img

 

img img
HAFTANIN YÜKSEK MAHKEME KARARLARI

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi
2016/5097 E. 2017/7453 K.
K.Tarihi 20.12.2017

Yargıtay 18. Ceza Dairesi
2017/3454 E. 2017/9346 K.
K.Tarihi 21.09.2017

Danıştay 15. Daire Başkanlığı
2016/3092 E. 2017/181 K.
K.Tarihi 12.01.2017

Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi
Başvuru Numarası:2017/129
Karar Tarihi:18.01.2018

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi
2016/5097 E. 2017/7453 K.
K. Tarihi: 20.12.2017
Mahkeme : Asliye Ticaret Mahkemesi
Konu : Bankanın özen yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemi, bankadan kaynaklı kusur sebebiyle kaybedilen bononun kaybedilmesi nedeniyle tahsil edilememesi sonucu uğranılan zararın tazmini hususu.

ÖZET: Davacı vekili, keşidecisi ... Ltd. Şti. olan 10/08/2008 tanzim 22/09/2008 vade tarihli 4.500,00 TL bedelli bononun hamili olan müvekkilinin bonoyu tahsil için davalı bankanın ... Şubesine teslim ettiğini, bononun vadesi geldiğinde müvekkiline ödeme yapılmadığı gibi bilgi de verilmediğini, davalı banka şubesi görevlilerinin müvekkilini oyalayarak bononun kendisine teslim edileceğini söyledikleri halde bononun kaybedildiğini, müvekkili tarafından Sulh Hukuk Mahkemesinin kayda alınan zayi nedeniyle bono iptali davası açıldığını, davanın kabulü ile bononun iptaline karar verildiğini, verilen kararın kesinleştiğini, bu dava nedeni ile müvekkili tarafından 385,00 TL yargılama gideri yapıldığını, zayi nedeniyle iptal kararının kesinleşmesi üzerine keşideci ... Ltd. Şti. aleyhine giriştikleri icra takibinin semeresiz kaldığını, dava konusu bono davalı tarafından kaybedilmeyip protesto sonrası müvekkiline iade edilmiş olsaydı o tarihlerde bononun icra takibine konu edilerek o tarihte ekonomik durumu elverişli olan bono keşidecisi şirketten tahsilinin mümkün olduğunu, davalı bankanın bono bedeli olan 4.500,00 TL ve diğer giderler toplam 7.038,84 TL tazminatın ihtarnamenin tebliğ tarihi olan 23/06/2009 tarihinden itibaren hesaplanacak avans faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

KARAR: Tazminat davalarında kaybedilen senet nedeni ile kaybeden bankadan tazminat isteyebilmesi için zararın ancak senet ilgilisine başvurulup, alacağın tahsil edilmemesi sonucu doğduğu durumlarda mümkün olmaktadır. Dava konusu olayda davacı bono keşidecisi limited şirket aleyhine icra takibine girişmiş ve tahsil imkanı bulamamıştır. Ancak dosyada mevcut banka cevabi yazısında bononun lehtarının dava dışı 3. kişi olduğu dolayısı ile davacının ciro yoluyla hamil olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle davacının zararının varlığının kabulü için tüm senet ilgililerinin ve özellikle ticari ilişki içinde olduğu ve kendisine ciro eden bakımından bono ile ilgili olarak yasal yollara başvurup alacağın tahsil edilmemiş olması gerekmektedir. Bu itibarla, keşideci dışındaki cirantalar, davacı ile temel ilişki içinde bulunduğu kişilerin aleyhine yasal yollara başvurup, hiç bir şekilde tahsilinin mümkün olmadığı açıklığa kavuşturulmadan, davacının tüm hukuki yolları tüketip tüketmediğinin araştırılması ve bu eksik hususların gereği yerine getirildikten sonra bir sonuca varılması gerekir.

Taraflar arasında görülen davada Asliye Ticaret Mahkemesince verilen kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacı vekili, keşidecisi ... Ltd. Şti. olan 10/08/2008 tanzim 22/09/2008 vade tarihli 4.500,00 TL bedelli bononun hamili olan müvekkilinin bonoyu tahsil için davalı bankanın ... Şubesine teslim ettiğini, bononun vadesi geldiğinde müvekkiline ödeme yapılmadığı gibi bilgi de verilmediğini, davalı banka şubesi görevlilerinin müvekkilini oyalayarak bononun kendisine teslim edileceğini söyledikleri halde bononun kaybedildiğini, müvekkili tarafından Sulh Hukuk Mahkemesinin kayda alınan zayi nedeniyle bono iptali davası açıldığını, davanın kabulü ile bononun iptaline karar verildiğini, verilen kararın kesinleştiğini, bu dava nedeni ile müvekkili tarafından 385,00 TL yargılama gideri yapıldığını, zayi nedeniyle iptal kararının kesinleşmesi üzerine keşideci ... Ltd. Şti. aleyhine giriştikleri icra takibinin semeresiz kaldığını, dava konusu bono davalı tarafından kaybedilmeyip protesto sonrası müvekkiline iade edilmiş olsaydı o tarihlerde bononun icra takibine konu edilerek o tarihte ekonomik durumu elverişli olan bono keşidecisi şirketten tahsilinin mümkün olduğunu, davalı bankanın bono bedeli olan 4.500,00 TL ve diğer giderler toplam 7.038,84 TL tazminatın ihtarnamenin tebliğ tarihi olan 23/06/2009 tarihinden itibaren hesaplanacak avans faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, davacının bono bedelini icra yoluyla tahsil edememesi ile müvekkilinin sorumluluğu arasında bir illiyet bağının olmadığını, bono kaybolmasaydı bile tahsil kabiliyetinin olmadığını, bono bedeli dışındaki 2.538,84 TL'lik diğer zararlardan müvekkili bankanın hiçbir durumda sorumluluğunun olmadığını ve müvekkili bankanın dava konusu hususun ticari iş olmaması nedeniyle avans faizinden sorumlu olamayacağını savunarak davanın reddini talep etmiştir.

Mahkemece, keşideci ... Ltd. Şti'nin üç ayrı bankada toplam 19.239,47 TL mevduatı olduğu, davacının alacağının ise sadece 4.500 TL olduğu, belirtilen mevduat hesaplarındaki paralar bono bedeli olan 4.500 TL'yi ve icra dosyasındaki tüm ferilerini kapatmaya yeterli miktarda olduğu, davacının elinde bononun olmaması ve zayi nedeniyle bono iptali davası açıp geç icra takibine girişmesi nedeniyle bono vadesinde davacının elinde olsaydı banka hesaplarından tahsil edebileceği parayı tahsil etme imkanını yitirdiği, davacının bono bedelini tahsil amacıyla birçok giderde bulunmuş olduğu, bunların miktarının toplamı olan 2.538,84 TL olduğu, davalı banka objektif özen sorumluluğu gereği davacıya karşı bu zararlardan da sorumlu olduğu, davalı banka bonoyu zayi etmeseydi davacı bu masrafları yapmayacak ve maddi ve manevi külfetlere katlanmayacağı, davanın kabulü 7.038,84 TL'nin 4.500,00 TL'lik kısmına 27/06/2009 tarihinden itibaren değişen oranlarda avans faizi uygulanmak ve kalan 2.538,84 TL'lik kısmına da 24/11/2014 dava tarihinden itibaren yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Kararı davalı vekili temyiz etmiştir.

1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde değildir.

2- Dava, davalıdan kaynaklı kusur sebebiyle kaybedilen bononun, kaybedilmesi nedeniyle tahsil edilememesi sonucu uğranılan zararın tahsili istemine ilişkin olup davanın kabulüne karar verilmiştir. Somut olaydaki gibi tazminat davalarında kaybedilen senet nedeni ile kaybeden bankadan tazminat isteyebilmesi için zararın ancak senet ilgilisine başvurulup, alacağın tahsil edilmemesi sonucu doğduğu durumlarda mümkün olmaktadır. Dava konusu olayda davacı bono keşidecisi limited şirket aleyhine icra takibine girişmiş ve tahsil imkanı bulamamıştır. Ancak dosyada mevcut 31/01/2013 tarihli davalı banka cevabi yazısında bononun lehtarının dava dışı 3. kişi olduğu dolayısı ile davacının ciro yoluyla hamil olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle davacının zararının varlığının kabulü için tüm senet ilgililerinin ve özellikle ticari ilişki içinde olduğu ve kendisine ciro eden bakımından bono ile ilgili olarak yasal yollara başvurup alacağın tahsil edilmemiş olması gerekmektedir. Bu itibarla, keşideci dışındaki cirantalar, davacı ile temel ilişki içinde bulunduğu kişilerin aleyhine yasal yollara başvurup, hiç bir şekilde tahsilinin mümkün olmadığı açıklığa kavuşturulmadan, davacının tüm hukuki yolları tüketip tüketmediğinin araştırılması ve bu eksik hususların gereği yerine getirildikten sonra bir sonuca varılması gerekirken eksik incelemeye dayalı olarak hüküm kurulması doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.

Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine; (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davalı yararına BOZULMASINA, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 20/12/2017 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.


Yargıtay 18. Ceza Dairesi
2017/3454 E. 2017/9346 K.
K. Tarihi: 21.09.2017
Mahkeme: Asliye Ceza Mahkemesi
Konu: Karşılıksız yararlanma (Kaçak Elektrik Kullanma) Cumhuriyet Savcısınca TCK md. 168/5 gereğince vergili zarar miktarı tespit ettirilerek şüpheliye bildirimde bulunmadan iddianame düzenlemeden dava açılamayacağı hususu.

ÖZET: Karşılıksız yararlanma suçu bakımından özel bir etkin pişmanlık düzenlemesi olan TCK'nın 168/5. maddesi gereğince ve kanun koyucunun amacı doğrultusunda şikayetçi kurumun uğradığı zararı, vergisi dahil suç tutanağı ile belirlenmiş veya belirlenecek olan cezasız tutarının ödenmesi halinde şüpheli hakkında kamu davası açılamayacağından, ödeme süresi ve yerinin soruşturma merciince sanığa bildirilmesi, bildirime dair belgenin denetime esas şekilde dosyaya konması gerektiğinden bahisle iddianamenin iadesine karar verilmesi.

KARAR: Karşılıksız yararlanma suçundan şüpheli ... hakkında yapılan soruşturma evresi sonunda ... Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen ... soruşturma, ... esas, ... Sayılı iddianamenin 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 174/1-c maddesine uygun bulunmadığından bahisle iadesine dair Asliye Ceza Mahkemesi'nin iddianame değerlendirme kararına yönelik itirazın reddine dair Ağır Ceza Mahkemesi'nin değişik iş kararına karşı, Adalet Bakanlığı'nın yazısı ile kanun yararına bozma ihbarında bulunulduğundan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 01.08.2017 gün ve ... Sayılı ihbarnamesiyle Dairemize gönderildiği, mezkur ihbarnamede; Asliye Ceza Mahkemesince, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanun'un 168/5. maddesi gereğince ve kanun koyucunun amacı doğrultusunda katılan kurumun uğradığı zararı, vergisi dahil suç tutanağı ile belirlenmiş veya belirlenecek olan cezasız tutarı, ayrıca karşılıksız yararlanma suçuna konu kaçak elektiriğin yalnızca kaçak kullanım tespit tutanağında belirtilen tutarda olduğunun kabul edilemeyeceği, bu hususun tespiti için ayrıca keşif yapılması ve uzman bilirkişiden rapor aldırarak, sanığın bilirkişi tarafından bildirilen zararı ödemesi halinde hakkında kamu davası açılamayacağından, ödeme süresi ve yerinin soruşturma merciince sanığa bildirilmesi, bildirime dair belgenin denetime esas şekilde dosyaya konması gerektiğinden bahisle iddianamenin iadesine karar verilmiş ise de, karşılıksız yararlanma suçunu işleyen fail hakkında, kamunun veya özel hukuk tüzel kişisinin uğradığı zararı soruşturma tamamlamadan önce gidermesi halinde kamu davası açılmayacağı şeklinde bir düzenleme getirildiği, ancak Cumhuriyet savcılığınca bu hususun faile hatırlatılması ve zararın giderilmesi için süre tanınması gerektiğine dair bir düzenleme bulunmadığı, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 174/1-c bendinde iddianamenin iadesi sebebi olarak ön ödemeye veya uzlaşmaya tabi suçlarda, ödeme veya uzlaşma usulü uygulanmaksızın düzenlenen iddianamenin iadesine karar verileceğinin hüküm altına alındığı, bu durumun Cumhuriyet savcısına bir yükümlülük getirdiğinde şüphe bulunmadığı, ancak etkin pişmanlık hükümlerinin soruşturma aşamasında uygulanması bakımından Cumhuriyet savcısının şüpheliye bu hususu hatırlatmasının gerekmediği, zira 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 4. maddesinde yer alan “ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz.” hükmü nazara alındığında, Cumhuriyet savcısının yapacağı araştırmanın sadece zararın giderilip giderilmediği yönünde olacağı, nitekim dosya kapsamına göre müşteki kurumun 02/02/2017 havale tarihli şikayet dilekçesinde şüpheli tarafından kaçak kullanım bedelinin ödenmediğinin bildirildiği, ayrıca Cumhuriyet Savcılığı tarafından alınan bilirkişi raporunun mahkemeyi bağlamayacağı gibi zarar tespitinin yargılama sırasında ihtiyaç duyulduğunda hakim tarafından yapılacak keşif sonucunda tespit edilmesi gerektiği anlaşıldığından, iddianamenin iadesi kararına yönelik itirazın kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden anılan kararın bozulması gerektiğinin ihbar olunduğu anlaşılmıştır.

“Yeni Türk Ceza Adalet Sistemi”nde benimsenen, “Kişilerin Lekelenmeme Hakkı” ile “Eksiksiz soruşturma ve Tek Celsede Duruşma” prensipleri uyarınca, soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcılarının mâkul sürede bütün delilleri toplamaları, sadece mahkûmiyetle sonuçlanacağını değerlendirdikleri hususları davaya konu yapmaları, beraatle sonuçlanacağını değerlendirdikleri eylemleri davaya konu yapmamaları, yâni bir nev'i filtre görevi yapmaları gerekir. Bu prensiplerin hayata geçirilebilmesi için mevzuatımızda ilk defa, 5271 Sayılı CMK.'nun 160 / 2. maddesi hükmü ile; soruşturma evresinde Cumhuriyet savcılarına şüphelinin lehine olan delilleri (de) toplama ve şüphelinin haklarını koruma yükümlülüğü getirilmiş, ayrıca; 170 ve 174. madde hükümleri ile de, iddianamenin iadesi kurumuna yer verilmiştir. Soruşturma evresi uzun sürebilir. Ancak, kovuşturma evresinin yeni bir delil toplanmasına gerek kalmadan ve bir iki celsede bitirilmesi hedeflenmiştir.

Nihayet, 5271 Sayılı CMK'nın 174. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi hükmüne göre de "Suçun sübutuna etki edeceği muhakkak olan bir delil toplanmadan" hazırlanan iddianamenin iade edilmesi gerekir. Karşılıksız yararlanma suçu bakımından özel bir etkin pişmanlık düzenlemesi olan TCK'nın 168/5. maddesi gereğince ve kanun koyucunun amacı doğrultusunda şikayetçi kurumun uğradığı zararı, vergisi dahil suç tutanağı ile belirlenmiş veya belirlenecek olan cezasız tutarının ödenmesi halinde şüpheli hakkında kamu davası açılamaz. Maddede “ ... bahsedilen zarar, vergili ve cezasız miktardır ... Bu durumda Cumhuriyet savcısı sulh ceza hakiminden keşif yapılıp rapor alınması için talepte bulunmalı ve alınacak rapor sonucunda sanığa ödeme bildiriminde bulunmalıdır...... Savcısı – Hırsızlık, Karşılıksız Yararlanma ve Yağma Suçları/2017, sayfa: 412). Yargıtay'ımızın istikrar bulmuş içtihatları da bu yönde olup, gecikme faizi ve benzeri zararlar 168. madde kapsamında değerlendirilemez. (Y. 17. CD'nin 16.06.2017, 2015/18830 E. ve 2016/9113 K. sayılı kararında olduğu gibi.)

Somut olayda şikayetçi kurumun şüpheliden talep ettiği miktar, gecikme faizi ile birlikte 21.801,14 Türk lirasıdır. Maddeye göre, ödenmesi halinde şüpheli hakkında takipsizlik kararı verilmesi sonucunu doğuracak olan vergili zarar miktarı tespit edilip, sanığın bu miktarı şikayetçi kuruma ödemesi halinde hakkında dava açılmayacağına dair bir bildirimde bulunulmamıştır. Bu sebeple iddianamenin iadesi ve bu karara yönelik itirazın reddi kararları usul ve yasaya uygundur. Açıklanan nedenlerle; Ağır Ceza Mahkemesi'nin değişik iş kararına yönelik kanun yararına bozma isteminin REDDİNE,21/09/2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


Danıştay 15. Daire Başkanlığı
2016/3092 E. 2017/181 K.
K. Tarihi: 12.01.2017
Mahkeme: İdare Mahkemesi
KONU: Davacının yasal sınırın üzerinde alkollü olarak araç kullandığından bahisle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 48/5. maddesi uyarınca sürücü belgesinin 6 ay süreyle geri alınmasına ve davacıya idari para cezası verilmesine ilişkin işlemlerin iptali istemi.

ÖZET: 2918 sayılı Kanunun 48. maddesinde, hususi otomobil kullanan araç sürücülerinin 0,50 promilin, hususi otomobil dışındaki araçların sürücülerinin ise 0,21 promil ve üzerinde alkollü olarak araç kullanamayacakları kurala bağlanmıştır. Davacının hususi otomobil olmayan ve 0,21 promil ve üzerinde alkol oranıyla kullanılamayacak araçlardan olan aracı 0,29 promil alkollü olarak kullandığı tespit edildiğinden, davacı hakkında tesis edilen işlemlerde hukuka aykırılık bulunmadığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken, İdare Mahkemesi'nce dava konusu işlemin iptal edilmesi.

KARAR: ... İdare Mahkemesi'nin kararının hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir. Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi'nce Üye ...'ın "dava konusu uyuşmazlığın görüm ve çözümünde adli yargının görevli olduğu" görüşüne karşılık, uyuşmazlığın görüm ve çözüm yerinin idari yargı olduğuna oyçokluğu ile karar verilerek ve dosyanın tekemmül ettiği görüldüğünden yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin işin esasına geçilerek gereği görüşüldü:

Dava, davacının yasal sınırın üzerinde alkollü olarak araç kullandığından bahisle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 48/5. maddesi uyarınca sürücü belgesinin 6 ay süreyle geri alınmasına ve davacıya idari para cezası verilmesine ilişkin 26.03.2015 tarih ve ... sayılı işlemlerin iptali istemiyle açılmıştır. ... İdare Mahkemesi'nce; davacının sevk ve idaresinde bulunan aracın hususi kullanım amaçlı olduğu, hususi otomobiller için yasal alkol oranı alt sınırının 0,50 promil olduğu, trafik ekiplerince yapılan denetimde davacının yasal sınırın altında 0,29 promil alkollü olduğu tespit edildiğinden, dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle işlemin iptaline karar verilmiştir. Davalı idare tarafından, hukuka aykırı olduğu ileri sürülen anılan İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun "Tanımlar" başlıklı 3. maddesinde; otomobilin, yapısı itibarıyla, sürücüsü dahil en fazla dokuz oturma yeri olan ve insan taşımak için imal edilmiş bulunan motorlu taşıt olduğu belirtilirken, kamyonetin, azami yüklü ağırlığı 3.500 kilogramı geçmeyen ve yük taşımak için imal edilmiş motorlu taşıt olduğu ifade edilmiş, 48. maddesinde 6487 sayılı Kanunla yapılan ve 11.06.2013 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren değişiklikle; uyuşturucu veya keyif verici maddeleri almış olanlar ile alkollü olan sürücülerin kara yolunda araç sürmelerinin yasak olduğu, uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin kullanılıp kullanılmadığı ya da alkolün kandaki miktarını tespit amacıyla kollukça teknik cihazlar kullanılacağı, yapılan tespit sonucunda, 0.50 promilin üzerinde alkollü olarak araç kullandığı tespit edilen sürücüler hakkında, fiili bir suç oluştursa bile sürücü belgesinin altı ay süreyle geri alınacağı, bu kişilerin son ihlalin gerçekleştiği tarihten itibaren geriye doğru beş yıl içinde ikinci defa alkollü iken araç kullanmaları halinde ise sürücü belgelerinin iki yıl süreyle, üç veya üçten fazlasında ise beşer yıl süreyle geri alınacağı, hususi otomobil dışındaki araçları alkollü olarak kullanan sürücüler bakımından promil alt sınırı 0.21 olarak uygulanacağı hükme bağlanmıştır.

19.02.2014 tarihli 28918 sayılı Resmi Gazete yayımlanarak yürürlüğe giren Karayolları Trafik Yönetmeliği'nin 97. maddesinde; Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri almış olan sürücüler ile kanlarındaki alkol miktarı 0.50 promilin üzerinde olan hususi otomobil sürücülerinin ve kanlarındaki alkol miktarı 0.20 promilin üstünde olan diğer araç sürücülerinin karayolunda araç sürmeleri yasaktır. Trafik görevlilerince sürücüler her zaman alkol kontrolüne tabi tutulabilirler. Uyuşturucu veya uyarıcı madde kontrolü ise durumundan şüphe edilen sürücüler üzerinde yapılır. Trafik görevlilerince sürücülerin alkol oranlarının tespitinde aşağıdaki usul ve esaslar uygulanır: a) Sürücülerin alkol oranlarının tespitinde; tarih, saat ve ölçüm sonucu ile cihaza ait seri numarasını gösterir çıktı verebilen ve kalibrasyon ayarı yapılmış teknik cihazlar kullanılır. (...) ç) Yasal sınırların üzerinde alkollü olarak araç kullandığı tespit edilen sürücüler ile teknik cihaz kullanılmasını kabul etmeyen ve bu nedenle hakkında işlem yapılan sürücüler araç kullanmaktan men edilir. (...) f) Teknik cihazla yapılan ölçüm sonucuna itiraz edilmesi durumunda tekrar ölçüm yapılmaz, yapılan işlemlere itiraz 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 27 nci maddesi kapsamında ilgili mahkemelere yapılır." kuralı yer almaktadır.

Dava dosyasının incelenmesinden; görevli polis memurlarınca 26.03.2015 tarihinde yapılan trafik denetiminde, kamyonet-panelvan cinsi araç kullanan davacıya yapılan alkol kontrolünde, davacının saat 00:06'da alkolmetre ile yapılan ölçümde 0,29 promil alkollü olduğunun tespit edildiği, bu tespit üzerine hususi otomobil dışındaki araçlar bakımından yasal sınır olan 0,21 promilin üzerinde alkollü olarak araç kullandığından bahisle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 48/5. maddesi uyarınca sürücü belgesinin altı ay süreyle geri alınmasına ve 800,00 TL idari para cezası verilmesine ilişkin işlemlerin tesis edildiği, bakılmakta olan davanın bu işlemlerin iptali istemiyle açıldığı anlaşılmaktadır.

2918 sayılı Kanunun 48. maddesinde, hususi otomobil kullanan araç sürücülerinin 0,50 promilin, hususi otomobil dışındaki araçların sürücülerinin ise 0,21 promil ve üzerinde alkollü olarak araç kullanamayacakları kurala bağlanmıştır. Anılan maddede getirilen ayrım kullanılan aracın hususi otomobil olup olmamasına bağlı olarak getirilmiş olup, kullanım amacı hususi olmayan otomobil sürücüleri ile kullanım amacı hususi olup olmamasına bakılmaksızın otomobil dışındaki diğer araçların (kamyon, kamyonet ... ) sürücüleri bakımından 0,21 promil sınırının uygulanması gerekmektedir. Olayda, davacının kullandığı 33 ... 96 plakalı araca ait araç özet bilgileri formu incelendiğinde; aracın kamyonet-panelvan cinsi araç olduğu görülmektedir. Bu durumda; davacının hususi otomobil olmayan ve 0,21 promil ve üzerinde alkol oranıyla kullanılamayacak araçlardan olan aracı 0,29 promil alkollü olarak kullandığı tespit edildiğinden, davacı hakkında tesis edilen işlemlerde hukuka aykırılık bulunmadığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken, dava konusu işlemleri iptal eden İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulü ile ... İdare Mahkemesi'nin 12/01/2016 tarih ve ... sayılı kararının BOZULMASINA, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 18.06.2014 gün ve 6545 sayılı Kanunla eklenen Geçici 8. maddesinin 1. fıkrası ve 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12/01/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi
Başvuru Numarası:2017/129
Karar Tarihi: 18.01.2018
Konu: 5307 sayılı Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG) Piyasası Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 23.1.2008 tarihli ve 5728 sayılı Kanun’un 569. maddesiyle değiştirilen 16. maddesinin Anayasa’ya aykırılığı ileri sürülerek iptallerine ve yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesi talebidir.

ÖZET: LPG otogaz bayilik lisansı olan davacı şirkete, otogaz istasyonunda sorumlu müdür bulundurulmadığı, asli faaliyetlerinde LPG yetkili personel belgesi olmayan personel çalıştırıldığı ve LPG otogaz istasyonunda üçüncü kişilere verilecek bedeni ve maddi zararları tazmin etmek için gerekli mali sorumluluklara ilişkin zorunlu sigortanın yaptırılmadığından bahisle 739.664,00-TL İdari para cezası verilmesine ilişkin 11/08/2011 günlü ve ... sayılı Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu kararının iptali istemiyle Enerji Piyasası Düzenleme Kurumuna karşı açılan davada; Danıştay Onüçüncü Dairesince verilen dava konusu işlemin kısmen iptaline, kısmen davanın reddine ilişkin 13/02/2014 günlü, ... sayılı kararının, taraflarca temyiz edilmesi üzerine, 5307 sayılı Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG) Piyasası Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanununda Değişiktik Yapılmasına Dair Kanunun “İdari Para Cezaları” başlıklı 16. maddesinin ikinci fıkrasının (aJ-4, (b)-4 ve (c) bentlerinin Anayasa’nın 2. ve 38. maddelerine aykırı olduğu kanısına ulaşılması nedeniyle, anılan kuralların iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulması.

KARAR: Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nca 2.3.2005 tarihli ve 5307 sayılı Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG) Piyasası Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 23.1.2008 tarihli ve 5728 sayılı Kanun’un 569. maddesiyle değiştirilen 16. maddesinin ikinci fıkrasının; (a) bendinin (4) numaralı alt bendinin, (b) bendinin (4) numaralı alt bendinin, (c) bendinin, Anayasa’nın 2. ve 38. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine ve yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesi talebidir.

LPG bayii olarak faaliyette bulunan davacı şirketin otogaz istasyonunda sorumlu müdür bulundurmadığı, asli faaliyetlerinde LPG yetkili personel belgesi olmayan personel çalıştırdığı ve mali sorumluluklara ilişkin zorunlu sigorta yaptırmadığı gerekçesiyle 739.664.00 TL idari para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin işlemin iptali talebiyle açılan davada itiraz konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptalleri ve yürürlüklerinin durdurulması için başvurmuştur.

Anayasa’nın 152. ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddelerine göre, bir davaya bakmakta olan mahkemenin o dava sebebiyle uygulanacak bir kanunun veya kanun hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasa’ya aykırı görmesi hâlinde veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varması durumunda mahkeme bu hükmün iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkilidir. Ancak bu kurallar uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış ve mahkemenin görevine giren bir davanın bulunması, iptali istenen kuralın da o davada uygulanacak olması gerekir.

İtiraz konusu kuralda Kanun’un “12 ve 13 üncü madde hükümlerinin ihlali” hâlinde sorumlulara beş yüz bin Türk lirası idari para cezası verilmesi öngörülmüştür.

Kanun’un 12. maddesinde; LPG piyasasının işleyişine ilişkin bilgilerin derlenmesi, lisans sahiplerinin düzenleyecekleri belge ve tutanakların kayıt düzeni ile Kurum tarafından yapılacak denetime ilişkin usul ve esaslar düzenlenmiştir. Kanun’un 13. maddesinde ise lisans kapsamında yürütülen faaliyetler için sigorta yaptırılmasının zorunlu olduğu, Bakanlar Kurulu kararıyla sigorta kapsamından muaf tutulacak faaliyetlerin belirlenebileceği, sigorta kapsamına alınacak varlık çeşitlerinin belirlenmesi ile bunların tabi olacağı sigorta kolları ve muafiyet tanınan hususların da yönetmelikle düzenleneceği hüküm altına alınmıştır.

Başvuran Mahkemede görülmekte olan dava, LPG bayii olarak faaliyette bulunan davacı şirketin otogaz istasyonunda sorumlu müdür bulundurmadığı, asli faaliyetlerinde LPG yetkili personel belgesi olmayan personel çalıştırdığı ve mali sorumluluklara ilişkin zorunlu sigorta yaptırmadığı gerekçesiyle 739.664.00 TL idari para cezası ile cezalandırılmasına ilişkindir. Somut olayda LPG piyasasının işleyişine ilişkin bilgilerin derlenmesi, lisans sahiplerinin düzenleyecekleri belge ve tutanakların kayıt düzeni ile Kurum tarafından yapılacak denetime ilişkin usul ve esasları düzenleyen Kanun’un 12. maddesiyle ilgili bir uyuşmazlık bulunmadığından itiraz konusu kuralda yer alan “12…” ibaresinin bakılmakta olan davada uygulanma olanağı bulunmamaktadır.

İtiraz konusu kuralın kalan bölümü ise Kanun’un 12. ve 13. maddeleri yönünden geçerli ortak kural niteliği taşımaktadır. Bu nedenle kuralın kalan bölümüne ilişkin esas incelemenin bakılmakta olan davanın konusu gözetilerek “…ve 13 üncü...” ibaresi ile sınırlı olarak yapılması gerekir.

Açıklanan nedenlerle 2.3.2005 tarihli ve 5307 sayılı Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG) Piyasası Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 23.1.2008 tarihli ve 5728 sayılı Kanun’un 569. maddesiyle değiştirilen 16. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendinin;
(4) numaralı alt bendinde yer alan “12…” ibaresinin itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanma olanağı bulunmadığından bu ibareye ilişkin başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle REDDİNE,
(4) numaralı alt bendinin kalan bölümünün esasının incelenmesine, esasa ilişkin incelemenin aynı bentte yer alan “….ve 13 üncü…” ibaresi ile sınırlı olarak yapılmasına,
Yürürlüğü durdurma talebinin esas inceleme aşamasında karara bağlanmasına OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.

İtiraz konusu kuralda son fıkrası hariç Kanun’un 4. madde hükümlerinin ihlali hâlinde sorumlulara iki yüz elli bin Türk lirası idari para cezası verilmesi öngörülmüştür. Kanun’un 4. maddesinde lisans sahiplerinin hak ve yükümlülükleri düzenlenmiştir. Maddenin bakılmakta olan davayla ilgili olan kısmı, dördüncü fıkrasının (ç) bendinde düzenlenen “Zorunlu sigorta yükümlülüğü kapsamında bulunan tesis ve/veya faaliyetlere zorunlu sigorta ile birlikte malî mesuliyet sigortası yaptırmak”, (h) bendinde düzenlenen “Dolum tesislerinde ve otogaz istasyonlarında sorumlu müdür bulundurmak” ve (ı) bendinde düzenlenen “Aslî faaliyetlerinde eğitim ve sertifika almış personel çalıştırmak” şeklindeki kurallardır. Bu nedenle itiraz konusu kuralın bakılmakta olan davanın konusu gözetilerek Kanun’un 4. maddesinin dördüncü fıkrasının (ç), (h) ve (ı) bentleri yönünden sınırlı olarak incelenmesi gerekir.

Açıklanan nedenlerle 2.3.2005 tarihli ve 5307 sayılı Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG) Piyasası Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 23.1.2008 tarihli ve 5728 sayılı Kanun’un 569. maddesiyle değiştirilen 16. maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendinin (4) numaralı alt bendinin esasının incelenmesine, esasa ilişkin incelemenin 5307 sayılı Kanun’un 4. maddesinin dördüncü fıkrasının (ç), (h) ve (ı) bentleri ile sınırlı olarak yapılmasına,yürürlüğü durdurma talebinin esas inceleme aşamasında karara bağlanmasına OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.

İtiraz konusu kuralda, Kanun’un 9., 14. ve 15. madde hükümlerinin ihlali hâlinde sorumlulara elli bin Türk lirası idari para cezası verilmesi öngörülmüştür. Kanun’un 9. maddesinde, dökme LPG kullanıcılarının yükümlülükleri düzenlenmiştir. Başvuran Mahkemede görülmekte olan davada dökme LPG kullanıcılarının yükümlülüklerini düzenleyen Kanun’un 9. maddesiyle ilgili bir uyuşmazlık bulunmadığından itiraz konusu kuralda yer alan “9, …” ibaresinin bakılmakta olan davada uygulanma olanağı bulunmamaktadır. Söz konusu ibare yönünden başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddi gerekir.

Kuralın kalan bölümü ise Kanun’un 9., 14. ve 15. maddeleri yönünden geçerli ortak kural niteliği taşımaktadır. Bu nedenle kuralın kalan bölümüne ilişkin esas incelemenin bakılmakta olan davanın konusu gözetilerek kuralda yer alan “… 14 ve 15 inci...” ibaresi ile sınırlı olarak yapılması gerekir.

Anayasa’nın “Anayasaya aykırılığın diğer mahkemelerde ileri sürülmesi” başlığını taşıyan 152. maddesinin son fıkrasında, Anayasa Mahkemesinin işin esasına girerek verdiği ret kararının Resmî Gazete’de yayımlanmasından sonra on yıl geçmedikçe aynı kanun hükmünün Anayasa’ya aykırılığı iddiasıyla tekrar başvuruda bulunulamayacağı belirtilmiş, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Başvuruya engel durumlar”kenar başlığını taşıyan 41. maddesinin (1) numaralı fıkrasında da Mahkemenin işin esasına girerek verdiği ret kararının Resmî Gazete’de yayımlanmasından itibaren on yıl geçmedikçe aynı kanun hükmünün Anayasa’ya aykırılığı iddiasıyla itiraz başvurusu yapılamayacağı hükmüne yer verilmiştir.

Kuralın “… 14 ve 15 inci...” ibaresine yönelik olarak daha önce yapılan başka bir itiraz başvurusu, Anayasa Mahkemesinin 12.10.2016 tarihli ve E.2015/73, K.2016/161 sayılı kararıyla esastan reddedilmiş ve karar 3.11.2016 tarihli ve 29877 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.

Anayasa Mahkemesince işin esasına girilerek reddedilen itiraz başvurusuna konu kural hakkında yeni bir başvurunun yapılabilmesi için önceki kararın Resmî Gazete’de yayımlandığı 3.11.2016 tarihinden başlayarak geçmesi gereken on yıllık süre henüz dolmamıştır. Bu itibarla kuralda yer alan “…14 ve 15 inci…” ibaresine yönelik itiraz başvurusunun Anayasa’nın 152. ve 6216 sayılı Kanun’un 41. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereğince reddi gerekir.

Açıklanan nedenlerle 2.3.2005 tarihli ve 5307 sayılı Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG) Piyasası Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 23.1.2008 tarihli ve 5728 sayılı Kanun’un 569. maddesiyle değiştirilen 16. maddesinin ikinci fıkrasının;

(c) bendinde yer alan “9, …” ibaresinin itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanma olanağı bulunmadığından bu ibareye ilişkin başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle REDDİNE,

(c) bendinin kalan bölümünün esasının incelenmesine, esasa ilişkin incelemenin bentte yer alan “…14 ve 15 inci…” ibaresi ile sınırlı olarak yapılmasına, bu ibareye ilişkin itiraz başvurusunun Anayasa’nın 152. maddesinin dördüncü fıkrası ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 41. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereğince REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.

Başvuru kararı ve ekleri, Raportör ... tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu ve ilgili görülen kanun hükümleri, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

Başvuru kararında özetle; Kanun’da LPG piyasasında faaliyet gösteren lisans sahipleri için sigorta yaptırma, mesul müdür bulundurma ve eğitim almış personel çalıştırma yükümlülüklerinin birden fazla maddede mükerrer şekilde düzenlenerek aynı yükümlülükler için farklı miktarlarda idari para cezaları öngörüldüğü, bu cezalar arasındaki farklılıkların belirli bir açıklık ve kesinlikte ortaya konulmadığı belirtilerek kuralların Anayasa’nın 2. ve 38. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Kanun’un 16. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendinin (4) numaralı alt bendinde, Kanun’un 12. ve 13. maddelerinin ihlal edilmesi durumunda sorumlulara beş yüz bin Türk lirası idari para cezası verilmesi öngörülmüş; (b) bendinin (4) numaralı alt bendinde ise son fıkrası hariç olmak üzere Kanun’un 4. madde hükümlerinin ihlal edilmesi durumunda sorumlulara iki yüz elli bin Türk lirası idari para cezası verilmesi hüküm altına alınmıştır.

Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel ilkelerinden biri “belirlilik”tir. Bu ilkeye göre, yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olması; ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi de gereklidir. Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılı olup birey hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını, bunların hangi müdahale yetkisini doğurduğunu bilmelidir. Birey ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri öngörebilir ve davranışlarını belirler. Hukuk güvenliği, normların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.

Anayasa’nın 38. maddesinin ilk fıkrasında “Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz…” denilerek “suçun kanuniliği”, üçüncü fıkrasında da “Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.” denilerek “cezanın kanuniliği” ilkesi getirilmiştir. Anayasa’da öngörülen suçta ve cezada kanunilik ilkesi, ceza hukukunun da temel ilkelerinden birini oluşturmaktadır. Anayasa Mahkemesinin yerleşik kararlarında ifade edildiği üzere Anayasa’nın 38. maddesinde yer alan “suçta ve cezada kanunilik” ilkesi uyarınca hangi eylemlerin yasaklandığı ve bu yasak eylemlere verilecek cezaların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kanunda gösterilmesi; kuralın açık, anlaşılır ve sınırlarının belli olması gerekmektedir. Anayasa’nın 38. maddesinde idari ve adli cezalar arasında bir ayrım yapılmadığından idari para cezaları da bu maddede öngörülen ilkelere tabidir.

5307 sayılı Kanun’da, sıvılaştırılmış petrol gazlarının yurt içi ve yurt dışından temini, dağıtımı, taşınması, depolanması ve ticareti ile bu faaliyetlere ilişkin gerçek ve tüzel kişilerin hak ve yükümlülükleri düzenlenmiştir.

Kanun’un 4. maddesinin dördüncü fıkrasının (ç) bendinde, lisans sahiplerinin “zorunlu sigorta yükümlülüğü kapsamında bulunan tesis ve/veya faaliyetlere zorunlu sigorta ile birlikte malî mesuliyet sigortası yaptırmak”la yükümlü oldukları belirtilmiştir. Kanun’un 13. maddesinde de “Lisans kapsamında yürütülen faaliyetler için sigorta yaptırılması zorunludur. Bakanlar Kurulu kararıyla sigorta kapsamından muaf tutulacak faaliyetler belirlenebilir. Sigorta kapsamına alınacak varlık çeşitlerinin belirlenmesi ile bunların tâbi olacağı sigorta kolları ve muafiyet tanınan hususlar, yönetmelikle düzenlenir.” hükmüne yer verilerek lisans kapsamında yürütülen faaliyetler için sigorta yaptırılmasının zorunlu olduğu ifade edilmiştir.

Kanun’un 16. maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendinin itiraz konusu (4) numaralı alt bendinde son fıkrası hariç olmak üzere Kanun’un 4. madde hükümlerinin ihlal edilmesi durumunda sorumluların iki yüz elli bin Türk lirası idari para cezası ile cezalandırılması öngörülmüştür. Aynı fıkranın (a) bendinin itiraz konusu kuralın da yer aldığı (4) numaralı alt bendinde ise Kanun’un 13. maddesinin ihlal edilmesi durumunda sorumluların beş yüz bin Türk lirası idari para cezası ile cezalandırılacağı hüküm altına alınmıştır. Buna göre Kanun’un 4. maddesinin dördüncü fıkrasının (ç) bendi uyarınca zorunlu sigorta yükümlülüğü kapsamında bulunan tesis ve/veya faaliyetlere zorunlu sigorta ile birlikte mali mesuliyet sigortası yaptırmayanlar iki yüz elli bin Türk lirası; Kanun’un 13. maddesi uyarınca lisans kapsamında yürütülen faaliyetler için sigorta yaptırmayanlar beş yüz bin Türk lirası idari para cezası ile cezalandırılacaktır.

Kanun’un 4. maddesinin dördüncü fıkrasının (h) bendinde, bu Kanun’a göre faaliyette bulunanların “Dolum tesislerinde ve otogaz istasyonlarında sorumlu müdür bulundurmak”la yükümlü olduğu belirtilmiştir. Kanun’un 14. maddesinde de “LPG dolum tesislerinde ve otogaz istasyonlarında sorumlu müdür bulundurulması zorunludur. LPG dolum tesislerinde ve otogaz istasyonlarında bulundurulacak sorumlu müdürün yetki, sorumluluk ve nitelikleri Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.” hükmüne yer verilerek LPG dolum tesislerinde ve otogaz istasyonlarında sorumlu müdür bulundurulmasının zorunlu olduğu ifade edilmiştir.

Kanun’un 16. maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendinin itiraz konusu (4) numaralı alt bendinde son fıkrası hariç olmak üzere Kanun’un 4. madde hükümlerinin ihlal edilmesi durumunda sorumluların iki yüz elli bin Türk lirası idari para cezası ile cezalandırılması öngörülmüştür. Aynı fıkranın (c) bendinde ise Kanun’un 14. maddesinin ihlal edilmesi durumunda sorumluların elli bin Türk lirası idari para cezası ile cezalandırılacağı hüküm altına alınmıştır. Buna göre Kanun’un 4. maddesinin dördüncü fıkrasının (h) bendi uyarınca dolum tesislerinde ve otogaz istasyonlarında sorumlu müdür bulundurmayanlar iki yüz elli bin Türk lirası; Kanun’un 14. maddesi uyarınca LPG dolum tesislerinde ve otogaz istasyonlarında sorumlu müdür bulundurmayan lisans sahipleri elli bin Türk lirası idari para cezası ile cezalandırılacaktır.

Kanun’un 4. maddesinin dördüncü fıkrasının (ı) bendinde bu Kanun’a göre faaliyette bulunanların “Aslî faaliyetlerinde eğitim ve sertifika almış personel çalıştırmak”la yükümlü olduğu belirtilmiştir. Kanun’un 15. maddesinde de “LPG piyasasında görev yapacak sorumlu müdürler, tanker şoförleri, dolum personeli, tüp dolum personeli, tüp dağıtım araçlarının şoförleri ve tüp dağıtım personeli, tanker dolum personeli, test ve muayene elemanları ve otogaz LPG dolum personeli, pompacılar ile tesisat, projelendirme ve imalatında görev alan diğer personel, TMMOB (Türk Mühendis ve Mimarlar Odaları Birliği)’a bağlı ilgili meslek odası tarafından eğitime tâbi tutulurlar. Eğitime ilişkin esas ve usûllerin yer alacağı yönetmelik TMMOB (Türk Mühendis ve Mimarlar Odaları Birliği) ve ilgili kurum tarafından müştereken hazırlanır.” hükmüne yer verilerek personelin eğitime tabi tutulacağı ifade edilmiştir.

Kanun’un 16. maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendinin itiraz konusu (4) numaralı alt bendinde son fıkrası hariç olmak üzere Kanun’un 4. madde hükümlerinin ihlal edilmesi durumunda sorumluların iki yüz elli bin Türk lirası idari para cezası ile cezalandırılması öngörülmüştür. Aynı fıkranın (c) bendinde ise Kanun’un 15. maddesinin ihlal edilmesi durumunda sorumluların elli bin Türk lirası idari para cezası ile cezalandırılacağı hüküm altına alınmıştır. Buna göre Kanun’un 4. maddesinin dördüncü fıkrasının (ı) bendi uyarınca asli faaliyetlerinde eğitim ve sertifika almış personel çalıştırmayanlar iki yüz elli bin Türk lirası; Kanun’un 15. maddesi uyarınca LPG piyasasında görev yapacak sorumlu müdürler, tanker şoförleri, dolum personeli, tüp dolum personeli, tüp dağıtım araçlarının şoförleri ve tüp dağıtım personeli, tanker dolum personeli, test ve muayene elemanları ve otogaz LPG dolum personeli, pompacılar ile tesisat, projelendirme ve imalatında görev alan diğer personelin Türk Mühendis ve Mimarlar Odaları Birliğine (TMMOB) bağlı ilgili meslek odası tarafından gerekli eğitim almadan çalıştırılması durumunda lisans sahipleri elli bin Türk lirası idari para cezası ile cezalandırılacaktır

Yukarıda anılan hükümler birlikte değerlendirildiğinde LPG piyasasında faaliyette bulunan lisans sahiplerinin uymak zorunda olduğu yukarıda sayılan yükümlülüklerin Kanun’un birden fazla maddesinde mükerrer şekilde düzenlendiği ve her maddenin ihlaline yönelik farklı miktarlarda para cezaları öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Nitekim lisans sahiplerinin zorunlu sigorta yükümlülüğü Kanun’un 4. maddesinin dördüncü fıkrasının (ç) bendi ile Kanun’un 13. maddesinde mükerrer şekilde düzenlenmiş, bu maddelerin ihlali durumunda ise yükümlülükleri yerine getirmeyenler için farklı miktarlarda idari para cezası öngörülmüştür. Bu durum Kanun’un 4. maddesinin dördüncü fıkrasının (h) bendi ile 14. maddesinde düzenlenen dolum tesislerinde ve otogaz istasyonlarında sorumlu müdür bulundurma yükümlülüğü ile Kanun’un 4. maddesinin dördüncü fıkrasının (ı) bendi ile 15. maddesinde düzenlenen eğitimli personel çalıştırma yükümlülüğü bakımından da söz konusudur.

Kanun’da, lisans sahipleri için öngörülen yükümlülükler ile bu yükümlülüklerin yerine getirilmemesi durumunda uygulanacak yaptırımların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde açık ve anlaşılır şekilde düzenlenmesi suçta ve cezada kanunilik ilkesinin bir gereğidir. Bu durum lisans sahiplerinin Kanun’da öngörülen yükümlülükleri ihlal ettikleri zaman hangi yaptırımla karşılaşacağını önceden öngörebilmelerini dolayısıyla kişilerin hukuk güvenliğini de güvence altına almaktadır. Nitekim hukuk güvenliği normların öngörülebilir olmasını gerekli kılar.

Lisans sahipleri için getirilen zorunlu sigorta yükümlülüğünün Kanun’da iki ayrı maddede düzenlenmesi ve bu maddelere aykırılığın farklı miktarlarda idari para cezası ile cezalandırılması lisans sahiplerinin hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde öngörmesine engel oluşturmaktadır. Bu itibarla lisans sahipleri için Kanun’da öngörülen sigorta yükümlülüğünü yerine getirmeyenler bakımından Kanun’un farklı maddelerinde farklı miktarlarda para cezası öngörülmesi hukuki güvenlik ve belirlilik ilkeleri ile suçta ve cezada kanunilik ilkelerine aykırılık oluşturmaktadır. Belirtilen gerekçeler, dolum tesislerinde ve otogaz istasyonlarında sorumlu müdür bulundurma yükümlülüğü ile eğitimli personel çalıştırma yükümlülüğü bakımından da geçerlidir.

Açıklanan nedenlerle kurallar Anayasa’nın 2. ve 38. maddelerine aykırıdır. İptalleri gerekir.

Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasında “Kanun, kanun hükmünde kararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmi Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmi Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez.” denilmekte, 6216 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrasında da bu kural tekrarlanmaktadır.

Kanun’un 16. maddesinin ikinci fıkrasının; (a) bendinin (4) numaralı alt bendinde yer alan “…ve 13 üncü…” ibaresinin iptali ile (b) bendinin (4) numaralı alt bendinin, Kanun’un 4. maddesinin dördüncü fıkrasının (ç) bendi yönünden iptal edilmesi nedeniyle doğacak hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edecek nitelikte görüldüğünden Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince bu ibare ve bende ilişkin iptal hükmünün kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmesi uygun görülmüştür.

Başvuru kararında özetle, Kanun’da, LPG piyasasında faaliyet gösteren lisans sahipleri için sigorta yaptırma, mesul müdür bulundurma ve eğitim almış personel çalıştırma yükümlülüklerinin birden fazla maddede mükerrer şekilde düzenlenerek aynı yükümlülükler için farklı miktarlarda idari para cezaları öngörüldüğü, aralarındaki farklılıkların belirli bir açıklık ve kesinlikte ortaya konulmaksızın aynı yükümlülükler için farklı miktarlarda para cezaları öngörülmesinin belirsizliğe sebebiyet verdiği; kuralların bu hâliyle uygulanmasının telafisi güç veya imkânsız zararların doğmasına sebebiyet vereceği belirtilerek kuralların yürürlüklerinin durdurulması talep edilmiştir.

2.3.2005 tarihli ve 5307 sayılı Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG) Piyasası Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un, 23.1.2008 tarihli ve 5728 sayılı Kanun’un 569. maddesiyle değiştirilen 16. maddesinin ikinci fıkrasının;
A. (a) bendinin (4) numaralı alt bendinde yer alan “…ve 13 üncü…” ibaresine, yönelik iptal hükmünün yürürlüğe girmesinin ertelenmesi nedeniyle bu ibareye ilişkin yürürlüğün durdurulması talebinin REDDİNE,
B. (b) bendinin (4) numaralı alt bendinin, 5307 sayılı Kanun’un 4. maddesinin dördüncü fıkrasının;
1. (ç) bendi yönünden verilen iptal hükmünün, yürürlüğe girmesinin ertelenmesi nedeniyle yürürlüğünün durdurulması talebinin REDDİNE,
2. (h) ve (ı) bentleri yönünden yürürlüklerinin durdurulması taleplerinin, koşulları oluşmadığından REDDİNE, 18.1.2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
2.3.2005 tarihli ve 5307 sayılı Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG) Piyasası Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un, 23.1.2008 tarihli ve 5728 sayılı Kanun’un 569. maddesiyle değiştirilen 16. maddesinin ikinci fıkrasının;
A. (a) bendinin (4) numaralı alt bendinde yer alan “…ve 13 üncü…” ibaresinin, Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE OYÇOKLUĞUYLA, iptal hükmünün, Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince, KARARIN RESMÎ GAZETE’DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK DOKUZ AY SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE, OYBİRLİĞİYLE,
B. (b) bendinin (4) numaralı alt bendinin, 5307 sayılı Kanun’un 4. maddesinin dördüncü fıkrasının (ç), (h) ve (ı) bentleri yönünden Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE OYÇOKLUĞUYLA, (ç) bendi yönünden iptal hükmünün, Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince, KARARIN RESMÎ GAZETE’DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK DOKUZ AY SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE, OYBİRLİĞİYLE, 18.1.2018 tarihinde karar verildi.


BaroKart Blog'da bulunan Yüksek Mahkeme Kararları yargitay.gov.tr, danistay.gov.tr, anayasa.gov.tr resmi internet sitelerinden alınmıştır.

Nasıl TL Yüklenir?

BaroKart'ınıza TL Yükle sayfasından yükleme yapabilirsiniz.
TL yüklemek için tıklayınız.