img

 

img img
HAFTANIN YÜKSEK MAHKEME KARARLARI

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi
2017/1964 E., 2017/4324 K.T. 17.04.2017

Yargıtay 2. Ceza Dairesi
2017/2122 E.,2017/3579 K.T. 29.03.2017

Danıştay 14. Daire
2016/9833 E.,2017/1093 K.T. 28.02.2017

Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi Birinci Bölüm
Başvuru Numarası: 2017/27678
Karar Tarihi: 28/6/2017

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi
2017/1964 E., 2017/4324 K.T. 17.04.2017
Mahkemesi: Aile Mahkemesi
KONU: Boşanma

ÖZET: Aile mahkemelerince verilen kararların yasal süre geçtikten sonra temyiz edilmesi veya temyiz kabiliyetinin bulunmaması halinde dosyanın yerel mahkemece temyiz isteminin reddine karar verilmeden, Yargıtay'a gönderilmesi durumunda, bu konuda bir karar verilmek üzere, dosya mahalline geri çevrilmeden doğrudan doğruya Yargıtay'ca da temyiz isteminin reddine karar verilebilir.

KARAR: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı-karşı davalı erkek tarafından, kendisinin açtığı boşanma davası yönünden; davalı-karşı davacı kadın tarafından ise, tefrik edilmiş alacak davası ve kendi açtığı boşanma davası yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

1-6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa 31.3.2011 tarihli 6217 sayılı Kanunla ilave edilen Geçici 3. maddenin (1.) fıkrasında "Bölge Adliye Mahkemelerinin Resmi Gazete'de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin", aynı maddenin (2.) fıkrasında da, "Bölge Adliye Mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 427 ila 454. madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunacağı" öngörüldüğünden, temyiz isteğinin incelenmesinde 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin hükümleri uygulanmıştır.

Temyiz edilen karar temyiz eden davalı-karşı davacı tarafa 02.05.2016 günü tebliğ edilmiş ve fakat söz konusu karar yasada öngörülen (HUMK m. 432) on beş günlük süre geçtikten sonra 20.05.2016 tarihinde verilen dilekçe ile temyiz edilmiştir.

Kuşkusuz Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 2494 sayılı kanunla değiştirilen 432. maddesine göre, temyiz kanuni süre geçtikten sonra yapılır ise, temyiz isteminin reddine karar verme yetkisi hükmü veren mahkemeye aittir.

Ne var ki aile mahkemelerince verilen kararların yasal süre geçtikten sonra temyiz edilmesi veya temyiz kabiliyetinin bulunmaması halinde dosyanın yerel mahkemece temyiz isteminin reddine karar verilmeden, Yargıtay'a gönderilmesi durumunda, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 2494 sayılı kanun ile değişik 432/4. maddesine göre, bu konuda bir karar verilmek üzere, dosya mahalline geri çevrilmeden doğrudan doğruya Yargıtay'ca da temyiz isteminin reddine karar verilebileceği Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunca (1.6.1990 gün ve 1989/3 esas, 1990/4 karar sayı ile) karara bağlanmıştır. Bu durumda gösterilen sebeple temyiz isteminin reddi gerekmiştir.

2-Davacı-karşı davalı vekili Av. ... 20.01.2017 tarihinde verdiği dilekçesiyle davadan feragat ettiğini bildirdiğinden bu husus gözetilerek bir karar verilmek üzere hükmün davacı-karşı davalı erkeğin açtığı boşanma davasına yönelik olarak bozulması gerekmiştir.

Yukarıda (1.) bentte gösterilen sebeple davalı-karşı davacı kadına ait temyiz dilekçesinin REDDİNE, yukarıda (2.) bentte gösterilen sebeple hükmün davacı-karşı davalı erkeğin açtığı boşanma davası yönünden BOZULMASINA, bozma sebebine göre davacı-karşı davalı erkeğin temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.


Yargıtay 2. Ceza Dairesi
2017/2122 E.,2017/3579 K.T. 29.03.2017
Mahkemesi: Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı
KONU: Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması

ÖZET: Sanığın deneme süresi içerisinde yeni bir suç işlemesi nedeniyle yapılan ihbar üzerine Yerel Mahkeme hükmün açıklanmasına karar vermiş ise de, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair önceki kararın 06.01.2015 tarihinde kesinleştiği, ikinci suçun ise 19.07.2014 tarihinde işlendiği dikkate alındığında, sanığın denetim süresi içerisinde kasıtlı suç işlemediği gözetilmeden hakkındaki hükmün açıklanmasına karar verilmesi nedeniyle kanun yararına bozma istemi yerinde görülmüş ve hükmün açıklanmasına ilişkin kararın bozulmasına karar verilmiştir.

KARAR: Hırsızlık, işyeri dokunulmazlığını ihlal etme ve mala zarar verme suçlarından sanığın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 142/1-b, 35/1, 116/2, 151/1, ve 62. (üç kez) maddeleri uyarınca 5 ay hapis (iki kez) ve 3 ay 10 gün hapis cezaları ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi gereğince haklarındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair Yerel Mahkemenin kararının kesinleşmesini müteakip, sanığın deneme süresi içerisinde yeni bir suç işlemesi nedeniyle yapılan ihbar üzerine dosyanın ele alınarak yapılan yargılama sonucunda, açıklanması geri bırakılan hüküm açıklanarak, sanığın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 142/1-b, 35/1, 116/2, 151/1, ve 62. (üç kez) maddeleri uyarınca 5 ay hapis (iki kez) ve 3 ay 10 gün hapis cezaları ile cezalandırılmasına ilişkin Yerel Mahkeme kararı aleyhine kanun yararına bozma talebine dayanılarak dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 03/03/2017 gün ve 2017/13811 sayılı tebliğnamesiyle dairemize gönderilmekle okundu.

Kanun yararına bozma isteyen tebliğnamede dosya kapsamına göre, her ne kadar sanığın deneme süresi içerisinde yeni bir suç işlemesi nedeniyle yapılan ihbar üzerine Yerel Mahkeme hükmün açıklanmasına karar vermişse de, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararın 06/01/2015 tarihinde kesinleştiği, ikinci suçun ise 19/07/2014 tarihinde işlendiği nazara alındığında, sanığın denetim süresinde kasıtlı suç işlemediği gözetilmeden sanık hakkındaki hükmün açıklanmasına karar verilmesinde isabet görülmediğinden 5271 sayılı CMK'nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur.

Dosya kapsamına göre, her ne kadar sanığın deneme süresi içerisinde yeni bir suç işlemesi nedeniyle yapılan ihbar üzerine Yerel Mahkeme hükmün açıklanmasına karar vermiş ise de, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair önceki kararın 06.01.2015 tarihinde kesinleştiği, ikinci suçun ise 19.07.2014 tarihinde işlendiği dikkate alındığında, sanığın denetim süresi içerisinde kasıtlı suç işlemediği gözetilmeden hakkındaki hükmün açıklanmasına karar verilmesi nedeniyle kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden Yerel Mahkemece verilip kesinleşen, kararın, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinin 3. fıkrası uyarınca BOZULMASINA, aynı maddenin 4. fıkra (b) bendi uyarınca sonraki işlemlerin yerel mahkemece yerine getirilmesine, 29.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


Danıştay 14. Daire
2016/9833 E.,2017/1093 K.T. 28.02.2017
MAHKEME: İdare Mahkemesi
KONU: İdari İşlemin İptali

ÖZET: Başvuru, hayati tehlike riski içeren bir sağlık sorunu bulunduğu hâlde ceza infaz kurumunda tutulmanın yaşam hakkını ihlal ettiği iddiasına ilişkindir. Başvurucular, haklarında uygulanan tutukluluk kararının kaldırılarak tedbiren tahliyelerine karar verilmesini talep etmektedirler.

KARAR: Dava; davaya konu yapının 6306 sayılı Kanun kapsamında ''riskli yapı'' olarak tespit edilmesine ilişkin Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünün işlemine yapılan itiraz üzerine ''Riskli Yapı Tespitine İtiraz Değerlendirme Teknik Heyeti'' tarafından (binanın Riskli Yapı kapsamına girmediğine ilişkin) verilen 22.07.2014 günlü, 2014/45 sayılı kararın iptali istemiyle açılmış, İdare Mahkemesince; yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen rapor hükme esas alınarak, davacının da bağımsız bölümünün bulunduğu taşınmazın, 6306 sayılı Kanun kapsamında "Riskli Yapı" niteliğinde olduğu anlaşıldığından, anılan yapının riskli yapı kapsamına girmediğine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle işlemin iptaline karar verilmiş, bu karar, davalı İdareler tarafından temyiz edilmiştir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde; "iptal davaları; idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davalar" olarak tanımlanmıştır.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 14. maddesinin 3. fıkrasının (f) bendinde; dava dilekçelerinin husumet yönünden inceleneceği, 15/1-c maddesinde ise; davanın hasım gösterilmeden veya yanlış hasım gösterilerek açılması durumunda dava dilekçesinin belirlenecek gerçek hasma tebliğ edileceği, aynı Kanunun 14. maddesinin 6. fıkrasında; yukarıda belirtilen usule aykırılığın ilk incelemeden sonra tespit edilmesi halinde davanın her aşamasında 15. madde hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiş, yine aynı Kanunun 49/1-c maddesinde ise; usul hükümlerine uyulmamış olunması, kararın bozulmasını gerektiren sebepler arasında sayılmıştır.

6306 sayılı Kanunun 3. maddesinde; "Bakanlıkça veya İdarece yaptırılan riskli yapı tespitlerine karşı maliklerce veya kanuni temsilcilerince onbeş gün içinde itiraz edilebilir. Bu itirazlar, Bakanlığın talebi üzerine üniversitelerce, ilgili meslek disiplini öğretim üyeleri arasından görevlendirilecek dört ve Bakanlıkça, Bakanlıkta görevli üç kişinin iştiraki ile teşkil edilen teknik heyetler tarafından incelenip karara bağlanır." hükmüne yer verilmiştir.

6306 sayılı Kanun Uygulama Yönetmeliğinin 9. maddesinin 1.fıkrasında; riskli yapı tespitlerine karşı yapılacak itirazları değerlendirmek üzere, ihtiyaca göre Bakanlıkça gerekli görülen yerlerde yeteri kadar teknik heyet teşkil edilir. 5. fıkrada ise, (Değişik: RG-25.07.2014-29071) Bakanlıkça iki yılda bir Ocak ayında teknik heyet üyelikleri yenilenir. Yeni üyeler görevlendirilinceye kadar mevcut üyeler görevine devam eder. Görev süresi dolan üye tekrar görevlendirilebilir." hükmü ile teknik heyetlerin teşkilinin Bakanlıkça sağlanacağı açıkça belirtildiğinden, bu heyetlerin alacağı kararların iptali istemiyle açılan davalarda da husumetin ile görülmesi gerekmektedir.

Dosyanın incelenmesinden taşınmaz üzerindeki binanın riskli yapı olduğuna dair işlemin itiraz sonucu ''Riskli Yapı Tespitine İtiraz Değerlendirme Teknik Heyeti'' tarafından itirazın kabulüne ilişkin (binanın Riskli Yapı kapsamına girmediği sonucuna varıldığından) 22.07.2014 günlü, 2014/45 sayılı kararın iptali istemiyle açıldığı, Mahkeme tarafından davanın görüldüğü ve reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.

Bu durumda; dava konusu işlemi tesis etmediği anlaşılan Riskli Yapı Tespitine İtiraz Değerlendirme Teknik Heyeti'nin davanın tarafı olmasına yasal olanak bulunmadığı, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 15. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendi uyarınca hasım mevkiinden çıkarılarak, davanın yalnızca husumetiyle görülüp karara bağlanması gerekirken, Teknik Heyeti'nin de husumet mevkine alınmak suretiyle verilen temyize konu İdare Mahkemesi kararında usul hükümlerine uyarlık bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle; İdare Mahkemesinin kararının BOZULMASINA, yürütmenin durdurulması istemi hakkında karar verilmediğinden, yürütmeyi durdurma harcının istemi halinde davacılara iadesine,dosyanın Mahkemesine gönderilmesine,bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 15 gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 28/02/2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi Birinci Bölüm
Başvuru Numarası: 2017/27678
Karar Tarihi: 28/6/2017
MAHKEMESİ: Ağır Ceza Mahkemesi
KONU: Tedbire İlişkin Ara Karar

ÖZET:Başvuru, hayati tehlike riski içeren bir sağlık sorunu bulunduğu hâlde ceza infaz kurumunda tutulmanın yaşam hakkını ihlal ettiği iddiasına ilişkindir. Başvurucular, haklarında uygulanan tutukluluk kararının kaldırılarak tedbiren tahliyelerine karar verilmesini talep etmektedirler.

KARAR: Başvuruculardan, öğretmen olan Semih ÖZAKÇA:26/10/2016 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan 675 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kamu görevinden ihraç edilmiş, 23/11/2016 tarihinden itibaren kamu görevine iadesini temin amacıyla oturma eylemine, 9/3/2017 tarihinden itibaren de açlık grevine başlamış, tutuklandığı 23/5/2017 tarihine kadar 17 kez gözaltına alınmış ve adli kontrol tedbirleri ile salıverilmiş, 23/5/2017 tarihinde Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin 2017/455 Sorgu sayılı kararı ile tutuklanmış, hakkındaki tahliye talebi Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesinin 13/6/2017 ve 2017/155 D. İş sayılı kararı ile kesin olarak reddedilmiştir. Yargılama Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesinin 2017/137 Esas sayılı dosyasında derdesttir.

Başvuruculardan akademisyen olan Nuriye GÜLMEN;03/10/2016 tarihinde açığa alınmış, 6/1/2017 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanan 679 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kamu görevinden ihraç edilmiş, 9/3/2017 tarihinden itibaren açlık grevine başlamış, tutuklandığı 23/5/2017 tarihine kadar 28 kez gözaltına alınmış ve adli kontrol tedbirleri ile salıverilmiş, 23/5/2017 tarihinde Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin 2017/455 Sorgu sayılı kararı ile tutuklanmış, hakkındaki tahliye talebi Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesinin 13/6/2017 ve 2017/155 D. İş sayılı kararı ile kesin olarak reddedilmiştir. Yargılama Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesinin 2017/137 Esas sayılı dosyasında derdesttir.

Başvuru tarihi olan 22/6/2017 tarihi itibarıyla açlık grevinin 105. gününü geçirdikleri ve başvurucu Semih ÖZAKÇA’nın 24 kilo; başvurucu Nuriye GÜLMEN’in 12 kg kaybettiği iddia edilmiştir. Ayrıca başvurucular; tansiyon ve nabızda düşme, baş ağrısı, midede yanma, kas ağrıları, yürümede güçlük, ağız içi yarası, ışığa ve sese hassasiyet yaşadıklarını belirterek tutukluluk hâllerinin hayati risk oluşturduğunu ileri sürmüşlerdir.

Başvuru Semih ÖZAKÇA Ankara Tabip Odası İnsan Hakları Komisyonu tarafından tanzim edilen 14/6/2017 tarihli raporu ibraz etmiş ve rapor içeriğine göre başvurucu Semih ÖZAKÇA’nın Ceza İnfaz Kurumunda bulunmasının yaşam süresini kısaltıcı bir etkisinin bulunduğu saptaması yapılmıştır.

Başvurucular, kalıcı sakatlık ve ölüm tehlikesi altında olduklarını, tutukluluk hâllerinin tedbiren sonlandırılarak derhal salıverilmelerini talep etmişlerdir.

13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un "Tutukluların Yükümlülükleri" kenar başlıklı 116. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir: “Bu Kanunun; … hastalık nedeniyle nakil, … muayene ve tedavi istekleri, ... muayene ve tedavileri, … sağlık denetimi, hastaneye sevk, infazı engelleyecek hastalık hâli, … konularında 9, 16, 21, 22, 26 ilâ 28, 34 ilâ 53, 55 ilâ 62, 66 ilâ 76 ve 78 ila 88 inci maddelerinde düzenlenmiş hükümlerin tutukluluk hâliyle uzlaşır nitelikte olanları tutuklular hakkında da uygulanabilir.”

5275 sayılı Kanun'un ilgili maddeleri şöyledir:

" Hapis cezasının infazının hastalık nedeni ile ertelenmesi

Madde 16- (1) Akıl hastalığına tutulan hükümlünün cezasının infazı geriye bırakılır ve hükümlü, iyileşinceye kadar Türk Ceza Kanununun 57 nci maddesinde belirtilen sağlık kurumunda koruma ve tedavi altına alınır. Sağlık kurumunda geçen süreler cezaevinde geçmiş sayılır.

(2) Diğer hastalıklarda cezanın infazına, resmî sağlık kuruluşlarının mahkûmlara ayrılan bölümlerinde devam olunur. Ancak bu durumda bile hapis cezasının infazı, mahkûmun hayatı için kesin bir tehlike teşkil ediyorsa mahkûmun cezasının infazı iyileşinceye kadar geri bırakılır.

(3) Yukarıdaki fıkralarda belirtilen geri bırakma kararı, Adlî Tıp Kurumunca düzenlenen ya da Adalet Bakanlığınca belirlenen tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenip Adlî Tıp Kurumunca onaylanan rapor üzerine, infazın yapıldığı yer Cumhuriyet Başsavcılığınca verilir. Geri bırakma kararı, mahkûmun tâbi olacağı yükümlülükler belirtilmek suretiyle kendisine ve yasal temsilcisine tebliğ edilir. Mahkûmun geri bırakma süresi içinde bulunacağı yer, kendisi veya yasal temsilcisi tarafından ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına bildirilir. Mahkûmun sağlık durumu, geri bırakma kararını veren Cumhuriyet Başsavcılığınca veya onun istemi üzerine, bulunduğu veya tedavisinin yapıldığı yer Cumhuriyet Başsavcılığınca, sağlık raporunda belirtilen sürelere, bir süre bulunmadığı takdirde birer yıllık dönemlere göre bu fıkrada yazılı usule uygun olarak incelettirilir. İnceleme sonuçlarına göre geri bırakma kararını veren Cumhuriyet Başsavcılığınca, geri bırakmanın devam edip etmeyeceğine karar verilir. Geri bırakma kararını veren Cumhuriyet Başsavcılığının istemi üzerine, mahkûmun izlenmesine yönelik tedbirler, bildirimin yapıldığı yerde bulunan kolluk makam ve memurlarınca yerine getirilir. Bu fıkrada yazılı yükümlülüklere aykırı hareket edilmesi hâlinde geri bırakma kararı, kararı veren Cumhuriyet Başsavcılığınca kaldırılır. Bu karara karşı infaz hâkimliğine başvurulabilir.

(4) Hapis cezasının infazı, gebe olan veya doğurduğu tarihten itibaren altı ay geçmemiş bulunan kadınlar hakkında geri bırakılır. Çocuk ölmüş veya anasından başka birine verilmiş olursa, doğumdan itibaren iki ay geçince ceza infaz olunur.

(5) (Ek: 24/1/2013-6411/3 md.) Kapalı ceza infaz kurumuna girdikten sonra gebe kalanlardan koşullu salıverilmesine altı yıldan fazla süre kalanlar ile eylem ve tutumları nedeniyle tehlikeli sayılanlar hakkında dördüncü fıkra hükümleri uygulanmaz. Bu kişilerin cezasının dördüncü fıkrada öngörülen kısmı, ceza infaz kurumlarında kendileri için düzenlenen uygun yerlerde infaz olunur.

(6) (Ek: 24/1/2013-6411/3 md.) Maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyen ve toplum güvenliği bakımından ağır ve somut tehlike oluşturmayacağı değerlendirilen mahkûmun cezasının infazı üçüncü fıkrada belirlenen usule göre iyileşinceye kadar geri bırakılabilir.

Hastalık nedeniyle nakil

Madde 57- (1) Hastaneye sevki zorunlu görülen hükümlü, bulunduğu yere en yakın tam teşekküllü Devlet veya üniversite hastanesinin hükümlü koğuşuna yatırılır.

(2) Bu hastanelere gönderilen hükümlülerin başka yerlerdeki hastanelere sevki, sağlık kurulu raporuyla, acil ve yaşamsal tehlikesi bulunması hâlinde, varsa biri hastalığın uzmanı olmak üzere iki uzman hekim tarafından verilip, başhekim tarafından onaylanan ve hastalığın sebebi, tedavinin hangi sebeple bulunduğu hastanede gerçekleştirilemediği, hastaya nerede ve ne tür bir tedavi gerektiğini açıkça belirten bir raporla mümkündür. Bu durumda da en yakın ve hükümlü koğuşu bulunan Devlet veya üniversite hastaneleri tercih edilir.

(3) Hükümlünün bu hastanelerde kontrol ve tedavisinin devam edip etmeyeceğinin sağlık kurulu raporuyla belgelendirilmesi gerekir; aksi hâlde hükümlü ait olduğu kuruma iade edilir.

(4) Hükümlü, acil hâller dışında özel sağlık kuruluşlarında tedavi edilemez. Acil hâllerin varlığı hâlinde Adalet Bakanlığına bilgi verilir.

(5) Hükümlü, sağlık nedenleriyle bulunduğu kurumda kalmasının uygun olmadığı, kurum hekiminin önerisi ve en üst amirinin isteği üzerine alınacak sağlık kurulu raporuyla belirlendiği takdirde, başka kurumlara nakledilebilir.

Hükümlünün muayene ve tedavi istekleri

Madde 71- (1) Hükümlü, beden ve ruh sağlığının korunması, hastalıklarının tanısı için muayene ve tedavi olanaklarından, tıbbî araçlardan yararlanma hakkına sahiptir. Bunun için hükümlü öncelikle kurum revirinde, mümkün olmaması hâlinde Devlet veya üniversite hastanelerinin mahkûm koğuşlarında tedavi ettirilir.

Hükümlünün muayene ve tedavisi

Madde 78- (1) Kurumun sağlık koşullarının düzenlenmesi, hükümlünün acil veya olağan muayene ve tedavisi kurumun hekimi tarafından yapılır. Genel veya hastalık nedeniyle yapılan tüm muayene ve tedavi sonuçları, sağlık izleme kartına işlenir ve dosyasında saklanır.

(2) Sağlık Bakanlığı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile üniversitelerin sağlık kuruluşları, hükümlülerin tedavileri bakımından gerekli yardımları yapmakla görevlidirler.

Hastaneye sevk

Madde 80- (1) Hükümlünün sağlık nedeniyle hastaneye sevkine gerek duyulduğunda durum, kurum hekimi tarafından derhâl bir raporla ceza infaz kurumu yönetimine bildirilir.

İnfazı engelleyecek hastalık hâli

Madde 81- (1) Kurum hekimi veya görevli hekim tarafından yapılan muayene ve incelemeler sonucunda hükümlünün cezasını yerine getirmesine engel olabilecek hastalığı saptanırsa durum, kurum yönetimine bildirilir."

30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 49. maddesinin (5) numaralı fıkrası ve İçtüzük’ün “Tedbir kararı” başlıklı 73. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre başvurucunun yaşamına ya da maddi veya manevi bütünlüğüne yönelik ciddi bir tehlike bulunduğunun anlaşılması hâlinde Bölümlerce resen veya başvurucunun talebi üzerine gerekli tedbirlere karar verilebilir.Başvurucular, ceza infaz kurumunda tutulmalarının yaşamları bakımından tehlike oluşturduğunu belirterek derhâl tahliyelerine karar verilmesini talep etmektedirler.

Başvurucuların sağlık durumlarının Ceza İnfaz Kurumunda tutulmaya başlandıkları günden itibaren takip edildiği, tedavi ve kontrol amacıyla Ceza İnfaz Kurumu Devlet Hastanesine sevklerinin yapılmasının planlandığı ancak başvurucular tarafından bu taleplerin reddedildiği, Ceza İnfaz Kurumu Aile Hekimliği tarafından gözlemin yapıldığı ve başvurucuların takibinin yapılmakta olduğu, ayrıca acil durumlar için her türlü tedbirin hazır bulundurulduğu, başvurucuların Ceza İnfaz Kurumunda tutulup tutulmayacakları konusunda alınacak rapor için Adli Tıp Kurumuna sevk süreçlerinin başlatıldığı görülmektedir.

Başvurucuların sağlık durumlarına ilişkin şikâyetlerinin dikkate alınarak sağlık kuruluşlarına sevklerinin sağlandığı, ayrıca Ceza İnfaz Kurumu bünyesinde bir Devlet Hastanesinin bulunduğu görülmektedir. Dosya kapsamında yer alan ve Ceza İnfaz Kurumu tarafından sunulan bilgi ve belgeler birlikte değerlendirildiğinde, sürekli olarak sağlık hizmetleri sağlanan başvurucuların Ceza İnfaz Kurumunda tutulmalarının yaşamlarına, maddi veya manevi bütünlüklerine yönelik bir tehlike oluşturduğuna dair derhal tedbir kararı verilmesini gerektirir bir durum bulunmadığı anlaşılmıştır.

Açıklanan nedenlerle bu aşamada başvurucuların tedbir taleplerinin reddine dair karar verilmesi gerekir.

Açıklanan gerekçelerle;Başvurucuların tahliyeye yönelik tedbir taleplerinin REDDİNE, başvurucuların sağlık durumlarına uygun ve fiziksel hâlleriyle uyumlu koşullarda tutulmaları için gerekli önlemlerin Ceza İnfaz Kurumları tarafından alınmasına, başvuru kapsamında yeni gelişmeler olması hâlinde tedbir hususunun resen yeniden değerlendirilebileceğine ve başvurucuların her aşamada yeniden tedbir talebinde bulunabileceklerine, kararın bir örneğinin başvurucular vekiline, Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğüne, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına ve ilgili Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüklerine tebliğine 28/06/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


BaroKart Blog'da bulunan Yüksek Mahkeme Kararları yargitay.gov.tr, danistay.gov.tr, anayasa.gov.tr resmi internet sitelerinden alınmıştır.

NASIL ÇALIŞIR?

Otobil'inizi akaryakıt satış görevlisine gösterin. Akaryakıt satış görevlisi sisteme otobilinizi okuttuktan sonra otomatik olarak BaroKart’ ınız içerisinde bulunan bakiyenizden akaryakıt tutarı düşecek ve size sağlanan avantaj anında BaroKart'ınıza yansıtılacaktır.

Başvuru yapmak için tıklayınız.