img

 

img img
HAFTANIN YÜKSEK MAHKEME KARARLARI

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi
2017/354 E.-2017/2390 K.T. 25.04.2017

Yargıtay 10. Ceza Dairesi
2015/4849 E.-2017/676 K.T. 20.02.2017

Danıştay 15. Daire
2016/10266 E. -2017/872 K.T. 22.02.2017

Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi Birinci Bölüm
Başvuru Numarası: 2014/356
Karar Tarihi: 06.04.2017

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi
2017/354 E.-2017/2390 K.T. 25.04.2017
Mahkemesi: Ticaret Mahkemesi
TALEP: Haksız Rekabetin Tespiti ile Maddi – Manevi Tazminat Davası

ÖZET: Davacı şirket çalışanlarının davalı şirkete geçmesi başlı başına haksız rekabet teşkil etmez. Aksinin kabulünün Anayasa'nın 48. m. ile güvence altına alınan çalışma hürriyetinin ihlali anlamına gelir.

KARAR: Davacı şirket çalışanının şirketten ayrıldıktan sonra davalı şirketi kurduğu, bu şirkette çalışmaya başladığı, bir kısım davacı şirket çalışanlarının da davacıdan ayrıldıktan sonra davalı firmada çalışmaya başladığı ancak davacı şirket çalışanlarının davalı şirkete geçmesinin başlı başına haksız rekabet teşkil etmeyeceği, aksinin kabulünün Anayasa'nın 48. m. ile güvence altına alınan çalışma hürriyetinin ihlali anlamına geleceği, davacının, davalı şirkete geçen çalışanlarının ticari sırlarına vakıf olduğunu ve bu ticari sırların davacı şirket aleyhine kullanıldığını, sadece davalı firmaya hizmet etmek üzere kurulduğunu iddia etmiş ise de, bu iddialarını ispat edemediği, kural olarak davacı şirket çalışanlarının davalı tarafından ayartılması suretiyle davacı şirkette çalışırken davalı şirket adına faaliyette bulunulması haksız rekabet teşkil edeceğinden işten ayrılan çalışanların davalı şirkete geçmiş olmalarının haksız rekabet teşkil etmeyeceği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir. Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davacı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA 25/04/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


Yargıtay 10. Ceza Dairesi
2015/4849 E.-2017/676 K.T. 20.02.2017
Mahkemesi: Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi
TALEP: Kanun Yararına Bozma

ÖZET: Somut olayda suça sürüklenen çocuğa CMK’nın 150/2. maddesi gereğince atanan zorunlu müdafiinin suça sürüklenen çocuk adına itiraz hakkını kullanabileceği ve erteleme kararının çocuğun müdafiine ve çocuğun kendisine tebliğ edilmesi karşısında yeniden işlenen suç nedeniyle erteleme kararı kaldırılarak iddianame düzenlenmesi yasal zorunluluk olduğundan, Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi tarafından, iddianamenin iadesine dair Çocuk Mahkemesi'nin kararına yönelik itirazın reddine karar verilmesi yasaya aykırı olup, kanun yararına bozma talebi değişik gerekçe ile yerinde görülmüştür.

KARAR: 08.09.1997 doğumlu SSÇ hakkında işlediği iddia olunan kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan Savcılık tarafından üç yıl süreyle kamu davasının açılmasının ertelenmesine, bir yıl süre ile denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına karar verildiği, erteleme kararının SSÇ’ye tebliğ edildiği, henüz SSÇ hakkındaki denetimli serbestlik tedbirinin infazına başlanmadan SSÇ’nin üzerinde tekrar uyuşturucu madde ele geçirildiği ve bunun üzerine TCK’nın 191. maddesinin 5. fıkrası uyarınca bu yeni suç denetimli serbestliğin ihlali sayılıp erteleme kararı kaldırılarak aynı maddenin 4. fıkrası gereğince savcılık tarafından iddianame düzenlendiği, Çocuk Mahkemesi kararı ile, “erteleme kararının SSÇ’ye tebliğ edildiği, karara itiraz edilmeyerek kesinleştiği, henüz erteleme kararı kesinleşmeden ihlalin söz konusu olamayacağı ve kamu davası açılma şartlarının oluşmadığı” gerekçesiyle iddianamenin iadesine karar verildiği,savcılık tarafından “erteleme kararının kesinleşmesi için SSÇ müdafiine yapılan tebliğin yeterli olduğu, buna göre erteleme kararının kesinleştiği ve yeni suçun denetim süresi içinde ihlal sayıldığından kamu davası kamu davası açılma şartlarının oluştuğu” gerekçesiyle iddianamenin iadesi kararına itiraz edildiği,Mahkemece itiraz yerinde görülmeyerek itirazı incelemeye yetkili mercie gönderilmesi üzerine, itirazı inceleyen Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi itiraz yerinde görülmeyerek reddine karar verildiği anlaşılmıştır.

Konu "Kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan suça sürüklenen çocuk” hakkında, Cumhuriyet savcısı tarafından, TCK'nın 191. maddesinin 2. fıkrası gereğince verilen "kamu davasının açılmasının ertelenmesine" ilişkin karara itiraz edilip edilemeyeceği ile erteleme kararının kesinleştirilip denetim süresinin başlamasında yalnızca suça sürüklenen çocuğun müdafiine yapılan tebliğin yeterli olup olmayacağıdır.

TCK'nın 191. maddesinde, bu karara itiraz edilip edilemeyeceğine ilişkin açık bir hükme yer verilmemiş; bu maddede aksine düzenleme bulunmayan hâllerde, CMK'nın kamu davasının ertelenmesine ilişkin 171. maddesi hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüştür.CMK'nın 171. maddenin 2. fıkrasında ise, kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararına "suçtan zarar gören kişinin itiraz edebileceği" belirtilmiştir.Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur (TCK 3/1). Denetimli serbestlik ve tedavi tedbirleri aslında birer güvenlik tedbiridir. Bu nedenle kural olarak, ancak suçu sabit olan kişi hakkında ve mahkeme

tarafından uygulanabilir. TCK'nın 191. maddesinin 2 ve 3. fıkralarında istisna olarak, şüpheli hakkında soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısının kararı ile de uygulanabileceğinin kabul etmiştir.Sözü edilen denetimli serbestlik tedbiri ile, şüpheliye yükümlülük yüklenmektedir. Öte yandan, CMK'nın 223. maddesinin 1. fıkrasında güvenlik tedbirlerinin de hüküm olduğu belirtilmiştir. Hükümler kural olarak "temyiz" kanun yoluna tabidir.Ceza muhakemesi hukukunda kural olarak kıyas mümkündür. Özelikle temel hak ve özgürlükler yönünden, kişi lehine kıyasa başvurulabilir.TCK'nın 191. maddesinde düzenlenen suç, TCK'nın ikinci kitabının, "topluma karşı suçlar" başlıklı üçüncü kısmının, "kamunun sağlığına karşı suçlar" başlıklı üçüncü bölümünde düzenlenmiş olduğundan, suçun mağduru "kamu" dur. Bu açıdan bakıldığında şüphelinin, TCK'nın 191. maddesi kapsamında verilen "kamu davasının açılmasının ertelenmesine" ilişkin karara itiraz edemeyeceği ileri sürülebilir.Şüpheliye yükümlülük getiren denetimli serbestlik tedbirini içermesi nedeniyle, TCK'nın 191. maddesinin 2. fıkrası gereğince verilen "kamu davasının açılmasının ertelenmesi" kararı, CMK'nın 171. maddesinde yer alan "kamu davasının açılmasının ertelenmesi" kararından farklıdır.Adil yargılama ilkesi ve suçsuzluk karinesi gereğince, CMK'nın 171. ve 173. maddelerinde suçtan zarar gören için tanınan "kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararına itiraz" hakkıyla ilgili hükümlerin, TCK'nın 191. maddesinin 2. fıkrası kapsamında verilen kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararına karşı "şüpheli" için de kıyas yolu ile uygulanması gerekir.

Bu gerekçeler ışığında; "kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma" suçundan şüpheli hakkında, Cumhuriyet savcısı tarafından TCK'nın 191. maddesinin 2. fıkrası kapsamında verilen "kamu davasının açılmasının ertelenmesine" ilişkin karara, şüphelinin itiraz hakkının bulunduğu kabul edilmektedir.5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 170. maddesinin 1. fıkrasında "Kamu davasını açma görevi, Cumhuriyet savcısı tarafından yerine getirilir." denilmektedir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise: "Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler." hükmü yer almaktadır.Cumhuriyet savcısı, suçun işlendiği ve kamu davasının açılması yönünde yeterli şüphe oluştuğu kanaatine vardığı takdirde, iddianamesini düzenler. Yeterli şüphenin oluşup oluşmadığının takdiri Cumhuriyet savcısına aittir. Şüpheli hakkında kamu davası açılmasını gerektirir nitelikte yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hallerinde ise Cumhuriyet savcısı tarafından kovuşturmaya yer olmadığına karar verilir. Açıklanan nedenlerle "kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma" suçundan dolayı şüpheli hakkında, Cumhuriyet savcısı tarafından verilen "kamu davasının açılmasının ertelenmesine" ilişkin karara itiraz edilmesi durumunda, itiraz mercii dosyayı inceledikten sonra, şüphelinin mevcut delillere göre hakkında isnat edilen suçu işlemediği veya suçun maddi unsurlarının gerçekleşmediği kanaatine varırsa, maddi unsurlarının gerçekleşmediği bir suç nedeniyle şüphelinin uzun süre denetim altında bırakılması adil yargılanma ilkesi ve masumiyet karinesine aykırı olacağından, bu hususlar belirtilerek itirazın kabulüne karar verilebileceğinden, kanun yararına bozma talebinde yer alan "kamu davasının açılmasının ertelenmesi" kararına suça sürüklenen çocuk ve/veya müdafii tarafından itiraz edilemeyeceği yönündeki görüş yerinde görülmemiş, ancak;

Somut olayda suça sürüklenen çocuğa CMK’nın 150/2. maddesi gereğince atanan zorunlu müdafiinin suça sürüklenen çocuk adına itiraz hakkını kullanabileceği ve erteleme kararının çocuğun müdafiine ve çocuğun kendisine tebliğ edilmesi karşısında yeniden işlenen suç nedeniyle erteleme kararı kaldırılarak iddianame düzenlenmesi yasal zorunluluk olduğundan, Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi tarafından, iddianamenin iadesine dair Çocuk Mahkemesi'nin kararına yönelik itirazın reddine karar verilmesi yasaya aykırı olup, kanun yararına bozma talebi değişik gerekçe ile yerinde görülmüştür.

Açıklanan nedenlere göre; Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen “iddianamenin iadesi kararına yönelik itirazın reddine” ilişkin kararın 5271 sayılı CMK'nın 309. maddesinin 3. fıkrası gereğince kanun yararına BOZULMASINA dosyanın Adalet Bakanlığı'na sunulmak üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderilmesine, 20.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


Danıştay 15. Daire
2016/10266 E. -2017/872 K.T. 22.02.2017
MAHKEME: İdare Mahkemesi
TALEP: İdari işlemin iptali

ÖZET: Davalı idare tarafından idareye başvuran her bir kişi hakkında tesis edilen işlemler için ayrı ayrı tebliğ mazbata zarfı düzenlenerek bilgilerin kayıt altına alınması suretiyle tebligatın tamamlanması gerekir.

KARAR: Dava; davacının, ikamet ettiği yerde yaşanan çatışmalar sebebiyle ikamet ettiği köyü boşaldığından bahisle uğradığını ileri sürdüğü zararın 5233 sayılı Kanun uyarınca tazmini istemiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemin istemiyle açılmıştır.

İdare Mahkemesi'nce açılan davanın süre aşımı nedeniyle esasını inceleme olanağı bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı tarafından, anılan Mahkeme kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek temyizen incelenip bozulması istenilmektedir.

Dosyanın incelenmesinden; davacının, ikamet ettiği bölgede yaşanan terör olayları nedeni ile göç ettiğinden bahisle 5233 sayılı Kanun hükümleri uyarınca tazminat ödenmesi istemiyle süresinde müracaatta bulunulduğu, Zarar Tespit Komisyonunun kararı ile davacı adına kayıtlı ve kayıtsız herhangi bir mal varlığı tespit edilemediğinden bahisle başvurusunun reddedildiği ve anılan işlemin iptali istemiyle bakılan davanın açıldığı, Zarar Tespit Bürosu Posta Gönderileri İzlenimi defterinde dava konusu işlemin bildirimine ilişkin üst yazı numarasının davacı vekiline gönderilecek diğer belge numaralarının arasına yazıldığı ve tüm bu belgeler için bir barkod numarası verilerek tek bir tebliğ mazbatası zarfının düzenlendiği anlaşılmaktadır.

Buna göre, davalı idare tarafından idareye başvuran her bir kişi hakkında tesis edilen işlemler için ayrı ayrı tebliğ mazbata zarfı düzenlenerek bilgilerin kayıt altına alınması suretiyle tebligatın tamamlanması gerekirken, avukatları aynı olan kişiler hakkında tesis olunan işlemlerin tek bir zarf içinde tebliğinde mevzuata uyarlık bulunmadığından, dava konusu işlemin tebliğ tarihi olarak; davacı vekilinin söz konusu işlemi öğrenme tarihinin esas alınması gerektiği açık olup kayda giren dilekçe ile açılan bu davanın süresinde olduğunun kabulü gerekeceğinden, İdare Mahkemesince işin esası hakkında karar verilmesi gerekirken, davanın süre aşımı nedeniyle reddi yolunda verilen kararda hukuki isabet bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle, İdare Mahkemesi kararının BOZULMASINA, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22/02/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi Birinci Bölüm
Başvuru Numarası: 2014/3568
Karar Tarihi: 06.04.2017
MAHKEMESİ: Ağır Ceza Mahkemesi
TALEP: Aynı Suçtan İki Defa Yargılama Yapılıp Ceza Verilmesi Nedeniyle Adil Yargılanma Hakkının İhlali

ÖZET:Aynı suçtan iki kez yargılanmama ve cezalandırılmama hakkı tanınmış ise de başvuruya konu ihlal iddiası tarihi itibarıyla anılan protokol yürürlüğe girmemiştir. Bu itibarla başvurucunun hak ihlali iddiasının Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanının dışında kaldığı anlaşılmaktadır. Başvurucu, ayrıca aynı iddiayı Anayasa tarafından korunan gerekçeli karar hakkı bağlamında da ileri sürmüştür. Başvurucunun aynı suçtan iki kez yargılandığı yönündeki iddiasının adil yargılanma hakkı altında incelenmesi de mümkün değildir.

KARAR: Başvurucu, başka bir mahkemece önceden uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan mahkûm edildiğini ve somut başvuruya konu yargılamanın mükerrer olduğunu ileri sürmüştür. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereği Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) veya Türkiye'nin taraf olduğu ek protokollerin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir. Sözleşme’ye ek 7 No.lu Protokol’ün 4. maddesinde aynı suçtan iki kez yargılanmama ve cezalandırılmama hakkı tanınmış ise de başvuruya konu ihlal iddiası tarihi itibarıyla anılan protokol yürürlüğe girmemiştir. Bu itibarla başvurucunun hak ihlali iddiasının Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanının dışında kaldığı anlaşılmaktadır. Başvurucu, ayrıca aynı iddiayı Anayasa tarafından korunan gerekçeli karar hakkı bağlamında da ileri sürmüştür. Başvurucunun aynı suçtan iki kez yargılandığı yönündeki iddiasının adil yargılanma hakkı altında incelenmesi de mümkün değildir. Aksi bir yaklaşım, belirtilen ilkenin Sözleşme'yle teminat altına alınanlardan farklı bir hak olarak ek 7 No.lu Protokol için de düzenlenmesiyle ve anılan Protokol'e taraf olmamak suretiyle ortaya konulan iradeyle bağdaşmaz. Açıklanan nedenlerle başvurucunun iddiasının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

Başvurucu; hakkında yürütülen ceza yargılamasında delillerin eksik ve hatalı değerlendirildiğini, sadece telefon görüşme içeriklerine dayanılarak mahkum edildiğini, haksız olarak mahkûmiyetine kararı verildiğini belirterek adil yargılanma ve özel hayata saygı haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir.

Somut olayda, yapılan yargılamada sanık savunmaları, telefon görüşme içerikleri, olay tutanakları, mahkeme kararları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmek suretiyle bir karar verildiği anlaşılmıştır. Başvurucunun anılan iddialarının esas itibarıyla derece mahkemelerince verilen kararların delillerin değerlendirilmesinde isabet bulunmadığına ve dolayısıyla kararın sonucuna ilişkin olduğu görülmektedir. Yapılan yargılamada, Mahkemenin ve Yargıtay’ın kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilmemiştir.

Başvurucu tarafından ileri sürülen ihlal iddialarının yukarıda belirtilen içtihat kapsamında kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu sonucuna varıldığından, başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…"Başvuru formunda, ihlalin tespitine ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılmasına karar verilmesini talep edilmiştir. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Başvurucu, süresinde tazminat talebinde bulunmadığından lehine tazminata hükmedilmesi mümkün değildir.

Açıklanan gerekçelerle; makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna, kanuni hâkim güvencesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna, aynı suçtan iki kez yargılanmama ve cezalandırılmama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine,kararın bir örneğinin bilgi için Kapatılan Ağır Ceza Mahkemesinin dosyalarının devredildiği Mahkemeye ve Adalet Bakanlığına gönderilmesine 06.04.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


BaroKart Blog'da bulunan Yüksek Mahkeme Kararları yargitay.gov.tr, danistay.gov.tr, anayasa.gov.tr resmi internet sitelerinden alınmıştır.

NASIL ÇALIŞIR?

Otobil'inizi akaryakıt satış görevlisine gösterin. Akaryakıt satış görevlisi sisteme otobilinizi okuttuktan sonra otomatik olarak BaroKart’ ınız içerisinde bulunan bakiyenizden akaryakıt tutarı düşecek ve size sağlanan avantaj anında BaroKart'ınıza yansıtılacaktır.

Başvuru yapmak için tıklayınız.