img

 

img img
HAFTANIN YÜKSEK MAHKEME KARARLARI

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
2016/12-952 E., 2016/815 K., T. 15.06.2016

Yargıtay 1. Ceza Dairesi
E.2015/4950, K.2016/3551, T.12.10.2016

Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi İkinci Bölüm
Başvuru Numarası: 2014/3907 Karar Tarihi: 7/12/2016

Danıştay 10. Daire
2016/1897 E.,2016/3190 K.T. 09/06/2016

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
2016/12-952 E., 2016/815 K., T. 15.06.2016

Mahkeme: Asliye Hukuk Mahkemesi
Talep: Takibin iptali

ÖZET: Takibin şekline göre İİK'nun 62. maddesi uyarınca her türlü itirazın icra dairesine bildirilmesi zorunludur. Borçlunun borca itirazını da 7 gün içinde icra dairesine bildirmesi gerekli olup, icra dairesi yerine icra mahkemesine başvurması hukuki bir sonuç doğurmaz. Taraflar arasındaki "takibin iptali" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Vezirköprü 1.Asliye Hukuk (İcra Hukuk) Mahkemesince davanın kabulüyle takibin iptaline dair verilen 11.12.2012 gün ve E:2012/18, K:2012/27 sayılı kararın incelenmesi Davalı-alacaklı vakıf başkanı tarafından istenilmesi üzerine, YARGITAY 12.Hukuk Dairesinin 27.06.2013 gün ve E:2013/15431, K:2013/24192 sayılı ilamıyla;Alacaklı tarafından genel haciz yoluyla ilamsız icra takibine başlandığı, icra müdürlüğünce borçluya örnek 7 no'lu ödeme emrinin 05.06.2012 tarihinde tebliğ EDİLDİĞİ ANLAŞILMIŞTIR.

Takibin şekline göre İİK'nun 62 nci maddesi uyarınca her türlü itirazın icra dairesine BİLDİRİLMESİ ZORUNLUDUR. Borçlunun borca itirazını da 7 gün içinde icra dairesine bildirmesi gerekli olup, icra dairesi yerine icra mahkemesine başvurması hukuki bir sonuç doğurmaz.

O halde mahkemece, borçlunun talebinin bu nedenle reddi gerekirken, işin esası incelenerek istemin kabulü yönünde hüküm TESİSİ İSABETSİZDİR...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki KARARDA DİRENİLMİŞTİR.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve YASAYA AYKIRIDIR.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmede bir kısım üyelerce, davacının icra mahkemesine başvurusunun icra memuru işlemini "şikayet" niteliğinde olduğu, yerel mahkemenin aynı yöndeki direnme gerekçesinin doğru olduğu ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul ÇOĞUNLUĞUNCA BENİMSENMEMİŞTİR. Yukarıda belirtilen nedenle direnme KARARI BOZULMALIDIR.

KARAR: Davalı-alacaklı vakıf başkanının temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, 15.06.2016 tarihinde OYÇOKLUĞUYLA KARAR VERİLDİ.


Yargıtay 1. Ceza Dairesi
E.2015/4950, K.2016/3551, T.12.10.2016

SUÇ : Eşe karşı kasten öldürme, Haksız tahrik

ÖZET: 28.11.2016 tarihli Hürriyet Gazetesi'nde; "Dövdü, öldürdü, hâlâ indirim bekliyor. Gebze'de ***** ***** (25), kaçarak evlendiği ***** *******’le 2012’de şiddet gördüğü gerekçesiyle boşanmak istedi. Kocası, tehditlere başladı. Bir çocuk annesi ***** *******, savcılık kararıyla verilen çağrılı korumaya rağmen, 19 Ocak 2013’te kocası nın kafasına sıktığı iki kurşunla ağır yaralandı. ***** ******* karısını hastane kapısına bırakıp kaçtı, ölünce de teslim oldu. Gebze 2. Ağır Ceza’da yargılanan koca, karısının kendisini aldattığını, hakaret ettiğini iddia etti. Mahkeme, karısını hastaneye bırakıp teslim olduğu için ***** *******’e iyi hal indirimi uygulayarak, ömür boyu hapis cezası verdi. *******’in avukatı, kararı temyiz etti. Yargıtay 1. Ceza Dairesi, sanığın ifadesini inandırıcı buldu. Cinayetin ‘haksız tahrik altında işlendiği’ kanaatiyle, yerel mahkemenin verdiği ömür boyu hapis cezasını bozarak ceza indirimi istedi. Yargıtay’ın bozma kararına yerel mahkeme uyar, haksız tahrik indirimi uygulanırsa sanık 12 ile 18 yıl arasında ceza alacak." şeklinde yer alan habere ilişkin Yargıtay Kararı.

KARAR: Katılan vekilinin yüzüne karşı 30.06.2014 tarihinde tefhim olunan hüküme yönelik 1 haftalık yasal süreden sonra 11.08.2014 günü gerçekleşen temyiz isteminin CMUK'nun 317 nci maddesi uyarınca REDDİNE karar verilmiş, inceleme sanık müdafii ve Cumhuriyet savcısının temyiz itirazlarıyla sınırlı OLARAK YAPILMIŞTIR. Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık V..'ın 6136 s. Kanuna aykırılık ve maktul M..'ı kasten öldürme suçlarının sübutu kabu, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suç niteliği tayin, cezayı azaltıcı sebebinin nitelik ve derecesi takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle değerlendirilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma ve düzeltme nedeni dışında bir isabetsizlik görülmediğinden, re'sen temyize tabi bulunan hükmün, Sanık V..'ın 6136 s. Kanuna aykırılık suçu yönünden kurulan hükmün incelenmesinde; 24.11.2015 günlü Resmi Gazetede yayımlanan Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarih, 2014/140 esas ve 2015/85 sayılı kararıyla 5237 sayılı TCK'nun 53 üncü maddesinin iptal edilen bölümleri nazara alındığında mahkemenin bu maddeyle yaptığı uygulamaların hukuka aykırı olduğu anlaşılmakta ise de; Bu husus yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 1412 sayılı CMUK'nun 322 nci maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, hüküm fıkrasında yer alan 5237 sayılı TCK'nun 53 üncü maddesinin uygulanmasına ilişkin bölümün "Anayasa Mahkemesinin iptal kararındaki hususlar gözetilerek 5237 sayılı TCK'nun 53/1-2-3 üncü maddelerinin tatbikine" şeklinde değiştirilmesine karar verilmek suretiyle DÜZELTİLEN hükmün tebliğnamedeki düşünceye uygun olarak ONANMASINA, Sanık V..'ın maktul M..'ı kasten öldürme suçundan kurulan hükmün incelenmesinde ise; Sanığın aksi kanıtlanamayan savunmasına göre, olay tarihinde maktul sanığın araç içerisinde cinsel ilişkiye girdikleri, sonrasında sanığın araçtan çıkıp sigara içtiği esnada maktulün sanığın telefonunda bulunan resimleri sildiği ve sanığa sen bittin aileme beni zorla kaçırdı tecavüz etti diyeceğim hiç bir şey ispat edemeyeceksin velayet davasını kazanamayacaksın dediği, sanığın bu söylem üzerine maktule ruhsatsız tabancasıyla ateş ederek ölümüne neden olması karşısında, sanık hakkında tahrik nedeniyle TCK.nun 29 uncu maddesi gereğince asgari hadden indirim yapılması gerektiğinin düşünülmemesi suretiyle fazla ceza tayini,24.11.2015 günlü Resmi Gazetede yayımlanan Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarih, 2014/140 esas ve 2015/85 sayılı kararıyla 5237 sayılı TCK'nun 53 üncü maddesinin iptal edilen bölümleri doğrultusunda sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesine zorunluluk bulunması, Yasaya aykırı olup, Cumhuriyet savcısının, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak BOZULMASINA, 12.10.2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE KARAR VERİLDİ.


Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi İkinci Bölüm
Başvuru Numarası: 2014/3907 Karar Tarihi: 7/12/2016

BAŞVURUNUN KONUSU: Başvuru şartları oluşmasına rağmen yargılamanın yenilenmesi talebinin hatalı değerlendirme sonucu reddedilmesi ve dava değeri itibariyle kesin nitelikteki karara karşı temyiz yoluna başvurulamaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği, parasal temyiz sınırı öngören Kanun hükmünün Anayasa’ya aykırılığı nedeniyle iptal edilmesi gerektiği iddialarına ilişkindir.

Başvurucu aleyhine, satın aldığı ürünün bedelinin ayıplı olduğu iddiasıyla ödememesi ve bu bedelin tahsili için başlatılan icra takibine itiraz etmesi nedenleriyle Tüketici Mahkemesi sıfatıyla Aydın 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde itirazın iptali davası açılmıştır. Yargılama sonunda Mahkemece davanın kısmen kabulüne, icra takibinin devamına karar verilmiştir. Başvurucu, yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuş, mahkeme yargılamanın yenilenmesi taleplerinden hiçbirinin bulunmaması sebebiyle talebin reddine karar vermiştir. Başvurucunun kararı temyizi üzerine, temyiz konusu tutarın karar tarihi itibariyle temyiz sınırı olan 1.820 TL’den az olması nedeniyle temyiz dilekçesinin reddine karar vermiştir. Başvurucu bu kararı 17.04.2014 tarihinde tebliğ almış, 18.04.2014 tarihinde karara itiraz etmiştir.

BAŞVURUCUNUN İDDİALARI: Başvurucu satın aldığı malın ayıplı olması nedeniyle bedelini ödemediğini, bu nedenle aleyhine açılan davada bilirkişinin yanlı beyanlarına dayanılarak hüküm kurulduğunu, yargılama sonrasında esaslı deliller sunarak yargılamamanın yenilenmesini talep ettiğini ancak hatalı değerlendirme sonucu bu talebin reddedildiğini, dava konusu alacağın temyiz sınırı altında olması nedeniyle kesin nitelikte verilen bu karara karşı temyiz yoluna başvuramadığını belirterek Anayasa’nın 36. Maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlalin tespiti talebinde bulunmuştur. Başvurucu, ayrıca temyiz yolu kapalı şekilde kesin nitelikte karar verilmesinin eşitlik ilkesine aykırı olması nedeniyle buna ilişkin Kanun maddesinin iptali gerektiğini ileri sürmüştür.

Değerlendirme: Başvurunun İdari Yönden Reddi Kararına İtiraz Yönünden

Başvurucunun, temyiz yolu açık olduğu belirtilerek verilen başvuru konusu karara karşı hükümde belirtilen süre içinde Yargıtay’a başvurduğu ancak kararın kesin olması nedeniyle Yargıtay ilgili Dairesince temyiz talebinin reddedildiği, bunun üzerine ilamın tebliğinden itibaren otuz gün içinde başvurucunun Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmıştır.Başvurucu, Mahkemenin yanlış yönlendirmesi sonucu temyiz yoluna başvurmak durumunda kaldığından Yargıtay ilamının öğrenilme tarihine göre 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrasında belirtilen otuz günlük süre içinde yapılan başvurunun süresinde olduğunun kabulü gerekir.Açıklanan nedenle başvurunun idari yönden reddine ilişkin Komisyonlar Başraportörü'nün kararına yapılan itirazın kabulüne karar verilmesi gerekir.

Kabul Edilebilirlik Yönünden

Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuru formunda ifade edilen, dava değeri itibarıyla kesin nitelikte olan karara karşı temyiz yoluna başvurulamaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın mahkemeye erişim hakkı kapsamında; şartları oluşmasına rağmen yargılamanın yenilenmesi talebinin hatalı değerlendirme sonucu reddedildiği iddiasının ise yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı başlığı altında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir. Temyiz sınırı öngören Kanun hükmünün Anayasa’ya aykırılığı nedeniyle iptal edilmesi gerektiği iddiası da ayrıca incelenmiştir.

a. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

Başvurucu, dava konusu alacağın temyiz sınırı altında olması nedeniyle kesin nitelikte verilen karara karşı temyiz yoluna başvuramadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa'da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).Sözleşme’nin 6. maddesi mahkemeye başvurma hakkını açıkça düzenlenmemekle beraber mahkemeye başvurma hakkının hukukun temel prensibi olduğu, mahkemeye başvurma hakkı olmaksızın hakkaniyete uygun, aleni bir yargılamadan söz edilemeyeceği ve adil yargılanma hakkının içerdiği güvencelerden yararlanmanın olanaksız hâle geleceği Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından kabul edilmektedir (Golder/Birleşik Krallık, B. No: 4451/70, 21/2/1975, § 35).Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).Mahkemeye erişim hakkı sadece ilk derece mahkemesine dava açma hakkını değil eğer iç hukukta itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise üst mahkemelere başvurma hakkını da içerir (Ali Atlı, B. No: 2013/500, 20/3/2014, § 49). Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak olmayıp sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte getirilecek sınırlamaların hakkın özünü zedeleyecek şekilde hakkı kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38).

Mahkemelerin kuruluşunun, görev ve yetkilerinin, işleyişinin ve yargılama usullerinin kanunla düzenlenmesi Anayasa’da öngörülmüştür. Buna göre usul kanunlarının Anayasa’ya uygun olmak koşuluyla düzenlenmesi kanun koyucunun takdirine bırakılmıştır. Anayasa’da tüm mahkeme kararlarının temyiz edilebilmesi hakkını içeren bir kurala yer verilmemiştir (Tufan Şahin, B. No: 2012/799, 26/3/2013, §19). Öte yandan Sözleşme ve ek protokollerinde, ceza yargılaması ile ilgili iki dereceli yargılama hakkı düzenlenmesine rağmen hukuk yargılaması açısından bu hakla ilgili ayrıntılı düzenleme bulunmamaktadır. Bunun yanı sıra ceza yargılamasında "az önemli suçlar" adı altında bu hakka istisna getirilebileceği de düzenlenmektedir (Yusuf Tekdemir, B. No: 2013/799, 26/3/2013, § 20). Hukuk yargılamasında, sonuçları dikkate alındığında bazı dava türleri ve değerine göre bazı davalar için (ceza yargılamasında olduğu gibi) "az önemli davalar" kriteri altında temyiz sınırı öngörülmesinin ve kanunda belirlenen sınırın, adalet duygusunu rencide edecek veya hukuk devleti kavramıyla bağdaşmayacak sonuçlara yol açacak boyutta bulunmaması durumunda anayasal hakları ihlal etmeyeceği açıktır (AYM, E.2006/65, K.2009/114, 23/7/2009).Bu kapsamda gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin gereksiz yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkların makul sürede bitirebilmesi amacıyla bir kısım mahkeme kararına karşı temyiz yolunun kapalı tutulmasının anayasal hakları ihlal ettiği söylenemez. Bu ilkeler ışığında somut olay incelendiğinde başvurucunun yargılamanın yenilenmesini talep ettiği itirazın iptali davasında başvurucu hakkındaki takibin 695 TL asıl alacak ve 10,70 TL işlemiş faiz üzerinden devamına karar verildiği, söz konusu alacak miktarının karar tarihi olan 2013 yılı için Kanun’da öngörülen 1.820 TL temyiz sınırının altında kalması nedeniyle yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine ilişkin kararın da kesin nitelikte olduğu anlaşılmaktadır. Dava konusu uyuşmazlığın niteliği ve miktarı nazara alındığında Kanun’da öngörülen bu sınırın adalet duygusunu rencide edecek boyutta olmadığı, bu itibarla başvuru konusu kararın temyiz edilmemesi dolayısıyla başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlalin bulunmadığının açık olduğu sonucuna ulaşılmıştır.Açıklanan nedenlerle başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığına İlişkin İddia

Başvurucu, şartları oluşmasına rağmen yargılamanın yenilenmesi talebinin hatalı değerlendirme sonucu reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).Somut olayda ayıplı olduğu iddiasıyla satın aldığı ürünün bedelini ödemeyen başvurucu aleyhine bedelin tahsili için icra takibi başlatılmış, başvurucunun takibe itiraz etmesi üzerine itirazın iptali davası açılmıştır. Yargılama sonunda Mahkeme davanın kısmen kabulüne, takibin 695 TL asıl alacak ve 10,70 TL işlemiş faiz üzerinden devamına karar vermiştir. Başvurucunun anılan davadaki yargılamanın yenilenmesi talebiyle yaptığı başvuru, yargılamanın yenilenmesi sebeplerinden hiçbirinin bulunmaması nedeniyle Mahkemece reddedilmiştir. Mahkemenin taleple ilgili yaptığı değerlendirme ve yargılamanın yenilenmesi sebeplerinden hiçbirinin bulunmadığına ilişkin ulaştığı sonuç (bkz.§ 6) yönünden herhangi bir keyfîlik tespit edilmemiştir. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde iddiaların özünün Derece Mahkemeleri tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu görülmektedir.Başvurucu; yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemeleri tarafından dinlenmediğine veya kararın gerekçesiz olduğuna ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açıkça keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilmemiştir.Açıklanan nedenlerle kanun yolu şikâyeti niteliğindeki yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

c. Temyiz Sınırı Öngören Kanun Hükmünün Anayasa'ya Aykırılığı Nedeniyle İptal Edilmesi Gerektiğine İlişkin İddia

Başvurucu, temyiz yolu kapalı şekilde kesin nitelikte karar verilmesinin eşitlik ilkesine aykırı olması nedeniyle bu uygulamanın dayanağı olan Kanun maddesinin iptali gerektiğini ileri sürmüştür.6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (3) numaralı fıkrasında, yasama işlemleri ile düzenleyici idari işlemlerin doğrudan bireysel başvuru konusu yapılamayacağı düzenlenmiştir. Bir yasama işleminin, temel hak ve özgürlüğün ihlaline neden olması durumunda doğrudan yasama işlemi aleyhine değil ancak yasama işleminin uygulanması mahiyetindeki işlem, eylem ve ihmallere karşı bireysel başvuru yapılabilir (Süleyman Erte, B. No: 2013/469, 16/4/2013, § 17; Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 37).Somut olayda başvurucu, temyiz yolu kapalı şekilde kesin nitelikte karar verilmesinin eşitlik ilkesine aykırı olduğunu ileri sürerek temyiz sınırı öngören Kanun hükmünün iptalini talep etmekle doğrudan ve soyut olarak yasama işlemi aleyhine başvuru yapmıştır. Açıklanan nedenlerle temyiz sınırı öngören Kanun hükmünün Anayasa'ya aykırılığı nedeniyle iptal edilmesi gerektiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

HÜKÜM: Açıklanan gerekçelerle; başvurunun idari yönden reddine ilişkin karara yapılan itirazın KABULÜNE, mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, temyiz sınırı öngören Kanun hükmünün Anayasa'ya aykırılığı nedeniyle iptal edilmesi gerektiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, OYBİRLİĞİYLE karar verildi.


Danıştay 10. Daire
2016/1897 E.,2016/3190 K.T. 09/06/2016
TALEP: Maddi Manevi Tazminat Talebi

ÖZET: 11.9.2005 tarihinde düzenlenen 11. GAP Spor Şenlikleri Yüzme Müsabakasında boğularak ölen davacıların murisi olan ******** *****’ın vefat etmesinde davalı idarenin denetim ve gerekli tedbirleri alma yükümlülüğünü yerine getirmediğinden bahisle uğranıldığı öne sürülen zarara karşılık, müteveffanın annesi ve babası için ayrı ayrı 10.000 TL maddi, 30.000 TL manevi, kardeşleri için ise ayrı ayrı 15.000 TL manevi olmak üzere toplam 20.000 TL maddi, 150.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılan dava sonucunda Danıştay Onuncu Dairesi'nin 18.3.2014 tarih ve E:2010/97, K:2014/1594 sayılı kısmen bozmaya ilişkin kararına uyan Şanlıurfa 1. İdare Mahkemesince; davacılar ***** ***** ve ***** *****'ın manevi tazminat istemlerinin kabulüyle davacı ***** *****'ın manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne, ***** ***** ve ***** ***** için toplam 30.000 TL ve ***** ***** için 10.000 TL olmak üzere toplam 40.000 TL manevi tazminatın görevsiz yargı merciine başvuru tarihi olan 23/1/2006 tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte davalı idareden alınarak davacılara ödenmesine, 5.000 TL manevi tazminat isteminin ise reddi suretiyle davanın kısmen kabulü, kısmen davanın reddi yolunda verilen kararın, davanın kabulüne yönelik kısmının temyizen incelenerek BOZULMASI İSTENİLMEKTEDİR.

Savunmanın Özeti: Temyiz isteminin reddi GEREKTİĞİ SAVUNULMAKTADIR.

KARAR: Davacılar murisi ******** *****’ın vefat etmesinde davalı idarenin denetim ve gerekli tedbirleri alma yükümlülüğünü yerine getirmediğinden bahisle uğranıldığı öne sürülen maddi ve manevi zararın tazmini istemiyle açılan dava sonucunda, davanın kısmen kabulüne karar verilerek, 20.000 TL maddi ve 125.000 TL manevi tazminat isteminin kabulüne, fazlaya ilişkin manevi tazminat istemin ise reddine KARAR VERİLMİŞTİR. Anılan karara karşı yapılan temyiz başvurusu üzerine Dairemizin 18/3/2014 tarih ve E:2010/97, K:2014/1594 sayılı kararıyla, İdare Mahkemesi kararının 20.000 TL maddi ve 125.000 TL manevi tazminatın kabulüne ilişkin kısmı onanmış, manevi tazminatın reddine yönelik kısmı İSE BOZULMUŞTUR. Şanlıurfa İdare Mahkemesince, Dairemizin anılan bozma kararına uyularak, 4/2/2016 tarih ve E:2016/122, K:2016/132 sayılı kararıyla davacılardan ***** ***** ve ***** ***** için toplam 30.000 TL ve ***** ***** için 10.000 TL olmak üzere toplam 40.000 TL manevi tazminat isteminin kabulüne karar verilmiş ise de, esasen ismi geçen üç davacının talep ettiği toplam 45.000 TL manevi tazminat talebinin 20.000 TL'lik kısmının, Dairemizin 18/3/2014 tarih ve E:2010/97, K:2014/1594 sayılı kararıyla onanmış olması karşısında, bozma kararı doğrultusunda İdare Mahkemesince hükmedilen 40.000 TL manevi tazminat miktarının daha önce onanan 20.000 TL'lik manevi tazminat tutarını da kapsayacağı, bir başka ifadeyle davalı idarece davacılardan ***** *****, ***** **** ve ***** *****'a uğranıldığı öne sürülen manevi zarara karşılık olarak toplamda 40.000 TL manevi tazminat ÖDENECEĞİ TABİİDİR. İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49 uncu maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı HALİNDE MÜMKÜNDÜR. Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediğinden, temyiz isteminin reddiyle Şanlıurfa 1. İdare Mahkemesinin kararının yukarıda belirtilen açıklama doğrultusunda ONANMASINA, 09.06.2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE KARAR VERİLDİ.


BaroKart Blog'da bulunan Yüksek Mahkeme Kararları yargitay.gov.tr, danistay.gov.tr, anayasa.gov.tr resmi internet sitelerinden alınmıştır.

NASIL ÇALIŞIR?

Otobil'inizi akaryakıt satış görevlisine gösterin. Akaryakıt satış görevlisi sisteme otobilinizi okuttuktan sonra otomatik olarak BaroKart’ ınız içerisinde bulunan bakiyenizden akaryakıt tutarı düşecek ve size sağlanan avantaj anında BaroKart'ınıza yansıtılacaktır.

Başvuru yapmak için tıklayınız.