img

 

img img
HAFTANIN YÜKSEK MAHKEME KARARLARI

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi
2016/12465 E., 2015/10693 K., T. 06.04.2015

Yargıtay 8. Ceza Dairesi
E.2015/13568, K.2016/8615, T.29.06.2016

Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi İkinci Bölüm
Başvuru Numarası: 2014/1071
Karar Tarihi: 27/10/2016

Danıştay 15. Daire
E.2014/341, K.2016/3194, T.05.05.2016 T. - 03.02.2016

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi
2016/12465 E., 2015/10693 K., T. 06.04.2015

Mahkeme: Sulh Hukuk Mahkemesi
Talep: Kaldırılan Velayetin Yeniden Anneye İadesi

ÖZET: Davacı, küçüğün annesi olup, vesayet kararının kaldırılmasını ve velayetin kendisine verilmesini istemiştir. Küçük vesayet altında bulunduğuna göre vesayete ilişkin bu karar usulüne uygun biçimde kaldırılmadan, velayetin tevdiine ilişkin bu dava incelenemez. O halde, davanın öncelikle vesayetin kaldırılması talebini içermesi sebebiyle, bu bölüme yönelik istemlerin vesayet makamı tarafından incelenmesi gerekli olduğundan davanın vesayetin kaldırılmasına ilişkin bölümünün tefrik edilerek Sulh Hukuk Mahkemesine görevsizlik kararı verilmesi, vesayet makamı tarafından verilecek karara göre de velayet davasıyla ilgili olarak işin esası hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar vermek gerekir.

KARAR: Küçük, 2005 doğumlu olup, evliliğin devamı sırasında babanın 15.02.2011 tarihinde ölümüyle çocukların velayeti davacı anneye kalmıştır (TMK m. 336/3). Davacı anne Sapanca Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 22.07.2011 tarih 2011/717 esas 2011/330 karar sayılı kararıyla Türk Medeni Kanunu’nun 405/1 inci maddesi uyarınca kısıtlanmış, annesinin velayeti altına bırakılmış, Hekimhan Sulh Hukuk Mahkemesinin 10.12.2012 tarih 2011/210 esas 2012/137 karar sayılı kararı ile de davaya konu çocuğa davalı büyükbaba vasi olarak atanmıştır. Davacı, küçüğün annesi olup, vesayet kararının kaldırılmasını ve velayetin kendisine VERİLMESİNİ İSTEMİŞTİR. Küçük vesayet altında bulunduğuna göre vesayete ilişkin bu karar usulüne uygun biçimde kaldırılmadan, velayetin tevdiine ilişkin bu dava incelenemez. O halde, davanın öncelikle vesayetin kaldırılması talebini içermesi sebebiyle, bu bölüme yönelik istemlerin vesayet makamı tarafından incelenmesi gerekli olduğundan davanın vesayetin kaldırılmasına ilişkin bölümünün tefrik edilerek Sulh Hukuk Mahkemesine görevsizlik kararı verilmesi, vesayet makamı tarafından verilecek karara göre de velayet davasıyla ilgili olarak işin esası hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar vermek gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırıdır.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere OYBİRLİĞİYLE KARAR VERİLDİ.


Yargıtay 8. Ceza Dairesi
E.2015/13568, K.2016/8615, T.29.06.2016

SUÇ : Kumar Oynanması için Yer ve İmkân Sağlama Suçu, Dolandırıcılık Suçu

ÖZET: Sanıkların olay tarihinde "bul karayı al parayı" tabir edilen oyunu oynatmakta iken kolluk görevlileri tarafından yakalandığı ve gazete kâğıdı üzerinde 3 adet oyun kağıdının ele geçirildiği olayda; "bul karayı al parayı" ile tabir edilen oyunun şans veya yetenekle kazanma ihtimali bulunan bir kumar türü olmayıp, oyunun seyredene kazanabileceği algısı yaratılan ve kazanma ihtimali bulunmayan bir dolandırıcılık yöntemi olup olmadığı, sanıkların suçta kullandığı kartların incelemesi yapılarak hile içerip içermediği ve buna göre eylemin TCK. nın 157. Maddesinde düzenlenen dolandırıcılık suçunu oluşturup oluşturmadığının tayin ve takdiri ile buna ilişkin davaya bakma, kanıtları değerlendirme ve suç niteliğinin tayini görevinin üst dereceli asliye ceza mahkemesine ait olduğu nazara alınarak görevsizlik kararı verilmesi gerekir.

KARAR: Sanıkların olay tarihinde "bul karayı al parayı" tabir edilen oyunu oynatmakta iken kolluk görevlileri tarafından yakalandığı ve gazete kâğıdı üzerinde 3 adet oyun kâğıdının ele geçirildiği olayda; "bul karayı al parayı" ile tabir edilen oyunun şans veya yetenekle kazanma ihtimali bulunan bir kumar türü olmayıp, oyunun seyredene kazanabileceği algısı yaratılan ve kazanma ihtimali bulunmayan bir dolandırıcılık yöntemi olup olmadığı, sanıkların suçta kullandığı kartların incelemesi yapılarak hile içerip içermediği ve buna göre eylemin TCK. nın 157 nci maddesinde düzenlenen dolandırıcılık suçunu oluşturup oluşturmadığının tayin ve takdiriyle buna ilişkin davaya bakma, kanıtları değerlendirme ve suç niteliğinin tayini görevinin üst dereceli asliye ceza mahkemesine ait olduğu nazara alınarak görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yargılamaya devamla hüküm kurulmuş ise de; 28.06.2014 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 6545 s. Kanunun 84 üncü maddesiyle 5320 s. Kanuna eklenen Geçici 6 ncı maddeyle sulh ceza mahkemelerinin kaldırıldığı gözetilerek asliye ceza mahkemesince değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması, yasaya aykırı, sanıkların temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan sair yönleri incelenmeyen hükümlerin bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1 inci maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK. nın 321. ve 326/son maddeleri gereğince bozulmasına, 29.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi İkinci Bölüm
Başvuru Numarası: 2014/1071
Karar Tarihi: 27/10/2016

BAŞVURUNUN KONUSU: Başvuru, Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığının (TOKİ) gelir paylaşımlı inşaat sözleşmesi ile anlaştığı şirket tarafından yapılarak teslim edilen dairenin, kapalı yüzme havuzu yapılmadan eksik teslim edilmesi üzerine açılan davada derece mahkemelerince kamu gücünü temsil eden idarenin korunarak, daha önceki içtihatlar ile çelişkili bir şekilde davanın kısmen reddedilmesi nedeniyle mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

OLAYLAR: Başvurucular TOKİ ile yüklenici şirketler arasında düzenlenen gelir paylaşımlı inşaat sözleşmesi kapsamında yapılan konutlardan birer daire satın almışlar ancak bu dairelerin eksik ve ayıplı teslim edildikleri iddiasına dayalı olarak eksik ve ayıplı imalat bedelleri ile konutlarda meydana gelen değer kaybının tazmin edilmesi istemiyle TOKİ ve yüklenici şirketler aleyhine Sincan Tüketici Mahkemesinde (Mahkeme) 18/6/2009 tarihinde tazminat davaları açmışlardır. Mahkeme, başvurucu tarafından açılan dava bakımından 24/3/2011 tarihli ve E.2009/202, K.2011/244 sayılı; diğer başvurucu tarafından açılan dava bakımından aynı tarihli ve E.2009/207, K.2011/249 sayılı kararları ile davaların kısmen kabulüne ve kısmen reddine, kapalı yüzme havuzunun yapılmaması sonucu konutların değerlerinde meydana gelen kayıpların karşılığı olarak tespit edilen zarar miktarlarının davalı yüklenici şirketlerden müştereken ve müteselsilen tahsiline karar vermiştir. Kararlar başvurucular ve davalı kurum tarafından temyiz edilmiş, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 25/11/2011 tarihli ve E.2011/14548, K.2011/17367 sayılı, aynı tarihli ve E.2011/14535, K.2011/17356 sayılı ilamlarıyla, temyiz edilen hükümlerin bozulmasına karar verilmiştir. Bozma ilamlarına uyan Mahkeme 11/10/2012 tarihinde yine davaların kısmen kabulüne ve kısmen reddine karar vermiştir. Buna göre Mahkeme; Başvurucu tarafından açılan davada yapılan yargılama neticesinde verdiği 11/10/2012 tarihli ve E.2012/87, K.2012/751 sayılı karar ile konuttaki eksik ve ayıplı imalat bedeli olan 7.725 TL ve ortak yerlerdeki eksik ve ayıplı imalat bedeli olan 263,54 TL tutarlarındaki tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, kapalı yüzme havuzunun yapılmaması sonucu konutun değerinde meydana gelen kayıp nedeniyle 17.700 TL tutarındaki tazminatın ise davalı yüklenici şirketlerden müştereken ve müteselsilen tahsiline, diğer başvurucu tarafından açılan davada yapılan yargılama neticesinde verdiği 11/10/2012 tarihli ve E.2012/107, K.2012/761 sayılı karar ile konuttaki eksik ve ayıplı imalat bedeli olan 7.865 TL ve ortak yerlerdeki eksik ve ayıplı imalat bedeli olan 257,81 TL tutarlarındaki tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, kapalı yüzme havuzunun yapılmaması sonucu konutun değerinde meydana gelen kayıp nedeniyle 19.420 TL tutarındaki tazminatın ise davalı yüklenici şirketlerden müştereken ve müteselsilen tahsiline karar vermiştir. Nihai kararlar başvurucular vekiline 26/12/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucular 27/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

İlgili Hukuk: Uyuşmazlığa konu olay tarihi itibarıyla yürürlükte olan mülga 23/2/1995 tarihli ve 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un 4. maddesi şöyledir: “(Değişik: 6/3/2003-4822/4 md.) Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda ya da reklam ve ilânlarında yer alan veya satıcı tarafından bildirilen veya standardında veya teknik düzenlemesinde tespit edilen nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan ya da tahsis veya kullanım amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mallar, ayıplı mal olarak kabul edilir. Tüketici, malın teslimi tarihinden itibaren otuz gün içerisinde ayıbı satıcıya bildirmekle yükümlüdür. Tüketici bu durumda, bedel iadesini de içeren sözleşmeden dönme, malın ayıpsız misliyle değiştirilmesi veya ayıp oranında bedel indirimi ya da ücretsiz onarım isteme haklarına sahiptir. Satıcı, tüketicinin tercih ettiği bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür. Tüketici bu seçimlik haklarından biri ile birlikte ayıplı malın neden olduğu ölüm ve/veya yaralanmaya yol açan ve/veya kullanımdaki diğer mallarda zarara neden olan hallerde imalatçı-üreticiden tazminat isteme hakkına da sahiptir. (Değişik üçüncü fıkra: 21/2/2007-5582/22 md.) İmalatçı-üretici, satıcı, bayi, acente, ithalatçı ve 10 uncu maddenin beşinci fıkrasına veya 10/B maddesinin dokuzuncu fıkrasına göre kredi veren, ayıplı maldan ve tüketicinin bu maddede yer alan seçimlik haklarından dolayı müteselsilen sorumludur. 10/B maddesinin dokuzuncu fıkrasına göre kredi veren konut finansmanı kuruluşunun sorumluluğu teslim tarihinden itibaren 1 yıl süre ve kullandırdığı kredi miktarı ile sınırlıdır. Konut finansmanı kuruluşları tarafından 10/B maddesinin dokuzuncu fıkrasına göre verilen kredilerin devrolması halinde dahi, kredi veren konut finansmanı kuruluşunun sorumluluğu devam eder. Krediyi devralan kuruluş bu madde kapsamında sorumlu olmaz. Ayıplı malın neden olduğu zarardan dolayı birden fazla kimse sorumlu olduğu takdirde bunlar müteselsilen sorumludurlar. Satılan malın ayıplı olduğunun bilinmemesi bu sorumluluğu ortadan kaldırmaz. Bu madde ile ayıba karşı sorumlu tutulanlar, ayıba karşı daha uzun bir süre ile sorumluluk üstlenmemişlerse, ayıplı maldan sorumluluk, ayıp daha sonra ortaya çıkmış olsa bile malın tüketiciye teslimi tarihinden itibaren iki yıllık zamanaşımına tabidir. Bu süre konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallarda beş yıldır. Ayıplı malın neden olduğu her türlü zararlardan dolayı yapılacak talepler ise üç yıllık zamanaşımına tabidir. Bu talepler zarara sebep olan malın piyasaya sürüldüğü günden başlayarak on yıl sonra ortadan kalkar. Ancak, satılan malın ayıbı, tüketiciden satıcının ağır kusuru veya hile ile gizlenmişse zamanaşımı süresinden yararlanılamaz. Ayıplı malın neden olduğu zararlardan sorumluluğa ilişkin hükümler dışında, ayıplı olduğu bilinerek satın alınan mallar hakkında yukarıdaki hükümler uygulanmaz. Bu hükümler, mal satışına ilişkin her türlü tüketici işleminde de uygulanır.” Mülga 4077 sayılı Kanun'un 30. maddesi şöyledir: "Bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde genel hükümler uygulanır."7/11/2013 tarihli ve 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 86. maddesinin birinci fıkrası şöyledir: "23/2/1995 tarihli ve 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun yürürlükten kaldırılmıştır. Diğer mevzuatta Tüketicinin Korunması Hakkında Kanuna yapılan atıflar bu Kanuna yapılmış sayılır."28/11/2013 tarihli Resmî Gazete ‘de yayımlanan 6502 sayılı Kanun'un 87. maddesi şöyledir: "Bu Kanun yayımı tarihinden itibaren altı ay sonra yürürlüğe girer." Yine uyuşmazlığa konu olay tarihi itibarıyla yürürlükte olan mülga 22/4/1926 tarihli ve 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 198. Maddesi şöyledir. "Müşteri kabz ettiği mebiin halini örf ve adete göre imkan hasıl olur olmaz muayene etmek borcu ile mükellef olup mebi de bayiin tekeffül altında olan bir ayıp gördüğü zaman bunu derhal bayie ihbar etmesi lazım gelir.Bunu ihmal ettiği halde mebii kabul etmiş sayılır. Meğerki mebide adi bir muayene ile meydana çıkarılamıyacak bir ayıp bulunsun.Bu kabilden bir ayıp sonradan meydana çıkarsa derhal bayie ihbar edilmelidir. Aksi takdirde, mebi bu ayıp ile beraber kabul edilmiş addolunur. Mülga 818 sayılı Kanun'un 202. maddesi şöyledir: "Bayiin tekeffülü altındaki mebiin ayıbı anlaşıldığı zaman müşteri muhayyerdir. Dilerse mebii redde hazır olduğunu beyanla bey 'in fesh edilmesini, dilerse mebii al ıkoyup kıymetinin noksanımukabilinde semenin tenzil olunmasını dava eder. Hakim, müşterinin mebii ret davası üzerine hal icabı bey'in feshini muhik göstermiyorsa semenin tenzili ile iktifa edebilir. Kıymetinin noksanı mebiin semenine müsavi ise müşteri ancak bey 'in feshini talep edebilir." 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 647. maddesi şöyledir: "22/4/1926 tarihli ve 818 sayılı Borçlar Kanunu yürürlükten kaldırılmıştır." 6098 sayılı Kanun'un 648. maddesi şöyledir: "Bu Kanun 1 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe girer." 12/1/2011 tarihli ve 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 1. maddesi şöyledir: "Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. Ancak, Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiil ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye, Türk Borçlar Kanunu hükümlerine tabidir."

Başvurucunun İddiaları: Başvurucular TOKİ ile yüklenici şirketler arasında düzenlenen gelir paylaşımlı inşaat sözleşmesi kapsamında birer daire satın aldıklarını, ancak bu dairelerin eksik ve ayıplı teslim edildiğini, bu nedenle Sincan Tüketici Mahkemesinde açtıkları tazminat davasının kısmen kabul edilmekle birlikte taahhüt edilen kapalı yüzme havuzunun yapılmaması nedeniyle oluşan zarardan TOKİ'nin sorumlu olmadığı gerekçesiyle davalı TOKİ yönünden açılan davanın kısmen reddedildiğini ifade etmişlerdir. Başvurucular Dava konusu konutları TOKİ ve yüklenici şirketlerin reklam ve tanıtıcı broşürlerine güvenerek ve projede kapalı yüzme havuzu bulunduğu gerekçesiyle satın aldıklarını, yüklenici şirketlerce TOKİ adına vekaleten hareket edildiği, gelir paylaşımlı inşaat sözleşmesi çerçevesinde TOKİ'ye de pay verildiği ve ayrıca 4077 sayılı Kanun'un 4. maddesindeki ayıplı mala ilişkin hükümler çerçevesinde TOKİ'nin imalatçı ve üretici sıfatının bulunduğu dikkate alındığında söz konusu kapalı yüzme havuzunun yapılmaması nedeniyle oluşan değer düşüklüğü kaybından TOKİ'nin de sorumlu olması gerektiğini, yapılan sözleşmede TOKİ'nin sorumlu olmayacağına dair hüküm bulunsa bile bu hükmün haksız şart olacağına dair yargı içtihatları nedeniyle bu hükmün geçerli kabul edilemeyeceğini, ancak derece mahkemelerinin, sözleşme ve kanun hükümlerini çelişkili olarak ve hatalı yorumlamak suretiyle kamu gücünü kullanan davalı TOKİ'yi koruyup diğer davalıları tazminatla sorumlu tutmakla birlikte kapalı yüzme havuzunun yapılmaması nedeniyle oluşan değer kaybından TOKİ'nin sorumlu olmadığına karar verdiklerini, dava konusu konutlarda meydana gelen değer kaybı tutarlarını elde edebilmek için senelerdir uğraştıklarını, davalar açarak yargılama gideri ve harcamalar yapmak zorunda kaldıklarını, açtıkları dava neticesinde davalı TOKİ'nin de sorumlu tutulmaması nedeniyle konutlarda oluşan gerçek değer kaybını ise alamadıklarını belirterek mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler; ihlallerin tespiti ve tazminat ile yargılama gideri olarak yaptıkları harcamaların ödenmesine karar verilmesi taleplerinde bulunmuşlardır.

Değerlendirme: Anayasa Mahkemesi olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucuların, başvuruya konu tazminat davalarıyla ilgili olarak Anayasa’nın 35. ve 36. maddelerinde tanımlanan mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürdükleri anlaşılmaktadır. Başvurucular, mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddialarını münhasıran diğer yükleniciler yanında TOKİ aleyhine açtıkları tazminat davalarının sonucuna dayandırmaktadır. Başvurucular başvuru formlarında "hakları olan değer kayıpları için senelerce uğraşmış" olduklarını belirtmekle birlikte başvurucuların bu iddialarını yargılama masrafları ve yapılan harcamalar nedeniyle uğradıklarını ileri sürdükleri maddi zararlar kapsamında dile getirdikleri, gerek söz konusu başvuru formlarında gerekse de eksiklik bildirimi nedeniyle verdikleri 18/2/2014 tarihli dilekçelerinde başvurucuların makul sürede yargılanma haklarına ilişkin açık bir ihlal iddialarının ise bulunmadığı anlaşıldığından, makul sürede yargılanma hakkı yönünden bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir. Başvurucuların, satın aldıkları konutların projesinde ilan edilmesine rağmen kapalı yüzme havuzu yapılmaması nedeniyle uğradıklarını iddia ettikleri kayıplarının tazmini için açtıkları davanın diğer davalılar yönünden kabul edilmesine karşılık sözleşme ve yasa hükümlerine göre açıkça sorumlu olması gereken davalı TOKİ bakımından reddedildiğine dair şikâyetlerinin özü yargılama sonucunda verilen kararın adil olup olmadığına yönelik olup bu şikâyetler bir bütün olarak adil yargılanma hakkı kapsamında değerlendirilmiştir. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir: “Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.” 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir: “Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.” 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermedikçe Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26). Başvuru konusu olayda başvurucular, TOKİ ile yüklenici şirketler arasında düzenlenen gelir paylaşımlı inşaat sözleşmesi kapsamında yapılan, satın aldıkları daireleri yönünden projedeki eksik ve ayıplı işler nedeniyle uğradıkları zararların tazmini istemiyle 18/6/2009 tarihinde Sincan Tüketici Mahkemesinde tazminat davaları açmışlar, yapılan yargılama neticesinde Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 25/11/2011 tarihli bozma ilamı sonrası verilen 11/10/2012 tarihli kararlarla davalar kısmen kabul edilmiş, ancak kapalı yüzme havuzunun yapılmaması nedeniyle meydana gelen değer düşüklüğü kaybının giderimi yönünden diğer yüklenicilerin sorumlu tutulmasına karşılık davalı TOKİ aleyhine açılan davanın reddine karar verilmiş, temyiz talepleri anılan Dairenin 28/3/2013 tarihli ilamıyla reddedilerek hüküm onanmış, başvurucuların karar düzeltme istemleri de aynı Dairenin 11/11/2013 ve 12/11/2013 tarihli ilamlarıyla reddedilmiştir. Başvurucular TOKİ ile yüklenici şirketler arasında düzenlenen sözleşme kapsamında ve 4077 sayılı Kanun'un 4. maddesi ile sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre kapalı yüzme havuzunun yapılmaması nedeniyle konutlarda oluşan değer kaybından TOKİ'nin de sorumlu olması gerektiği hâlde derece mahkemelerince sözleşme ve yasa hükümlerinin hatalı yorumlanarak davanın kısmen reddedildiğinden yakınmaktadırlar. İlk derece mahkemesi ise kararlarını esas olarak; kapalı yüzme havuzunun davalılar arasında kararlaştırılan projede ve sözleşmede yer almadığı ve kapalı yüzme havuzunun davalı yüklenici şirketler tarafından konut sahiplerine ayrıca taahhüt edildiği, bu nedenle davalı TOKİ'nin kapalı yüzme havuzu taahhüdünden ve inşasından sorumlu olmadığı gerekçelerine dayandırmıştır. Temyiz istemleri üzerine Yargıtay da Mahkemenin gerekçelerine atıfta bulunarak hükümleri onamış ve karar düzeltme taleplerini de bu gerekçelere dayalı olarak reddetmiştir. Derece mahkemelerinin kararlarının, söz konusu gerekçeleri de dikkate alındığında, ilgili kanun hükümleri çerçevesinde sözleşme hükümlerinin yorumlanmasına ilişkin olup keyfî olduklarından söz edilemeyeceği açıktır. Öte yandan aralarında ihtiyari dava arkadaşlığı bulunan birden fazla davalı aleyhine açılan bir davada ilgili kanun ve sözleşme hükümlerinin yorumlanarak bir kısım davalılar yönünden davanın kabul edilerek diğer davalı yönünden davanın kısmen reddedilmesi bir çelişki de oluşturmamaktadır. Ayrıca başvurucular her ne kadar kapalı yüzme havuzunun yapılmaması nedeniyle konutların değerlerinde oluşan gerçek değer kaybını elde edemediklerini ileri sürmektelerse de başvurucuların derece mahkemelerince belirlenen değerin az olduğuna ve gerçek değerinden uzak olduğuna dair bir şikâyetlerinin bulunmadığı, buna ilişkin tazminat isteminin TOKİ yönünden reddedilmekle birlikte diğer davalılar yönünden kabul edildiği ve tespit edilen tazminat tutarlarının davalı yüklenicilerden müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verildiği görülmektedir. Başvurucuların derece mahkemelerince taraflı yargılama yapılarak kamu gücünü kullanan TOKİ'nin korunduğu iddialarını ise somut bir olguya dayandıramadıkları anlaşılmaktadır. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucuların iddiaları incelendiğinde iddiaların özünün derece mahkemesi tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet bulunmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Başvurucular, yargılama sürecinde karşı tarafın sundukları deliller ve görüşler hakkında bilgi sahibi olamadıklarına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadıklarına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadıklarına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadıkları gibi Mahkeme kararlarında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir. Açıklanan nedenlerle başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

HÜKÜM: Açıklanan gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 27/10/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.


Danıştay 15. Daire
E.2014/341, K.2016/3194,
T.05.05.2016
T. 03.02.2016
MAHKEMESİ : Yozgat İdare Mahkemesi

TALEP : Davacının, yönetimindeki ..... plakalı özel otomobille 24.09.2004 günü saat 20.00 sıralarında Akçakent yönünden Kırşehir yönüne doğru seyir halinde iken karşı istikametten gelen aracın yol üzerinde bulunan asfalt parçasını fırlatması nedeniyle yaralanmayla sonuçlanan trafik kazasında, davalı idarenin asli kusurlu olduğundan bahisle uğranıldığı öne sürülen 79.070,00 TL maddi, 10.000,00 TL manevi olmak üzere toplam 89.070,00 TL tazminatın, olay tarihinden itibaren yürütülecek yasal faiziyle birlikte ödenmesi talebinden ibarettir. Dava sonucunda, Yozgat İdare Mahkemesi'nce; dava dosyasındaki bilgi ve belgeler ile bilirkişi raporlarının birlikte değerlendirilmesinden, meydana gelen yaralamalı trafik kazasının davalı idarenin hizmet kusurundan kaynaklandığı, idarenin oluştuğu belirtilen zararları tazmin sorumluluğunun bulunduğu, dolayısıyla davacının talebiyle bağlı kalınarak iş göremezlik sonucu yoksun kaldığı (17.420,00 TL+54.000,00 TL=) 71.420,00 TL'nin ve söz konusu olay nedeniyle yaptığı tedavi masrafları karşılığı 7.650,00 TL'nin toplamı olan 79.070,00 TL maddi, 10.000,00 TL manevi olmak üzere toplam 89.070,00 TL tazminatın idareye başvuru tarihinden itibaren yürütülecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesi yolunda verilen kararın, hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

KARAR : TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Danıştay On beşinci Dairesi'nce, tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip, dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü: 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kararın Bozulması" başlıklı 49. maddesinin 1. fıkrasında; temyiz incelemesi sonucu Danıştay’ın; a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması, b) Hukuka aykırı karar verilmesi, c) Usul hükümlerine uyulmamış olunması sebeplerinden dolayı incelenen kararı bozacağı kuralına yer verilmiştir. Dosyadaki belgeler ile temyiz dilekçesindeki iddiaların incelenmesinden, temyiz istemine konu kararın hukuka ve usule uygun olduğu, kararın bozulmasını gerektirecek yasal bir sebebin bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; temyiz isteminin reddine, Yozgat İdare Mahkemesi'nin 19/08/2010 tarih ve E:2006/117, K:2010/604 sayılı kararının ONANMASINA, dosyanın Mahkemesine gönderilmesine, 2577 sayılı Kanun'un 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 05/05/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


BaroKart Blog'da bulunan Yüksek Mahkeme Kararları yargitay.gov.tr, danistay.gov.tr, anayasa.gov.tr resmi internet sitelerinden alınmıştır.

NASIL ÇALIŞIR?

Otobil'inizi akaryakıt satış görevlisine gösterin. Akaryakıt satış görevlisi sisteme otobilinizi okuttuktan sonra otomatik olarak BaroKart’ ınız içerisinde bulunan bakiyenizden akaryakıt tutarı düşecek ve size sağlanan avantaj anında BaroKart'ınıza yansıtılacaktır.

Başvuru yapmak için tıklayınız.