img

 

img img
HAFTANIN YÜKSEK MAHKEME KARARLARI

Yargıtay 20. Hukuk Dairesi
2017/2379 E. 2017/9429 K.
K.Tarihi 14.11.2017

Yargıtay 21. Hukuk Dairesi
2015/11077 E. 2017/1478 K.
K.Tarihi 22.03.2017

Danıştay 2. Daire Başkanlığı
2016/12956 E. 2017/7768 K.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi
Başvuru Numarası:2013/2909
Karar Tarihi:09.03.2016

Yargıtay 20. Hukuk Dairesi
2017/2379 E. 2017/9429 K.
K. Tarihi: 14.11.2017
Mahkeme : Sulh Hukuk Mahkemesi
Konu : Site yönetiminin aidat borçları ve işlemiş faizleri olmak üzere davalı aleyhine başlattığı icra takibinin, davalının itirazı sonucunda durduğunu belirterek itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesini talep ve dava etmesi.

ÖZET: Mahkemece KMK'nın 20. maddesi ve yönetim planı gereğince kat malikinin ortak yerlerin bakımı, temizliği, korunması gibi ortak giderlerden arsa payı oranında sorumlu olmasına rağmen davalının bilirkişice tespit edilen ortak alanların güvenlik ve bakımı için harcanan giderlerden dolayı yapılan bakım ve işletmesine ait ortak gider borcunu ödemediğinin anlaşılması nedeniyle davalının itirazının haksız olduğuna kanaat getirilmekle açılan davanın kabulü ile ... 20. İcra Müdürlüğünün dosyasında 6.027,48 TL asıl alacak, 4.189,14 TL işlemiş faiz için itirazın iptali ile takibin devamına, takipten sonra asıl alacağa %5 gecikme tazminatı yürütülmesine, davalı aleyhine asıl alacağın %20’si oranında icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.

KARAR: Taraflar arasındaki davanın yapılan yargılaması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 14/11/2017 günü için yapılan tebligat üzerine, davacı vekili geldi, başka gelen olmadı, açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, gelenin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya içindeki tüm belgeler incelenip gereği düşünüldü:

Davacı dava dilekçesi ile davacı site yönetiminin 01/03/2014 tarihinden itibaren aidat borçları ve işlemiş faizleri olmak üzere toplam 10.216,62 TL’nin ödenmemesi üzerine davalı aleyhine ... 20. İcra Müdürlüğü'nün sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, davalının borca haksız ve kötü niyetli olarak itirazı sonucunda icra takibinin durduğunu belirterek itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Mahkemece KMK'nın 20. maddesi ve yönetim planı gereğince kat malikinin ortak yerlerin bakımı, temizliği, korunması gibi ortak giderlerden arsa payı oranında sorumlu olmasına rağmen davalının bilirkişice tespit edilen ortak alanların güvenlik ve bakımı için harcanan giderlerden dolayı yapılan bakım ve işletmesine ait ortak gider borcunu ödemediğinin anlaşılması nedeniyle davalının itirazının haksız olduğuna kanaat getirilmekle açılan davanın kabulü ile ... 20. İcra Müdürlüğünün ... Esas sayılı dosyasında 6.027,48 TL asıl alacak, 4.189,14 TL işlemiş faiz için itirazın iptali ile takibin devamına, takipten sonra asıl alacağa %5 gecikme tazminatı yürütülmesine, davalı aleyhine asıl alacağın %20’si oranında icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir. Dava kat mülkiyetinden kaynaklanan itirazın iptali davasıdır.

Dava kooperatif aidat borcundan kaynaklanan icra takibine itirazın iptali davası olarak açılmış, davacının ... Sitesi A-B Blok yönetimi olduğu anlaşılmış ise de mevcut Yargıtay onamasından da geçerek kesinleşen ... 10. Sulh Hukuk Mahkemesinin kararı ile A Blok ve B Blok yönetimi olarak blok yönetimlerinin ayrıldığı ve her iki bloğu ilgilendiren ve ortak alanları ilgilendiren yerlerle ilgili site temsilciler kurulunun yetkilendirildiği ve dosyadaki yönetim planından da ada yönetim planı olarak hükümler kurulduğu açık olup davacı A ve B blok yönetiminin yönetim planı uyarınca blok yönetimlerine ilişkin gider payı toplama yetkisi olmayıp bu yetki blok yönetimine aittir. Site temsilciler kurulunun yetkisi ortak yerlere ilişkin iki bloğa ait sorunlara ilişkin yönetim öngörmekle, davalının sahip olduğu bağımsız bölümlerin A Blokta olduğu anlaşılmakla yönetim planı gereğince A Blok yönetimi oluşturularak kesin hüküm olan ... 10. Sulh Hukuk Mahkemesinin ... Esas sayılı dosyasındaki yönetim planı hükümlerinin uygulanması ve bu sonuca göre yapılan takibin dayanağı olan aidat ve gider avanslarının A Blok veya B Blok harcamalarına ilişkin olup olmadığı veya alacağın dayanağı aidatların mahkeme kararında belirtildiği şekilde temsilciler kurulunun yöneteceği ortak alanlara ya da her bloğun ortak harcamalarına ilişkin olup olmadığı konusunda anılan kararın dayanağı evraklar da getirtilerek hüküm kurulması gerekirken, anılan gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir. Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 14/11/2017 gününde oy birliği ile karar verildi.


Yargıtay 21. Hukuk Dairesi
2015/11077 E. 2017/1478 K.
K. Tarihi: 22.03.2017
Mahkeme: Asliye Ceza Mahkemesi
Konu: Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması, suçun niteliğinin değişmesi, suçta tekerrür, adli emanet.

ÖZET: 148 promil alkollü olduğu halde araç kullanırken yakalanan sanığın, kendisini mağdurun kimlik bilgileri ile görevlilere tanıtarak hakkında trafik suç tutanağı düzenlenmesine neden olmaktan ibaret eylemi, 5237 Sayılı TCK'nun 179/3. maddesinde düzenlenen suçu oluşturduğundan; sanığın bu suçtan hakkında soruşturma yapılmasını engellemek amacıyla mağdurun kimlik bilgilerini beyan etmesinin 267. maddede düzenlenen suçu oluşturduğu gözetilmeden karar verilmesi.

KARAR: Dava, başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçuna ilişkindir. 148 promil alkollü olduğu halde araç kullanırken yakalanan sanığın, kendisini mağdurun kimlik bilgileri ile görevlilere tanıtarak hakkında trafik suç tutanağı düzenlenmesine neden olmaktan ibaret eylemi, 5237 Sayılı TCK'nun 179/3. maddesinde düzenlenen suçu oluşturduğundan; sanığın bu suçtan hakkında soruşturma yapılmasını engellemek amacıyla mağdurun kimlik bilgilerini beyan etmesinin 267. maddede düzenlenen suçu oluşturduğu gözetilmeden karar verilmesi, sanık hakkında, savunma hakkı verilmeden iddianamede gösterilmeyen 5237 Sayılı TCK'nun 206/1. maddesinden hüküm kurulmak suretiyle 5271 Sayılı CMK'nun 226. maddesine aykırı davranılması, birden fazla tekerrüre esas alınabilecek hükümlülüğün bulunması halinde bunlardan en ağırının esas alınması gerektiğinin gözetilmemesi, suça konu belgenin akıbeti hakkında bir karar verilmemesi isabetsizdir. Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma neticelerine uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sanığın yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;148 promil alkollü olduğu halde araç kullanırken yakalanan sanığın, kendisini mağdurun kimlik bilgileri ile görevlilere tanıtarak hakkında trafik suç tutanağı düzenlenmesine neden olmaktan ibaret, sübutu kabul edilen eyleminin, Yargıtay 12. Ceza Dairesinin yerleşik içtihatlarına göre güvenli şekilde alkollü araç kullanma sınırının 100 promil olarak kabul edilmesi nedeniyle, eylemin 5237 Sayılı TCK'nun 179/3. maddesinde düzenlenen suçu oluşturduğundan, sanığın bu suçtan hakkında soruşturma yapılmasını engellemek amacıyla mağdurun kimlik bilgilerini beyan etmesinin TCK'nun 268. maddesi delaletiyle 267. maddesinde düzenlenen suçu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi, Kabul ve uygulamaya göre de; sanık hakkında, savunma hakkı verilmeden iddianamede gösterilmeyen 5237 Sayılı TCK'nun 206/1. maddesinden hüküm kurulmak suretiyle 5271 Sayılı CMK'nun 226. maddesine aykırı davranılması; ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun ... Sayılı ilamında açıklandığı üzere, birden fazla tekerrüre esas alınabilecek hükümlülüğün bulunması halinde bunlardan en ağırının esas alınması gerektiği cihetle ... Asliye Ceza Mahkemesi'nin ilamın, tekerrüre esas alınan ... Asliye Ceza Mahkemesi'nin ilamından daha ağır yükümlülük içerdiği gözetilmeden yazılı şekilde uygulama yapılması, ... Adliyesi Adli Emanetinin kayıtlı suça konu belgenin akıbeti hakkında bir karar verilmemesi, yasaya aykırı; T.C. Anayasa Mahkemesi'nin, TCK'nın 53. maddesine dair olan iptal kararının 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazete' de yayımlanmış olmasından kaynaklanan zorunluluk bozmayı gerektirmiş olup, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 6723 Sayılı Yasayla değişik 5320 Sayılı Kanun'un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK'nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, aleyhe temyiz bulunmadığı gözetilerek, ceza miktarı itibariyle kazanılmış hakkının ve 1412 Sayılı CMUK'nun 326/son ve 5275 Sayılı Kanun'un 108/2. maddeleri gereğince koşullu salıverilmeye eklenecek sürenin, hatalı uygulama sonucu hükümde gösterilen ilam sebebiyle koşullu salıverilmeye eklenecek süreden fazla olmayacağı hususunun saklı tutulmasına, 22.03.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


Danıştay 2. Daire Başkanlığı
2016/12956 E. 2017/7768 K.
Mahkeme: İdare Mahkemesi
KONU: İdare Mahkemesince verilen kararın onanmasına dair Danıştay 5. Dairesinin kararının; davalı idare tarafından, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 54. maddesi uyarınca düzeltilmesi istemi.

ÖZET: İzmir ili, ... ilçesi, ... Aile Sağlığı Merkezinde aile hekimi olarak görev yapan davacının, aile hekimliği sözleşmesinin, feshedilmesine ilişkin 11/01/2013 tarihli işlemin iptali ile mahrum kalınan parasal hakların, hak ediş tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemi.

KARAR: Hüküm veren Danıştay 2. Dairesince; Danıştay 5. Dairesi tarafından, Danıştay Dava Daireleri arasındaki işbölümünün belirlendiği Danıştay Başkanlık Kurulunun kararına istinaden Dairemize iletilen dosyada işin gereği düşünüldü: Dava, İzmir ili, ... ilçesi, ... Aile Sağlığı Merkezinde aile hekimi olarak görev yapan davacının, aile hekimliği sözleşmesinin, feshedilmesine ilişkin 11/01/2013 tarihli işlemin iptali ile mahrum kalınan parasal hakların, hak ediş tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır. İzmir .. İdare Mahkemesince verilen kararla; davacı hakkında kazanç getirici başka iş yapma yasağına aykırı davrandığından bahisle yapılan soruşturma neticesinde düzenlenen ve dava konusu işlemin dayanağını teşkil eden inceleme raporunda, davacının menfaat temin ettiği, kazanç elde ettiği hususlarının, hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde ortaya konulamadığı; raporda yer alan davacı ile aynı yerde çalışanların ifadelerinden, davacının belli firmaya ait ürünlerin satışını yapmadığının anlaşıldığı; davacının çalıştığı iddia edilen firma ile davacının eşi arasında 21/12/2011 tarihinde imzalanmış franchise ortaklık sözleşmesinin bulunduğu; söz konusu firmanın ürünlerinin tanıtımı için 31/03/2012 tarihinde yapılan toplantının organizasyonuna ilişkin faturanın anılan firma adına düzenlendiği; organizasyon bilgi aktarım formunda davacı ile birlikte eşinin de yetkili kişi olarak gösterilmesinin, ilgili firma ile davacının eşi arasındaki ticari ilişkiden kaynaklandığı anlaşıldığından, davacının fiillerinin Aile Hekimliği Uygulaması Kapsamında Sağlık Bakanlığınca Çalıştırılan Personele Yapılacak Ödemeler ile Sözleşme Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliğin 7. maddesinde düzenlenen ''Kazanç Getirici Başka İş Yapma Yasağı'' kapsamında görülmediği; kaldı ki davacının sübut bulan fiillerinin karşılığı olarak yasal mevzuatta öngörülen ihtar puanı ile de cezalandırılabileceğinin tartışmasız olduğu; davacının sözleşmesinin, anılan Yönetmeliğin 13/c maddesi uyarınca feshedilmesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka ve yasal mevzuat hükümlerine uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline; davacının mahrum kaldığı parasal hakların, dava tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine hükmedilmiştir.

Davalı idarenin temyiz başvurusu, Danıştay 5. Dairesinin kararıyla reddedilmiş ve Mahkeme Kararı onanmıştır. Davalı İdare, dava konusu işlemin hukuka uygun olduğunu ileri sürerek Danıştay 5. Dairesinin söz konusu kararının düzeltilmesini ve Mahkeme kararının bozulmasını istemektedir. Kararın düzeltilmesi dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdare Yargılama Usulü Kanununun düzeltilmesi talep edilen kararın verildiği tarih itibarıyla yürürlükte olan 54. maddesinin 1/c fıkrasına uygun bulunduğundan karar düzeltme isteminin kabulü ile Danıştay Beşinci Dairesinin kararında uyuşmazlığın esası yeniden incelendi. Aile Hekimliği Uygulaması Kapsamında Sağlık Bakanlığınca Çalıştırılan Personele Yapılacak Ödemeler ile Sözleşme Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliğin ''Kazanç Getirici Başka İş Yapma Yasağı'' başlıklı 7. maddesinde; sözleşmeli olarak çalıştırılan aile hekimleri ve aile sağlığı elemanlarının, bu görevleri dışında, bilimsel faaliyetler ve telif hakları hariç olmak üzere, mesleklerinin icrasından menfaat temin edemeyecekleri, sanatsal ve sportif faaliyetler dışında esnaf veya tacir sayılmayı gerektiren herhangi bir faaliyette bulunamayacakları, herhangi bir yerde hizmet akdi ile çalışamayacakları, ticaret ve sanayi müesseselerinde görev alamayacakları, ticari mümessil, ticari vekil, kollektif şirketlerde ortak veya komandit şirketlerde komandite ortak olamayacakları, 13. maddesinin (c) bendinde ise; 7. maddede belirtilen faaliyetlerde bulunulduğunun tespit edilmesi halinde sözleşmeyle çalıştırılan aile hekimi ve aile sağlığı elemanının sözleşmesinin, vali tarafından herhangi bir ihbar veya ikaza gerek duyulmadan sona erdirileceği kurala bağlanmıştır.

Dava dosyasının incelenmesinden; İzmir İl Sağlık Müdürlüğü Aile Hekimliği İzleme ve Değerlendirme Şube Müdürlüğüne gelen ihbar üzerine, 31/03/2012 tarihli fotoğraflarda yer alan davacının ... firmasının ... Otelde düzenlediği toplantıda ürün tanıtımı ve toplantı organizasyonu yaptığı iddiasının araştırılması amacıyla 22/11/2012 tarihinde inceleme başlatıldığı, inceleme neticesinde düzenlenen inceleme raporu ile davacının, ... Sağlık Ürünleri Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. adına 31/03/2012 tarihinde ... Otel/İzmir'de düzenlediği toplantıda ''Toplantı Organizasyonu'' yaptığı, konuşmacı olarak sunum yaptığı, Otel ile 24/03/2012 tarihli sözleşmeyi imzaladığı, 31/03/2012 tarih ve ... sayılı .../.../İzmir adına düzenlenmiş fatura bedelinin 450 TL'lık kısmını kendi kredi kartından ödediği göz önüne alınarak ... Sağlık Ürünleri Sanayi ve Ticaret Ltd. Şirketi müessesesi adına kazanç getirici faaliyetlerde bulunduğu kanaatine varılarak Aile Hekimliği Uygulaması Kapsamında Sağlık Bakanlığınca Çalıştırılan Personele Yapılacak Ödemeler ile Sözleşme Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliğin 13/c maddesi uyarınca işlem yapılmasının teklif edildiği, getirilen teklif uyarınca tesis edilen 14/01/2013 olur tarihli işlem ile davacının sözleşmesinin 15/01/2013 tarihinden itibaren feshedilmesi üzerine temyizen incelenmekte olan davanın açıldığı anlaşılmıştır. Bu durumda; yukarıda sözü edilen raporla tespit edilen fiilleri, Yönetmeliğin 7. maddesinde düzenlenen ''Kazanç Getirici Başka İş Yapma Yasağı'' kapsamında bulunan davacının sözleşmesinin, Aile Hekimliği Uygulaması Kapsamında Sağlık Bakanlığınca Çalıştırılan Personele Yapılacak Ödemeler ile Sözleşme Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliğin 13/c maddesi uyarınca, feshedilmesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık; işlemin iptali ile davacının mahrum kaldığı parasal hakların, dava tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine hükmedilmesi yolundaki Mahkeme kararında ise hukuki isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, davalı idarenin temyiz isteminin kabulüyle, İzmir .. İdare Mahkemesince verilen kararın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun temyize konu kararın verildiği tarih itibariyle yürürlükte olan haliyle 49. maddesinin 1/b fıkrası uyarınca BOZULMASINA, aynı maddenin 3622 sayılı Kanunla değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar da gözetilerek yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, 11/12/2017 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.


Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi
Başvuru Numarası:2013/2909
Karar Tarihi: 09.03.2016
Konu: Cezaevinde daha önce izin verilen ve kullanılan uzun dalgalı radyoya el konulması nedeniyle başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

ÖZET: Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün 24/5/2012 tarihli "GİZLİ' ibareli yazısı ile Cumhuriyet başsavcılıklarına gönderdiği yazıda, kurum kantininde FM ve orta dalga radyo cihazlarının satılması konusunda gerekli özenin gösterilmesi, başvurucunun 5 yıl önce kurum kantininden aldığı radyonun uzun dalgalı olması nedeniyle el konulması, bunun üzerine başvurucunun, radyonun uzun dalgasının iptal edilerek kendisine iade edilmesi talebiyle ... İnfaz Hâkimliğine başvurusu.

KARAR: Başvuru 22/4/2013 tarihinde ... Cumhuriyet Başsavcılığı vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir. Başvurucu, bireysel başvuru harcını karşılama imkânının bulunmadığını belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 30/1/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

Bölüm Başkanı tarafından 5/6/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir. Başvurunun bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 19/8/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 1/9/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 2/9/2015 tarihinde ibraz etmiştir. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya çalışmak suçundan (kapatılan) İstanbul 3. Devlet Güvenlik Mahkemesinin ilamı ile verilen 36 yıl ağır hapis cezası ... Ceza İnfaz Kurumunda infaz edilen başvurucunun odasında 25/1/2013 tarihinde yapılan aramada radyosuna el konulmuştur. Başvurucu söz konusu radyoyu beş yıl önce kurum kantininden satın aldığını iddia etmektedir. Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün 24/5/2012 tarihli "GİZLİ' ibareli yazısı ile Cumhuriyet başsavcılıklarına gönderdiği yazıda, kurum kantininde FM ve orta dalga radyo cihazlarının satılması konusunda gerekli özenin gösterilmesi istenmiştir. Başvurucuya radyonun uzun dalgalı olması nedeniyle el konulduğu belirtilmiştir. Bunun üzerine başvurucu, radyonun uzun dalgasının iptal edilerek kendisine iade edilmesi talebiyle ... İnfaz Hâkimliğine başvurmuştur. İnfaz Hâkimliği, "...uzun dalgalı radyonun, bilirkişi incelemesi yaptırılarak hükümlüye verilmesi gerekir ise de, uzun dalgalı radyonun kameralı, mp3 çalar, ses ve video kaydı yapma özelliği ile hafıza kartı takma özelliği, fotoğraf çekimi yapma özelliği, cep telefonu özelliğinin olup olmadığı konusunda bilirkişi incelemesi yaptırılması durumunda uzun dalgalı radyonun bozulma ihtimali olduğu, bilirkişiye ödenecek ücretin de, radyonun değerinden fazla olması" nedeniyle talebin reddine karar vermiştir. Başvurucunun anılan karara itirazı üzerine ... Ağır Ceza Mahkemesi benzer gerekçe ile itirazın reddine karar vermiştir. Nihai karar başvurucuya 27/3/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 22/4/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu'nun 4. maddesi şöyledir:

"İnfaz hâkimliklerinin görevleri şunlardır:

Hükümlü ve tutukluların ceza infaz kurumları ve tutukevlerine kabul edilmeleri, yerleştirilmeleri, barındırılmaları, ısıtılmaları ve giydirilmeleri, beslenmeleri, temizliklerinin sağlanması, bedensel ve ruhsal sağlıklarının korunması amacıyla muayene ve tedavilerinin yaptırılması, dışarıyla ilişkileri, çalıştırılmaları gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak; hükümlülerin cezalarının infazı, müşahedeye tabi tutulmaları, açık cezaevlerine ayrılmaları, izin, sevk, nakil ve tahliyeleri; tutukluların sevk ve tahliyeleri gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak; hükümlü ve tutuklular hakkında alınan disiplin tedbirleri ve verilen disiplin cezalarının kanun, tüzük veya yönetmelik hükümleri ile genelgelere aykırı olduğu iddiasıyla yapılan şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak; ceza infaz kurumları ve tutukevleri izleme kurullarının kendi yetki alanlarına giren ceza infaz kurumları ve tutukevlerindeki tespitleri ile ilgili olarak düzenleyip intikal ettirdikleri raporları inceleyerek, varsa şikâyet niteliğindeki konular hakkında karar vermek; kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak.

Kanunlarda başka bir yargı merciine bırakılan konulara ilişkin hükümler saklıdır."

4675 sayılı Kanun'un 6. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"Şikâyet başvurusu üzerine infaz hâkimi, duruşma yapmaksızın dosya üzerinden bir hafta içinde karar verir; ancak, gerek gördüğünde karar vermeden önce şikâyet konusu işlem veya faaliyet hakkında resen araştırma yapabilir ve ilgililerden bilgi ve belge isteyebilir; ayrıca ceza infaz kurumu ve tutukevi ile ilgili Cumhuriyet savcısının da yazılı görüşünü alır. Disiplin cezasına karşı yapılan şikâyet üzerine infaz hâkimi, hükümlü veya tutuklunun savunmasını aldıktan ve talep edilen diğer delilleri toplayıp değerlendirdikten sonra kararını verir. Hükümlü veya tutuklu, savunmasını, hazır bulunmak ve vekâletnamesini ibraz etmek koşuluyla avukatıyla birlikte veya avukatı aracılığıyla yapabilir. İnfaz hâkimi gerekli görmesi durumunda hükümlü veya tutuklunun savunmasını ceza infaz kurumunda da alabilir."

13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 67. maddesi şöyledir:

"1.Hükümlü, ceza infaz kurumlarında merkezî yayın sistemi bulunduğu takdirde bu sisteme bağlı olarak radyo ve televizyon yayınlarını izleme hakkına sahiptir.

2.Merkezî yayın sistemi bulunmayan kurumlarda, yararlı olmayan yayınların izlenmesini ve dinlenmesini engelleyecek önlemler alınmak suretiyle bağımsız anten kullanılarak televizyon ve radyo izlenmesine ve dinlenmesine izin verilir. Bu cihazlar, bedeli kendisi tarafından ödenmek koşuluyla hükümlü adına kurumca satın alınır. Her ne biçimde olursa olsun dışardan gelenler tarafından getirilen radyo, televizyon ve bilgisayarlar kuruma alınmaz.

3.Kapalı ve açık ceza infaz kurumları ile çocuk eğitimevlerinde ancak, eğitim ve iyileştirme programları çerçevesinde kurum yönetimince belirlenen yerlerde görsel ve işitsel eğitim araç ve gereçlerinin kullanımına izin verilebilir. Eğitim ve iyileştirme programları gerekli kıldığı takdirde denetim altında internetten yararlanılabilir. Hükümlü, odasında bilgisayar bulunduramaz. Ancak, Adalet Bakanlığının uygun görmesi hâlinde eğitim ve kültürel amaçlı olarak bilgisayarın ceza infaz kurumuna alınmasına izin verilebilir.

4.Bu haklar, tehlikeli hâlde bulunan veya örgüt mensubu hükümlüler bakımından kısıtlanabilir."

20. 20/3/2006 tarihli ve 2006/10218 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük'ün 90. maddesi şöyledir:

"1.Hükümlü, kurumlarda merkezî yayın sistemi bulunduğu takdirde bu sisteme bağlı olarak radyo ve televizyon yayınlarını izleme hakkına sahiptir.

2.Merkezî yayın sistemi bulunmayan kurumlarda, yararlı olmayan yayınların izlenmesini ve dinlenmesini engelleyecek önlemler alınmak suretiyle bağımsız anten kullanılarak televizyon ve radyo izlenmesine ve dinlenmesine izin verilir. Bu cihazlar, bedeli kendisi tarafından ödenmek koşuluyla hükümlü adına kurumca satın alınır. Her ne biçimde olursa olsun dışardan gelenler tarafından getirilen radyo, televizyon ve bilgisayarlar kuruma alınmaz.

3.Kapalı ve açık kurumlar ile çocuk eğitimevlerinde ancak, eğitim ve iyileştirme programları çerçevesinde kurum yönetimince belirlenen yerlerde görsel ve işitsel eğitim araç ve gereçlerinin kullanımına izin verilebilir. Eğitim ve iyileştirme programları gerekli kıldığı takdirde denetim altında internetten yararlanılabilir. Hükümlü, odasında bilgisayar bulunduramaz. Ancak, Bakanlığın uygun görmesi hâlinde eğitim ve kültürel amaçlı olarak bilgisayarın kuruma alınmasına izin verilebilir.

4.Bu haklar, idare ve gözlem kurulu kararı ile tehlikeli hükümlü oldukları saptananlar veya örgüt mensubu hükümlüler bakımından kısıtlanabilir.

5.İşlediği suçun nitelik ve işleniş biçimi göz önüne alındığında, toplum için ciddi bir tehlike oluşturan, kurumdaki tutum ve davranışlarıyla, suç işlemek amacıyla kurulan silâhlı örgütün yöneticiliğini yapmaya devam eden, bu konuda herhangi bir yöntemle, kurum içi veya dışındaki kişilere talimat veya mesaj veren hükümlülerin, idare ve gözlem kurulu kararıyla televizyon yayınlarını izlemesine ve bilgisayar ile internetten yararlanmasına izin verilmez."

21. 17/6/2005 tarihli ve 2005/25848 sayılı Ceza İnfaz Kurumlarında Bulundurulabilecek Eşya ve Maddeler Hakkında Yönetmelik'in (Yönetmelik) 9. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Koğuş, oda ve eklentilerinde, kantinden temin edilmek koşuluyla, bir adet otuzyedi ekran televizyon ile elektrikli su ısıtıcısı, saç kurutma makinesi ve büro tipi buzdolabı ile kurumun bulunduğu coğrafi bölgenin iklim koşulları dikkate alınarak, her koğuş veya odada bir adet vantilatör bulundurulmasına izin verilebilir. Ayrıca her hükümlü, kurum kantininden satın almak kaydıyla bir adet kulaklıklı küçük el radyosu bulundurabilir."

Mahkemenin 9/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

Başvurucu hükümlü olarak kalmakta olduğu ... F tipi Ceza İnfaz Kurumu idaresince çeşitli eşyaların bulundurulmasının keyfi olarak yasaklandığını, odalarda sık sık arama yapılarak tüm eşyalarının dağıtıldığını ve bu aramalar sonucu infaz kurumu kantininden temin edilen çeşitli eşyalarına el konulduğunu, en son beş yıldır kullanmakta olduğu radyoya el konulduğunu, başvurularına rağmen radyonun geri verilmediğini, radyosuna el konulması nedeniyle mülkiyet, eğitim, adil yargılanma ve haber alma hakkı ve özgürlüklerinin ihlal edildiğini, Ceza İnfaz Kurumu idaresinin siyasi ve etnik kimliği nedeniyle kendisini cezalandırmak için bu uygulamaları gerçekleştirdiğini belirterek Anayasa'nın 10., 17., 22., 35., 36., 42. ve 141. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ve adli yardım talep etmiştir.

Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun dile getirdiği iddiaların Anayasa'nın 26. maddesinde tanımlanan ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.

Anayasa Mahkemesinin ... kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun, açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir. Bakanlık görüşünde, başvurunun kabul edilebilirliğine ilişkin olarak herhangi bir husus belirtilmemiştir.

Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

Başvurucu, hükümlü olarak bulunduğu ... F Tipi Ceza İnfaz Kurumu idaresince daha önce kullanmasına izin verilen, kurum kantininden satın aldığı ve beş yıldır kullandığı radyoya el konulduğunu, tüm taleplerine rağmen radyonun kendisine verilmediğini ileri sürmüştür.

Bakanlık, ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale olup olmadığı, gerçekleştirilen müdahalenin yasayla öngörülmüş olup olmadığı, müdahalenin meşru amaçlara dayanıp dayanmadığı ve müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığı temelinde incelenmesi gerektiğini belirterek ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) bazı kararlarına atıfta bulunarak cezaevlerinde bulunan kimselerin eylemlerinin belirli ölçüde kontrolünün başlı başına Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ihlaline sebebiyet vermeyeceğini, keza ceza infaz kurumunun olağan ve makul gereksinimleri dikkate alınarak bir değerlendirmede bulunmanın yerinde olacağını ifade etmiştir. Bakanlık, başvuru konusu olayda başvurucunun radyosunun uzun dalgalı olması nedeniyle emanet eşya deposuna alındığını ve kurum kantininde uzun dalga özelliği bulunan radyo satılmadığını belirtmiştir.

Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı verdiği beyanda daha önceden izin verilen ve parayla cezaevi kantininden satın aldığı radyoya beş yıl sonra bulundurulması yasak eşya işlemi yapılarak el konulmasının ve yeniden ücret vererek radyo almaya zorlanmasının hukuk devleti ilkesine aykırı olduğunu ve mağduriyetinin giderilmesi gerektiğini belirtmiştir.

Anayasa'nın "Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti" kenar başlıklı 26. maddesi şöyledir:

"Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.

Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.

Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.

Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir."

Anayasa'nm 26. maddesinde ifade özgürlüğünün kullanımında başvurulabilecek araçlar "söz, yazı, resim veya başka yollar" olarak ifade edilmiş ve "başka yollar" ifadesiyle her türlü ifade aracının anayasal koruma altında olduğu gösterilmiştir

İfade özgürlüğü; insanın serbestçe haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir.

Somut olayda başvurucunun Cezaevi idaresi aracılığıyla temin etmiş olduğu uzun dalgalı radyoya sahip olmasının, haberlere ulaşma ve bilgi edinme kapsamında olduğu hususunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır.

Hükümlü ve tutuklular, Anayasa'nın ve Sözleşme'nin ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak sahiptir. Bu bağlamda hükümlü ve tutukluların ifade özgürlüğü de Anayasa kapsamında koruma altındadır.

Anayasa'nm 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen istisnalar gereğince ifade özgürlüğü mutlak bir hak niteliğinde değildir. Sınırlanabilir nitelikte olmasına rağmen ifade özgürlüğünün demokratik toplumlar için önemi gözetildiğinde sınırlamaların daha dar yorumlanması ve bir sınırlamanın gerekliliğinin inandırıcı ve makul olması gerekmektedir. Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında Anayasa'nm 13. maddesindeki ölçütler gözönüne alınmak zorundadır. Bu sebeple ifade özgürlüğüne getirilen sınırlamaların denetiminin Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan ölçütler çerçevesinde ve 26. maddesi kapsamında yapılması gerekmektedir

Öte yandan, cezaevinde bulunmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi cezaevinde güvenliğin ve düzenin korunmasına yönelik kabul edilebilir gerekliliklerin olması durumunda, mahkûmların sahip olduğu haklara sınırlama getirilebilecektir. Ancak bu durumda dahi hükümlü ve tutukluların haklarına yönelik herhangi bir sınırlandırma makul ve ölçülü olmalıdır.

Açıklanan ilkeler ışığında başvuruya konu olayda ifade özgürlüğünün ihlal edilip edilmediğinin değerlendirilmesinde öncelikle müdahalenin mevcut olup olmadığının, sonrasında ise müdahalenin haklı sebeplere dayanıp dayanmadığının belirlenmesi gerekmektedir.

Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olan başvurucunun radyosuna uzun dalgalı olduğu gerekçesiyle el konulmuştur. Dolayısıyla radyoya el konulması, başvurucunun kendini ifade etmek için dinlediği ve haber edindiği bilgiler temelinde ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale oluşturduğu açıktır.

Yukarıda anılan müdahale Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanmadığı ve Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa'nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu nedenle sınırlamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa'nın ilgili maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar tarafından öngörülme; Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

Başvurucu, müdahalenin kanuniliğine ilişkin herhangi bir görüş beyan etmemiştir. Ancak daha önceden kullanmasına izin verilen ve beş yıldır kullandığı radyoya el konulmasının hukuk aykırı olduğunu ileri sürmüştür.

Yapılan değerlendirmeler neticesinde 5275 sayılı Kanun'un 67. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile Yönetmelik gereğince başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik müdahalenin kanuni dayanağı olduğu açıktır.

İfade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin meşru olabilmesi için Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen, milli güvenliğin, kamu düzeninin, kamu güvenliğinin, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması; suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması; başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarına yönelik olması gerekir

Başvuru konusu olayda başvurucunun hükümlü olması nedeniyle yukarıdaki paragrafta belirtilen meşru amaçların, Cezaevinin kendi koşulları açısından değerlendirilmesi gerekir. Bu çerçevede uzun dalgalı radyo bulundurulması açısından ceza infaz kurumlarında hükümlü ve tutukluların hak ve özgürlüklerinin sınırlandırılmasında temel meşru amaç, kamu düzeninin sağlanması ve terörle mücadelenin bir yöntemi olarak cezaevinde güvenliğin ve disiplinin sağlanmasıdır. Başvurucunun kullandığı radyoya Yönetmelik'te belirtilen şartları taşımadığı gerekçesiyle el konulmasının, Cezaevi düzeni ve güvenliğinin sağlanması ile suçun önlemesi amacıyla yapıldığı, bunun da Anayasa'nın ifade özgürlüğüne ilişkin 26. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.

İfade özgürlüğü bazı sınırlandırmalara tabi olabilir. İfade özgürlüğüne ilişkin olarak Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırmaların Anayasa'nın 13. maddesinin güvencesinde olan demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda bir değerlendirme yapılması gerekmektedir

1982 Anayasası'nda belirtilen "demokratik toplum düzeni" kavramı, çağdaş ve özgürlükçü bir anlayışla yorumlanmalıdır. "Demokratik toplum düzeni" ölçütü, Anayasa'nın 13. maddesi ile Sözleşme'nin "demokratik toplum düzeninin gerekleri" ölçütünün bulunduğu 8., 9., 10. ve 11. maddelerindeki paralelliği açıkça yansıtmaktadır. Bu itibarla demokratik toplum ölçütü, çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik temelinde yorumlanmalıdır

Demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Demokratik bir hukuk devletinde, temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle kullanılamaz hâle getiren sınırlamalara yer verilemez. Anayasa'nın, temel hak ve hürriyetlerin sınırlanmasını düzenleyen 13. maddesinde de temel hak ve özgürlüklerin özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa'da öngörülen sebeplerle ve ancak kanunla sınırlanabileceği kabul edilmiştir. Anayasal açıdan dokunulamayacak öz, her temel hak ve özgürlük açısından farklılık gösterir. Bununla birlikte kanunla getirilen sınırlamanın, hakkın özüne dokunmadığının kabulü için temel hakların kullanılmasını ciddi surette güçleştirip amacına ulaşmasına engel olmaması ve etkisini ortadan kaldırıcı bir nitelik taşımaması gerekir.

Temel hak ve özgürlüklerin özlerine dokunulmaksızın yapılan sınırlamalar yönünden ise bu sınırlamaların, demokratik toplum düzeninin gerekleri ile ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bir başka deyişle, öze dokunan sınırlamalar "demokratik toplum düzeni gerekleri" ve "ölçülülük ilkesi"ne evleviyetle aykırı olacağından Anayasa koyucu temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunan sınırlamalar yönünden "demokratik toplum düzeni gerekleri" ve "ölçülülük ilkesi" bakımından ayrıca inceleme yapılmasına gerek görmemiştir.

Öze dokunma yasağını ihlal etmeyen müdahaleler yönünden gözetilmesi öngörülen "demokratik toplum düzeninin gerekleri" kavramı, öncelikle ifade özgürlüğü üzerindeki sınırlamaların zorunlu ya da istisnai tedbir niteliğinde olmasını ve başvurulabilecek en son çare ya da alınabilecek en son önlem olarak göstermesini gerektirmektedir. "Demokratik toplum düzeninin gerekleri "nden olma, bir sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik olmasını ifade etmektedir. Buna göre sınırlayıcı tedbir, bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da başvurulabilecek en son çare niteliğinde değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir olarak değerlendirilemez.

Ceza infaz kurumlarında barındırılan hükümlü ve tutukluların oda ve eklentilerinde bulundurabilecekleri eşya ve maddeler Yönetmelik'te düzenlenmiş; bu çerçevede bulundurulacak eşyaların sayısı, niteliği, hacmi ve bunların temin edilme şekilleri açıklığa kavuşturulmuştur. Buna göre her bir hükümlünün kurum kantininden satın almak kaydıyla bir adet kulaklıklı küçük el radyosu bulundurabilme ve kullanma hakları bulunmaktadır. 5275 sayılı Kanun'un 67. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkralarında hükümlünün radyo dinleme ve televizyon yayınlarını izleme hakkı bulunduğu belirtildikten sonra bunların nasıl kullanılacağı ve edinme şekilleri de gösterilmiştir. Kanunda, merkezî yayın sistemi bulunmayan cezaevlerinde, yararlı olmayan yayınların izlenmesini ve dinlenmesini engelleyecek önlemler alınmak suretiyle bağımsız anten kullanılarak televizyon ve radyo izlenmesine ve dinlenmesine izin verilebileceği; bu tür cihazların, bedeli kendisi tarafından ödenmek koşuluyla hükümlü adına kurumca satın alınabileceği fakat her ne biçimde olursa olsun dışardan gelenler tarafından getirilen radyo ve televizyonun kuruma alınmayacağı belirtilmiştir. Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün 24/5/2012 tarihli "GİZLİ" ibareli yazısı ile Cumhuriyet başsavcılıklarına gönderdiği yazıda, kurum kantininde FM ve orta dalga radyo cihazlarının satılması konusunda gerekli özenin gösterilmesi istenmiştir.

Somut olayda, başvurucunun idare aracılığıyla temin etmiş olduğu ve beş yıldır kullandığı radyoya uzun dalga özelliği taşıması nedeniyle 25/1/2013 tarihinde yapılan aramada el konulmuştur. Bunun dışında herhangi farklı bir amaçla radyoya el konulduğuna dair bir bilgi bulunmamaktadır. Yukarıda belirtilen düzenlemeler ışığında her türlü radyonun ve iletişim aracının değil, sadece uzun dalga özelliği taşıyan radyonun ceza infaz kurumlarındaki güvenliği veya disiplini bozacak veya ceza infaz kurumlarındaki düzenli yaşamın sürdürülmesini önleyecek şekilde bulundurulması ve dinlenmesi yasaklanmıştır.

Dolayısıyla somut olay açısından esas olan başvurucunun bulundurduğu ve sahip olduğu uzun dalgalı radyonun ceza infaz kurumlarındaki güvenliği veya disiplini bozacak nitelikte olup olmadığının incelenmesidir. Bu bağlamda ceza infaz kurumlarındaki güvenliği veya disiplini bozacak şekilde eşya bulundurmanın müeyyideye (el koymaya) tabi tutulması, tek başına ifade özgürlüğünün ihlali sonucunu doğurmayacaktır.

Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya çalışmak suçundan müebbet hapis cezasıyla hükümlü olan başvurucunun; bedeli kendisi tarafından ödenmek üzere Cezaevi idaresince satın alınan ve beş yıldır kullanılan uzun dalga özelliği bulunan radyoyu bulundurması, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü'nün 24/5/2012 tarihli yazısı sonrasında Ceza İnfaz Kurumu tarafından kurumun düzeni ve güvenliği için bir tehdit olarak değerlendirilmiştir. Bu tehdide yönelik olarak Ceza İnfaz Kurumu idaresi, çok ağır olduğu söylenemeyecek bir işlem ile düzenin ve güvenliğin bozulmasını engellemeyi hedeflemiştir.

Ceza infaz kurumlarında düzenin ve güvenliğin sağlanması için koğuş, oda ve eklentilerinde bulundurulacak eşyalara karşı daha hassas olunması gerektiğinde herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır. Başvuru konusu olayda uzun dalga özelliğine sahip radyo bulundurulması ve bu radyo ile yasak yayınlar kapsamında terör örgütü propagandası yapan yayınların dinlenmesi ile takip edilmesinin, buradan verilecek mesajlara göre hareket edilmesinin Ceza İnfaz Kurumunun düzeni ve güvenliği açısından idarenin daha hassas davranmasını gerektirdiği açıktır. Bu nedenle başvurucuya uygulanan müeyyidenin, ceza infaz kurumlarında düzenin ve güvenliğin sağlanması, dolayısıyla kamu düzeninin sağlanması amacıyla demokratik toplum düzeni bakımından alınması gereken tedbirler kapsamında kaldığı değerlendirilmiştir. Bu şekilde demokratik toplum düzeni bakımından alınması gerekli tedbirler kapsamında başvurucunun ifade özgürlüğü sınırlandırılırken Ceza înfaz Kurumunda düzeninin sağlanması şeklindeki kamu yararı ile kişilerin ifade özgürlüğü arasında makul dengenin kurulamadığı kabul edilemez. Başvuru konusu olayda başvurucunun uzun dalgalı radyosuna Kanun ve Yönetmelik kapsamında emanete alınmak üzere el konulmuştur. Bu bağlamda başvurucunun; kurum tarafından düzenlenecek diğer aktivitelere katılımının engellenmesi, diğer haberleşme ve iletişim araçlarından istifadesinin yasaklanması ya da kurum kantininden bu özelliği taşımayan radyo satın alarak kullanmasının engellenmesi söz konusu olmadığından tecrit şartlan oluşmamıştır. Dolayısıyla el koyma işleminin, Cezaevinde düzenin ve disiplinin sağlanması amacını gerçekleştirmek için ölçüsüz bir müdahale olduğu söylenemez. Açıklanan nedenlerle Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

Açıklanan gerekçelerle;

Adli yardım talebinin KABULÜNE, ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA, Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE OYÇOKLUĞUYLA, 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA,

09.03.2016 tarihinde karar verildi.


BaroKart Blog'da bulunan Yüksek Mahkeme Kararları yargitay.gov.tr, danistay.gov.tr, anayasa.gov.tr resmi internet sitelerinden alınmıştır.

Nasıl TL Yüklenir?

BaroKart'ınıza TL Yükle sayfasından yükleme yapabilirsiniz.
TL yüklemek için tıklayınız.