img

 

img img
HAFTANIN YÜKSEK MAHKEME KARARLARI

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi
2016/8893 E.,2017/1980 K.T. 10.04.2017

Yargıtay 4. Ceza Dairesi
2017/5329 E.,2017/10528 K.T. 05.04.2017

Danıştay 13. Daire
2013/2283 E.,2017/359 K.T. 14.02.2017

Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi İkinci Bölüm
Başvuru Numarası: 2014/15887
Karar Tarihi: 08/06/2017

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi
2016/8893 E.,2017/1980 K.T. 10.04.2017
Mahkemesi: Ticaret Mahkemesi
KONU: Cari Hesap

ÖZET: Taraflar arasındaki "Borç İkrarı ve Taahhütname" başlıklı belgenin davalıların kabulünde olduğu, davalıların bu belgenin gerçek bir borcu yansıtmadığı ve davacı şirketin baskıları sonucunda imzalanmak zorunda kalındığını savunmalarına delil gösterilmediği ve belgenin iptali yönünde bir talepte de bulunulmadığından itibar edilemeyeceği, davacı şirketin ibraz ettiği cari hesap dökümü ve faturaların alacağı doğruladığı, davalı tarafından ticari defter ve kayıtlar ibraz edilmediğinden karşılaştırma yapılamadığı, bu haliyle davacı şirketin yürütülen ticari ilişki kapsamında dava tarihi itibariyle davalılardan alacağının bulunduğu gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.

KARAR: Davacı vekili, davalı şirketin müvekkilinin tur operatörü gezi işletmecisi ve acentesi olduğunu, taraflar arasındaki ticari ilişki nedeniyle davalıların müvekkili şirkete borçlandığını, imzalanan 17.12.2008 tarihli "Borç İkrarı ve Taahhütname" si ile davalı şirketin ve kefilinin müvekkiline 08.12.2008 tarihi itibariyle toplam 1.237.245. Euro borçlu olduğunun ve bu borcun 05.01.2009 tarihinde ödeneceğinin davalılar tarafından taahhüt edildiği, aynı zamanda faturalandırılan borcun kısmen ödendiğini, davalının faturalara itirazda bulunmadığını, ödenmeyen 175.176.00 Euro’nun tahsili amacıyla davalılar aleyhine takip başlattıklarını, davalıların haksız ve dayanaksız itirazı ile takibin durdurduğunu ileri sürerek, 175.176,21 Euro alacağın icra takibi tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, davacı şirketin İspanya'da faaliyet göstermekte olup, yabancılık teminatı yatırması gerektiğini, iddiaya konu borç protokolünün davacının baskısı sonucunda ve sadece teminat amacıyla imzalandığını, tarafların ticari defterleri incelendiğinde böyle bir borcun bulunmadığının anlaşılacağını savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi kök ve ek raporları ve tüm dosya kapsamına göre davacının yabancılık teminatı yatırması gerekmediğinden bu yöndeki davalı itirazının kabul göremeyeceği, taraflar arasındaki "Borç İkrarı ve Taahhütname" başlıklı belgenin davalıların kabulünde olduğu, davalıların bu belgenin gerçek bir borcu yansıtmadığı ve davacı şirketin baskıları sonucunda imzalanmak zorunda kalındığını savunmalarına ise, delil gösterilmediği ve belgenin iptali yönünde bir talepte de bulunulmadığından itibar edilemeyeceği, davacı şirketin ibraz ettiği cari hesap dökümü ve faturaların alacağı doğruladığı, davalı tarafından ticari defter ve kayıtlar ibraz edilmediğinden karşılaştırma yapılamadığı, bu haliyle davacı şirketin yürütülen ticari ilişki kapsamında dava tarihi itibariyle davalılardan 175.176,21 EURO tutarında alacağının bulunduğu gerekçesiyle, davanın kabulü ile davalı şirketin 17.05.2011 takip tarihi itibariyle davalı-kefilin ise dava tarihi itibariyle temerrüde düştüğü kabul edilerek ve bu tarihlerden itibaren yabancı para alacağına 3095 sayılı Yasa'nın 4/a maddesi hükmü gereğince faiz işletilmesine karar verilmiştir.

Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalının temyiz itirazları yerinde değildir.

Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davalılar vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, 10.04.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


Yargıtay 4. Ceza Dairesi
2017/5329 E.,2017/10528 K.T. 05.04.2017
Mahkemesi: Sulh Ceza Mahkemesi
KONU: Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması

ÖZET: Deneme süresinde yeni suç işlenmiş olması nedeniyle duruşma açılmasının amacı, oluşan yeni durum karşısında duruşma açıldığının ve yargılamaya devam olunduğundan sanığın bir şekilde haberdar edilmesini ve bu şekilde savunma hakkının kullanılmasını sağlamaya yöneliktir. Bununla birlikte duruşmanın usûlüne uygun olarak sanığa bildirilmesine karşın duruşmaya katılmaması hâlinde önceki savunma ile yetinilerek hüküm kurulabilecektir. Bu nedenle mahkemenin duruşma açarak sanığın hukukî durumunu değerlendirmesi gerekirken, savunma hakkı kısıtlanmak suretiyle yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmemiştir.

KARAR: Kasten yaralama ve tehdit suçundan sanığın, beş ay hapis ve İki Bin Türk Lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi gereğince sanık hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair Sulh Ceza Mahkemesi kararının kesinleşmesini müteakip, sanığın deneme süresi içerisinde suç işlediğinden bahisle 5271 sayılı Kanun’un 231/11. maddesi uyarınca sanık hakkında verilen hükmün açıklanmasına, 5237 sayılı Kanun’un 106/1-1. cümle, 86/2, 62 ve 52. maddeleri uyarınca 5 ay hapis ve 3 ay 10 gün karşılığı adli para cezaları ile cezalandırılmasına, verilen cezaların aynı Kanun’un 51. maddesi gereğince ertelenmesine ilişkin Sulh Ceza Mahkemesinin ek kararı aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü'nün istemi ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının tebliğnamesiyle bozma düşüncesiyle daireye gönderilmiş olduğu görülmekle Kanun yararına bozma isteyen tebliğnamede,Sulh Ceza Mahkemesinin kararının bozulması hâlinde, işbu karara istinaden verilen diğer kararların infaz kabiliyeti bulunmadığı değerlendirilerek yapılan incelemede;

1-5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/11. fıkrasında yer alan “Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek, cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir.” şeklindeki düzenleme nazara alındığında, denetim süresi içinde kasıtlı suç işleyen sanık hakkında mahkemece daha önce açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükmün açıklanmasına karar verilmesi gerektiği, kaldı ki kasten yaralama suçundan verilen adli para cezasının 5237 sayılı Kanun’un 51.maddesi gereğince ertelenemeyeceği gözetilmeksizin, hükmedilen cezaların ertelenmesine karar verilmesinde,

2-5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/11. maddesi hükmüne ve benzer bir olay nedeniyle verilen Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 22/05/2015 tarihli ve 2015/12016-29693 sayılı ilâmında “Deneme süresinde yeni suç işlenmiş olması nedeniyle duruşma açılmasının amacı, oluşan yeni durum karşısında duruşma açıldığının ve yargılamaya devam olunduğundan sanığın bir şekilde haberdar edilmesini ve bu şekilde savunma hakkının kullanılmasını sağlamaya yöneliktir. Bununla birlikte duruşmanın usûlüne uygun olarak sanığa bildirilmesine karşın duruşmaya katılmaması hâlinde önceki savunma ile yetinilerek hüküm kurulabilecektir” şeklindeki açıklamalara nazaran, mahkemenin duruşma açarak sanığın hukukî durumunu değerlendirmesi gerekirken, savunma hakkı kısıtlanmak suretiyle yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediğinden, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunduğu görülmekle gereği düşünüldü;

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesinin 1. fıkrasında “Hakim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümde hukuka aykırılık bulunması halinde bu maddede düzenlenen olağanüstü yasa yoluna konu olabileceği, dosyanın incelenmesinde, sanık hakkında tehdit ve yaralama suçlarından açılan dava üzerine 23/11/2010 tarihinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş, bu kararın kesinleşmesinden sonra denetim süresi içinde sanığın yeniden suç işlemesi nedeniyle ele alınan dosyada hükmün açıklanmasına dair 19/07/2012 tarihli kararın kanun yararına bozulması istenilmekte ise de, müşteki ...'nün şikayetçi ve davaya katıldığı,19/07/2012 tarihli kararın katılan ve vekilinin yokluğunda verildiği gibi, gerekçeli kararın kendilerine tebliğ edilmediği ve bu durumda 19/07/2012 tarihli kararın henüz kesinleşmediğinden olağan üstü yasa yolu olan kanun yararına bozulması istemine konu olamayacağının anlaşılması karşısında, kararın katılan ya da vekiline tebliğ edilerek temyiz isteminde bulunmaları halinde, Yargıtay ilgili dairesince olağan yasa yolu temyiz incelemesine tabi olduğu anlaşılmakla, temyiz incelemesine esas olacak şekilde mahallinde temyiz formu düzenlenerek ve buna göre de tebliğname tanzim edilerek dosyanın gönderilmesinin sağlanması, katılan tarafından temyiz edilmeyerek kesinleşmesi durumunda, bu defa kanun yaranına bozma incelemesi için iade edilmek üzere, mahalline gönderilmesi için, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, kanun yararına bozma istemi hakkında bu aşamada bir karar verilmesine yer olmadığına, 05.04.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


Danıştay 13. Daire
2013/2283 E.,2017/359 K.T. 14.02.2017
MAHKEME: İdare Mahkemesi
KONU: İdari İşlemin İptali

ÖZET: Sıvılaştırılmış petrol gazları piyasasında gösterilen, satış, taşıma ve dağıtım gibi her bir faaliyet için ayrı ayrı lisans alınması gerekmektedir. Lisans alınmaksızın yapılan faaliyetler için idari para cezaları öngörülmüş, bu kapsamda davacının oto gaz satışına yönelik lisansının bulunduğu, ancak oto gaz taşınmasına yönelik lisansının bulunmadığı gerekçesi ile davacıya idari para cezası kesilmiştir.

KARAR: Dava; LPG istasyonu lisansı bulunan davacı tarafından kendisine ait tanker aracılığı ile LPG taşımacılığı yaptığından bahisle 679.629,00-TL idari para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu'nun 05.07.2012 tarihli kararının iptali istemiyle açılmış; İdare Mahkemesi'nce; davacının Diyarbakır İli'nde LPG satış lisansına tabi olarak faaliyet gösterdiği, Gaziantep İl Jandarma Komutanlığı ekipleri tarafından yapılan denetimler neticesinde davacıya ait olan ve herhangi bir lisansa kayıtlı olmayan tankerle LPG taşımacılığı yapıldığının ve tankerde bulunan LPG'ye ait fatura ve irsaliyenin bulunmadığının tespit edildiği, bunun üzerine davacının savunmasının istenildiği, verilen savunmanın yeterli bulunmaması nedeni ile davacının 679.629,00-TL idari para cezası ile cezalandırıldığı, sıvılaştırılmış petrol gazları piyasasında gösterilen, satış, taşıma ve dağıtım gibi her bir faaliyet için ayrı ayrı lisans alınması gerektiği, lisans alınmaksızın yapılan faaliyetler için idari para cezaları öngörüldüğü, bu kapsamda davacının oto gaz satışına yönelik lisansının bulunduğu, ancak oto gaz taşınmasına yönelik lisansının bulunmadığı, Gaziantep İl Jandarma Komutanlığı ekipleri tarafından yapılan denetimler sırasında mülkiyeti davacıya ait tankerle LPG taşımacılığı yapıldığının belirlendiği, her ne kadar davacı tarafından istasyonunda bulunan yeraltı tankında sızıntı olması nedeni ile bu tankta yer alan gazın tankere aktarıldığı ve aracın tamir için Gaziantep İli'nde bulunduğu ileri sürülmekte ise de, davacının yeraltı tankında gerçekleştiğini ileri sürdüğü sızıntı için Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG) Piyasası Lisans Yönetmeliği hükümleri uyarınca ilgili birimlere "önemli olay" bildiriminde bulunmadığı, ayrıca, tamirin Diyarbakır İli'nde de yapılabileceği, bu nedenle davacının ileri sürdüğü hususların inandırıcı bulunmadığı, bu durumda, davacının eyleminin sabit olması nedeni ile eylemi ile uyumlu idari para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, bu karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddi yolundaki temyize konu İdare Mahkemesi kararında, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinin 1. fıkrasında sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, temyiz istemi yerinde görülmeyerek anılan Mahkeme kararının onanmasına kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (on beş) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 14.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi İkinci Bölüm
Başvuru Numarası: 2014/15887
Karar Tarihi: 08/06/2017
MAHKEMESİ: Asliye Hukuk Mahkemesi
KONU: Mahkemeye Erişim Hakkı ve Mülkiyet Hakkının İhlal

ÖZET:Somut olayda her ne kadar ilgili idare söz konusu borcun ödendiğini beyan etse de yerleşik Yargıtay içtihatlarında da kabul görmüş kamulaştırmasız el atmadan kaynaklanan tazminat davalarında, mahkemelerce tazminata hükmedilmesi hâlinde kararın kesinleşme tarihinden itibaren bu tazminat tutarlarına kamu alacaklarına uygulanan en yüksek oranın uygulanması gereğinden kaynaklanan faiz alacağının hâlen başvurucuya ödenmediği anlaşılmaktadır.

KARAR: Başvurucu ve bir diğer davacı tarafından 07/12/2010 tarihinde Midyat 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde Karayolları Genel Müdürlüğü aleyhine açılan kamulaştırmasız el atmadan kaynaklanan tazminat davasında 12/09/2012 tarihli karar ile 356.590,44 TL tazminatın dava tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte başvurucu ve diğer davacıya ödenmesine, el atılan taşınmazın tapu kaydının iptali ile yol olarak terkinine hükmedilmiş; bu karar Yargıtay 5. Hukuk Dairesince 09/10/2013 tarihinde onanmış; onama ilamı taraflara tebliğ edilmiş; taraflarca karar düzeltme yoluna gidilmemesi üzerine İlk Derece Mahkemesi kararı 3/1/2014 tarihinde kesinleşmiştir. Başvurucu lehine hükmedilen tazminatı tahsil edebilmek amacıyla Midyat İcra Dairesi nezdinde icra takibi başlatmıştır. İlgili idare, Anayasa Mahkemesine sunduğu 17/1/2017 tarihli dilekçesi ekinde yer verdiği makbuz ile söz konusu borcun 8/2/2016 tarihinde ödendiğini beyan etmiştir.Başvurucu, Anayasa Mahkemesine sunduğu 12/1/2017 ve 3/4/2017 tarihli dilekçeleri ile söz konusu tazminata kamu alacaklarına uygulanan en yüksek faiz oranının uygulanması nedeniyle hâlen 76.893,01 TL faiz alacağının bulunduğunu, bu miktar nedeniyle ilgili idarenin icra mahkemesi nezdinde şikâyet yoluna gittiğini ancak Midyat İcra Hukuk Mahkemesinin kararı ile şikâyeti reddettiğini ifade etmiştir.

Kamu kurum ve kuruluşları aleyhine verilmiş, icra edilebilir bir yargı kararının hiç icra edilmemesi ya da icranın makul süre içinde yapılmaması, kararın verildiği yargılamada sağlanmış olan mahkemeye erişim hakkı dâhil adil yargılanma hakkı güvencelerini anlamsız hâle getirir. Dolayısıyla böyle bir durum mahkemeye erişim hakkının ihlal edilmesi sonucunu doğurur.Öte yandan mahkeme kararına dayanan icra edilebilir bir alacak, mülkiyet hakkı kapsamında korunan ekonomik bir değer ifade eder. Kamu kurum ve kuruluşları aleyhine hükmedilmiş böyle bir alacağın hiç ödenmemesi ya da ödenmesinin uzun sürmesi suretiyle oluşan belirsizlik, mülkiyet hakkının ihlaline neden olur.

Somut olayda her ne kadar ilgili idare söz konusu borcun ödendiğini beyan etse de yerleşik Yargıtay içtihatlarında da kabul görmüş kamulaştırmasız el atmadan kaynaklanan tazminat davalarında, mahkemelerce tazminata hükmedilmesi hâlinde kararın kesinleşme tarihinden itibaren bu tazminat tutarlarına kamu alacaklarına uygulanan en yüksek oranın uygulanması gereğinden kaynaklanan faiz alacağının hâlen başvurucuya ödenmediği anlaşılmaktadır.

Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararları dikkate alındığında somut olayda yukarıda belirtilen nitelikteki yargı kararının 3 yıl 3 ayı aşan bir süre geçtikten sonra kısmen icra edilmiş olması nedeniyle mahkemeye erişim hakkı ile mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varmak gerekir.

Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkı ile Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Açıklanan gerekçelerle; mahkemeye erişim hakkı ile mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna, kamulaştırmasız el atma nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna, mahkeme kararının kesinleşmesinden itibaren taşınmazın değerinde meydana gelen artıştan mahrum kalınmasından dolayı mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna, kararın bir örneğinin adalet bakanlığına gönderilmesine 08.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


BaroKart Blog'da bulunan Yüksek Mahkeme Kararları yargitay.gov.tr, danistay.gov.tr, anayasa.gov.tr resmi internet sitelerinden alınmıştır.

NASIL ÇALIŞIR?

Otobil'inizi akaryakıt satış görevlisine gösterin. Akaryakıt satış görevlisi sisteme otobilinizi okuttuktan sonra otomatik olarak BaroKart’ ınız içerisinde bulunan bakiyenizden akaryakıt tutarı düşecek ve size sağlanan avantaj anında BaroKart'ınıza yansıtılacaktır.

Başvuru yapmak için tıklayınız.