img

 

img img
HAFTANIN YÜKSEK MAHKEME KARARLARI

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi
2016/15516 E. 2016/17659 K.
K.Tarihi 11.10.2016

Yargıtay 8. Ceza Dairesi
2017/5625 E. 2017/3044 K.
K.Tarihi 23.03.2017

Danıştay 15. Daire
2013/2436 E. 2017/632 K.
K.Tarihi 13.02.2017

Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi
Başvuru Numarası:2015/108
Karar Tarihi:25.11.2015

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi
2016/15516 E.2016/17659 K.
K. Tarihi: 11.10.2016
Mahkeme : İş Mahkemesi
Konu : İhbar tazminatının ödetilmesine karar verilmesi davasında Yerel mahkemece, mahkemenin görevsizliğine karar verilmesi.

ÖZET: Davacı işveren vekili, şirketin ambalaj makineleri ve konveyör ekipmanları imalatı, alımı-satımı konusunda faaliyet gösterdiği, davalı ... ‘in 13/02/2012 tarihli iş sözleşmesi ile müvekkil şirkette mühendis-işletme müdürü olarak çalışmaya başladığını, 13/06/2012 tarihinde istifa ederek görevinden ayrıldığını, davalının müvekkil şirkette görev aldığı sürece şirketin ticari faaliyetleri ile ilgili olarak şirket müşterileri ile bire bir iletişime geçtiği dava dışı .... da bu müşterilerden biri olduğunu, davalının müvekkil şirketin müşterisi olan ...'a müvekkil şirkete ait projeyi sattığını, bu nedenle davalının müvekkil şirkete ait proje üçüncü şahıslara satarak sır saklama borcuna uymadığı, .... davacı şirketten bir adet shrink makinesi almak istediğini, daha sonra bu isteğinden vazgeçerek makinenin yan parçası olan kumaş paketleme ön sarıcı ünitesini satın almak isteyerek fiyat teklifi istediğini, davacı şirket tarafından 02/05/2012 tarihli teklifte fiyatın 9000 TL+KDV olarak bildirdiği, teklifin kabul edilerek sözleşme imzalandığını, .... 3600 TL avans gönderdiğini, sonrasında şirketi arayarak siparişten vazgeçtiğini, gönderdiği avansın iade edilip edilmeyeceğini sorduğunu, parasının 06/06/2012 tarihinde iade edildiğini, paranın iade edilmesinden bir hafta sonrasında 13/06/2013 tarihinde davalının görevinden istifa ettiğini, sonrasında ...'ın davacı şirketi arayarak.... kendileri ile görüştüğünü ve bir makine kesimi yaptırmak istediklerini, buna istinaden .... kendilerine gönderdiği mailde davacı şirkete ait çizim kodlarının yer aldığını, davacı şirkete bu durumdan haberdar olup olmadıklarını sorduklarını, davacı şirketin durumdan haberdar olmadığını söylediğini, bunun üzerine ...'ın amcasının .... ile görüşerek siparişteki projenin kime ait olduğunu sorduğunda projenin davacı şirketin eski çalışanı davalı ...'den satın alındığının belirtildiğini, davalının davacıya ait projeyi üçüncü şahıslara satarak sır saklama borcuna uymadığını, ... Makine tarafından davacı şirkete verilen siparişin iptalinden kısa süre sonra aynı siparişleri ait makinelerin projesinde ilişkin çizimlerin ... 'a mail atılarak imalatının talep edildiğini, çizimlerde ... logosunun çıkarıldığını fakat kodların aynen bırakıldığını, davacı şirket tarafından ... 'a gönderilen 03/04/2012 tarihli mail de davacı şirkete ait kodların açıkça görüldüğünü, makinenin 26.000 TL bedelinde olduğu davalının müvekkile ait projeyi kullanarak müvekkilin müşterisi şirkete sattığını, bu sebeple üçüncü şahsın makineyi üretmesinde yardımcı olduğunu ve haksız kazanç sağladığını, davacının akdettiği belirsiz süreli iş sözleşmesinin 12/E maddesinde davalının sır saklama borcunun açıkça hükme bağlandığını, üstelik davalının 13/06/2012 tarihinde istifa ederek 29/06/2012 tarihinde işten ayrıldığını ve bu nedenle iş sözleşmesinde belirtilen 60 günlük bildirim süresine uymadığını belirterek sözleşmedeki önel süresi için tazminat ve sır saklama yükümlülüğüne aykırı davranması nedeni ile verdiği zarardan dolayı maddi tazminat talep etmesi.

KARAR: Davalı vekili, Söz konusu davacı işyerine ait makineni bir patenti ya da markası bulunmadığını, şirink ambalaj makinesinin sadece bir fırın ve halka mal olduğunu, söz konusu işyerinde görevinin işletme müdürlüğü olduğunu, davacının sözünü ettiği projeyi görevi olmamasına rağmen kendisinin yaptığı projenin bir eser olması durumunda kendisine davacı tarafından tazminat ödenmesi gerektiğini, davacının bu proje sebebi ile afaki ve hayali bir zarar uğradığını belirttiğini, davacı tarafından iddia edilen maddi zararın fiilen ve maddi olarak ispat edilecek bir gelir kaybı olması gerektiği, davacının belirttiği 26.000 TL zararın ile dava arasında fiili irtibat ve illiyet bağı bulunmadığını, 60 gün önceden bildirimde bulunmamasından sebeple kendisinden 3.000 TL tazminat talep edildiğini, iş Kanunu’nun 17. maddesinde 6 aydan az sürmüş iş ilişkilerinden işçinin bu durumunun diğer tarafa yapılmasından başlanarak 2 hafta içinde iş akdinin feshedileceğinin belirtildiğini, bu sebeple 60 günlük sürenin geçersiz olduğunu, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece yapılan yargılama sonunda, davalının davacı şirkette çalıştığı süre boyunca dava konusu olan Shrink makinası yada sarıcı ünitesine ait çizim ya da belgeleri dava dışı şirket ile paylaştığına dair herhangi somut bir delil elde edilemediği gibi Borçlar Kanununn 396 maddesinde yer alan sadakat borcunun " ...İş gördüğü sırada öğrendiği özellikle üretim ve iş sırları gibi bilgileri hizmet ilişkisinin devamı süresince kendi yararında kullanamaz veya başkalarına açıklayamaz işverenin haklı menfaatinin korunması için gerekli ölçüde işti hizmet ilişkisinin sona erdiğinden sonra sır saklamakla yükümlüdür." maddesi ve Yargıtay kararları ışığında ve aynı zarara ilişkin Asliye Ticaret Mahkemesinin ... sayılı dosyasında tazminat davası açıldığı dikkate alındığında ve söz konusu dosyada alınan bilirkişi raporları incelendiğinde aktin feshinden sonraki haksız rekabate ilişkin davaların bakmak görevinin asliye ticaret mahkemesi olduğu, ihbar öneli verildiği gerekçesi ile ihbar tazminatı yönünden davanın esastan reddine, sır saklama ve sadakat borcuna aykırı hareket etmesi nedeniyle davalıdan talep ettiği tazminat talebi yönünden ise Asliye Ticaret Mahkemesinin görevli olduğu belirtilerek görevsiz olduğuna karar verilmiştir.

Kararı davalı işçi vekili temyiz etmiştir.

6098 sayılı TBK.’nun 396. Maddesi uyarınca “İşçi, yüklendiği işi özenle yapmak ve işverenin haklı menfaatinin korunmasında sadakatle davranmak zorundadır. İşçi, hizmet ilişkisi devam ettiği sürece, sadakat borcuna aykırı olarak bir ücret karşılığında üçüncü kişiye hizmette bulunamaz ve özellikle kendi işvereni ile rekabete girişemez. İşçi, iş gördüğü sırada öğrendiği, özellikle üretim ve iş sırları gibi bilgileri, hizmet ilişkisinin devamı süresince kendi yararına kullanamaz veya başkalarına açıklayamaz. İşverenin haklı menfaatinin korunması için gerekli olduğu ölçüde işçi, hizmet ilişkisinin sona ermesinden sonra da sır saklamakla yükümlüdür. Keza kanunun TBK.’nun 427. Maddesi uyarınca “Hizmet buluşları üzerinde işçinin ve işverenin hakları, bunların kazanılması ile diğer sınaî ve fikrî mülkiyet hakları konusunda özel kanun hükümleri uygulanır.

Diğer taraftan rekabet yasağı 6098 sayılı T. Borçlar Kanunu’nun Genel Hizmet Sözleşmesi hükümleri içinde 444 ila 447. maddelerinde düzenlenmiştir. Bunun nedeni ise rekabet etmemenin sadakat borcunun bir gereği olmasıdır. İş sözleşmesinin kurulması ile doğan sadakat borcu, işçi tarafından işverenin çıkarlarını koruma ve gözetme borcudur. rekabet etmeme borcu ise, iş sözleşmesinin sonuçlarından olan; işçinin işverene sadakat borcu içinde yer alan alt bir yükümlülüktür. Taraflar iş ilişkisi devam ederken sözleşmenin bitiminden sonra işçinin rekabet etmeyeceğine ilişkin bir hükmün iş sözleşmesine konulmasına veya bu konuda ayrı bir sözleşme (rekabet yasağı sözleşmesi) yapılmasını kararlaştırabilirler. Rekabet yasağının ihlaline bağlı taraflarca kararlaştırılmış olan belli bir ödemeyi öngören yaptırım, niteliği itibarıyla bir cezai şart hükmüdür. İş akdinin devamı süresince işçinin işverenle rekabet etmemesi sadakat borcu içinde yer alan bir yükümlülüktür. Buna karşılık, taraflar iş ilişkisi devam ederken sözleşmenin bitiminden sonra işçinin rekabet etmeyeceğine ilişkin bir hükmün iş akdine konulmasını veya bu konuda ayrı bir sözleşme (rekabet yasağı sözleşmesi) yapılmasını kararlaştırabilirler. İş akdi sona erdikten sonra işçinin işverenle rekabet etmeme borcu ancak böyle bir yükümlülük sözleşme ile kararlaştırıldığı takdirde söz konusu olmaktadır.

İşçi ile işveren arasında rekabet yasağına ilişkin uyuşmazlıkta, uyuşmazlığın İş Mahkemesi’nde mi yoksa ticari dava sayılarak Ticaret Mahkemesi’nde mi görüleceği doktrin ve uygulamada hep tartışma konusu olmuştur. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2008 ve 2011 yıllarında gerekçeleri de belirtmek sureti ile “dava konusu rekabet yasağının dayanağı, işçinin hizmet akdinden kaynaklanan sadakat borcundan kaynaklanmakta olup, hizmet akdinden kaynaklanan uyuşmazlıklarda görevli mahkemenin iş mahkemesinin görevli olduğu” gerekçesi ile verdiği kararların aksine 2013 yılında bu içtihadında dönerek ve Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2012 yılındaki kararından etkilenerek iş sözleşmesi sona erdikten sonra rekabet etmeme sözleşmesini iş sözleşmesinden ayrı bir sözleşme olarak değerlendirerek, iş sözleşmesinin sona ermesinden sonra rekabet yasağına ilişkin uyuşmazlığın ticari dava olması neden ile Ticaret Mahkemesi’nde görüleceğine karar vermiştir. İşçi ve işveren arasında rekabet yasağına ilişkin “özellikle iş sözleşmesinin feshinden sonra rekabet etmeme yükümlülüğü nedeni ile” doğan uyuşmazlıkta görevli mahkeme konusunda YHGK kararları arasında çelişki olmuştur. Son karar ile iş sözleşmesinin feshinden sonrasına ilişkin rekabet etmeme ile ilgili uyuşmazlığın asliye ticaret mahkemesinde görüleceği belirtilerek, önceki istikrarlı kararlardan dönülmüştür.

Dosya içeriğine göre taraflar arasında iş sözleşmesinin sona ermesinden sonraki dönem için rekabet yasağına ilişkin bir sözleşme imzalanmamıştır. Somut uyuşmazlıkta davacı işveren davalının kendisinde üretilen buluşu, sır saklama yükümlülüğüne aykırı olarak yeni çalıştığı işveren de de ürettiği iddiası ile maddi zararının tahsilini istemektedir. Burada rekabet yasağına aykırılıktan çok sadakat borcunun alt unsuru olan sır saklama yükümlüğünün ihlaline dayanılmakta, işyerindeki buluşun bu ihlal nedeni ile başka yerde kullanılmasından kaynaklanan tazminat talebi bulunmaktadır. Uyuşmazlık iş ilişkisinden, iş sözleşmesinin yüklediği sır saklama yükümlülüğünün ihlalinden kaynaklanmaktadır. 5521 sayılı kanunda “İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanunu’ndan doğan uyuşmazlıklara iş mahkemelerinde görüleceği, 6102 sayılı kanunun 4/1.c maddesinde ise “Her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın rekabet yasağına ilişkin 444 ila 447. maddeleri ile ilgili doğan hukuk davalarının ticari dava olduğu, ticari davalarda da delillerin ve bunların sunulmasının HMK hükümlerine tabi olduğuna vurgu yapıldıktan sonra, 5. maddesinde ise “aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesinin tüm ticari davalara bakacağı” açıkça belirtilmiştir. 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’ndaki kural aksine bir düzenlemedir. Somut uyuşmazlıkta İş Mahkemesi 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu uyarınca görevlidir. İşin esastan çözümlenmesi gerekirken, sır saklama yükümlülüğüne aykırılık nedeni ile tazminat istemi yönünden görevsizlik karar verilmesi hatalıdır. Diğer taraftan kabule göre ihbar tazminatı ile ilgili istem esastan reddedilmesine rağmen, bu taleple ilgili vekalet ücreti ve yargılama gideri konusunda karar verilmemesi de usule aykırıdır. Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenlerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 11.10.2016. tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


Yargıtay 8. Ceza Dairesi
2017/5625 E. 2017/3044 K.
K. Tarihi: 23.03.2017
Mahkeme: Asliye Ceza Mahkemesi
Konu: Mala zarar verme suçundan suça sürüklenen çocuk ...'nun, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 151/1, 31/2, 62 ve 52/2. maddeleri uyarınca 1.000 Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına dair Asliye Ceza Mahkemesinin kararını kapsayan dosyası ile ilgili olarak; Suça sürüklenen çocuk hakkında diğer suçlardan verilen mahkumiyet kararlarının bozulması.

ÖZET: Suça sürüklenen çocuk hakkında mahkumiyet hükmü kurulurken, Çocuk Koruma Kanununun Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkındaki Yönetmeliğin 20/1-7. maddesi ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu'nun 35. maddesi uyarınca, fiili işlediği sırada 12-15 yaş grubu içerisinde bulunan suça sürüklenen çocuğun işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin olup olmadığının takdiri bakımından, suçun işlendiği tarihinde 15 yaşını ikmâl etmediği anlaşılan suça sürüklenen çocuk hakkında sosyal inceleme raporu aldırılmaksızın ve bu hususa ilişkin kararda gerekçe belirtilmeksizin hüküm kurulması, çocuklar hakkında hükmedilen adli para cezasının ödenmemesi halinde, bu cezanın hapse çevrilemeyeceği

KARAR: Mala zarar verme suçundan suça sürüklenen çocuk ...'nun, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 151/1, 31/2, 62 ve 52/2. maddeleri uyarınca 1.000 Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına dair Asliye Ceza Mahkemesinin kararını kapsayan dosyası ile ilgili olarak; Suça sürüklenen çocuk hakkında diğer suçlardan verilen mahkumiyet kararlarının bozulması neticesinde yargılamanın devam etmesi nedeniyle dosya sureti üzerinden yapılan incelemede; suça sürüklenen çocuk hakkında mahkumiyet hükmü kurulurken, Çocuk Koruma Kanununun Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkındaki Yönetmeliğin 20/1-7. maddesi ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu'nun 35. maddesi uyarınca, fiili işlediği sırada 12-15 yaş grubu içerisinde bulunan suça sürüklenen çocuğun işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin olup olmadığının takdiri bakımından, sosyal yönden inceleme yaptırılmasının gerekli olduğu, mahkemece sosyal inceleme raporuna gerek görülmemesi halinde ise bu hususun gerekçesinin kararda gösterilmesinin zorunlu olduğu nazara alındığında, kayden 14/11/1994 doğumlu olup, suçun işlendiği 29/06/2009 tarihinde 15 yaşını ikmâl etmediği anlaşılan suça sürüklenen çocuk hakkında sosyal inceleme raporu aldırılmaksızın ve bu hususa ilişkin kararda gerekçe belirtilmeksizin hüküm kurulmasında; 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanununun 106/4. maddesi uyarınca çocuklar hakkında hükmedilen adli para cezasının ödenmemesi halinde, bu cezanın hapse çevrilemeyeceği gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesinde, isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı CMK.nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 17.11.2016 gün ve 12299 sayılı kanun yararına bozma istemine atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 13.12.2016 gün ve KYB/2016-394489 sayılı ihbarnamesi ile dairemize tevdii kılınmakla incelendi.

Gereği görüşülüp düşünüldü: Fiili işlediği sırada 12-15 yaş grubu arasında bulunan suça sürüklenen çocuk ... hakkında Çocuk Koruma Kanunu'nun Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkındaki Yönetmeliğin 20/1-7. maddesi ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu'nun 35/1. maddesine göre sosyal inceleme raporu alınmaması veya aynı maddenin 3. fıkrasına göre bu yönde inceleme yaptırılmamasının gerekçesinin kararda gösterilmemesi, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 106/4. maddesinde Çocuklar hakkında hükmedilen adli para cezasının ödenmemesi halinde bu ceza hapse çevrilemez, bu takdirde on birinci fıkra hükmü uygulanır şeklindeki düzenlemeye aykırı olarak ödenmeyen adli para cezalarının hapis cezasına çevrileceğine dair ihtarda bulunulması, yasaya aykırı ve Adalet Bakanlığı'nın Kanun Yararına Bozma istemine dayalı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen ihbarname içeriği bu nedenle yerinde görüldüğünden Asliye Ceza Mahkemesi'nin kararının 5271 sayılı CMK.nun 309/4-b maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahkemesince yerine getirilmesine, dosyanın Adalet Bakanlığı'na gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na tevdiine, 23.03.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


Danıştay 15. Daire
2013/2436 E. 2017/632 K.
K. Tarihi: 13.02.2017
Mahkeme: İdare Mahkemesi
KONU: Davacının mevzuatta öngörülen muafiyetler kapsamında kendisine K1 yetki belgesi verilmesi istemiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali istemi.

ÖZET: Dava; davacının mevzuatta öngörülen muafiyetler kapsamında kendisine K1 yetki belgesi verilmesi istemiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılmıştır. İdare Mahkemesi'nce; davacının süresi içinde belge ücretini yatırmasına karşın, belge almak için diğer şartları taşıdığına ilişkin tüm bilgileri içeren resmi bir başvuruda (başvuru formu vs.) bulunmadığı, süresinden sonra yapılan başvurusunun reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka ve mevzuata aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı tarafından, anılan İdare Mahkemesi kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

KARAR: 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu'nun 5. maddesinin birinci fıkrasında, taşımacılık, acentelik ve taşıma işleri komisyonculuğu ile nakliyat ambarı ve kargo işletmeciliği yapılabilmesi için Bakanlıktan yetki belgesi alınmasının zorunlu olduğu, dördüncü fıkrasında, taşıma işleri işletmecilerinin sayısı, yolcu ve eşya kapasitesi, taşıtların durumu, güvenlik veya benzeri nedenlerle Bakanlığın, yetki belgelerinin verilmesinde sınırlamalar ve yeni düzenlemeler getirebileceği, 34. maddesinde; taşımacılık, acente ve taşıma işleri komisyonculuğu ile nakliyat ambarı ve kargo işletmeciliği yapmak isteyen gerçek ve tüzel kişilerde aranacak şartlar, verilecek yetki belgeleri ve taşıt belgeleri, her belge türü için gerekli olan taşıt kapasiteleri, taşıtların yaşı, nitelikleri, istiap hadleri ve terminal hizmetlerinde öngörülecek hususları düzenleyen yönetmeliklerin Bakanlıkça hazırlanarak Resmi Gazete'de yayımlanacağı hükmü yer almaktadır. Anılan Kanunun Geçici 1. maddesinde ise; bu Kanuna göre yürürlüğe konulacak yönetmeliklerin yürürlüğe girdiği tarihten önce yetki belgesi almış olanlar hariç, şehirlerarası eşya taşımacılığı konusunda taşımacılık, acentelik, taşıma işleri komisyonculuğu ile nakliyat ambarı ve kargo işletmeciliği yapan gerçek ve tüzel kişilerin başvurudaki şartlar aranmaksızın yönetmeliklerin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde yetki belgesi almak zorunda oldukları zorunluluk halinde bu sürenin Bakanlıkça altı aylık dönemlerle en fazla bir yıl uzatılabileceği, ilk defa yetki belgesi almak isteyenlerin talep ettikleri yetki belgesi ile ilgili faaliyette bulunduklarını belgelemeleri gerektiği, belge alma süresi bitiminden sonra müracaat edenlere bu Kanun ve bu Kanuna göre çıkarılacak yönetmelik hükümlerinin uygulanacağı hükmüne yer verilmiştir. 4925 sayılı Kanuna dayanılarak hazırlanan ve 25/02/2004 tarih ve 25384 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren (işlem tarihinde yürürlükte bulunan) Karayolu Taşıma Yönetmeliği'nin 11. maddesinde; K1 yetki belgesinin belirli bir zaman tarifesine göre ve/veya belirli bir zaman tarifesine uymaksızın eşya taşımacılığı yapacaklara verileceği belirtilmiş; 12, 13 ve 14. maddelerinde yetki belgesi almanın genel ve özel şartları ile yetki belgesi almak için ibrazı zorunlu belgeler düzenlenmiş; 15. maddesinde Bakanlıkça verilecek yetki belgeleri ve taşıt kartlarından bu Yönetmelik ekindeki ücret tarifesinde gösterilen ücretlerin alınacağı, ücreti alınmadan yetki belgeleri ve taşıt kartlarının verilmeyeceği, bu ücretlerin her takvim yılı başından geçerli olmak üzere o yıl için 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun mükerrer 298'inci maddesi hükmü uyarınca tespit ve ilân edilen yeniden değerleme oranında artırılarak uygulanacağı kurala bağlanmış; 29. maddesinde yetki belgesi almak isteyen gerçek ve tüzel kişilerin, Bakanlıkça verilecek örneğe uygun Başvuru Formu'nu doldurarak bu Yönetmelik'te belirtilen belgelerle birlikte Bakanlığa müracaat edecekleri, Bakanlıkça başvurunun mevzuata uygun olduğunun tespit edilmesi hâlinde, gerçek veya tüzel kişiler adına yetki belgesinin en geç 60 gün içinde düzenlenerek verileceği ifade edilmiş; Geçici 2. maddesinde Kanunun Geçici 1. maddesi ile aynı yönde düzenleme yapılmış, Geçici 3. ve 11. maddelerinde ise belirlenen tarihlerde yetki belgesi almak için başvuranlara uygulanacak indirim oranlarına yer verilmiştir. Davalı idare tarafından ise yetki belgesi almak isteyenlere verilecek süre Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği 25.02.2004 tarihinden iki yıl sonra olarak belirlenmiş, 25.02.2006 günü cumartesi gününe rastladığından başvurudaki koşullar aranmaksızın, muafiyetler kapsamında yetki belgesi talebinin son günü 27.02.2006 olarak belirlenmiştir. 19.02.2007 tarih ve 5897 sayılı, İşlemlerin Tamamlanması konulu Ulaştırma Bölge Müdürlükleri ve TOBB' a dağıtılan, Kara Ulaştırması Genel Müdürlüğü yazısında ise; Karayolu Taşıma Yönetmeliği kapsamında taşımacılık faaliyetlerinde bulunmak üzere, 27.02.2006 tarihinden önce başvuruda bulunan veya yetki belgesi ücretini ilgili banka hesabına yatırdığı halde bazı eksiklikleri nedeniyle henüz adına yetki belgesi düzenlenemeyen gerçek ve tüzel kişilerin mağdur olmamaları için önce 04.01.2007 tarihine dek eksik evrakı tamamlaması için süre verildiği, söz konusu yazı ile de bu sürenin 15.04.2007 olarak belirlendiği, bu tarihe kadar işlem dosyasındaki eksiklerin tamamlanması halinde 30.04.2007 tarihine kadar yetki belgelerinin düzenlenmesinin uygun bulunduğu görülmektedir. Dava dosyasının incelenmesinden; yurt içi eşya taşımacılığı ile iştigal eden, esnaf ve sanatkar siciline kayıtlı davacı tarafından 27.02.2006 tarihinde KUGM (Kara Ulaştırması Genel Müdürlüğü) Ankara Ulaştırma Bölge Müdürlüğü hesabına 350,00 TL belge ücretinin yatırıldığı, adına yetki belgesi düzenlenmemesi üzerine 04.08.2010 tarihinde davalı idareye K1 yetki belgesi almak için muhtelif tarihlerde Kayseri Ticaret Odası'na şifahen başvurulduğu ancak kendisine süresinde başvuruda bulunmadığının bildirildiği hususları anlatılarak adına K1 yetki belgesi düzenlenmesinin talep edildiği, davalı idare tarafından dava konusu işlem ile süresinde belge ibraz edilmediğinden muafiyet kapsamında yetki belgesi alamayacağının bildirilmesi üzerine davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Dosya evrakı incelendiğinde; 4925 sayılı Kanunun 35. maddesi ve Karayolu Taşıma Yönetmeliği'nin 81. maddesi uyarınca Ulaştırma Bakanlığı ile Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği arasında 21.09.2005 tarihinde imzalanan T.C. Ulaştırma Bakanlığı Uhdesinde Bulunan Bir Kısım İş ve İşlemlerin Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Tarafından Yürütülmesi Amacıyla Yapılan Yetki Devrine İlişkin Protokol uyarınca Karayolu Taşıma Yönetmeliği kapsamında düzenlenecek K Türü yetki belgelerinde TOBB' a bağlı Odalara da belge ve ücret teslim alma yetkisi ile Bakanlık Bölge Müdürlüklerinin bulunduğu il merkezlerindekiler dışındaki Odalara yetki belgesi düzenleme yetkisinin verildiği, anılan yetki kapsamında davacının mevzuatta ve davalı idare uygulamalarında öngörülen süre içerisinde yetki belgesi hakkında bilgi almak ve eksikliklerini tamamlamak amacıyla ücret yatırmasına ve iradesini ortaya koymasına rağmen başvurusunun değerlendirilmeyerek faaliyetine uygun yetki belgesini muafiyetler kapsamında alamadığı görülmektedir. Bu durumda her ne kadar davalı idarece, evrak kayıtlarında davacıya ait bir başvuru bulunmadığı savunulmuş ise de yukarıya aktarılan iç yazışmadan da anlaşılacağı üzere eksik evrakın tamamlanması için yetki belgesi ücretinin yatırılmasının başvuru ile eş tutulduğu bu kişilerin mağduriyetini önlemek amacıyla düzenlemeler yapıldığı, davacının da söz konusu ücreti yatırarak belge alma yönündeki iradesini ortaya koyduğu hususları birlikte değerlendirildiğinde; lehine uzatılan eksik evrak tamamlama sürecinden haberdar olmayan ve davalı idarece yetkilendirilmiş Kayseri Ticaret Odası tarafından da bilgilendirilmeyen davacının yetki belgesi alma talebinin reddi işleminde ve davacının resmi bir başvurusu bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddi yönündeki Mahkeme kararında hukuka ve hakkaniyete uyarlık bulunmamaktadır. O halde; davacının belge ücretini yatırma eylemi, belge almak için süresinde bir irade beyanı kabul edilerek başvurusunun davalı idarece değerlendirilmesi gerekmektedir. Ayrıca Danıştay Onuncu Dairesi'nce; Odaya yetki verilmesine dayanak teşkil eden ve Bakanlığın bu Kanun gereğince yürütmekle yükümlü olduğu görev ve yetkilerinin tamamını veya bir kısmını devredebileceği, devirle ilgili usul ve esasların çıkarılacak yönetmelikle belirleneceği hükmünü içeren 4925 sayılı Kanunun Yetki devri başlıklı 35. maddesinin Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına varılarak iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne itiraz yolu ile yapılan başvuru üzerine Anayasa Mahkemesi'nce Kanun maddesi Anayasa'nın 7. ve 128. maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle iptal edilmiştir. Bu nedenle dava konusu işlemin iptaline karar verilmesi gerekirken davayı reddeden İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle, İdare Mahkemesi'nin kararının BOZULMASINA, açıklanan kısım hakkında yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 18.06.2014 gün ve 6545 sayılı Kanunla eklenen Geçici 8. maddesinin 1. fıkrası ve 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 13/02/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi
Başvuru Numarası: 2015/108
Karar Tarihi: 25.11.2015
Konu: 10.2.1954 tarihli ve 6245 sayılı Harcırah Kanunu'nun 33. maddesine, 21.4.2005 tarihli ve 5335 sayılı Kanun'un 4. maddesi ile eklenen (d) fıkrasında yer alan "...ve her defasında on gün ile sınırlı olmak." ibaresinin Anayasa'nın 10. ve 18. maddelerine aykırılığının ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebidir.

ÖZET: Davacının aslı görevinin çay fabrikasında müdür yardımcılığı olduğu, bu görevin icra edilmekte olduğu ünitenin Rize iline bağlı bir köyde kurulu halde faaliyet gösterdiği, nitekim davacının ikametgâhının da buna uygun olarak Rize ilinde bulunduğu ancak davacının yer ve zamanı idare tarafından tek taraflı olarak belirlenmiş bir şekilde, ikamet/mesken adresinden ve mutad görev mahallinden başka bir bölgede “üzerine yüklenmiş olan kamu görevini yerine getirmek amacıyla” görevlendirildiği, bu görevin yerine getirilmesi esnasında davacının bedeli mukabilinde otel, misafirhane, pansiyon gibi yerlerde konaklama yapması gerektiği, ayrıca denetim/araştırma görevine konu ilçedeki hizmet sırasında ikamete müsait yer bulunamaması varsayımında, il merkezlerine gidilmek suretiyle konaklamanın il merkezinde yapılması yolundaki görev emrinde dile getirilen idarî buyruk da dikkate alındığında, davacının katlandığı maddî ve manevî yükün kamu görevinden kaynaklandığı hususunda herhangi bir duraksama bulunmamaktadır. Davacının safahatı yukarıda kısaca özetlenen bu süreçte, inceleme, denetleme ve araştırma görevini yapan personelin kimi yetkilerini hatıra getirecek şekilde düzenlenmiş olan görev emrinin kendisine tebliğ edilmesi ile daha fazla bir sorumluluk yüklendiği ancak, parasal olarak kayba uğradığı için, üstlenmiş olduğu bu görev nedeniyle alamadığı konaklama ücreti bakımından, dava konusu işleme sebep teşkil eden yasal düzenleme dolayısıyla “angarya” yasağına rağmen, “emeğinin karşılığını almadan çalıştırılması.”

İtiraz konusu kuralla, memuriyet mahalli dışında geçici görevlendirilen kamu görevlisine ödenecek konaklama giderinin on gün süreyle sınırlandırılmasının, kamu yararı gereğince idare tarafından tek taraflı olarak görevlendirilen kamu görevlisinin, asli görev yerinin dışındaki konaklama giderlerini büyük ölçüde kendisinin karşılaması sonucunu doğurduğu, bu durumun ilgilinin mağduriyetine ve karşılıksız çalıştırılmasına yol açtığı, kuralın angarya yasağına aykırı olduğu, 6245 sayılı Kanun'un 33. maddesinin (b) fıkrasında sayılı unvanlara sahip denetim personelinin geçici görevlendirilmeleri hâlinde ödenecek konaklama giderinde süre yönünden bir üst sınır öngörülmemekte iken diğer kamu personeli yönünden bir üst sınırın getirildiği, bu kişiler arasında böyle bir ayrım yapılmasının haklı bir nedene dayanmadığı ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiği belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 10. ve 18. maddelerine aykırı olması.

KARAR: Kanun'un itiraz konusu kuralı da içeren 33. maddesi şöyledir:

"Yurtiçinde verilecek gündeliklerin miktarı:

Madde 33- (Değişik: 11/12/1981 - 2562/12 md.)

a. Bu Kanun gereğince verilecek yurtiçi gündeliklerinin miktarı her yıl bütçe kanunları ile tespit olunur.

b. Devamlı ikamet ettikleri yerler dikkate alınarak kurumlarınca belirlenen görev merkezi, mıntıka merkezi ve grup merkezi dışına teftiş, denetim, inceleme veya soruşturma görevi ile gönderilen Devlet Denetleme Kurulu Üyeleri ile geçici uzmanları, Sayıştay Denetçi ve Yardımcıları, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu Başkan, Üye, Uzman Müşavir, Uzman ve Uzman Yardımcıları, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Müfettişleri, Silahlı Kuvvetler Denetleme ve Tetkik Kurulları Başkan ve Üyeleri, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu hükümlerine göre atanan İç Denetçiler, Bakanlık, Müsteşarlık ve Bağımsız Genel Müdürlük Müfettiş ve Müfettiş Yardımcıları, Aile ve Sosyal Politikalar Denetçileri ve Aile ve Sosyal Politikalar Denetçi Yardımcıları, Enerji ve Tabii Kaynaklar Denetçileri ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Denetçi Yardımcıları, Maliye Bakanlığı Vergi Müfettişleri ve Vergi Müfettiş Yardımcıları, Bankalar Yeminli Murakıp ve Murakıp Yardımcıları, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunda görevli Bankacılık Uzmanı, Hukuk Uzmanı ve Bilişim Uzmanı ile bunların yardımcıları, Yükseköğretim Denetleme Kurulu Başkanı ve üyeleri, Bakanlıklar Merkez teşkilatına dahil Kontrolör ve Stajyer Kontrolörler, Hazine Müsteşarlığı Sigorta Denetleme Uzman ve Uzman Yardımcıları ile Aktüer ve Aktüer Yardımcıları, İçişleri Bakanlığı Dernekler Denetçisi ve Dernekler Denetçi Yardımcıları, Diyanet İşleri Başkanlığı ile Toprak ve Tarım Reformu Müsteşarlığı Müfettiş ve Müfettiş Yardımcıları, Çalışma Bakanlığı İş Müfettişleri ve Yardımcıları ile İş Güvenliği Müfettişleri ve Yardımcıları, Sosyal Sigortalar Kurumu Sigorta Müfettiş ve Müfettiş Yardımcıları, Maarif Müfettişleri ve Maarif Müfettiş Yardımcıları, Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri İşletme Başkanlığı Müfettiş ve Müfettiş Yardımcıları Sosyal Güvenlik Denetmenleri ve Sosyal Güvenlik Denetmen Yardımcıları, Sağlık Denetçileri ve Sağlık Denetçi Yardımcıları ile Defterdarlık Kontrol Memurlarından;

(1) Türkiye düzeyinde teftiş, denetim ve inceleme yetkisine haiz bulunanlara birinci derece kadrolu memur için tespit olunan gündelik miktarının 1,3 katı,

(2) Bölge düzeyinde teftiş, denetim veya inceleme yetkisine haiz bulunanlara birinci derece kadrolu memur için tespit olunan gündelik miktarının 1,1 katı,

(3) İl düzeyinde teftiş, denetim veya inceleme yetkisine haiz bulunanlara birinci derece kadrolu memur için tespit olunan gündelik miktarının 0,9 katı, Gündelik olarak ödenir.

(Ek parağraf: 14/1/1988 - KHK - 311/14 md.; değişik: 31/7/2003 - 4969/1 md.) Bu şekilde gündelik ödenenlerden, yatacak yer temini için ödedikleri ücretleri belgelendirenlere, belge bedelini aşmamak üzere, gündeliklerinin tamamına kadar olan kısmı ayrıca ödenir.

(Ek parağraf: 4/4/2015-6645/80 md.) Bu fıkra kapsamında kurumlarına ait teftiş, denetim, inceleme veya soruşturma amacıyla memuriyet mahalli dışına görevlendirilenlere, bu mahaller içindeki görevlerine ilişkin kurumlarınca taşıt sağlanamaması hâlinde yol masrafı; acil ve zorunlu hâllerde taksi, diğer durumlarda ise mutat taşıt üzerinden ödenir. Ancak bu amaçla verilecek yol masrafı her gün için, müstahak oldukları gündelik tutarını aşamaz. Memuriyet mahalli dışında, takip edilmesi gereken yolun dışında bir yoldan veya kullanılması gereken taşıt aracından başka bir araçla yolculuk yapılmasının işin aciliyetine veya gereğine göre zorunlu olması hâlinde ise bu yol ve taşıt aracına ilişkin yol masrafı gerçek masraf üzerinden verilir.

c) (Değişik: 14/1/1988 - KHK - 311/14 md.) Devlet Tiyatroları ve Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlükleri ile Müdürlükleri, Cumhurbaşkanlığı ve Devlet Senfoni Orkestraları, Oda Orkestraları, Devlet Türk Halk Müziği Korosu, Devlet Klasik Türk Müziği Korosu, Devlet Çoksesli Müzik Korosu ve Devlet Halk Dansları Topluluğu tarafından düzenlenecek yurtiçi sanat faaliyetlerine münferiden ve topluca katılan sanatçılarla diğer görevlilere kanunlara göre kurumlarınca karşılanan seyahat ve ikamet giderlerine ilave olunarak, 2 nci derece kadrolu memur için tespit olunan gündelik miktarlarının 2 katı gündelik olarak verilir.

d) (Ek: 21/4/2005 - 5335/4 md.) Bu Kanun hükümlerine göre gündelik ödenenlerden ((b) fıkrasına göre gündelik ödenenler hariç) yurt içinde yatacak yer temini için ödedikleri ücretleri belgelendirenlere, belge bedelini aşmamak ve her defasında on gün ile sınırlı olmak üzere gündeliklerinin tamamına kadar olan kısmı ayrıca ödenir."

İtiraz konusu kuralla, memuriyet mahalli dışında geçici görevlendirilen kamu görevlisine ödenecek konaklama giderinin on gün süreyle sınırlandırılmasının, kamu yararı gereğince idare tarafından tek taraflı olarak görevlendirilen kamu görevlisinin, asli görev yerinin dışındaki konaklama giderlerini büyük ölçüde kendisinin karşılaması sonucunu doğurduğu, bu durumun ilgilinin mağduriyetine ve karşılıksız çalıştırılmasına yol açtığı, kuralın angarya yasağına aykırı olduğu, 6245 sayılı Kanun'un 33. maddesinin (b) fıkrasında sayılı unvanlara sahip denetim personelinin geçici görevlendirilmeleri hâlinde ödenecek konaklama giderinde süre yönünden bir üst sınır öngörülmemekte iken diğer kamu personeli yönünden bir üst sınırın getirildiği, bu kişiler arasında böyle bir ayrım yapılmasının haklı bir nedene dayanmadığı ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiği belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 10. ve 18. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 43. maddesine göre itiraz konusu kural, ilgisi nedeniyle Anayasa'nın 2. maddesi yönünden incelenmiştir.

6245 sayılı Kanun'un 33. maddesinin (d) fıkrasıyla, aynı maddenin (b) fıkrasında sayılan unvanlara sahip ve teftiş, denetim, inceleme veya soruşturma ile görevlendirilen denetim personeli hâricindeki diğer kamu görevlilerine de geçici görevlendirilmeleri sebebiyle yurt içinde yatacak yer temini için ödedikleri ücretleri belgelendirmeleri üzerine, belge bedelini aşmamak ve her defasında on gün ile sınırlı olmak üzere gündeliklerinin tamamına kadar olan kısmının (konaklama gideri) ayrıca ödenmesi hükme bağlanmış olup söz konusu fıkrada yer alan ".ve her defasında on gün ile sınırlı olmak." ibaresi itiraz konusu kuralı oluşturmaktadır.

Anayasa'nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilmiştir. Bu maddede belirtilen sosyal hukuk devleti, temel hak ve özgürlükleri en geniş ölçüde gerçekleştiren ve güvence altına alan, toplumsal gerekleri ve toplum yararını gözeten, kişi ve toplum yararı arasında denge kuran, toplumsal dayanışmayı en üst düzeyde gerçekleştiren, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak eşitliği, sosyal adaleti sağlayan, çalışma hayatının gelişmesi için önlemler alarak çalışanları koruyan, sosyal güvenlik sorunlarını çözmeyi yüklenmiş, ülkenin kalkınmasıyla birlikte ulusal gelirin sosyal katmanlar arasında adaletli biçimde sağlanmasını amaç edinmiş devlettir. Güçsüzleri güçlülere ezdirmemek ilkesi, herkesi, bu arada çalışanları, emeklilerle yaşlıları, durumlarına uygun düzenlemelerle sağlıklı, mutlu ve güven içinde yaşatmayı gerektirir.

Devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri yerine getiren kamu görevlileri, kamu hizmetinin iyi işlemesi, idarenin fonksiyonlarını rasyonel ve verimli olarak yerine getirebilmesi için kanunlarda yer alan kurallar çerçevesinde, yetkili idari makamlarca bulundukları yerden başka bir yerde geçici olarak görevlendirilebilirler. Geçici görevlendirme işlemi sonucunda görev yeri değişen kamu görevlisinin, maddi açıdan yapmak zorunda olduğu harcamalara yönelik olarak kanunlarda çeşitli hükümlere yer verilmiştir.

Genel, katma ve özel bütçeli idarelerde, bunlara bağlı sabit ve döner sermayeli kurumlarda, özel kanunlarla kurulmuş banka ve teşekküllerde harcırah ödenmesini gerektiren hizmet yapılması hâllerinde uygulanacak kuralları içeren bir gider kanunu olan 6245 sayılı Kanun'a göre harcırah (yolluk) ödemesi, kamu hizmetinin gerektirdiği durumlarda, bu hizmet için görevlendirilen kişilerin katlanacakları giderleri karşılamak üzere yapılan parasal bir idari işlemdir. Başka bir deyişle, görevlendirilen kişilere, katlandıkları zorunlu giderlerin karşılığı olarak yapılan bir ödemedir. Kanun'a göre yapılan ödemelerin tümü, harcırahtır. Görevin özelliğine, harcıraha hak kazanan kişinin durumuna göre, harcırah unsurlarından birinin veya birkaçının ödenmemesi, kimi durumlarda harcırah unsurlarının tek tek hesaplanması yönteminden ayrılınarak başka isimler altında belirli bir ödeme yapılması, ödemenin Kanun'a göre harcırah niteliğini değiştirmemektedir. Bu bağlamda itiraz konusu kural gereğince, 33. maddenin (b) fıkrasında sayılı unvanlı denetim personeli dışındaki kamu görevlilerine, geçici görevlendirildikleri yerlerdeki konaklamaları dolayısıyla yaptıkları giderleri karşılamak amacıyla kendilerine yapılan ödemeler, ücret niteliğinde olmayıp harcırahtır.

Kamu görevlileri ile kamu idareleri arasındaki hizmet ilişkileri kural işlemlerle düzenlenmektedir. Kamu görevlileri, belirli bir statüde, nesnel kurallara göre hizmet yürütmektedir. Kamu görevlilerinin geçici olarak görevlendirilmeleri de kamu yararı ve hizmet gerekleri doğrultusunda, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, tâbi oldukları kurumların özel düzenlemeleri ve ilgili diğer mevzuat hükümleri uyarınca gerçekleştirilmektedir.

Geçici görevlendirilme sebebiyle asıl görev yeri dışında konaklamak durumunda kalan kamu görevlilerinin, maddi açıdan belli bir külfetle karşı karşıya kalmaları ve bu külfetin, kamu hizmetinin yürütülmesinden kaynaklanması nedeniyle kamuca karşılanması gerektiğinden konaklama giderinin ödenmesini on gün ile sınırlayan itiraz konusu kural, sosyal hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kural, Anayasa'nın 2. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.... ve ... bu sonuca farklı gerekçeyle katılmışlardır.

Kural, Anayasa'nın 2. maddesine aykırı bulunarak iptal edildiğinden, Anayasa'nın 10. ve 18. maddeleri yönünden ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir.

10.2.1954 tarihli ve 6245 sayılı Harcırah Kanunu'nun 33. maddesine, 21.4.2005 tarihli ve 5335 sayılı Kanun'un 4. maddesi ile eklenen (d) fıkrasında yer alan ".ve her defasında on gün ile sınırlı olmak." ibaresinin Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE OYÇOKLUĞUYLA¸ 25.11.2015 tarihinde karar verildi.


BaroKart Blog'da bulunan Yüksek Mahkeme Kararları yargitay.gov.tr, danistay.gov.tr, anayasa.gov.tr resmi internet sitelerinden alınmıştır.

Nasıl TL Yüklenir?

BaroKart'ınıza TL Yükle sayfasından yükleme yapabilirsiniz.
TL yüklemek için tıklayınız.