img

 

img img
HAFTANIN YÜKSEK MAHKEME KARARLARI

Yargıtay 22. Hukuk Dairesi
2017/35450 E. , 2017/15939 K.T. 04.07.2017

Yargıtay 15. Ceza Dairesi
2017/17614E.-2017/15682 K.T. 19.06.2017

Danıştay 15. Daire Başkanlığı
Esas Sayısı : 2016/10000 E.
Karar Sayısı : 2017/1352 K.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi Birinci Bölüm
Başvuru Numarası: 2014/8881
Karar Tarihi: 25.07.2017

Yargıtay 22. Hukuk Dairesi
2017/35450 E. , 2017/15939 K.T. 04.07.2017
Mahkemesi: Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi
DAVA TÜRÜ : İŞE İADE

ÖZET:İlk Derece Mahkemesi tarafından, davalı işverene ait iş yerinde arıza bakım bölümünde çalışan davacının iş sözleşmesinin davalılar arasındaki hizmet alım sözleşmesinin sona ermesi sebebiyle feshedildiği kanaatiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. İlk Derece Mahkemesinin kararına karşı davalılar istinaf yoluna başvurmuştur. Bölge Adliye Mahkemesinde, dava dosyasındaki delillerin değerlendirilmesinde ve karar gerekçesinde bir isabetsizlik bulunmadığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanaat ve sonucuna varıldığı gerekçesiyle ,istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

KARAR : Anayasanın 141. maddesi uyarınca, yargı kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerekir. Bu husus 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 297. maddesinde de hüküm altına alınmıştır. Anılan anayasal ve kanuni düzenlemeler gereğince hakimin, tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri kararda göstermesi zorunludur. Maddi olgularla hüküm fıkrası arasındaki hukuki bağlantı da ancak bu şekilde kurulabilecek, ayrıca kanuni unsurları taşıyan bu gerekçe sayesinde, kararların doğruluğunun denetlenebilmesi mümkün olacaktır.

Somut olayda, Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesinin 30.11.2016 tarihli kararında davalı vekilinin istinaf başvurusunun hangi gerekçe ile esastan reddedildiğine dair hiçbir ifade yer almamaktadır. Tarafların hukuki dinlenme haklarını ihlal etmeden usul kurallarının açık hükümlerine uygun şekilde gerekçeli olarak karar verilmesi gerekir. Aksi hal, karara karşı temyiz yollarına başvurmak isteyenin açıklama hakkını kısıtlayacağı gibi temyiz merciince kararın hukuki denetiminin yapılmasına da engel olur. Gerekçesiz bir şekilde, istinaf başvurusunun reddine karar verilmesi, Anayasanın 141. maddesi ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 297. maddesine aykırıdır. Bu itibarla, İstinaf Mahkemesince, anılan hususlar gözetilmeksizin yazılı şekilde gerekçesi olmayan karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup bozma sebebidir.


Yargıtay 15. Ceza Dairesi
2017/15189 E. 2017/8746 K.T. 05.04.2017
Suç: Hizmet nedeniyle görevi kötüye kullanma suçu

ÖZET: Sanığın hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan beraatına ilişkin hüküm, o yer Cumhuriyet Savcısı ve katılan tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü; Kayseri Barosu avukatlarından olan sanığın, vasiyatnamenin iptali konulu davalarda katılanın vekili sıfatıyla görev yaptığı, davaların anlaşma ile sonuçlanması ve davalardan feragat edilmesi üzerine, taraflar arasında düzenlenen 15/09/2014 tarihli "İbraname" başlıklı sözleşme uyarınca, karşı tarafın katılana ödenmek üzere bankaya yatırdığı 50.000 TL'yi almak için, sanık ile katılanın 18/11/2014 tarihinde banka şubesine gittikleri, paranın bankadan çekilmesinden sonra sanığın katılana, parayı ertesi gün bürosunda vereceğini söyleyerek çekilen miktarı aldığı ve herhangi bir vekalet ücreti alacağı bulunmadığı halde uhdesinde tuttuğu iddia edilmiştir.

KARAR: Sanığın aşamalarda değişiklik göstermeyen savunmalarında, bahse konu paranın kendisinin vekalet ücreti alacağı olduğunu, katılanın da bu paranın bankadan çekilmesi sırasında bu amaçla kendisine verilmesine rıza gösterdiğini beyan etmesi, katılanın ise söz konusu paranın davanın karşı tarafıyla vardığı anlaşma sonucu kendisine ödendiğini, sanığın vekalet ücretini bu paradan ödeyeceğini, ancak sanığın paranın tamamına el koyduğunu iddia etmesi karşısında, gerçeğin kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespiti bakımından, sanığın katılana sağladığı hukuki yardımların nelerden ibaret olduğu, söz konusu para sanık tarafından tahsil edildiğinde, sanığın alması gereken avukatlık ücreti bulunup bulunmadığı, yapılmış herhangi bir masraf olup olmadığı, varsa ne kadar olduğu ve vekil edenin ödediği masraf miktarı da dikkate alınarak hapis hakkını kullanmayı gerektirir bir alacak bulunup bulunmadığının belirlenmesi için dosyanın konusunda uzman bilirkişiye tevdii ile elde edilecek sonuca göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden, eksik soruşturma sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması,

Kanuna aykırı olup, o yer Cumhuriyet Savcısı ve katılanın temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, 5320 sayılı Kanun'un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nın 321. maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, 05/04/2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


Danıştay 15. Daire Başkanlığı
Esas Sayısı : 2016/10000 E.
Karar Sayısı : 2017/1352 K.

ÖZET : Dava, davacının, ikamet etmekte olduğu yörede meydana gelen terör olayları nedeniyle göç etmek zorunda kaldığı ve hala köye dönemediğinden bahisle malvarlığına ilişkin olarak uğradığını ileri sürdüğü zararların 5233 sayılı Kanun kapsamında 30/05/2007 tarihinden itibaren tazmini istemiyle 06/07/2015 tarihinde yapılan başvurunun cevap verilmemek suretiyle zımnen reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılmıştır.

Mardin İdare Mahkemesince; davacı vekilince 06/07/2015 tarihinde İl Valiliğine yapılan başvuru üzerine 5233 sayılı Kanunda belirtilen altı aylık sürenin 06/01/2016 tarihinde son bulduğu ve bu tarihten itibaren de 2577 sayılı Kanunda belirtilen 60 gün içinde en son 06/03/2016 tarihinde bu tarihinde hafta sonuna denk gelmesi sebebiyle 07/03/2016 tarihinde idari davanın açılmasının gerekmesine karşın bu süre geçirilerek 08/04/2016 tarihinde açılan iş bu davanın süre aşımı nedeniyle esasının incelenebilmesine hukuken imkan bulunmadığı, diğer taraftan davacı vekilince dava açma süresinin nce ilan edilen sokağa çıkma yasağına denk gelmesi ve kendisinin geçirmiş olduğu kalp krizi sonucu açık kalp ameliyatı geçirmesi nedeniyle yine bu tarihlerde raporlu olması sebebiyle dava açamadığını belirtmekte ise de; 2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu'nda belirtilen dava açma sürelerinin hak düşürücü süre olması durumu ile yine kanunda bu sürelerin durması ya da kesilmesine yönelik açık bir düzenlemeye yer verilmemesi karşısında davacı vekilinin bu iddiasının yerinde görülmediği, kaldı ki, sokağa çıkma yasağının 02/03/2016 tarihinde kaldırıldığı ve bu tarihten itibaren 07/03/016 tarihine kadar dava açma süresinin dolmadığı yani bu tarih aralığında bile dava açılabilmesi mümkün iken bu süre zarfında da dava açılmadığının görüldüğü gerekçesiyle davanın süre aşımı yönünden reddine karar verilmiştir.

KARAR : 2577 sayılı Kanunun 10. maddesinde, ilgililerin, haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara yaptıkları başvuruya altmış gün içinde bir cevap verilmezse isteğin reddedilmiş sayılacağı ve bu altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde dava açılabileceği kurala bağlanmış olmakla birlikte, 5233 sayılı Kanunda idarelerin işlem tesis etme süreleri ile ilgili olarak farklı bir düzenlemeye gidilmiştir. Anılan Kanunun 6. maddesinde, zarar görenlerce yapılacak başvurular ile ilgili çalışmaların, başvuru tarihinden itibaren 6 ay içinde tamamlanmak zorunda olduğu, zorunlu hâllerde ise, bu sürenin vali tarafından 3 ay daha uzatılabileceği belirtilmiş ise de, sürenin hangi hallerde uzatılabileceği, idareye başvuru tarihinden itibaren 6 ay içerisinde başvuruların sonuçlandırılamaması ve bu sürenin 3 ay daha uzatılmış olması hallerinde başvuruculara durumu açıklayıcı bir bildirim yapılıp yapılmayacağına veya başvurucuların bu durumdan haberdar olup olmadığının tespitine yönelik mevzuatta bir düzenleme bulunmamaktadır. İş yoğunluğu durumu dikkate alınarak başvurucuların sürenin 3 ay uzatılmış olabileceğini düşünmeleri de olasıdır. Başvurucuların sürenin 3 ay uzatılıp uzatılmadığını bilmediği hallerde, dava açma süresinin bu durumun göz ardı edilerek hesaplanması hak arama hürriyetinin dayanaktan yoksun olarak kısıtlanması anlamına gelir. Bu da, hukuken kabul edilebilir bir durum değildir.

Bu nedenlerle, 5233 sayılı Kanunun 6. maddesi uyarınca yapılan başvuruya 6 ay içerisinde cevap verilmemesi durumu zımni ret olarak kabul edilip bu 6 aylık sürenin bitiminden itibaren 60 gün içinde dava açılabileceği gibi, başvurunun sonuçlandırılma süresinin 3 ay uzatıldığı düşünülerek 6+3 aylık sürenin dolması üzerine, bu sürenin zımni ret olarak kabul edilip, 6+3 aylık sürenin bitiminden itibaren 60 gün içinde de dava açılabileceği sonucuna varılmıştır.

Bu durumda, uyuşmazlığın esasının incelenerek bir karar verilmesi gerekirken, davanın süre aşımı nedeniyle reddi yolunda verilen temyize konu İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.


Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi Birinci Bölüm
Başvuru Numarası: 2014/8881
Karar Tarihi: 25.07.2017

ÖZET: Başvurucu, adli tıp uzmanı olarak görev yaptığı üniversite hastanesi ile Adalet Bakanlığı arasında yapılan otopsi ücreti öngörmeyen sözleşmeye istinaden, Cumhuriyet Savcılığının talebi üzerine 2.11.2001 ile 20.6.2003 tarihleri arasında toplam 104 adet otopsi işleminde görev almıştır. Başvurucu, bu işlemlere karşılık ücret ödenmesi talebinin Cumhuriyet Savcılığı tarafından zımnen reddedilmesi üzerine açtığı davadan ilk derece mahkemesinde olumlu sonuç alamamış ancak temyiz üzerine Danıştay’ın verdiği bozma kararı sonrasında ilk derece mahkemesi 265,83 TL ücret ödenmesine hükmetmiştir. Ödemenin miktarını düşük bularak açtığı davada güncel değerler üzerinden 15.600 TL ödenmesini isteyen davacıya Başsavcılık 499,31 TL ilave ödeme yapmıştır.

Başvurucunun talep ettiği toplam ücretin geri kalan kısmının ödenmesi amacıyla aynı Mahkemede açtığı tam yargı davası reddedilmiştir. Bu karara Bölge İdare Mahkemesinde yaptığı itiraz da kabul edilmemiştir.Başvurucu, adli tıp uzmanı olarak çalıştığı üniversite hastanesinde Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine zorunlu olarak gerçekleştirdiği otopsiler karşılığında ödenen ücretin yetersiz olduğunu, angarya yasağı ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

KARAR: Anayasa Mahkemesi bu iddia kapsamında özetle aşağıdaki değerlendirmeleri yapmıştır:

Adli Tıp Şube Müdürlüğünde ortaya çıkan ihtiyaç nedeniyle üniversite hastanesinin personeli ve altyapısı kullanılarak otopsi işlemlerinin gerçekleştirilmesi bir sosyal dayanışma işlevi görmektedir. Otopsi işlemlerini yaparken başvurucu uzmanlık alanı dışında bir hizmetin ifasıyla yükümlü tutulmadığı gibi bu işlemler mesleki gelişime katkı anlamında bazı avantajlar sağlamış ve anılan işlemler nedeniyle başvurucuya aşırı bir külfet de yüklenmemiştir. Bu değerlendirmeler ışığında Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın 18. maddesinde güvenceye bağlanan zorla çalıştırma ve angarya yasağının ihlal edilmediği sonucuna ulaşmıştır.

Diğer yandan Adli Tıp Kurumunca Mahkemeye gönderilen fiyat listesinden otopsi ücretinin 390 TL olduğu anlaşılmaktadır. Bu tarife ve listenin mutlak bir bağlayıcılığı bulunmamakla birlikte bir adli tıp uzmanının otopsi için sarf ettiği emeğin maddi değeri hakkında fikir verebilecek mahiyettedir. Nitekim başvurucu tarafından bireysel başvuru dilekçesine eklenen belgelerden, başvurucunun gerçekleştirdiği bazı otopsiler için Cumhuriyet Savcısınca otopsi başına 150 TL takdir edildiği görülmektedir. Buna göre başvurucu lehine hükmedilen otopsi başı 7,36 TL'ye tekabül eden bedelin emsallerine nazaran oldukça düşük olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Başvurucu lehine hükmedilen bilirkişi ücretinin hangi gerekçeye dayanılarak bu şekilde takdir edildiğine ilişkin dosya kapsamında herhangi bir bilgi ve belgeye de rastlanmamıştır.

Bu durumda değinilen tarife ve fiyat listesinde görülen ücrete göre bariz bir şekilde düşük olduğu anlaşılan başvurucuya takdir edilen ücretin, başvurucunun emek ve mesaisini karşılayacak mahiyette olmadığı, dolayısıyla mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olmadığı kanaatine varılmıştır.

Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi, başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.


BaroKart Blog'da bulunan Yüksek Mahkeme Kararları yargitay.gov.tr, danistay.gov.tr, anayasa.gov.tr resmi internet sitelerinden alınmıştır.

Nasıl TL Yüklenir?

BaroKart'ınıza TL Yükle sayfasından yükleme yapabilirsiniz.
TL yüklemek için tıklayınız.