img

 

img img
HAFTANIN YÜKSEK MAHKEME KARARLARI

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi
2017/4826 E. - 2017/9393 K.T. 30.05.2017

Yargıtay 11. Ceza Dairesi
2017/3653 E. - 2017/3482 K.T. 08.05.2017

Danıştay 11. Daire Başkanlığı
2016/7266 E. - 2017/1316 K.T. 14.02.2017

Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi Genel Kurul
Başvuru Numarası: 2014/7621
Karar Tarihi: 25/7/2017

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi
2017/4826 E. - 2017/9393 K.T. 30.05.2017
Mahkemesi: Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
KONU: Sebepsiz Zenginleşme/Tazminat

ÖZET: Taraflar arasında araçlı şoför temini yönünden sözleşme yapılmış ve araç sahibi işverenin talimatı ile şoförlük hizmetini yerine getiriyor ise burada karma bir sözleşme vardır. Davalı işçi davacı işverende, şoför olarak çalışmaktadır. Davalı işçi şoför olarak iş görme edimini devam ettirmiş, araç kiralama sözleşmesi dışında ayrı iş sözleşmesi imzalanmış, ücreti ödenmiş, primleri de işveren tarafından yatırılmıştır. Davacı ile 2007-2010 arası karma sözleşme imzalanmıştır. Bu dönemde araç kiralama bedeli ile işçilik ücreti ayrı ayrı ödendiğinden bu ödemelerin mükerrer olduğundan söz edilemeyeceği gibi davalı işçide haklı bir güven oluşturulmuştur. Burada ödemenin sebepsiz olduğundan söz edilemez.

KARAR: Davacı işveren vekili, davalının Fabrikada şoför olarak görev yaptığını, 2007-2010 yıllarında yapılmış olan hizmet aracı kiralanmasına ilişkin yapılan ihaleleri aynı zamanda alarak bu işleri de üstlendiğini, böylelikle ihale kapsamında yaptığı, iş boyunca aynı zamanda şoför olarak kadrolu işini de ifa ettiği, bu sebeple 2007 yılı için 1.260,59 TL, 2008 yılı için 5.151,83 TL, 2009 yılı için 3.685,49 TL, 2010 yılı için 561,88 TL fazla ödeme yapıldığını iddia ederek, toplam 10.659,79 TL kurum zararının ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsilini talep etmiştir.

Mahkemece yapılan yargılama sonunda, davalı işçinin 07/02/2007 ile 14/04/2010 tarihleri arasında kiralık araç hizmetini yüklemeci olarak gerçekleştirdiği ve söz konusu fabrikada aynı dönemde şoför kadrosunda istihdam edildiği, ihale doğrultusunda kiralık hizmet aracından gelir elde ettiği süreler boyunca aynı zamanda kadrolu işinden dolayı da ücret aldığı, böylelikle davalı işçiye mükerrer ödemeler yapıldığı belirtilmek suretiyle 2007-2008 ve 2009 yılları için ilk 6 aylık ve ikinci 6 aylık fazla ödeme tablolarının ve 2010 yılı için ilk 6 aylık fazla ödeme tablolarının tanzim edilerek davalı işçiye 10.659,79 TL tutarında mükerrer ödeme yapıldığının tespit edildiği, davalının aynı zamanda belirtilen tarih aralıklarında ihale aldığı kurumun kendisinin de kadrolu şoför olarak çalıştığı kurum olması ve bu kurumun 20/12/1996 tarih, 22853 Sayılı Resmi Gazetede yayınlanan ... Ana Statüsü kapsamında iktisadi devlet teşekkülü niteliğinde olması nedeniyle, yukarıda anılan yasanın 8. ve 9. fıkraları doğrultusunda her türlü mali hak ve sosyal yardımlardan yararlanamayacağından ve davalıdan tahsili istenen ücret alacaklarının da bu mali hak ve sosyal yardımlar kapsamında kaldığından, davalı işçiye yapılan fazla ödemelerin davacı işverenlikçe sebepsiz zenginleşme hükümleri doğrultusunda istenebileceği, bu yönüyle davalının fazladan almış olduğu bu edinimleri iade zorunluluğunun bulunduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.

Öncelikle dava tarihinde mülga, ancak ödemelerin yapıldığı tarihte yürürlükte olan 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 61 ve 01.07.2012 tarihinde yürürlükte olan 6098 Sayılı T.B.K.'nun 77. maddesindeki düzenlemelere göre, sebepsiz zenginleşme; geçerli olmayan veya tahakkuk etmemiş yahut varlığı sona ermiş bir nedene ya da borçlu olunmayan şeyin hataen verilmesine dayalı olarak gerçekleşebilir. Sebepsiz zenginleşmenin borç doğurmasının nedeni, kişinin iradesi dışında mal varlığında bir eksilmenin meydana gelmesidir.

Hukuki muamelenin (akdin) kurulmaması, eksik kurulması veya geçersiz kurulması gibi hukuki sebebin geçersiz olması, gerçekleşmemiş olması, sonradan ortadan kalkması, borç olmayan şeyin yanlışlıkla ödenmesi, zenginleşmenin zenginleşenin müdahalesinden doğması, yine zenginleşmenin umulmayan bir olaydan doğması sebepsiz zenginleşme yollarından sayılır. Bir borcu ifa etmek düşüncesiyle veya karşı taraftan bir edimin ifası beklentisiyle yapılan ifalar sonucu vuku bulan kazandırmalar, ifa sonucu zenginleşme oluşturur ve bu sebepsiz zenginleşme konusu olur.

Dava konusu talebi oluşturan sebepsiz zenginleşme davalarında iade alacaklısının geri alma hakkının varlığını öğrenmesinden itibaren 1 yıl (6098 sayılı TBK.’da bu süre 2 yıl olarak belirlenmiştir) ve her halde bu hakkın doğduğu tarihten itibaren 10 yıl sonra nedensiz zenginleşmeden doğan iade istemi zamanaşımına uğrar. Bir yıllık süre zarar görenin malvarlığındaki eksilmeye yol açan eylem ve işlemin haksız olduğuna kesin olarak kanı bulunduğu ve mal varlığındaki eksilmenin miktarıyla haksız edinenin şahsını tam olarak öğrendiği tarihten itibaren işlemeye başlayacaktır. 10 yıllık süre ise iade borcunun doğduğu andan itibaren işlemeye başlayacaktır.

Geri verme borcunun kapsamı, sebepsiz zenginleşen kimsenin iyiniyetli olup olmamasına göre değişir. Zenginleşen kimse iyiniyetli ise, yani malvarlığında gerçekleşen zenginleşmeyi geri vereceğini bilmiyor veya bilmesi gerekmiyorsa, geri verme anında elinde kalmış olan miktarı vermekle borcundan kurtulur. Daha önce elinden çıkmış olan kısmı geri vermekle yükümlü değildir. Geri vermede iyiniyetli kabulde, fakirleşen ve zenginleşenin konumlarına, özellikle sosyal ve ekonomik durumlarına göre mülga BK.’nun 43 ve 44, 6098 sayılı TBK.’nun 51 ve 52. Maddeleri uyarınca güvenin korunması ilkesinin yargıcın takdir yetkisi ile dengelenerek tamamlanması, bu yolla hakkaniyete ulaşılarak iadesi istenen miktarın azaltılması veya tamamen kaldırılması söz konusu olmalıdır. Ayrıca belirtmek gerekir ki taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümünde, bir tarafta oluşturulan güvenin korunması ilkesi de önem taşır. Kanunun getirdiği güvenin korunmasına ilişkin hükümler yanında, tarafların sözlü veya yazılı davranışları bu güven ortamını sağlayabilir. Sağlanan güvenin, güven sorumluluğu kapsamında, hukuken korunması gerekir. Güven sorumluluğunda taraflar birbirlerinden bekledikleri güveni boşa çıkarmamalıdır.

Diğer taraftan, işyerinde şoför olarak çalışan işçi ile ayrıca aracını kullanması için ayrı bir sözleşme yapılabilir. Taraflar arasında araçlı şoför temini yönünden sözleşme yapılmış ve araç sahibi işverenin talimatı ile şoförlük hizmetini yerine getiriyor ise burada karma bir sözleşme vardır. Aracın kiralanması ve araç sahibinin kendine ait araçla iş görme edimini yerine getirmesi için yapılan sözleşmeler kira ve iş sözleşmeleridir. Bağımlılık unsuru nedeni ile araç sahibi şoför ile aracı kiralayan işveren arasında iş ilişkisi bulunmaktadır. İşçinin işverene kiraladığı kendi aracında işverenin talimatı ile şoförlük hizmetini yapması hizmet akdi niteliğindedir.

Dosya içeriğine göre davalı işçi 2007 yılından beri davacı işverende, şoför olarak çalışmaktadır. 2007 yılında ise şoför olarak çalışan davalı işçinin aracını kullanması için ihale yapılmış ve ihale ile şoförlük görevi yanında aracını da kullanmıştır. Davalı işçi şoför olarak iş görme edimini devam ettirmiş, araç kiralama sözleşmesi dışında ayrı iş sözleşmesi imzalanmış, ücreti ödenmiş, primleri de işveren tarafından yatırılmıştır. Araç hizmet ihalesinin bittiği 2010 yılından sonra da şoförlük görevine devam etmiştir. Davacı ile 2007-2010 arası karma sözleşme imzalanmıştır. Bu dönemde araç kiralama bedeli ile işçilik ücreti ayrı ayrı ödenecektir. Bu ödemelerin mükerrer olduğundan söz edilemeyeceği gibi davalı işçide haklı bir güven oluşturulmuştur. Burada ödemenin sebepsiz olduğundan söz edilemez. İş sözleşmesi ve araç kiralanması sözleşmelerine dayanmaktadır. Davanın reddi yerine kabulü hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.


Yargıtay 11. Ceza Dairesi
2017/3653 E. - 2017/3482 K.T. 08.05.2017
Mahkemesi: Asliye Ceza Mahkemesi
KONU: Sahte Fatura Düzenlemek

ÖZET: Sahte fatura düzenleme suçunda mükellef şirket tarafından düzenlenen kanaat oluşturacak sayıda fatura aslı ya da onaylı suretinin temin edilip dosya arasına konulması ve incelenerek 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nunda öngörülen şekil şartlarını taşıyıp taşımadığının tespit edilmesi gerekmektedir.

KARAR: Sanık hakkında “2006 ve 2007 takvim yıllarında sahte fatura düzenlemek” suçlarından açılan kamu davasında, sanığın suçlamaları kabul etmemesi, dosya içerisinde adı geçen takvim yıllarında düzenlenmiş herhangi bir fatura aslı yada suretine rastlanılmaması, sahte fatura düzenleme suçunda suçun maddi konusunun fatura olması ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 227. maddesinin 3. fıkrasındaki ''Bu Kanuna göre kullanılan veya bu Kanun'un Maliye ve Gümrük Bakanlığına verdiği yetkiye dayanılarak kullanma mecburiyeti getirilen belgelerin, öngörülen zorunlu bilgileri taşımaması halinde bu belgeler vergi kanunları bakımından hiç düzenlenmemiş sayılır'' şeklindeki düzenlemeye göre faturaların Vergi Usul Kanunu'nun 230. maddesinde öngörülen zorunlu bilgileri içermesinin gerekmesi karşısında, gerçeğin kuşkuya yer bırakmayacak şekilde belirlenmesi bakımından; mükellef şirket tarafından düzenlenen 2006 ve 2007 takvim yıllarına ait kanaat oluşturacak sayıda fatura aslı ya da onaylı suretinin temin edilip dosya arasına konulması ve incelenerek kanunda öngörülen şekil şartlarını taşıyıp taşımadığının tespit edilmesi, vergi tekniği raporunda belirtilen Gümrük Başmüfettişi tarafından düzenlenen soruşturma raporu ve eklerinin getirtilip incelenmesi, suça konu faturaların, bizzat sanık tarafından, gerçek alım-satım karşılığı düzenlenip düzenlenmediğinin belirlenmesi bakımından, mal ve para akışını gösteren taşıma ve sevk irsaliyeleri, teslim-tesellüm belgeleri, bedellerinin ödendiğine dair ticari teamüle uygun kanıtlama yeteneği olan banka hesapları ve kasa mevcudu ile uyumlu geçerli belgeler olup olmadığı, şirketin 2006 ve 2007 takvim yılları içerisinde düzenlediği faturalarla uyumlu yeterli mal girişi ile üretiminin bulunup bulunmadığı, iş yeri koşullarının, işçi sayısının, vergi beyannamelerinin miktarı ve aylara göre değişim oranının, şirketin beyan ettiği vergiye esas potansiyeli ve şirketin faaliyet alanı ile uyumlu olup olmadığı ve tüm yıllara ait sahte olduğu iddia olunan faturaları kullanan şirketler hakkında karşıt inceleme raporları düzenlenip düzenlenmediği araştırılarak, kullanan ilgili şirket yetkilileri hakkında dava açılıp açılmadığı sorulup, açıldığının tespiti halinde dava dosyaları getirtilip incelenerek bu davayı ilgilendiren delillerin onaylı örneklerinin dava dosyasına intikal ettirilmesi, suça konu faturaları kullanan şirket yetkililerinin faturaları kimden, hangi ticari ilişkiye dayanarak aldıkları konusunda beyanları da alınarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerektiği gözetilmeden, eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nın 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, 08.05.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


Danıştay 11. Daire
2016/7266 E. - 2017/1316 K.T. 14.02.2017
MAHKEME: İdare Mahkemesi
KONU: Kamu Kurum Ve Kuruluşlarının Taşra Teşkilatı, Lojman

ÖZET: İdare Mahkemelerinin valilik, kaymakamlık ve yerel yönetimler ile bakanlıkların ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının taşra teşkilatındaki yetkili organları tarafından kamu görevlileri hakkında tesis edilen geçici görevlendirme, görevden uzaklaştırma, yolluk, lojman ve izinlerine ilişkin idari işlemlerden kaynaklanan uyuşmazlıklarla ilgili olarak verdikleri nihai kararlar, başka kanunlarda aksine hüküm bulunsa dahi, itirazen ilgili mahkemenin bulunduğu yargı çevresindeki bölge idare mahkemesince incelenir.

KARAR: Davanın ehliyet yönünden reddi yolunda verilen İdare Mahkemesi kararının; davacı Sendika tarafından, temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'na 6545 sayılı Kanunun 27. maddesiyle eklenen Geçici 8. madde uyarınca halen uygulanmaya devam edilen 45/1-b maddesinde, idare mahkemelerinin; valilik, kaymakamlık ve yerel yönetimler ile bakanlıkların ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının taşra teşkilatındaki yetkili organları tarafından kamu görevlileri hakkında tesis edilen geçici görevlendirme, görevden uzaklaştırma, yolluk, lojman ve izinlerine ilişkin idari işlemlerden kaynaklanan uyuşmazlıklarla ilgili olarak verdikleri nihai kararların, başka kanunlarda aksine hüküm bulunsa dahi, itirazen ilgili mahkemenin bulunduğu yargı çevresindeki bölge idare mahkemesince inceleneceği; 47. maddesinde, idare mahkemelerinin itiraz yolu açık olan kararlarının temyiz edilemeyeceği kurala bağlanmıştır.Dosyanın incelenmesinden, dava konusu işlemin, davalı idarenin taşra teşkilatı olan TCDD Lojman Tahsis Komisyonu tarafından tesis edilen işlemin iptali istemine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.Bu durumda, itiraz yolu açık olan idare mahkemesi kararının temyizen incelenme olanağı bulunmamaktadır. Açıklanan nedenle, temyiz isteminin görev yönünde reddine; dosyanın Bölge İdare Mahkemesine iletilmek üzere ilgili İdare Mahkemesine gönderilmesine, 14.02.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi Genel Kurul
Başvuru Numarası: 2014/7621
Karar Tarihi: 25/7/2017
MAHKEMESİ: İdare Mahkemesi
KONU: Emeklilik İkramiyesinin Güncellenerek Ödenmesine İlişkin Yargı Kararının Uygulanmaması Nedeniyle Mülkiyet ve Adil Yargılanma Haklarının İhlali

ÖZET:Başvurucunun emekli ikramiyesine hak kazandığı tarihten ödemenin yapıldığı tarihe kadar geçen yirmi beş yıllık süredeki enflasyon oranları dikkate alındığında mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen söz konusu alacağın değer kaybına uğratılarak ödendiği anlaşılmaktadır. Belirtilen değer kaybının miktarı gözetildiğinde müdahaleyle başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağandışı bir külfet yüklendiği, bu sebeple söz konusu müdahalenin kamunun yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında kurulması gereken adil dengeyi başvurucu aleyhine bozduğu sonucuna varılmıştır.

KARAR: Başvurucu 1968-1982 yılları arasında Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünde, 1986-1988 yılları arasında da Gençlik ve Spor İzmir İl Müdürlüğünde T.C. Emekli Sandığına tabi memur olarak görev yapmıştır. Başvurucu ayrıca 1982-1986 yılları arasında ve 1988 yılında özel sektörde çeşitli şirketlerde Sosyal Sigortalar Kurumuna (SSK) tabi olarak çalışmıştır. SSK tarafından başvurucuya 1988’de yaşlılık aylığı bağlanmıştır.

Başvurucu Sosyal Güvenlik Kurumundan Emekli Sandığına tabi olarak çalıştığı dönemler için kendisine emekli ikramiyesi ödenmesini talep etmiştir. SGK, başvurucunun talebini reddetmiştir. Bu yazıda Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının geriye yürüyemeyeceği belirtilmiştir.

Başvurucu İdare Mahkemesinde talebinin reddine ilişkin idari işlemin iptali ve bahse konu emekli ikramiyesinin yasal faiziyle birlikte kendisine ödenmesi istemiyle dava açmıştır.

Mahkeme davanın kabulü ile dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir.

Mahkemece, emekli aylığının bağlandığı tarihte yürürlükte bulunan katsayılar dikkate alınarak hesaplanacak emekli ikramiyesi tutarının başvuru tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı SGK tarafından başvurucuya ödenmesine karar verilmiştir. Mahkeme, uğradığı zararın belirtilen şekilde hesaplanacak emekli ikramiyesi tutarı olduğu gerekçesiyle başvurucunun ödeme tarihindeki katsayılar dikkate alınarak ödenmesi yönündeki isteminin reddine karar vermiştir.

Bölge İdare Mahkemesi kararı ile davalı SGK'nın itirazları reddedilmiş, başvurucunun itirazları ise kısmen kabul edilmiştir. Kurul, itiraza konu kararın iptal ve kabule ilişkin kısımlarının usul ve kanuna uygun olduğu gerekçesiyle onanmasına karar vermiştir.

Başvurucu SGK'ya başvuruda bulunarak lehine sonuçlandığını belirttiği Mahkeme kararının uygulanması ve bu karar çerçevesinde emekli ikramiyesinin güncellenerek ödenmesi talebinde bulunmuştur. Bunun üzerine SGK başvurucuyu bir yazı ile bilgilendirmiştir. Bu yazıda, başvurucuya birleştirilen hizmet süreleri üzerinden 1988 tarihinden itibaren aylık bağlandığı ifade edilmiştir.

Başvurucu 28/5/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

Başvurucu, hak ettiği emekli ikramiyesinin güncel katsayılar yerine emekli olduğu tarihteki katsayılar üzerinden hesaplanması nedeniyle mağdur olduğundan yakınmaktadır. Somut olayda Mahkeme, başvurucuya emekli aylığının bağlandığı tarihteki katsayılara göre ödenecek emekli ikramiyesi için başvuru tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine karar vermiştir. SGK da bu karara göre yapılan hesaplama çerçevesinde, 1988 de aylık bağlandığını gözeterek başvurucunun emekli ikramiyesini hesaplamıştır.

Sosyal güvenlik gibi teknik ve karmaşık bir alanda kanunların nasıl yorumlanarak uygulanacağını belirlemek ilgili uzman mahkemelerin, itiraz ve temyiz ile görevli mahkemelerin yetki ve sorumluluğundadır. Başvuru konusu olayla benzer birçok dava ilgili kişilerce mahkemeler önüne götürülmüş ve mahkemeler Anayasa Mahkemesinin iptal kararları sonrasında ilgililer için emekli ikramiyesi ödenmesi hakkı doğduğuna ancak ödemelerin kanun gereği emekliye ayrılma tarihindeki katsayılar üzerinden yapılmasına karar vermişler ve ödeme tarihindeki katsayılar üzerinden ödeme yapılması ve/veya güncelleme taleplerini reddetmişlerdir. Dolayısıyla derece mahkemelerinin emekli ikramiyesinin, aylık bağlandığı tarihteki memur maaş katsayısı üzerinden hesaplanarak ödenmesi yönündeki yorumunun keyfî ve öngörülemez nitelikte olduğu söylenemez.

Bununla birlikte müdahalenin ölçülü olup olmadığının, başvurucunun "emekli ikramiyesi alacağının" değer kaybına uğratıldığı yönündeki şikâyetinin de dikkate alınarak değerlendirilmesi zorunluluğu bulunmaktadır.

SGK tarafından başvurucuya 1988 tarihinde yaşlılık aylığı tahsis edilmiştir. Derece mahkemeleri de bu tarihi esas alarak emekli ikramiyesinin başvurucuya ödenmesine karar vermişlerdir. Dolayısıyla yapılan yargılama neticesinde geriye dönük olarak başvurucunun emekli ikramiyesinin mevcut olduğunun tespit edildiği görülmektedir. Nitekim Danıştay içtihatlarında da emekliliğin, memuriyet statüsünün değişmesine neden olan ayrı bir statü olması sebebiyle bu statünün başlangıcının da aylığın bağlandığı tarih olduğu, emekli aylığının da ödenecek ikramiyenin bir unsuru ve ölçüsü olup emekli aylığı belirlendikten sonra buna göre ikramiye ödendiği belirtilmiştir. Danıştay; emekli aylığının bağlandığı tarih itibarıyla hak kazanılan yoksun kalınan ikramiye farkı yönünden tazmini gereken zararın, zarara neden olan bu işlemin tesis olunduğu tarihteki hukuksal duruma göre hesaplanması gerektiğini kabul etmektedir. Ancak derece mahkemelerince başvuru tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine karar verilmiştir. Bu sebeple SGK tarafından başvurucuya faiz ödemesi yapılmıştır. Başvurucunun uzun bir süre idareye müracaat etmediği söylenebilirse de bu müracaatın ancak Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararları sonucunda mümkün olabildiği de dikkate alınmalıdır.

Başvurucuya emekli ikramiyesi ödenmemesi suretiyle yapılan müdahale yönünden derece mahkemelerince Anayasa Mahkemesinin iptal kararları da gözetilerek emekli ikramiyesinin başvurucuya ödenmesine karar verilmiştir. SGK tarafından da yargılama neticesinde hükmedilen emekli ikramiyesinin başvurucuya ödendiği anlaşılmaktadır. Bu bakımdan başvurucunun mağduriyeti giderilmiş durumdadır. Öte yandan başvurucunun ikramiye hesabında ödeme tarihindeki katsayıların esas alınması talebinin somut bir temele dayalı olmadığı, hesaplama yöntemi ve esasları bakımından takdir hakkının derece mahkemelerine ait olduğu değerlendirilmiştir. Bununla birlikte yargılama makamlarının başvurucunun emekli aylığının bağlandığı 1988 tarihi itibarıyla emekli ikramiyesine hak kazandığını tespit ettikleri görülmektedir. Nitekim ikramiyenin hesabı da bu tarihteki katsayılara göre yapılmıştır. Ancak başvurucunun bu ikramiye alacağına SGK'ya başvurduğu 2010 dan itibaren yasal faiz işletilmiş olup bu faiz ödemesinin ise başvurucunun alacağında enflasyon nedeniyle meydana gelen değer kaybını karşılamadığı ortadadır.

Sonuç olarak başvurucunun emekli ikramiyesine hak kazandığı tarihten ödemenin yapıldığı tarihe kadar geçen yirmi beş yıllık süredeki enflasyon oranları dikkate alındığında mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen söz konusu alacağın değer kaybına uğratılarak ödendiği anlaşılmaktadır. Belirtilen değer kaybının miktarı gözetildiğinde müdahaleyle başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağandışı bir külfet yüklendiği, bu sebeple söz konusu müdahalenin kamunun yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında kurulması gereken adil dengeyi başvurucu aleyhine bozduğu sonucuna varılmıştır.

Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

HÜKÜM: Yargı kararının yerine getirilmesi hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna, mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna, Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine, Başvurucunun maddi tazminat isteminin kabulüne, tazminata ilişkin diğer taleplerin reddine,ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,kararın bir örneğinin İdare Mahkemesine ve Adalet Bakanlığına gönderilmesine 25/7/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


BaroKart Blog'da bulunan Yüksek Mahkeme Kararları yargitay.gov.tr, danistay.gov.tr, anayasa.gov.tr resmi internet sitelerinden alınmıştır.

NASIL ÇALIŞIR?

Otobil'inizi akaryakıt satış görevlisine gösterin. Akaryakıt satış görevlisi sisteme otobilinizi okuttuktan sonra otomatik olarak BaroKart’ ınız içerisinde bulunan bakiyenizden akaryakıt tutarı düşecek ve size sağlanan avantaj anında BaroKart'ınıza yansıtılacaktır.

Başvuru yapmak için tıklayınız.