idarece 26.01.2010 tarihli dava konusu işlem ile 6183 sayılı Kanunun 73. maddesine göre araç sahibinin haczedilen aracı üzerinde tasarrufta bulunmaması gerekirken davacıya sattığı, davacının, araç üzerine takyidat koyan Şişli Vergi dairesi Müdürlüğü'nün aracın üzerinde haciz şerhi kalması şartıyla devrinin davacı adına yapılmasında sakınca bulunmadığına dair bir yazıyı getirdiği takdirde aracın hacizli olarak tescil işlemi yapılabileceğinden bahisle talebinin reddedildiği anlaşılmaktadır.6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkındaki Kanunun 73. maddesinde; borçlunun, alacaklı amme idaresinin muvafakatini almaksızın hacizli mallarda tasarrufta bulunamayacağı, haczi koyan tahsil dairesi buna aykırı hareketin cezai mucip olduğunu borçluya ihtar edeceği, haczedilmiş olan mal üzerinde üçüncü şahsın zilyetlik hükümlerine istinaden hüsnüniyetle elde ettiği hakların mahfuz olduğu, hüsnüniyet kaidelerine aykırı olarak hacizli mal üzerinde üçüncü şahsın elde ettiği hakların, alacaklının haczi ile o mala taalluk eden haklarını ihlal ettiği nispette butlanına mahkemece hükmolunacağı düzenlenmiştir. Olayda, davacı aracı almadan önce 6183 sayılı Kanun kapsamında araca haciz şerhi konulduğu, noterdeki satış sözleşmesinden sonra 29.12.2009 tarihinde eski malikin borcu nedeniyle UYAP üzerinden İstanbul 2. İcra Dairesi'nce de haciz şerhi işlendiği görülmektedir.

Yukarıda aktarılan mevzuatın değerlendirilmesinden; hacizli bir aracın satışının yasaklanmadığı, ancak haciz koyduran alacaklıların korunması amacıyla aracın hacizli olarak satılabileceği, dava konusu olayda da üzerindeki haciz noterde de vergi dairesinde de görünmeyen aracı satın alan davacı adına, tescili talep ettiği tarih itibariyle araç üzerindeki hacizlerle birlikte trafik tescil kaydının yapılması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Ayrıca araç, adına hacizli olarak tescil edilecek davacının; söz konusu araç üzerindeki hacizlerin kaldırılmasına ilişkin taleplerini adli yargı yerinde ileri sürebileceği de tabiidir. Bu durumda dava konusu işlemin iptaline karar verilmesi gerekirken davayı reddeden İdare Mahkemesi kararında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

SONUÇ : Antalya 1. İdare Mahkemesi'nin 30/06/2011 günlü, E:2010/144; K:2011/874 sayılı kararının BOZULMASINA, dosyanın yeniden karar verilmek üzere anılan Mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 03/02/2016 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.


Danıştay 5. Daire
2016/3640 E.,2016/3640 K., T. 28/06/2016
MAHKEME: Hatay İdare Mahkemesi
TALEP: Davacı, dava konusu işlemin hukuka aykırı olduğunu öne sürmekte ve İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulmasını, dava konusu işlemin ve Mahkeme kararının yürütülmesinin durdurulmasını istemektedir.

ÖZET: Dava, Mustafa Kemal Üniversitesi Strateji Daire Başkanlığı kadrosunda 1. derece daire başkanı olarak görev yapan davacının, 3. derece şef kadrosuna atanmasına ilişkin 09.02.2015 tarih ve 2015/7 sayılı işlemin iptali ile dava konusu işlem nedeniyle mahrum kalınan parasal ve özlük haklarının tazmini istemiyle açılmıştır. Hatay İdare Mahkemesince; Anadolu Üniversitesi, Açık Öğretim Fakültesi, Halkla İlişkiler Bölümü (Önlisans-2 yıl) mezunu olan davacının, en az 4 yıllık yüksek öğrenim mezunu olma koşulunu taşımadığı, bu görevi asaleten yürütmüş olmasının kendisi lehine herhangi bir kazanılmış hak teşkil etmeyeceği ve İdarece herhangi bir süre şartına bağlı olmaksızın her zaman geri alınabileceği gerekçesiyle dava reddedilmiştir.

KARAR: 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 71. maddesinin ikinci fıkrasında; "Kurumlar, memurlarını meslekleri ile ilgili sınıftan genel idare hizmetleri sınıfına veya genel idare hizmetleri sınıfından meslekleri ile ilgili sınıfa, görev ve unvan eşitliği gözetmeden kazanılmış hak aylık dereceleriyle atayabilirler." kuralı bulunmakta, 76. maddesinin birinci fıkrasında; “Kurumlar, görev ve unvan eşitliği gözetmeden kazanılmış hak aylık dereceleriyle memurları bulundukları kadro derecelerine eşit veya 68. maddedeki esaslar çerçevesinde daha üst, kurum içinde aynı veya başka yerlerdeki diğer kadrolara naklen atayabilirler.”, 76. maddesinin ikinci fıkrasında ise; "memurlar istekleri ile kurumlarında kazanılmış hak derecelerinin en çok üç derece altında aynı veya başka yerlerdeki kadrolara atanabilirler." hükmü yer almaktadır. Davalı idarece dava konusu işlemin dayanağı olarak gösterilen, davacının en az 4 yıllık yüksek öğrenim mezunu olma koşulunu taşımamasına istinaden daire başkanlığı görevinden alınmasında 657 sayılı Yasa'nın 76. maddesinin birinci fıkrasında yer alan hükme ve hukuka aykırılık bulunmamakta ise de; 1. derecenin 4. kademesi kazanılmış hak aylık derecesiyle daire başkanlığı kadrosunda bulunan davacının, isteği olmaksızın, kazanılmış hak aylık derecesinin altında bir görev olan 3. derece kadrolu şef kadrosuna atamasının yapılması suretiyle kadro derecesinin gözetilmediği anlaşılmış olup; anılan işlemde bu yönüyle 657 sayılı Yasa'nın 76. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan hükme uyarlık bulunmadığından, İdare Mahkemesi'nce bu husus göz ardı edilerek davanın reddine hükmedilmesinde hukuki isabet görülmemiştir. Dava konusu işlemin hukuka aykırı olduğu saptanmasına rağmen uygulamanın sürdürülmesi, tüm eylem ve işlemleri hukuka uygunluk karinesine dayanan hukuk devleti ilkesine aykırı bir durum yaratacak, davacı yönünden telafisi güç zarara neden olacaktır. Zira işlemin yürütmesinin durdurulmasına karar verilmemesi halinde, hukuka aykırı bulunan işlemin etki alanına bağlı olarak ilgili açısından oluşacak zarar, işlemin uygulanmasına devam olunmasıyla artacak, yargılamanın sonunda verilmesi olası iptal kararı ile önceki halin iadesi olanaksızlaşacaktır.

SONUÇ: Açıklanan nedenlerle; uyuşmazlığın niteliğine ve temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenlere göre 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 27. maddesinde öngörülen koşulların gerçekleşmiş olması nedeniyle, anılan Yasanın 52. maddesinin 1. fıkrası uyarınca dava konusu işlemin ve Hatay İdare Mahkemesince verilen 31/12/2015 günlü, E:2015/1027, K:2015/2660 sayılı kararın yürütülmesinin durdurulmasına, 28.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


BaroKart Blog'da bulunan Yüksek Mahkeme Kararları yargitay.gov.tr, danistay.gov.tr, anayasa.gov.tr resmi internet sitelerinden alınmıştır.

NASIL ÇALIŞIR?

Otobil'inizi akaryakıt satış görevlisine gösterin. Akaryakıt satış görevlisi sisteme otobilinizi okuttuktan sonra otomatik olarak BaroKart’ ınız içerisinde bulunan bakiyenizden akaryakıt tutarı düşecek ve size sağlanan avantaj anında BaroKart'ınıza yansıtılacaktır.

Başvuru yapmak için tıklayınız.