img

 

img img
HAFTANIN YÜKSEK MAHKEME KARARLARI

Yargıtay 20.Hukuk Dairesi
2016/12209 E., 2016/12104 K., T. 12.12.2016

Yargıtay 19. Ceza Dairesi
2015/15884 E., 2016/15114 K., T. 13.04.2016

Danıştay 5. Daire Başkanlığı
2016/14290 E.,2016/8739 K. T. 09/11/2016

Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru
Başvuru Numarası:2014/17696

Yargıtay 20.Hukuk Dairesi
2016/12209 E., 2016/12104 K., T. 12.12.2016
Mahkemesi: Asliye Hukuk Mahkemesi

ÖZET : Sigorta sözleşmesinden kaynaklanan davanın ticari dava olduğu, Ticaret Mahkemelerinin görev alanına girdiği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir. TTK'nın 4/1-(a) ve 5. maddeleri gereğince mutlak ticari nitelikteki bu davada asliye ticaret mahkemesi görevli bulunmaktadır.

KARAR: Dava, trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir... Asliye Ticaret Mahkemesince, davacılar tarafından davalılara karşı açılan maddi- manevi tazminat davasını davalı sigorta şirketi yönünden tefrik edip ayrı esasa kaydettikten sonra davalı gerçek kişiler yönünden tarafların tacir olmadıkları, ticari nitelikte olmayan davanın ticaret mahkemesinde görülemeyeceği gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiştir.

... 4. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından ise sigorta sözleşmesinden kaynaklanan davanın ticari dava olduğu, Ticaret Mahkemelerinin görev alanına girdiği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir. Dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1483/1. maddesinde, sigortacıların diğer kanunlardaki hükümler saklı kalmak üzere faaliyet gösterdikleri dalların kapsamında bulunan zorunlu sigortaları yapmaktan kaçınamayacakları belirtilmiş; aynı Kanunun 4/1-a maddesinde, tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın, TTK ‘da öngörülen hususlardan doğan hukuk davalarının ticari dava sayılacağı düzenlenmiştir. TTK’nın 5. maddesi ise aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemelerinin, tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevli olduğu hükmüne yer verilmiştir. Somut olayda; davacı tarafından, haksız fiil teşkil eden trafik kazasından kaynaklı maddi ve manevi tazminat taleplerine ilişkin olarak, araç sürücüsü olan davalı ile ZMMS sigortacısı olan sigorta şirketine karşı birlikte açılmıştır. Haksız fiilden kaynaklanan tazminat davalarında görevli mahkeme, genel hukuk mahkemesi olan asliye hukuk mahkemesi ise de dava, gerçek kişiler ile birlikte karşı tarafın ZMMS yaptırdığı sigorta şirketine karşı da açılmıştır. Davalı sigorta şirketi, sigorta poliçesi nedeniyle sorumlu tutulmuş olup, zorunlu sigortalar, TTK’nın 1483 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. TTK’nın 4/1-(a) ve 5. maddeleri gereğince mutlak ticari nitelikteki bu davada asliye ticaret mahkemesi görevli bulunmaktadır. Aynı davada, bir kısım davalılar hakkında genel mahkemenin, diğer davalılar hakkında ise uzman olan özel mahkemenin görevli bulunması halinde, uyuşmazlık aynı olaydan kaynaklanıyor ve zarar tek ise ya da taleplerden birisi yönünden verilecek karar diğerini doğrudan ilgilendirecek nitelikte bulunuyorsa; söz konusu özel mahkeme ile genel mahkeme arasında "Yargılama usulüne" ilişkin esaslı farklılıklar bulunmaması kaydıyla, bütün taraflar ve talepler yönünden uzman olan özel yetkili mahkemece yargılama yaparak uyuşmazlığın çözülmesi gerekir. Bu husus, hukukun öngörülebilir olmasının, usul ekonomisinin ve davaların makul süre içinde bitirilmesi yükümlülüğünün de gereğidir. O halde gerek davalı araç sürücüsü ve gerekse de davalı sigorta şirketinin sorumluluğu aynı maddî olaydan kaynaklanmış ve zarar tek olmakla, davaların birlikte görülmesi zorunludur. Bütün talepler yönünden ihtilafın özel mahkeme olan asliye ticaret mahkemesince çözüme kavuşturulması gerekir. Mahkemece, birlikte görülmesi gereken davaların sonradan tefrik edilmesi, göreve ilişkin kuralları değiştirmez.

SONUÇ: Açıklanan nedenlerle; 6100 sayılı HMK'nın 21 ve 22. maddeleri gereğince ... Asliye Ticaret Mahkemesinin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE 12/12/2016 gününde oy birliğiyle karar verildi.


Yargıtay 19. Ceza Dairesi
2015/15884 E., 2016/15114 K., T. 13.04.2016
Mahkemesi: Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ: 1136 Sayılı Kanun’a Aykırılık

ÖZET: Boşanmaya yönelik istek ve beyanların, bilgisayar ile yazıya geçirilerek mahkemeye hitaben boşanma dilekçesi ve boşanma protokolü hazırlamak şeklinde gerçekleştirildiği anlaşılan eyleminin "yalnız avukatların yapabileceği işler" başlığı altında 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 35/1. maddesinde sayılan işlerden olmadığı, sanık tarafından düzenlenen evrakın adli işlere ait olsa dahi aynı madde ve fıkrada sayılan "adli işlere ait bütün evrakı düzenlemek" biçiminde kabul edilemeyeceği sebebiyle atılı suçun, unsurları yönünden oluşmadığı gözetilerek beraat kararı verilmesi yerine yazılı şekilde mahkumiyetine hükmedilmesi nedeniyle ilk derece mahkemesinin kararının bozulması gerekmektedir.

SONUÇ: Kanuna aykırı ve sanığın temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden, tebliğnameye aykırı olarak HÜKMÜN 5320 sayılı Kanun'un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nın 321. Maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine, 13/04/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


Danıştay 5. Daire Başkanlığı
2016/14290 E.,2016/8739 K. T. 09/11/2016
MAHKEME: Ankara İdare Mahkemesi

TALEP: Dava, davacının 2015-2016 eğitim ve öğretim yılı 8. sınıf 2. dönem Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş merkezi ortak sınavının Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi oturumuna yasak olan araç gereç ve eşya ile girdiğinden bahisle davacının sınavının Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersine yönelik kısmının geçersiz sayılmasına ilişkin 24.05.2016 tarih ve E.5715967 sayılı Ölçme, Değerlendirme ve Sınav Hizmetleri Genel Müdürlüğü işleminin iptali istemiyle açılmıştır.

ÖZET: İdare Mahkemesince davacının Yönetmelik ve Kılavuz hükümlerine aykırı olarak cep telefonu ile sınava girdiği sabit ise de davalı idarenin sınavın güvenliği ile ilgili her türlü tedbiri almakla yükümlü olduğu, sınavın yapıldığı ana bina ve sınav salonu girişinde davacının herhangi bir uyarıyla karşılaşmaksızın sınava alındığı hususu göz önüne alındığında; davacının cep telefonu ile sınava girmesi dışında sınav içerisinde sınava aykırı bir hareketinin olduğuna ve cep telefonunun davacıya avantaj sağladığına veya olumlu bir katkısının olduğuna dair bir tespit bulunmadığı, davacının sınavının sadece cep telefonu ile sınava girdiğinden bahisle geçersiz sayılmasına ilişkin işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir. 24/01/2011 tarih ve 3 sayılı Milli Eğitim Tebliğler Dergisinin Şubat 2011/2641 sayısında yayımlanan Merkezi Sistem Sınav Yönergesinin "Sınavın Geçersiz Sayılacağı Durumlar" başlıklı 21. maddesinin 1/ğ bendinde "Her türlü bilgisayar özelliği bulunan cihazlar ve saat fonksiyonu dışında özellikleri bulunan saatler ile cep telefonu, telsiz ve benzeri iletişim araçları ve defter, kitap, sözlük, hesap cetveli/makinesi gibi araçların sınav anında yanında bulundurulması" hükmü ile, 2015-2016 Öğretim Yılı Ortak Sınavlar e-Kılavuzunun "Ortak Sınavların Uygulanması" ile ilgili 9. maddesinin (ç) bendinde; "Öğrenciler, bilgisayar özelliği bulunan her türlü cihazlar ve saat fonksiyonu dışında özellikleri bulunan saatler ile sözlük, hesap cetveli, hesap makinesi, çağrı cihazı, cep telefonu, telsiz veya radyo gibi iletişim araçları ile sınava alınmayacaklardır. Bunları bulundurduğu tespit edilen öğrencinin sınavı, sınav kurallarının ihlali gerekçesiyle sınav salonundaki görevlilerce hazırlanan tutanakla geçersiz sayılacaktır." hükmüne yer verilmiştir. Adaylara dağıtılan soru kitapçıklarının "Sınava Başlamadan Aşağıdaki Uyarıları Mutlaka Okuyunuz" başlıklı bölümünün 14. maddesinde ise; " Sınav sırasında sözlük, hesap makinesi, saat fonksiyonu dışında özellikleri bulunan saat veya çağrı cihazı, cep telefonu, telsiz, radyo ve bilgisayar özelliği bulunan elektronik cihazları yanınızda bulundurmanız halinde sınavınız geçersiz sayılacaktır." kuralına yer verilmiştir. Ölçme, Değerlendirme ve Sınav Hizmetleri Genel Müdürlüğü'nün sınava ilişkin 2016/08 sayılı Genelgesinde; öğrencilerin yanlarında cep telefonu, sözlük, hesap cetveli vb araçlar ile sınava alınmayacakları hükme alınmıştır. Yönerge kapsamında sınav esnasında cep telefonunu kullanmanın ötesinde sadece yanında bulundurmak fiili de başlı başına sınavın geçersiz sayılması için bir neden olarak sayılmış olup; davalı idarece belirlenen söz konusu güvenlik tedbirlerinin esas itibariyle, sınavın sağlıklı, objektif ve güvenli bir biçimde yapılması amacına yönelik olduğu; davacının, buna rağmen cebinde cep telefonunu bulundurmak suretiyle sınava katıldığı görülmektedir. Bu durumda, bilgi depolama, yansıtma vb. teknolojik bir özelliği bulunan cep telefonu ile sınava girmiş olduğu açık olan davacının, sınav sonucunun objektif olarak değerlendirilmesini engelleyecek bir eylem içerisinde bulunduğunun kabulü ile davacının sınavının Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersine yönelik kısmının geçersiz sayılmasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığından, aksi yöndeki İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.

SONUÇ: Açıklanan nedenlerle; Ankara 4. İdare Mahkemesi'nin temyize konu kararının kaldırılmasına, davanın reddine 2577 sayılı Kanunun 20/B maddesi uyarınca kesin olarak 09/11/2016 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.


Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru
Başvuru Numarası:2014/17696

BAŞVURUNUN KONUSU: Başvuru, başvurucuların yakınlarına karşı işlenen kasten öldürme suçuna ilişkin yürütülen soruşturma ve açılan kamu davasının 9 yılı aşkın bir süredir devam etmesi nedeni ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşler ve tazminat talebinde bulunmuşlardır.

OLAY: Başvuru incelendiğinde başvurunun kasten öldürme suçu ile ilgili yürütülen ceza soruşturması ve kovuşturması ile ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Başvurucuların, kasten öldürme sonucunda gerçekleşen ölüm nedeniyle sadece ceza soruşturmasına yönelik şikâyetlerinin bulunduğu görülmekte olup bu şikâyetler açısından Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı kapsamında devletin yerine getirmek zorunda olduğu pozitif yükümlülüklerin usule ilişkin boyutu, yaşanan ölüm olayının tüm yönlerinin ortaya konulmasına ve sorumlu kişilerin belirlenmesine imkân tanıyan etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirmektedir. Devletin doğal olmayan her ölüm olayında gerçekleşen ölümün sebebini ve varsa sorumlularını ortaya çıkarmaya yönelik etkili bir soruşturma yapmamış olması, soruşturma yükümlülüğünün ihlalini doğurabilir. Zira bu tür olaylarda etkili bir soruşturma yürütülmesi, yaşam hakkını korumak için ihdas edilen yasal ve idari çerçevenin etkili bir şekilde uygulanmasının güvencesini oluşturmaktadır. Açıklanan nedenlerle açıkça dayanaktan yoksun olmadığı görülen ve etkili bir soruşturma ve kovuşturma yürütülmemesi suretiyle Anayasa'nın 17. maddesinin ihlal edildiğine dair iddialar içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir. Somut olayda başlangıçta Başsavcılık soruşturması ve İlk Derece Mahkemesi yargılaması aşamasında, yeterli derinlik ve titizlikte bir çalışma yürütüldüğü görülebilmekle birlikte İlk Derece Mahkemesince olaydan yaklaşık 2 yıl 8 ay sonra verilen karara ilişkin temyiz başvurusunun yaklaşık 1 yıl 3 ay sonra karara bağlandığı ve sadece 5237 sayılı Kanun’un 152. Maddesinde düzenlenen “şüpheli veya sanığın birden fazla olması hâlinde savunma” hükümlerinin hatalı bir şekilde olayda uygulanması gerekçesiyle kararın bozulduğu görülmektedir. Bozma sonrası yapılan ikinci yargılamada yaklaşık 2 yıl 4 ay sonra İlk Derece Mahkemesi aynı sonuca ulaşmış ve bu karar da yaklaşık 1 yıl 4 ay sonra 14/10/2014 tarihli kararla kısmen bozulmuştur. Bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda 29/1/2015 tarihinde İlk Derece Mahkemesi karar vermiş, anılan karar da temyiz edilmiştir. Somut olayda yaşanan gecikmeler nedeniyle dokuz yıldan uzun süren yargılamanın -verilen kararın sonucunun ne olduğunun önemi olmaksızın- özelde babalarını ve kardeşlerini kaybeden başvurucuların davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği dikkate alındığında başlı başına toplumdaki bireylerin hukukun üstünlüğüne olan bağlılığını sürdürmesi ve hukuka aykırı eylemlere hoşgörü gösterildiği ya da kayıtsız kalındığı görünümü verilmesinin engellenmesi açısından yeterli hız ve özende yürütülmediği sonucuna ulaşılmıştır. Başvuru formunda, hissiyatları "yakınlarının faillerini kısmen de olsa öğrenebilmişlerse de bu yargılama neticesinde sekiz yıllık bir süre boyunca mahkeme süreciyle uğraştıkları ve faillerin belirlenmesi noktasında manevi olarak zarar gördükleri" ifadeleriyle dile getirilmiştir. Bu tespitler bir bütün olarak değerlendirildiğinde somut olayda, soruşturma makamlarının resen harekete geçmesi ve gerekli tüm delilleri elde etmesi sonucu makul bir süre içinde kovuşturma aşamasına geçildiği, Savcılık soruşturması ve ilk derece yargılaması aşamasında ölüm olayının tüm yönlerinin ortaya konulmasına, sorumlu kişilerin belirlenmesine ve cezalandırılmasına imkân tanıyan bir sürecin işlediği görülmektedir. Fakat temyiz talebi sonrasında yürütülen kovuşturmanın makul bir özen ve hızla gerçekleştirildiğini söylemek mümkün değildir. İki dereceli yargılama sürecinde başvurucuların davanın hızlı ve etkili bir şekilde sonuçlanmasındaki menfaati ve gecikmesinde hiçbir dahlinin olmaması, davanın az sanıklı olması ve çok karmaşık olmaması gibi hususlar göz önünde bulundurulduğunda dokuz yılı aşan soruşturma ve kovuşturma süresinin makul olmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bir bütün olarak yargılama sürecinin, Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği hız ve yeterlilikte olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

HÜKÜM: Açıklanan gerekçelerle; yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine, başvuruculara müştereken net 20.000 TL manevi tazminat ödenmesine, tazminata ilişkin diğer taleplerin reddine, 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine, ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına, kararın bir örneğinin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine, kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına gönderilmesine 12/1/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


BaroKart Blog'da bulunan Yüksek Mahkeme Kararları yargitay.gov.tr, danistay.gov.tr, anayasa.gov.tr resmi internet sitelerinden alınmıştır.

NASIL ÇALIŞIR?

Otobil'inizi akaryakıt satış görevlisine gösterin. Akaryakıt satış görevlisi sisteme otobilinizi okuttuktan sonra otomatik olarak BaroKart’ ınız içerisinde bulunan bakiyenizden akaryakıt tutarı düşecek ve size sağlanan avantaj anında BaroKart'ınıza yansıtılacaktır.

Başvuru yapmak için tıklayınız.