img

 

img img
HAFTANIN YÜKSEK MAHKEME KARARLARI

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi
2017/1343 E.,2017/2693 K.T. 28.02.2017

Yargıtay 8. Ceza Dairesi
2016/11357 E.,2017/4370 K.T. 19.04.2017

Danıştay 12. Daire
2016/8823 E., 2017/339 K.T. 14.02.2017

Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi İkinci Bölüm
Başvuru Numarası: 2014/12822
Karar Tarihi: 08/06/2017

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi
2017/1343 E.,2017/2693 K.T. 28.02.2017
Mahkemesi: Aile Mahkemesi
KONU: Katılma Alacağı

ÖZET: Evlilik birliğinin ömür boyu süreceği inancının hakim olduğu düşünceyle, ortak yaşamı ve geleceği güvence altına almak amacıyla, beraberlikten doğan dayanışmayla ve karşılıklı güvene dayanarak, örf ve adete uygun olarak eşlerin birlikte yatırım yapmaları bağış olarak değerlendirilemez. Eşler arasında dayanışma, güven ve sadakat esastır. Gelecekte aile üyelerinin yararlanacakları beklentisiyle birlikte malvarlığı edinme çabaları, eşlerden birinin sebepsiz zenginleşmesiyle sonuçlanmamalıdır.

KARAR: Davacı vekili, evlilik birliği içinde davalı adına edinilen devre mülk nedeniyle 5.000,00 TL alacağının davalıdan alınarak davacıya verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, devre mülkün davacı tarafından alınarak davalı adına tescil edilmesinin gizli bağış olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Maddi olayları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelendirme yapmak ve uygulanacak kanun maddelerini belirlemek hakime aittir (6100 sayılı HMK m. 33). İddianın ileri sürülüş şekline göre dava, artık değere katılma alacağı isteğine ilişkindir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 285.maddesine göre bağış (hibe), bağışlayanın sağlar arası sonuç doğurmak üzere, malvarlığından bağışlanana karşılıksız olarak kazandırma yapması olarak tanımlanmıştır. Öğretide ise, bağışlayanın bir karşılık (ivaz) almaksızın, bağışlananın malvarlığında bir artış sağlamak, zenginleştirmek amacıyla malvarlığından belirli değerleri ona vermesi olarak tarif edilmiştir. Her somut olayın özelliklerine göre, bağış iradesi açıkça ortaya konulabileceği gibi gizli (örtülü) şekilde de yapılabilir. Bu nedenledir ki, bir kısım kazandırmalar, bağışa benzese de kazandırmanın salt bağışlama amacıyla yapılmaması nedeniyle bağışlama olarak nitelendirilemez. Ahlaki bir ödevin yerine getirilmesi de bağışlama sayılmaz (TBK m. 285/3). Evlilik birliğinin ömür boyu süreceği inancının hakim olduğu düşünceyle, ortak yaşamı ve geleceği güvence altına almak amacıyla, beraberlikten doğan dayanışmayla ve karşılıklı güvene dayanarak, örf ve adete uygun olarak eşlerin birlikte yatırım yapmaları bağış olarak değerlendirilemez. Eşler arasında dayanışma, güven ve sadakat esastır. Gelecekte aile üyelerinin yararlanacakları beklentisiyle birlikte malvarlığı edinme çabaları, eşlerden birinin sebepsiz zenginleşmesiyle sonuçlanmamalıdır. Bu açıklamalar nedeniyle, devredene ağır yükümlülük getiren kazandırmanın bağış olarak değerlendirilmesi için, bağış amacını taşıyan davranış ve iradenin duraksamaya yer vermeyecek şekilde olması gerekir. Bağışlamanın yukarıda açıklanan öğeleri gözetildiğinde, bir eşin diğer eşe ait bir malvarlığına yaptığı her katkının ya da kazandırmanın bağışlama olmayacağı kabul edilmektedir. Yukarda açıklanan yasal düzenleme ve ilkeler uyarınca yapılan incelemede;

Dairemizin uygulamalarına göre, duraksamaya yer vermeyecek şekilde bağış iradesinin ortaya koyacak beyan ve davranış yoksa salt davacı tarafından bedeli ödenerek taşınmazın davalı adına tescil edilmesi işlemi tek başına bağış olarak kabul edilmesi için yeterli değildir. Bu itibarla eldeki davada dava dilekçesindeki beyanların bağış iradesini gösterir nitelik taşımadığı, esasen beraberlikten doğan dayanışmayla ve karşılıklı güvene dayanarak, taşınmazın davalı eş adına tescil edildiği anlaşılmakla, talep uyarınca iddia ve savunma çerçevesinde mal rejiminin tasfiyesi hakkında karar verilmesi gerekir. Bu yön gözetilmeksizin yazılı şekilde 2774 ve 2751 parsel sayılı taşınmazlara yönelik davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuş, bozmayı gerektirmiştir. Temyiz edilen hükmün yukarda gösterilen sebeplerle BOZULMASINA Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve peşin harcın temyiz edene iadesine, 28.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


Yargıtay 8. Ceza Dairesi
2016/11357 E.,2017/4370 K.T. 19.04.2017
Mahkemesi: Asliye Ceza Mahkemesi
KONU: Resmi belgede sahtecilik, banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması

ÖZET: Dosya kapsamına göre suça konu kartlara ait sliplerden manyetik şeridine bilgileri kopyalanan bankalar olduğu kim tarafından belirlendiği anlaşılmayan şekilde saptanmışsa da, kartlara ait slipler üzerinde yurt dışı ibaresi bulunmadığı anlaşılmakla, suça konu sliplere ait olduğu kartların sahteliğine ilişkin Bankalararası Kart Merkezinden rapor alınması, kullanımlara itiraz olup olmadığı sorularak sonucuna göre hukuki durumlarının tayin ve takdiri gerekirken, sahteliği belirleyen deliller karar yerinde tartışılmadan, eksik araştırmayla yazılı şekilde hükümler kurulması, yasaya aykırı görülmüştür.

Sanıklar ve müdafilerinin resmi belgede sahtecilik ve sahte kart üretmek, sanık müdafinin sahte kart üretmek suçlarından kurulan hükümlere yönelik temyizlerine yönelik olarak; mağdurun sahte oluşturulan banka veya kredi kartlarıyla ilişkilendirilen banka veya finans kuruluşu olması nedeniyle, kartları sahte üretilen banka sayısınca TCK.nun 245/2. madde ve fıkralarında düzenlenen suçların oluşacağı aynı bankaya ait birden fazla kart üretilmesi halinde ise TCK.nun 43. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamış, resmi belgede sahtecilik suçundan kurulan hükümde takdiri indirim uygulandığı halde bu suç yönünden gerekçe belirtmeden uygulanmaması ve sonuç hapis cezasının “3 yıl 16 ay 15 gün” yerine, “3 yıl 16 ay 25 gün” olarak fazla tayini yapılmışsa da, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 04.03.2008 gün ve 47/43 sayılı kararında açıklandığı üzere, yukarıda eleştiri konusu yapılan ve sanığın gerçekte alması gereken ceza miktarından daha az bir ceza almasına yol açan mahkeme uygulamasının sanık lehine olması nedeniyle bu yanılgılı uygulamada yapılan hatadan ötürü ikinci kez atıfet sağlayacak şekilde bozma yapılmasının adalet ve hakkaniyete uygun olmayacağı anlaşıldığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Yapılan yargılamaya, dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde gösterilen ve değerlendirilen delillere, oluşa ve mahkemenin soruşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, suçların oluşumuna ve niteliğine uygun kabul ve uygulamasına, hukuka uygun, yasal ve yeterli olarak açıklanan gerekçeye göre sübuta ve lehe hükümlerin uygulanması gerektiğine yönelik temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddiyle hükümlerin ONANMASINA,

Sanıklar ile müdafilerinin sahte üretilen kartları kullanmak suçundan kurulan hükümlere yönelik temyizlerine yönelik olarak; sahte banka veya kredi kartı üretme, kabul etme ve sahte oluşturulmuş banka veya kredi kartı ile ATM cihazından para çekme ya da alış veriş yapma eylemlerinin mağduru, sahte olarak oluşturulan kredi ya da banka kartıyla ilişkilendirilen banka veya finans kuruluşu olması nedeniyle, kartı çıkaran banka sayısınca ve aynı bankaya ait birden fazla kopyalanmış kart kullanılması halinde ise kendi içerisinde zincirleme şekilde TCK.nun 245/2. ve 245/3. madde ve fıkralarında düzenlenen suçların oluşacağı cihetle,

Dosya kapsamına göre suça konu kartlara ait sliplerden manyetik şeridine bilgileri kopyalanan bankalar olduğu kim tarafından belirlendiği anlaşılmayan şekilde saptanmışsa da, kartlara ait slipler üzerinde yurt dışı ibaresi bulunmadığı anlaşılmakla, suça konu sliplere ait olduğu kartların sahteliğine ilişkin Bankalararası Kart Merkezinden rapor alınması, kullanımlara itiraz olup olmadığı sorularak sonucuna göre hukuki durumlarının tayin ve takdiri gerekirken, sahteliği belirleyen deliller karar yerinde tartışılmadan, eksik araştırmayla yazılı şekilde hükümler kurulması, yasaya aykırı, sanıklar ve müdafilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 321. maddesi gereğince bozulmasına, 19.04.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


Danıştay 12. Daire
2016/8823 E., 2017/339 K.T. 14.02.2017
MAHKEME: İdare Mahkemesi
KONU: Tam Yargı Davası

ÖZET: Davacıya söz konusu disiplin cezasının uygulanması noktasında davalı idarenin ağır hizmet kusurunun bulunmadığı anlaşıldığından, davacının manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne ilişkin kısmının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

KARAR: Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğü'nde eksper olarak görev yapan davacının, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125/E-(g) maddesi uyarınca Devlet memurluğundan çıkarma cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin idari işlemin; İdare Mahkemesinin kararı ile iptal edilmesi ve bu kararın Danıştay 12. Dairesinin kararı ile onanması üzerine, davacının işlem nedeniyle uğradığını iddia ettiği 131.640,93-TL maddi, 5.000,00-TL manevi zararın 13.11.2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılan davada; davacının görevinden ayrı kaldığı dönemde mahrum kaldığı parasal haklarının toplamının 121.392,16-TL olduğu, öte yandan bu dönemde özel şirkette çalışarak 39.277,49-TL gelir elde ettiği, bu tutarın mahrum kaldığı parasal haklarından düşülmesi suretiyle hesaplanan 82.114,67-TL maddi tazminatın kısmen kabulü; davacıya isnat edilen fiillerin yüz kızartıcı fiiller olması, bu fiiller nedeniyle toplumun davacıya karşı oluşacak olumsuz bakış açısı ve davacının görevinden ayrı kaldığı sürenin uzunluğu dikkate alınarak 3.000,00-TL manevi tazminatın kısmen kabulü ile tazminatların idareye başvuru tarihi olan 04.09.2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesi yolunda İdare Mahkemesince verilen kararın temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

İdare mahkemesi kararının maddi tazminatın kısmen kabulüne ilişkin kısmının onanması, manevi tazminatın kısmen kabulüne ilişkin kısmının ise; disiplin cezasının iptali istemiyle açılan davaya ilişkin olarak, kanun yollarından geçerek kesinleşen İdare Mahkemesinin kararında; davacının "rüşvet almak ve kamu kurumunu dolandırmak" suçundan ceza mahkemesinde yargılanarak iddiaya konu suçu işlediğine dair somut delil bulunmadığından beraat ettiği, dosyadaki bilgi ve belgelerden de hakkında isnat olunan fiilleri işlediğinin sabit olmadığı, öte yandan davacının fiilerinin "kişilerin yararını hedef tutan davranış" olarak nitelendirilebileceği gerekçeleriyle 657 sayılı Kanun'un 125/E-(g) maddesi uyarınca tesis edilen Devlet memurluğundan çıkarma cezasının iptal edildiği görülmekle birlikte, söz konusu disiplin cezasının uygulanması noktasında davalı idarenin ağır hizmet kusurunun bulunmadığı anlaşıldığından, davacının manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne ilişkin kısmının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

İdare ve vergi mahkemeleri tarafından verilen kararların temyiz yolu ile incelenerek bozulabilmeleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde belirtilen nedenlerden birinin bulunması halinde mümkündür. İdare mahkemesince verilen karar ve dayandığı gerekçe, hukuk ve usule uygun olup bozulmasını gerektirecek bir sebep de bulunmadığından temyiz isteminin reddi ile anılan kararın 82.114,67-TL maddi tazminatın kabulü ile 04.09.2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine ilişkin kısmının oybirliği ile, 3.000,00-TL manevi tazminatın kabulü ile 04.09.2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine ilişkin kısmının oyçokluğu ile onanmasına, temyiz giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (onbeş) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere 15/02/2017 tarihinde karar verildi.


Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi İkinci Bölüm
Başvuru Numarası: 2014/12822
Karar Tarihi: 08/06/2017
MAHKEMESİ: Ağır Ceza Mahkemesinin
KONU: Adil Yargılanma Hakkı İle Kişi Özgürlüğü Güvenliği Hakkının İhlal

ÖZET:Denizli Ağır Ceza Mahkemesinin hükmü, Yargıtay 12. Ceza Dairesinin kararıyla ile düzeltilerek onanmıştır. UYAP yapılan araştırmada Yargıtay ilamının en geç kesinleştirme şerhinin gerçekleştirildiği ve 25/03/2013 tarihinde Mahkemeye ulaştığı görülmüştür. Diğer bir ifadeyle başvurucunun nihai kararın içeriğine erişme imkânını en geç 25/03/2013 tarihinde elde ettiği anlaşılmış olup açıklanan gerekçelerle; başvurunun süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir.

KARAR: Denizli Cumhuriyet Başsavcılığının iddianamesi ile 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'na muhalefet suçundan cezalandırılması istemiyle Denizli Ağır Ceza Mahkemesinde başvurucu hakkında kamu davası açılmıştır. Mahkeme kararı ile başvurucunun hapis cezasıyla cezalandırılmasına hükmedilmiştir. Başvurucunun temyizi üzerine hüküm, Yargıtay 7. Ceza Dairesinin kararıyla bozulmuştur. Bozma üzerine yeniden yargılama yapan Denizli Ağır Ceza Mahkemesi kararı ile "Her ne kadar Alman adli makamlarından sanık hakkında açılmış dava olup olmadığı saptanamamışsa da sanık hakkında Alman adli makamları tarafından cezalandırılma yoluna gidildiği takdirde söz konusu cezanın Türk mevzuatına göre aldığı cezadan düşüleceği gözetildiğinde bu durumun tespit edilmemesi sonuca etkili görülmemiştir." gerekçesiyle başvurucunun 2863 sayılı Kanun'a muhalefet suçundan 4 yıl 2 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına hükmedilmiştir. Temyiz üzerine hüküm, Yargıtay 12. Ceza Dairesinin kararıyla ile düzeltilerek onanmıştır. Başvurucu, Alman makamlarınca gözaltına alınmasıyla Mahkeme kararından haberdar olduğunu beyan etmiştir.

Başvurucu, masum olduğunu, yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını bu nedenle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini; hakkında hapis cezasına hükmedilmesi nedeniyle ise kişi özgürlüğü güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin öngörülmesi -bu süreler dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça- hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz.

Bireysel başvuruların, başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir. Anılan düzenlemelerde başvuru yolu öngörülen durumlarda bireysel başvuru süresinin başlangıcına ilişkin olarak "başvuru yollarının tüketildiği tarih"ten söz edilmekte ise de haberdar olunmayan bir hususta başvuru yapılamayacağı dikkate alınarak bu ibarenin "nihai kararın gerekçesinin öğrenilebildiği tarih" olarak anlaşılması gerekir. Bu öğrenme, somut olayın özelliklerine göre farklı şekillerde gerçekleşebilir.

Bireysel başvuru süresi bakımından "nihai kararın gerekçesinin tebliği", öğrenme şekillerinden biridir. Ancak öğrenme, gerekçeli kararın tebliği ile sınırlı olarak gerçekleşmez; başka şekillerde de öğrenme söz konusu olabilir. Bu kapsamda nihai kararın gerekçesinin "dosyadan suret alınması" gibi hâllerde öğrenilmesi de mümkündür. Başvurucuların nihai kararın gerekçesini "öğrendiklerini beyan ettikleri tarih" de bireysel başvuru süresinin başlangıcı olarak ele alınabilir.

Diğer yandan nihai kararın gerekçesi öğrenilmemiş olmakla birlikte sonucunun öğrenildiği durumlar da söz konusu olabilir. Böyle bir durumda sonucu öğrenilen nihai kararın gerekçesine derece mahkemesinden kesin olarak erişilebilmesi mümkün ise bireysel başvuru süresinin sonucun öğrenildiği tarihten itibaren başlatılması gerekir.

Nihai kararın gerekçesinin öğrenilemediği veya nihai kararın sonucunun öğrenilip gerekçesinin kesin olarak öğrenilme imkânının elde edilemediği hâllerde başvuru süresinin hangi tarihten başlayacağının belirlenmesi gerekir. Aksi hâlde sınırsız bir başvuru süresi söz konusu olabilecektir. Bu kapsamda yapılacak değerlendirmede sürenin başlangıç tarihinin, başvurucuların özen yükümlükleri ile mahkemeye erişim haklarının aşırı sınırlanmaması hususlarının birlikte dikkate alınması gerekir.

Başvurucuların bireysel başvuruda bulunmak amacıyla dava ve başvurularını takip etmek için gerekli özeni gösterme yükümlülüğü vardır. Bu yükümlülük kapsamında ilk derece mahkemesine fiilen ulaşan nihai kararın gerekçesini öğrenme konusunda gerekli özeni gösterme sorumluluğu başvuruculara aittir. Diğer bir ifadeyle başvurucular veya vekillerinin ilk derece mahkemesine ulaşan kararın bir örneğini almak için özenli davrandıklarını kanıtlamaları gerekir.

Yargıtay Ceza Daireleri tarafından verilen kararların taraflara tebliğine ilişkin bir düzenleme mevzuatta bulunmamaktadır. Ceza yargılamasında nihai kararın tebliğ edilmediği durumlarda kararın derece mahkemesine ulaşmasından ve böylece gerekçesinin erişilebilir olmasından sonra özen yükümlülüğü kapsamında makul bir süre içinde bireysel başvuru yapmak isteyen ilgililerden karara erişmeleri ve karar gerekçesini öğrenmeleri beklenir. Bu kapsamda erişilebilir olan nihai kararın en geç üç ay içinde ilgilileri tarafından bilindiği ve gerekçesinin öğrenildiği kabul edilmelidir. Aksi tespit edilmediği sürece bireysel başvuru için 6216 sayılı Kanun'da öngörülen otuz günlük başvuru süresi bu tarihten itibaren başlayacaktır

Somut olayda Denizli Ağır Ceza Mahkemesinin hükmü, Yargıtay 12. Ceza Dairesinin kararıyla ile düzeltilerek onanmıştır. UYAP yapılan araştırmada Yargıtay ilamının en geç kesinleştirme şerhinin gerçekleştirildiği ve 25/03/2013 tarihinde Mahkemeye ulaştığı görülmüştür. Diğer bir ifadeyle başvurucunun nihai kararın içeriğine erişme imkânını en geç 25/03/2013 tarihinde elde ettiği anlaşılmıştır.

Nihai kararın içeriğine erişme imkânının elde edildiği 25/3/2013 tarihinden itibaren özen yükümlüğü kapsamında kararın içeriğinin öğrenildiği kabul edilen üç aylık sürenin sonundan itibaren otuz günlük bireysel başvuru süresi içinde en geç 25/6/2013 tarihine kadar başvurucu tarafından bireysel başvuruda bulunulması gerekirken başvuru süresi geçtikten sonra 22/7/2014 tarihinde bireysel başvuru yapılmıştır.

Açıklanan gerekçelerle; başvurunun süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına 08.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


BaroKart Blog'da bulunan Yüksek Mahkeme Kararları yargitay.gov.tr, danistay.gov.tr, anayasa.gov.tr resmi internet sitelerinden alınmıştır.

NASIL ÇALIŞIR?

Otobil'inizi akaryakıt satış görevlisine gösterin. Akaryakıt satış görevlisi sisteme otobilinizi okuttuktan sonra otomatik olarak BaroKart’ ınız içerisinde bulunan bakiyenizden akaryakıt tutarı düşecek ve size sağlanan avantaj anında BaroKart'ınıza yansıtılacaktır.

Başvuru yapmak için tıklayınız.