img

 

img img
HAFTANIN YÜKSEK MAHKEME KARARLARI

Yargıtay 22. Hukuk Dairesi
2017/6346 E.-2017/5530 K.T. 20.03.2017

Yargıtay 15. Ceza Dairesi
2017/14670 E.-2017/6661 K.T. 27.02.2017

Danıştay 8. Daire
2017/759 E.- 2017/3169 K.T. 20.04.2017

Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi İkinci Bölüm
Başvuru Numarası: 2014/9116
Karar Tarihi: 13.04.2017

Yargıtay 22. Hukuk Dairesi
2017/6346 E.-2017/5530 K. T. 20.03.2017
Mahkemesi: İş Mahkemesi
TALEP: Alacak

ÖZET: Davacı istifa dilekçesini özgür iradesi ile yazmış ve dosya kapsamında iradesinin fesada uğratıldığı konusun da herhangi bir delil bulunmamaktadır. Ayrıca dilekçe boşluk doldurma şeklinde matbu bir dilekçe olmayıp davacının kendi el yazısı ile yazdığı ve iradesini kesin olarak açıkladığı bir dilekçedir. Ayrıca davacının hizmet döküm cetveli incelendiğinde istifa iradesini açıklamasından sonra yeni bir iş yerinde işe girişinin yapıldığı görülmüştür. Davacı mağaza satış danışmanı ve sorumlu olarak çalışmış olup yazmış olduğu istifa dilekçesinin ne anlama geldiğini de bilebilecek durumdadır.

KARAR: Genel olarak iş sözleşmesini fesih hakkı hak sahibine karşı tarafa yöneltilmesi gereken tek taraflı bir irade beyanı ile iş sözleşmesini derhal veya belirli bir sürenin geçmesiyle ortadan kaldırabilme yetkisi veren bozucu yenilik doğuran bir haktır. İşçinin haklı nedenle derhal fesih hakkı 4857 sayılı İş Kanunu'nun 24. maddesinde düzenlenmiştir. İşçinin önelli fesih bildiriminin kanuni düzenlemesi ise aynı Kanun'un 17. Maddesinde ele alınmıştır. Bunun dışında İş Kanunu'nda işçinin istifası özel olarak düzenlenmiş değildir. İşçinin haklı bir nedene dayanmadan ve bildirim öneli tanımaksızın iş sözleşmesini feshi, istifa olarak değerlendirilmelidir. İstifa iradesinin karşı tarafa ulaşmasıyla birlikte iş ilişkisi sona erer. İstifanın işverence kabulü zorunlu değilse de, işverence dilekçenin işleme konulmamış olması ve işçinin de işyerinde çalışmaya devam etmesi halinde gerçek bir istifadan söz edilemez. Bununla birlikte istifaya rağmen tarafların belirli bir süre daha çalışma yönünde iradelerinin birleşmesi halinde kararlaştırılan sürenin sonunda iş sözleşmesinin ikale yoluyla sona erdiği kabul edilmelidir. İşçinin istifa dilekçesindeki iradesinin fesada uğratılması da sıkça karşılaşılan bir durumdur. İşverence tazminatların derhal ödenmesi ve benzeri baskılarla işçiden yazılı istifa dilekçesi vermesini talep etmesi ve işçinin buna uyması gerçek bir istifa iradesinden söz edilemez. Bu halde feshin işverence gerçekleştirildiği kabul edilmelidir. Dosya içerisinde bulunan istifa dilekçesinde davacı "satış danışmanı olarak başlamış olduğum görevimden farklı bir iş bulmam nedeni ile istifa ediyorum" şeklinde beyanda bulunmuştur. Her ne kadar davacı bu istifa dilekçesinin zorla alındığını iddia etmiş ise de bu iddiasını ispat edememiştir. Davacı bu dilekçesini özgür iradesi ile yazmış ve dosya kapsamında iradesinin fesada uğratıldığı konusun da herhangi bir delil bulunmamaktadır. Ayrıca dilekçe boşluk doldurma şeklinde matbu bir dilekçe olmayıp davacının kendi el yazısı ile yazdığı ve iradesini kesin olarak açıkladığı bir dilekçedir. Ayrıca davacının hizmet döküm cetveli incelendiğinde istifa iradesini açıklamasından sonra yeni bir iş yerinde işe girişinin yapıldığı görülmüştür. Davacı mağaza satış danışmanı ve sorumlu olarak çalışmış olup yazmış olduğu istifa dilekçesinin ne anlama geldiğini de bilebilecek durumdadır. Bu nedenle davada davacı işçinin geçerli bir istifasının olduğunun kabulü ile kıdem tazminatı isteğinin ret edilmesi gerekirken kabulü hatalı olup bozmayı gerektirmiştir. Davacı işçinin ulusal bayram ve genel tatillerde çalışma karşılığı ücretlere hak kazanıp kazanmadığı hususu taraflar arasında uyuşmazlık konusudur.Ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalıştığını iddia eden işçi, bu iddiasını ispatla yükümlüdür. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp ispatlanmadıkça, imzalı bordroda yer alan bayram ve genel tatil ücreti ödemesinin yapıldığı varsayılır. Bordroda ilgili bölümünün boş olması ya da bordronun imza taşımaması halinde işçi, ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalıştığını her türlü delille ispat edebilir. Ulusal bayram ve genel tatillerde çalışıldığının ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları, yazılı delil niteliğindedir. Ancak, sözü edilen çalışmanın bu tür yazılı belgelerle ispatlanamaması durumunda, tarafların dinletmiş oldukları tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bununla birlikte, işyerinde çalışma düzenini bilmeyen ve bilmesi mümkün olmayan tanıkların anlatımlarına değer verilemez. İmzalı ücret bordrolarından, ulusal bayram ve genel tatil ücretlerinin ödendiği anlaşılıyorsa, işçi tarafından daha fazla çalışıldığının ileri sürülmesi mümkün değildir. Ancak, işçinin alacağının bordroda görünenden daha fazla olduğu yönünde bir ihtirazı kaydının bulunması halinde, ulusal bayram ve genel tatil çalışmalarının ispatı her türlü delille yapılabilir. Bordroların imzalı ve ihtirazı kayıt taşımaması durumunda dahi, işçinin bordroda yazılı olanın dışında ulusal bayram ve genel tatil çalışmalarının yapıldığını yazılı delille ispatlaması imkân dahilindedir. Somut olayda, hükme esas alınan bilirkişi raporunda mahkemece dosyaya sunulan puantaj kayıtlarına göre davacının çalışmış olduğu görünen ulusal bayram genel tatil günleri açısından işverence bordrosu sunulmayan aylar yönünden hesaplama yapıldığı belirtilmiş ve 2008 bordrolarının olmadığı belirtilerek 2008 yılı için davacının ulusal bayram genel tatil ücret alacağına hak kazandığı tespiti yapılmıştır. Ancak dosya içerisinde 2008 yılına ait bordroların bulunduğu ve bir kısım bordrolarda tahakkuk ettirilen ulusal bayram genel tatil ücretlerinin banka kanalı ile de ödendiği banka hesap kayıtlarından görülmüştür. Bu nedenle bilirkişice 2008 yılı bordrolarının dosya içerisinde olmadığı şeklindeki hatalı tespiti ile hesaplama yapıldığından mahkemece yapılacak iş dosya içerisinde yer alan 2008 yılı bordroları ve banka ödeme kayıtları birlikte dikkate alınarak ulusal bayram genel tatil ücretini yeniden hesaplayıp sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir. Açıklanan nedenlerle hükmün bozulmasına, 20.03.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


Yargıtay 15. Ceza Dairesi
2017/14670 E.-2017/6661 K.T. 27.02.2017
Mahkemesi: Sulh Ceza Hâkimliği
Talep: Kanun Yararına Bozma

ÖZET: Sulh Ceza Hâkimliğinin kararıyla mahkemesince değerlendirme yapılması gerektiğinden bahisle kesin olarak kaldırılması üzerine, Cumhuriyet savcılığınca 5271 sayılı CMK’nın 173/4. maddesi gereğince iddianame düzenlenip mahkemesine verilmesi gerekirken, delil toplama yoluna giderek yeniden kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmesi nedeniyle kanun yararına bozma sebebi teşkil etmektedir.

KARAR: Dosya kapsamına göre; şüphelinin, müştekinin babasından almış olduğu 159.500,00 Türk lirası borç karşılığında, kardeşi olan diğer şüphelinin yetkilisi olduğu ŞİRKET ad ve hesabına düzenlediği keşide tarihi içermeyen aynı bedelli çeki vermesinden ibaret somut olayda, dosya içerisinde bulunan vekaletnamede adı geçen şüphelinin şirket yetkilisi olan diğer şüpheli tarafından şirketi temsile yetkili kılındığı, taraflarca çekin keşide edildiği 2010 yılı itibariyle şirket adına çek keşide etme yetkisi bulunduğu anlaşılmış ise de, şüphelinin son günlerini huzurevinde ailesinden uzak geçiren ve sağlık sorunları bulunan müteveffa ile yakın arkadaş olup, tüm işleri ile yakınen ilgilendiği, şüphelinin müştekinin babasının içinde bulunduğu koşullardan istifade ile kendisine yüklü miktarda borç vermesini temin maksadıyla, baştan itibaren keşide tarihi ihtiva etmediği cihetle çek niteliğini haiz olmadığını bildiği çeki keşide ederek müştekinin babasına vermesinden ibaret eyleminin dolandırıcılık suçuna vücut vereceği, mevcut delillerin takdir ve değerlendirilmesinin mahkemesine ait olduğu cihetle, itirazın bu yönden kabul edilmesi gerekirken, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden 5271 Sayılı CMK’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur.İncelenen dosya içeriğine göre, şikayetçinin iddiaları doğrultusunda yapılan soruşturma sonucunda savcılık tarafından verilen, kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz üzerine Sulh Ceza Hâkimliğinin kararıyla mahkemesince değerlendirme yapılması gerektiğinden bahisle kesin olarak kaldırılması üzerine, Cumhuriyet savcılığınca 5271 sayılı CMK’nın 173/4. maddesi gereğince iddianame düzenlenip mahkemesine verilmesi gerekirken, delil toplama yoluna giderek yeniden kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmesi nedeniyle kanun yararına bozmaya atfen düzenlenen ihbarnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden, Sulh Ceza Hâkimliğinin 29.06.2016 tarih ve 2016/692 değişik iş sayılı kararının, 5271 sayılı CMK'nın 309. maddesi gereğince BOZULMASINA, aynı maddenin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca müteakip işlemlerin itiraz merciince yerine getirilmesine, 27.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


Danıştay 8. Daire
2017/759 E.- 2017/3169 K.T. 20.04.2017
MAHKEME: İdare Mahkemesi
TALEP: Sınav sonuçlarının yeniden değerlendirilmesi istemi

ÖZET: Tüm ülke çapında uygulanan bir sınav hakkında yaptırılan bilirkişi incelemesinde; sınavda sorulan sorulara verilen cevaplara yönelik olarak, farklı görüşlere yer vermek ve objektif bir değerlendirme yapılmasını temin etmek amacıyla, alanlarında uzman üç bilirkişi tarafından hazırlanan bir raporun esas alınarak daha isabetli bir karar verilmesi gerekirken, tek bilirkişi tarafından hazırlanan raporun hükme esas alınması yerinde görülmediğinden alanlarında uzman üç kişilik bilirkişi heyeti oluşturulmak suretiyle yeniden bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilmiştir.

KARAR: Dava; 25.09.2016 tarihinde yapılan Tıpta Uzmanlık Eğitimi Giriş Sınavı (TUS)'nda yer alan Temel Tıp Bilimleri Testi 55. soru ile Klinik Tıp Bilimleri Testi 12, 21 ve 64. soruların iptali ile hatalı olduğu tespit edilen soruların cevaplarının tüm adaylar yönünden doğru kabul edilmesi ve tam puan üzerinden sınav sonuçlarına yansıtılarak sonuçların yeniden değerlendirilmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

İdare Mahkemesince; yaptırılan bilirkişi incelemesi neticesinde düzenlenen bilirkişi raporları doğrultusunda davaya konu Tıpta Uzmanlık Eğitimi Giriş Sınavı'nda (2016-TUS Sonbahar Dönemi) yer alan Temel Tıp Bilimleri Testi 55. soru ile Klinik Bilimler Testi 21. sorunun iptaline, Klinik Bilimler Testi 12. ve 64. soruların iptali isteminin reddine karar verilmiştir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Vergi Usul Kanununun uygulanacağı haller" başlıklı 31. maddesinde; "1. Bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda; hakimin davaya bakmaktan memnuiyeti ve reddi, ehliyet, üçüncü şahısların davaya katılması, davanın ihbarı, tarafların vekilleri, feragat ve kabul, teminat, mukabil dava, bilirkişi, keşif, delillerin tespiti, yargılama giderleri, adli yardım hallerinde ve duruşma sırasında tarafların mahkemenin sukünunu ve inzibatını bozacak hareketlerine karşı yapılacak işlemler ile elektronik işlemlerde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygulanır. (Ek cümle: 5/4/1990 - 3622/11 md.; Değişik:10/6/1994-4001/14 md.) Ancak, davanın ihbarı Danıştay, mahkeme veya hakim tarafından re'sen yapılır. (Ek cümle: 3/11/2016-6754/22 md.) Bilirkişiler, bilirkişilik bölge kurulları tarafından hazırlanan listelerden seçilir ve bilirkişiler hakkında Bilirkişilik Kanunu ve 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun ilgili hükümleri uygulanır. " kuralı yer almaktadır.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun "Bilirkişiye başvurulmasını gerektiren hâller" başlıklı 266. maddesinde; " (1) Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. (Değişik cümle: 3/11/2016-6754/49 md.) Ancak genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz. (Ek cümle: 3/11/2016-6754/49 md.) Hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak görevlendirilemez." düzenlemesi ile; "Bilirkişi sayısının belirlenmesi" başlıklı 267. maddesinde; "(1) Mahkeme, bilirkişi olarak, yalnızca bir kişiyi görevlendirebilir. Ancak, gerekçesi açıkça gösterilmek suretiyle, tek sayıda, birden fazla kişiden oluşacak bir kurulun bilirkişi olarak görevlendirilmesi de mümkündür." düzenlemesi bulunmaktadır.

Dava dosyasının incelenmesinden, Tıp Fakültesi mezunlarına yönelik olarak 25.09.2016 tarihinde yapılan ve davacının katıldığı Tıpta Uzmanlık Eğitimi Giriş Sınavında (2016-TUS Sonbahar Dönemi) yer alan Temel Tıp Bilimleri Testi 55. soru ile Klinik Tıp Bilimleri Testi 12, 21 ve 64. soruların iptali istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

İdare Mahkemesince sorular üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiş ve Temel Tıp Bilimleri Testi 55. soru için Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi olan bir bilirkişi, Klinik Bilimler Testi 12. sorusu için Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı öğretim üyesi olan bir bilirkişi, 21. sorusu için Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyesi bir bilirkişi ve 64. sorusu için ise Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri öğretim üyesi bir bilirkişi tarafından hazırlanan raporlar esas alınarak karar verilmiştir.

Davalı idare tarafından Mahkeme kararının iptale ilişkin kısmı temyiz edilmiştir.

Tıpta Uzmanlık Eğitimi Giriş Sınavı gibi tüm ülke çapında uygulanan sınav hakkında yaptırılan bilirkişi incelemesinde; sınavda sorulan sorulara verilen cevaplara yönelik olarak, farklı görüşlere yer vermek ve objektif bir değerlendirme yapılmasını temin etmek amacıyla, alanlarında uzman üç bilirkişi tarafından hazırlanan bir raporun esas alınarak daha isabetli bir karar verilmesi gerekirken, yaptırılan bilirkişi incelemesi neticesinde tek bilirkişi tarafından hazırlanan rapor hükme esas alınarak karar verilmesi yerinde görülmediği için, Dairemizce alanlarında uzman üç kişilik bilirkişi heyeti oluşturulmak suretiyle yeniden bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilmiştir.

Dairemizce Temel Tıp Bilimleri 55. soru için yaptırılan alanlarında uzman üç kişilik bilirkişi heyetinin incelemesi sonucu düzenlenen 31/03/2017 tarihli ortak bilirkişi raporunda özetle; soru kökünde kantitatif kültür gereken örneklerin sorulduğu, kantitatif kültür yapılabilir denmediği, dışkı, kan gibi örnekler için kantitatif kültür uygulamasının rutin bir uygulama olmadığı, bu durumda soru ve cevabının doğru olduğu; Klinik Tıp Bilimleri 21. soru için yaptırılan alanlarında uzman üç kişilik bilirkişi heyetinin incelemesi sonucu düzenlenen 22/03/2017 tarihli ortak bilirkişi raporunda özetle; oral kavitenin, dudaklar, ağız tabanı, dilin ön 2/3 kısmı, bukkal mukoza, sert damak, üst ve alt alveolar kabartılar ve retromolar trigonunu içerdiği, edidemiyolojik ve moleküler verilerin HPV ile baş boyun kanserleri arasındaki nedensel ilişkiyi gösterdiği, eldeki veriler ışığında oral kavite kanseri ile nedensel ilişkisi olan virüs tipi HPV olduğu, soru ve cevabın doğru olarak değerlendirildiği sonucuna varılmıştır.

Taraflara tebliğ edilen bilirkişi raporlarına itirazda bulunulmamış olup, bilirkişi raporlarının hükme esas alınabileceği sonucuna varılmıştır.

Bu durumda; Dairemizce yaptırılan bilirkişi incelemesi neticesinde düzenlenen bilirkişi raporları doğrultusunda 25.09.2016 tarihinde yapılan ve davacının katıldığı Tıpta Uzmanlık Eğitimi Giriş Sınavında yer alan Temel Tıp Bilimleri 55. soru ve cevabı ile Klinik Tıp Bilimleri 21. soru ve cevabı objektif ölçme ve değerlendirme ilkelerine ve hukuka aykırılık teşkil etmemektedir.

Açıklanan nedenlerle; İdare Mahkemesi'nce verilen kararın temyize konu kısmının kaldırılmasına, TUS’da yer alan 2 soru yönünden davanın reddine 20/04/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi İkinci Bölüm
Başvuru Numarası: 2014/9116
Karar Tarihi: 13.04.2017
MAHKEMESİ: Kadastro Mahkemesi
TALEP: Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlali

ÖZET: Başvuru, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda yaklaşık 25 yıllık yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara, ayrı ayrı net 15.600 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

KARAR: Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır.Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda yaklaşık 25 yıllık yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir. Başvurucular, manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara, şikâyet konusu davadaki taraf sayısı da dikkate alındığında ayrı ayrı net 15.600 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir. Açıklanan gerekçelerle; makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna,Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine,başvuruculara ayrı ayrı net 15.600 TL manevi tazminat ödenmesine,1.800 TL vekâlet ücretinin ise başvuruculara müştereken ödenmesine,ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,Kararın bir örneğinin Yerel Mahkemeye gönderilmesine,kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına gönderilmesine 13/04/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


BaroKart Blog'da bulunan Yüksek Mahkeme Kararları yargitay.gov.tr, danistay.gov.tr, anayasa.gov.tr resmi internet sitelerinden alınmıştır.

NASIL ÇALIŞIR?

Otobil'inizi akaryakıt satış görevlisine gösterin. Akaryakıt satış görevlisi sisteme otobilinizi okuttuktan sonra otomatik olarak BaroKart’ ınız içerisinde bulunan bakiyenizden akaryakıt tutarı düşecek ve size sağlanan avantaj anında BaroKart'ınıza yansıtılacaktır.

Başvuru yapmak için tıklayınız.