img

 

img img
HAFTANIN YÜKSEK MAHKEME KARARLARI

Yargıtay 22. Hukuk Dairesi
2017/537 E., 2017/3024 K.T. 21.02.2017

Yargıtay 8. Ceza Dairesi
2017/1218 E., 2017/2297 K.T. 08.03.2017

Danıştay 15. Daire
22017/708 E., 2017/1869 K.T. 20/04/2017

Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi Birinci Bölüm
Başvuru Numarası: 2014/2462
Karar Tarihi: 11.05.2017

Yargıtay 22. Hukuk Dairesi
2017/537 E., 2017/3024 K.T. 21.02.2017
Mahkemesi: İş Mahkemesi
TALEP: İşe İade

ÖZET: Davacının iş sözleşmesinin fesih sebebi bir ay içinde tam yedi kez mazeretsiz bir şekilde işine devam etmemesidir. Somut olayda, davalı işverence davacının devamsızlığına dair tutulan tutanaklar, davacının devamsızlık ile ilgili alınan savunmaları, fesih sebebini doğrular nitelikteki davalı tanık beyanları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, davalı tarafça davacının bir ay içinde üç işgünü işe gelmediği ispatlanmış olup, davacı tarafça işverenden izin alındığı ya da devamsızlığın haklı bir nedene dayandığı ispatlanamadığından davalının iş sözleşmesini haklı nedenle feshettiğinin kabulü gerekir.

KARAR: Davacı vekili, müvekkilinin iş sözleşmesinin haklı ve geçerli bir neden olmaksızın gerçekte sendikaya üye olması nedeniyle feshedildiğini ileri sürerek feshin geçersizliğine ve işe iadesine, 6356 sayılı Kanun'un 25. maddesi uyarınca 1 yıllık ücret tutarında sendikal tazminat ile boşta geçen süre ücretinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı vekili, davacı çalıştığı süreçte sık sık bildirimsiz ve mazeretsiz olarak işe gelmediğini, dolayısıyla üretim kaybına sebep olduğunu, raporlu olduğu bazı günler için de davalı işyerine bildirimde bulunmadığını, işyerinin disiplinini bozucu davranışlarda bulunduğunu, 19.01.2016 tarihinden önceki 1 ay içerisinde 7 kez mazeretsiz olarak devamsızlık yaptığından bahisle davacının iş sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiğini savunarak davanın reddini talep etmiştir.

Mahkemece, hayatın olağan akışı, davacının kıdem durumu dikkate alındığında yaşamını sürdürmek için çalışması gereken davacının iş sözleşmesini devamsızlıkla sonlandırmasının hayatın olağan akışına uygun olmayacağı gibi uygulamada genellikle iş sözleşmesi feshedildikten sonra devamsızlık tutanakları tutulduğunun benzer olaylarda da gözleniyor olması hususları birlikte değerlendirildiğinde tanık beyanları ve dosya kapsamına göre davalı tarafın iş sözleşmesini feshinin haklı ve geçerliliğini delillendiremediği, Mahkemenin 20150/230 sayılı emsal dosyalarındaki davacı tanıkları ve bu dosyada dinlenen tanığın beyanlarında; 2015 ocak ayında ... Lastik İş sendikasına üye olduklarını, sendikaya üye olan 20-25 kadar işçinin 2015 yılı Ocak ve Mart ayları arasındaki süreçte davalı tarafça işten çıkarıldıklarını, Ocak ayında sendikaya üye olmak nedeniyle işten çıkarıldıklarına dair beyanları, çıkarılma zamanı ve sendikaya üyelik zamanları birlikte değerlendirildiğinde davacının kendisi gibi sendikaya üye olan 20 kişinin üyelik tarihinden 1-2 ay sonra iş sözleşmesinin sonlandırılması hususlarının birlikte değerlendirilmesi sonucunda davacının iş sözleşmesinin sendikaya üye olmasından dolayı feshedildiği anlaşılmakla, davacının iş sözleşmesinin feshinin sendikal nedenle yapıldığı ve haklı-geçerli bir nedene dayanmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Karar davalı vekilince temyiz edilmiştir.

İş sözleşmesinin, işçinin izinsiz ve mazeretsiz olarak devamsızlık yapması sebebiyle işverence haklı olarak feshedilip feshedilmediği noktasında taraflar arasında uyuşmazlık söz konusudur.

4857 sayılı İş Kanunu'nun 25 II-g. bendinde, “işçinin işverenden izin almaksızın veya haklı bir sebebe dayanmaksızın ardı ardına iki işgünü veya bir ay içinde iki defa herhangi bir tatil gününden sonraki iş günü, yahut bir ayda üç işgünü işine devam etmemesi” halinde işverenin haklı fesih imkanının bulunduğu kurala bağlanmıştır.

İşçinin işe devamsızlığı, her durumda işverene haklı fesih imkanı vermemektedir. Devamsızlığın haklı bir sebebe dayanması halinde işverenin derhal ve haklı sebeple fesih imkanı bulunmamaktadır.

İşçinin hastalığı, aile fertlerinden birinin ya da yakınlarının ölümü veya hastalığı, işçinin tanıklık ve bilirkişilik yapması gibi haller, işe devamsızlığı haklı kılan nedenlerdir.

Mazeretin ispatı noktasında, sahteliği ileri sürülüp, kanıtlanmadığı sürece özel sağlık kuruluşlarından alınan raporlara da değer verilmelidir.

Devamsızlık süresi, ardı ardına iki işgünü veya bir ay içinde iki defa herhangi bir tatil gününden sonraki iş günü ya da bir ayda üç işgünü olmadıkça, işverenin haklı fesih imkanı yoktur.

Maddede geçen “bir ay” ifadesi takvim ayını değil ilk devamsızlıktan sonra geçecek olan bir ayı ifade eder.

İlk devamsızlığın yapıldığı gün ayın kaçıncı günüyse takip eden ayın aynı günü bir aylık süre sona erer. Son ayda ilk devamsızlığının gerçekleştiği günün bulunmaması halinde son ayın son günü bir aylık süre dolmuş olur. Sonraki devamsızlar söz konusu ise takip eden aylık dönemler içinde değerlendirilir.

İşgünü, işçi bakımından çalışılması gereken gün olarak anlaşılmalıdır.

İşyerinde cumartesi günü iş günü ise belirtilen gündeki devamsızlıkta diğer koşulların varlığı halinde haklı fesih nedenini oluşturabilir

Dosya içeriğine göre, davacının iş sözleşmesinin fesih sebebi 19.01.2016 tarihinden geriye doğru bir ay içinde yedi kez mazeretsiz bir şekilde işine devam etmemesidir.

Somut olayda, davalı işverence davacının devamsızlığına dair tutulan tutanaklar, davacının devamsızlık ile ilgili alınan savunmaları, fesih sebebini doğrular nitelikteki davalı tanık beyanları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, davalı tarafça davacının bir ay içinde üç işgünü işe gelmediği ispatlanmış olup, davacı tarafça işverenden izin alındığı ya da devamsızlığın haklı bir nedene dayandığı ispatlanamadığından davalının iş sözleşmesini haklı nedenle feshettiğinin kabulü gerekir. Haklı fesih nedeninin bulunduğu bir fesihte sendikal nedenden bahsetmek olanaksız olup, davacının iş sözleşmesi, fesih tarihi itibariyle haklı nedenle feshedildiğinden davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulü yönünde hüküm kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir. Yukarıda açıklanan gerekçe ile; Yerel Mahkeme kararının bozularak ortadan kaldırılmasına, davanın reddine kesin olarak 21.02.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


Yargıtay 8. Ceza Dairesi
2017/1218 E., 2017/2297 K.T. 08.03.2017
Mahkemesi: Ceza Dairesi
TALEP: Banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması

ÖZET: TCK.nun 44. maddesi uyarınca hukuki anlamda tek eylem olarak kabulü gereken fiillerden müştekinin hesabındaki paranın bilişim sistemini kullanarak hesaplara yapılan havale yapılması eylemi, zincirleme suç hükümleri uygulanmak suretiyle 5237 sayılı TCK.nun 142/2-e maddesinde öngörülen “bilişim suretiyle hırsızlık” suçunu oluşturur.

KARAR: Sanık hakkında sahte kredi kartı üretme suçundan kurulan hükme yönelik temyiz incelemesinde sanık hakkında sahte banka veya kredi kartı üretme suçundan kurulan hükme yönelik temyiz incelemesin de ise; yapılan yargılamaya, dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde gösterilen ve değerlendirilen delillere, oluşa ve mahkemenin soruşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, suçun oluşumuna ve niteliğine uygun kabul ve uygulamasına, hukuka uygun, yasal ve yeterli olarak açıklanan gerekçeye göre sanığın ve Cumhuriyet Savcısının sair temyiz itirazlarının reddine ancak;sanık hakkında TCK.nun 62. maddesi uyarınca indirim yapılırken sonuç hapis cezasının 5 yıl 15 ay yerine, 6 yıl 3 ay olarak fazla ceza tayin edilmesi, yasaya aykırı ise de, yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu hususun, 5271 sayılı CMK.nun 303/1-f. maddesi gereğince düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hükümde 5237 sayılı TCK.nun 62 maddesi uyarınca 1/6 indirim yapılarak hesaplanan 6 yıl 3 ay hapis cezasının 5 yıl 15 ay hapis cezasına indirmek suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün düzeltilerek esastan reddine, diğer sanıklar hakkında sahte banka veya kredi kartını kullanmak suretiyle yarar sağlamak suçundan kurulan hükme yönelik temyiz incelemesine gelince, Mağdur Bankaya yönelik olarak sanıkların iştirak halinde ve bir kısım müştekiler adına sahte kartlar üretip, hesaplarından para çekmek ve müştekinin adına sahte olarak üretilen kredi kartı ile 1500 TL nakit çekim işlemi, sanıklara ait hesaplara aynı gün ayrı ayrı 1.500 TL toplamda 7500 TL para transfer edip ve yine onlar adına sahte olarak ürettikleri kredi kartlarını kullanmak suretiyle çekip almaları şeklinde gerçekleşen eylemlerinin Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 25.11.2014 gün 2013/13-448 esas, 2014/524 karar sayılı ilamında ''kişilerin internet bankacılık şifrelerinin bir şekilde öğrenilip, internet üzerinden bu şifre kullanılmak suretiyle ilgilinin banka hesabındaki paraları temsil eden verilerin, failin kontrolündeki başka bir hesaba aktarılarak, veriler üzerinden işlem gören suça konu paranın buradan çekilmesi şeklinde eylemler olup, Ceza Genel Kurulunu 17.11.2009 gün ve 193-268 sayılı kararında da belirtilen surette gerçekleştirilen eylemlerin bilişim sistemlerinin kullanılması suretiyle hırsızlık suçunu oluşturduğu'' şeklindeki kararı da dikkate alınarak, TCK.nun 44. maddesi uyarınca hukuki anlamda tek eylem olarak kabulü gereken fiillerden müştekinin hesabındaki paranın bilişim sistemini kullanarak hesaplara yapılan havalenin zincirleme suç hükümleri uygulanmak suretiyle 5237 sayılı TCK.nun 142/2-e maddesinde öngörülen “bilişim suretiyle hırsızlık” suçunu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi,

Yasaya aykırı, sanıklar müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerden dolayı CMK.nun 302/2. ve 307/4. maddeleri gereğince bozulmasına, 08.03.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


Danıştay 15. Daire
2017/708 E., 2017/1869 K.T. 20/04/2017
MAHKEME: Danıştay 15. Dairesi(İlk Derece Mahkemesi)
KONU: İdari İşlemin İptali/İptal Talebinin Reddi Halinde Tazminat

ÖZET: Bir düzenleyici işlemin tümüne yönelik yetki veya şekil yönünden hukuka aykırılık iddialarıyla birlikte düzenlemenin bir kısmının veya tamamının aynı anda dava konusu edilebilmesi mümkün bulunmaktadır. Ancak bu durumda, yukarıda da açıklandığı üzere, dilekçede istemin açık, tereddüt yaratmayacak şekilde belirtilmiş olması, her bir madde veya kısım ile menfaat ilgisi kurulmak ve hukuka aykırılık sebeplerinin ortaya konması gerekmektedir.

KARAR: 2577 sayılı Kanunun 2/1. maddesinde; idari dava türleri:

"a) İdari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları,

b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları,

c) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar" olarak belirtilmiş, 2/2. maddesinde; idari yargı yetkisinin, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olduğu, İdari mahkemelerin yerindelik denetimi yapamayacakları, yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idari eylem ve işlem niteliğinde veya idarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı veremeyecekleri düzenlemesine yer verilmiştir.

Anılan Kanunun 3. maddesinde; idari davaların, Danıştay, idare mahkemesi ve vergi mahkemesi başkanlıklarına hitaben yazılmış imzalı dilekçelerle açılacağı; dilekçelerde; tarafların ve varsa vekillerinin veya temsilcilerinin ad ve soyadları veya unvanları ve adreslerinin, davanın konusu ve sebepleri ile dayandığı delillerin, davaya konu olan idari işlemin yazılı bildirim tarihinin gösterileceği; ayrıca dava konusu kararın ve belgelerin asılları veya örneklerinin dava dilekçesine ekleneceği, dilekçeler ile bunlara ekli evrakın örneklerinin karşı taraf sayısından bir fazla olacağı hükmü yer almış; Yasanın 14. maddesinde, dilekçelerin 3. ve 5. maddelere uygun olup olmadıkları

hususu ilk inceleme konuları arasında sayılmış, Yasanın 15. maddesinde de; dilekçelerin, 3. ve 5. maddelere uygun olmaması halinde, uygun şekilde yeniden düzenlenmek veya noksanlıkları tamamlanmak üzere reddine karar verileceği kuralı getirilmiştir.

2577 sayılı Kanunda idari dava türleri; iptal davası, tam yargı davası ve idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar olarak sayılmış olup, bu dava türlerinden iptal davasının; idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılacağı belirtilmiştir.

İptal davalarında iptali istenilen işlem ya da işlemlerin sayı, tarih, tebliğ tarihi belirtilmek ve menfaat bağı kurulmak suretiyle işlemin tamamının mı, yoksa belli kısımlarının mı iptalinin istenildiğinin hukuka aykırılık sebepleriyle birlikte açıkça gösterilmesi gerekmektedir.

Birçok konuda düzenleme içeren ve çok sayıda maddeden oluşan bir düzenleyici işlemin tümünün iptali, ancak yetki veya şekil yönünden hukuka aykırılık sebebiyle istenebilecek olup, yargı yerince, dava konusu düzenlemeyi yapan idarenin yetkili bulunması ve işlemde şekil yönünden hukuka aykırılık bulunmaması halinde, tek tek maddelerin incelenmesine geçileceğinden, incelenecek her maddeye veya düzenlemeye yönelik olarak menfaat ilgisinin ve hukuka aykırılık sebeplerinin gösterilmiş olması gerekmektedir. Bu nedenle bir düzenleyici işlemin tümüne yönelik yetki veya şekil yönünden hukuka aykırılık iddialarıyla birlikte düzenlemenin bir kısmının veya tamamının aynı anda dava konusu edilebilmesi mümkün bulunmaktadır. Ancak bu durumda, yukarıda da açıklandığı üzere, dilekçede istemin açık, tereddüt yaratmayacak şekilde belirtilmiş olması, her bir madde veya kısım ile menfaat ilgisi kurulmak ve hukuka aykırılık sebeplerinin ortaya konması gerekmektedir.

Dava dosyasını incelenmesinden; özel motorlu taşıt sürücü kursu açmak isteyen davacı tarafından 02.03.2017 tarihinde Mut İlçe Millli Eğitim Müdürlüğü'ne başvurulduğu, ilçelerde açılacak kurs sayıları hususunda düzenleme yapan 07.03.2017 tarih ve 30000 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Özel Motorlu Taşıt Sürücüleri Kursu Yönetmeliği'nde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 4. maddesinin iptali ve yürütmesinin durdurulması, Anayasa'nın 48. ve 124. maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi'ne başvurulması, iptal talebinin reddi halinde ise maruz kaldıkları 600.000 TL zararın tazmini istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Bu haliyle, Yönetmeliğin hangi maddesinin iptalinin istendiği belirtilmiş ise de iptal talebinin reddi halinde tazminat istemine yer verilerek taleplerin kademelendirildiği, terditli dava açıldığı görüldüğünden dava dilekçesi yukarıya aktarılan Kanunun 3. maddesine aykırı bulunmaktadır.

Açıklanan nedenle 2577 sayılı Yasanın 15/1-d maddesi uyarınca bu kararın tebliğ tarihinden itibaren 30 gün içerisinde 3. maddeye uygun şekilde yeniden düzenlenecek imzalı iki örnek dilekçe ve belirtilen eksiklikler giderilmek suretiyle harç yatırılmaksızın dava açmakta serbest olmak üzere dava DİLEKÇESİNİN REDDİNE, aynı Yasanın 15/5. maddesi hükmüne göre yeniden verilen dilekçede aynı yanlışlıklar yapıldığı takdirde, davanın reddedileceğinin davacıya duyurulmasına, 20/04/2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi Birinci Bölüm
Başvuru Numarası: 2014/2462
Karar Tarihi: 11.05.2017
MAHKEMESİ: İdare Mahkemesi
KONU: Makul sürede yargılanma hakkının ihlali

ÖZET:Başvuru, kamuya ait tesisin özelleştirilmesinden sonraki süreçte iş akdinin feshedilmesinden kaynaklanan alacakların Mahkeme kararına rağmen tahsil edilememesi, idarenin kusuruna dayalı olarak açılan davanın da süre aşımından reddedilmesi ve yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ve mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

KARAR: Başvurucunun çalıştığı Türkiye Elektronik Sanayi ve Ticaret A.Ş. Genel Müdürlüğü (TESTAŞ), Türkiye Et ve Balık Kurumu A.Ş. Genel Müdürlüğü ile birleştirilerek bu kurum tarafından işletilmeye başlanmıştır.TESTAŞ, Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca özelleştirme yoluyla 31/12/1995 tarihinde T. F. Elektronik San. ve Tic. A.Ş.’ye satılmış, başvurucu özelleştirilen bu şirkette çalışmaya devam etmiştir.

İdare Mahkemesinde açılan davada, Özelleştirme Yüksek Kurulunun teşekkül etmediği ve özelleştirme de yapamayacağı iddiasıyla TESTAŞ’a ait Aydın tesislerinin özelleştirme işleminin iptali talep edilmiştir.

İdare Mahkemesi, kararında dava konusu işlemin iptaline karar vermiş, temyiz üzerine, Danıştay ilamıyla hüküm onanmış, karar düzeltme istemi, aynı Daire tarafından reddedilmiştir.

İdare Mahkemesinin E.2007/801 Sıra Sayısına Kayden Görülen Dava Sürecinin Makul Sürede Sonuçlanmadığına İlişkin İddia:

Başvurucu İdare Mahkemesinde görülen dava sürecinin makul sürede sonuçlanmadığını ileri sürmüştür.

Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

Esas Yönünden: Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır.

Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır.

Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda yaklaşık 6 yıl 8 aylık yargılama süresinin (bkz.§§ 19-23) makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.


BaroKart Blog'da bulunan Yüksek Mahkeme Kararları yargitay.gov.tr, danistay.gov.tr, anayasa.gov.tr resmi internet sitelerinden alınmıştır.

NASIL ÇALIŞIR?

Otobil'inizi akaryakıt satış görevlisine gösterin. Akaryakıt satış görevlisi sisteme otobilinizi okuttuktan sonra otomatik olarak BaroKart’ ınız içerisinde bulunan bakiyenizden akaryakıt tutarı düşecek ve size sağlanan avantaj anında BaroKart'ınıza yansıtılacaktır.

Başvuru yapmak için tıklayınız.