Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2016/3290 E. ,2016/6163 K. Tarihli Kararı
MAHKEMESİ : Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Araç Değer Kaybı Alacağı
ÖZET:Davacı vekili, davalıların işleteni ve sürücüsü olduğu aracın, davacı aracına tam kusurlu
olarak çarpmasıyla oluşan kazada aracın hasar gördüğünü, tespit dosyasında alınan raporla
araçtaki hasarın 12.090,06 TL. ve değer kaybının 5.000,00 TL. olarak saptandığını, hasar
bedelinin sigorta tarafından ödendiğini, aracın tamirde kaldığı 30 gün boyunca davacının araç
kiralayıp 7.080,00 TL. ödemek zorunda kaldığını, belirsiz alacak davası olarak açtıkları davada
fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 5.000,00 TL. değer kaybı ile 1.000,00 TL.
kazanç kaybının kaza tarihinden işleyecek ticari faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen
tahsiline, tespit masrafı ve vekalet ücreti toplamı olan 758,10 TL'nin de davalılardan
müteselsilen tahsilini talep etmiş; 10.12.2015 tarihli dilekçesiyle talebini artırarak 9.400,00
TL'nin tahsilini talep etmiştir.
Mahkemece, kararda yazılı gerekçelerle ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; davanın
kabulü ile 4.400,00 TL. kira kaybı ve 5.000,00 TL. değer kaybı olmak üzere toplam 9.400,00
TL'nin kaza tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verilmiş;
hüküm, davacı vekili ve davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, trafik kazası sonucu oluşan araç değer kaybı ile kazanç kaybının tahsili istemine
ilişkindir.
Davacı tarafça, iş bu davada araç hasarı talep edilmemiş, ancak kaza nedeniyle araçta
oluşan değer kaybı istenmiştir. Mahkemece benimsenen 17.11.2015 tarihli bilirkişi raporu
doğrultusunda 5.000,00 TL değer kaybı tazminatına hükmolunmuş ise de, mahkemenin
hükme esas aldığı bilirkişi raporunda araç değer kaybı hesaplaması doğru yapılmamıştır. Eksik
inceleme ve hüküm kurmaya elverişli olmayan bilirkişi raporuna göre karar verilemez.
Bu durumda mahkemece, rapor düzenleyen bilirkişi heyetinden ek rapor alınması; ya da
araç değer kaybı konusunda hesap yapmaya ehil, İTÜ veya Karayolları Genel Müdürlüğü Fen
Heyeti gibi kurum veya kuruluşlardan seçilecek hasar konularında uzman bilirkişi (makine
mühendisi) veya bilirkişi kurulundan tüm dosya kapsamına göre; davacı aracının modeli,
markası, kaza tarihindeki yaşı, kilometresi vs. gibi hususlar göz önünde bulundurularak kaza
tarihi itibariyle serbest piyasadaki 2. el piyasa rayiç değeri (hasarsız haliyle) ile aracın hasarı
onarıldıktan sonraki haline göre serbest piyasadaki 2. el piyasa değeri arasındaki fark (aradaki
farkın değer kaybı olarak kabul edilmesi) hususlarında ayrıntılı, gerekçeli, denetime elverişli
bir rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu biçimde hüküm
kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, sair temyiz itirazlarının reddine; açıklanan nedenlerle
davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 23.5.2016 gününde
oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay 8. Ceza Dairesi 2016/6350 E., 2016/8725 K. Tarihli Kararı
MAHKEMESİ : Asliye Ceza Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Banka veya Kredi Kartlarının Kötüye Kullanılması ile Kişisel Verilen Hukuk Aykırı Olarak Ele Geçirilmesi
ÖZET : Banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması ile kişisel verilen hukuk aykırı olarak
ele geçirilmesi suçlarından kurulan hükümlerin temyiz incelemesinde sahte kart üretme
eyleminin kül halinde TCK.nun 245/2. maddesine uyduğu gözetilmeden, ayrıca TCK.nun 136.
maddesiyle cezalandırılmasına karar verilmesi, mağdurun, sahte olarak oluşturulan banka
veya kredi kartlarıyla ilişkilendirilen banka olacağı bu nedenle suçunun mağduru olan
Bankanın duruşmadan haberdar edilip iddia ve delillerini sunma olanağının tanınması
gerekmektedir.
1- Gerçek kartların manyetik şerit bilgilerini kopyalamak, şifrelerini elde etmek ve elde etmiş
oldukları kart bilgilerini beyaz kart tabir edilen kartlar ile değişik amaçlarla ellerinde bulunan
diğer kartlara encoder cihazı aracılığı ile kopyalayıp bankada bulunan hesaplarla
ilişkilendirerek sahte kart üretme eyleminin kül halinde TCK.nun 245/2. maddesine uyduğu
gözetilmeden, ayrıca TCK.nun 136. maddesiyle cezalandırılmasına karar verilmesi,
2- Sahte banka veya kredi kartı üretme eylemlerinde mağdurun, sahte olarak oluşturulan
banka veya kredi kartlarıyla ilişkilendirilen banka olacağı cihetle, CMK.nun 233 ve 234/b-l
maddeleri uyarınca ...’a verilen kartın bilgilerinin kopyalanarak sahte olarak üretilmesi
suçunun mağduru olan ... A.Ş duruşmadan haberdar edilip iddia ve delillerini sunma
olanağının tanınması gerektiği gözetilmeden, yargılamaya devamla yazılı biçimde karar
verilmesi,
3- Sanığa yüklenen TCK.nun 245/2-3 madde ve fıkralarında düzenlenen sahte banka
veya kredi kartı üretmek, bulundurmak ve kullanmak suçlarının mağduru banka
olup kartları basılan bankalar sayısınca TCK.nun 245/2. maddesi ile aynı bankanın birden
fazla kartının değişik zamanlarda basılması halinde 43. maddesinin uygulanması gerektiği
cihetle, dosya kapsamına göre sanığın benzer eylemleri nedeniyle hakkında başka davaların
da bulunduğunun anlaşılması karşısında; mükerrer cezalandırılmanın önlenmesi bakımından
sanık hakkında açılan benzer davaların mümkünse birleştirilmesi, aksi halde dosyamızı
ilgilendiren belgelerin onaylı örneklerinin temin edilip sonucuna göre sanığın hukuki
durumunun belirlenmesi gerektiği gözetilmeden, eksik araştırmayla yazılı şekilde hüküm
kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle,5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince
uygulanması gereken CMUK.nun 321. maddesi uyarınca (BOZULMASINA), 30.06.2016
gününde oybirliğiyle karar verildi.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi İkinci Bölüm Başvuru Numarası: 2014/183 Karar Tarihi: 17.03.2016
MAHKEMESİ : Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : İtirazın iptali davasında açık delillerin varlığına rağmen taleplerin reddine karar verilmesi ve yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği hakkında Bireysel Başvuru.
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, itirazın iptali davasında açık delillerin varlığına rağmen taleplerin reddine
karar verilmesi ve yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedenleriyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
A. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
Somut olayda başvurucu, Erzincan 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı itirazın iptali
davasında, kredi temin ettiğine dair Şirket Yönetim Kurulu kararı, kredinin teminatı olarak
Şirket hisselerinin teslim edildiğine dair tutanak, Şirket Genel Kurulu toplantısında gelir-gider
tablolarının kabulü ile borcun ikrar edilmiş olması, bilirkişi raporunda Şirketin ödeme gücü
olmamasına karşın borç ödemesinde bulunduğunun tespiti gibi lehine açık delillerin varlığına
rağmen taleplerinin reddine karar verildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
Başvurucu; yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça
sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da
uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemesi tarafından
dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi İlk Derece Mahkemesinin ve
Yargıtay’ın kararlarında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da
tespit edilememiştir.
Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti
niteliğinde olduğu, Derece Mahkemeleri kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik de
içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Makul Sürede Sonuçlanmadığı İddiası
Başvurucunun yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi
bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu
nedenle başvurunun bu bölümüne ilişkin olarak kabul edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
Başvurucu, 29.11.2001 tarihinde Erzincan 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı itirazın iptali
davasının makul sürede sonuçlanmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
Anayasa’nın 36. maddesi ve AİHS’nin 6. maddesi uyarınca medeni hak ve yükümlülüklere
ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu
olayda, alacağın tahsili amacıyla yapılan icra takibine itiraz edilmesi üzerine Asliye Hukuk
Mahkemesi nezdinde açılan itirazın iptali davasının söz konusu olduğu görüldüğünden 1086
sayılı mülga Kanun ile 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut
yargılamanın medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğuna kuşku yoktur
(Güher Ergun ve diğerleri, § 49).
Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde
sürenin başlangıcı -kural olarak- uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin
işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup somut başvuru
açısından bu tarih 29.11.2001’dir.
Sürenin bitiş tarihi ise çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona
erme tarihidir (Güher Ergün ve diğerleri, § 52). Bu kapsamda somut yargılama faaliyeti
açısından sürenin bitiş tarihinin, başvurucunun karar düzeltme talebinin Yargıtay 11. Hukuk
Dairesince reddedildiği 11.10.2013 olduğu anlaşılmaktadır.
Başvuruya konu alacağın tahsili amacıyla yapılan icra takibine itirazın iptali davasının
incelenmesi neticesinde, hukuki meselenin çözümündeki güçlük, yargılamanın niteliği, maddi
olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller gibi kriterler dikkate
alındığında başvuruya konu yargılamanın karmaşık nitelikte olduğu anlaşılmışsa da somut
başvuru açısından daha önce verilen kararlar dışında farklı karar verilmesini gerektirecek bir
yön bulunmadığı ancak söz konusu on bir yıl on bir aylık yargılama sürecinde makul olmayan
bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
II. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
B. Başvurucunun, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE 17/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Danıştay 10. Daire Başkanlığı 2016/97 E.,2016/2054 K.
MAHKEMESİ : İdare Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tam Yargı Davası (Maddi-Manevi Tazminat)
ÖZET : Kahramanmaraş İdare Mahkemesince, davanın kabulü yolunda verilen 28/10/2015
tarih ve E:2014/374, K:2015/999 sayılı kararın 2577 sayılı Kanun'un 49. maddesi uyarınca
temyizen incelenerek bozulmasına karar verilmesi istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Düşüncesi : Temyiz isteminin reddi ile, usul ve hukuka uygun bulunan İdare Mahkemesi
kararının onanmasına karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.
Dava, davacılar çocuğu ve kardeşi olan ...'ın 3/10/2010 tarihinde Kahramanmaraş Döngel
Deresi Taşkın Koruma İnşaat Proje sahasında inşaat çalışması yapılmakta iken sahada
bulunan tersip bendi ve beş (5) adet kademeli ıslah sekileri önünde toplanan çamurlu su
birikintisi içine girmesi sonucu boğularak vefat ettiği ve ölüme davalı idarece, inşai faaliyetler
sırasında gerekli önlemlerin alınmaması ve idari hizmetin kusurlu işletilmesinin neden olduğu
ileri sürülerek uğranıldığı iddia edilen destekten yoksun kalma ve manevi zararlar karşılığı
(fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmak suretiyle) baba için 1.000.-TL maddi, 20.000.-TL manevi;
anne için 1.000.-TL maddi, 20.000.-TL manevi; kardeşler ... ve ... için ayrı ayrı 10.000.-TL
manevi olmak üzere toplam 2.000.-TL maddi, 60.000.-TL manevi tazminatın olay tarihinden
itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte tazminine karar verilmesi istemiyle açılmış; davacılar
tarafından dava aşamasında maddi zarar için yapılan 93.857.-TL'lik miktar artırım talebiyle
birlikte tazmini istenilen maddi zarar miktarı 95.857.-TL'ye arttırılmıştır.
Kahramanmaraş İdare Mahkemesince dosya üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu
hazırlanan 9/7/2015 havale tarihli bilirkişi raporunda anne için destekten yoksun kalma
zararının 54.776,16.-TL, baba için 41.081,91.-TL olarak belirlendiği; davacı tarafın,
Mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen bilirkişi raporunda belirlenen
maddi tazminat miktarının dikkate alınması suretiyle hüküm kurulması yolundaki miktar
artırım talebi de dikkate alınarak anne için 54.776,16.-TL, baba için 41.081,91.-TL olmak
üzere toplam 95.857,07.-TL destekten yoksun kalma zararının maddi tazminat olarak; olayın
gelişimi ve davacıların yaş ortalamaları, bir ömür boyu ölen kişinin kendilerine göstereceği
şefkat ve ilgiden mahrum kalacakları da dikkate alındığında, ölüm olayı neticesi duyulan acı,
ısdırap ve üzüntünün bir nebze olsun giderilebilmesi için takdiren, baba için 20.000.-TL, anne
için 20.000.-TL, kardeşler ... ve için ayrı ayrı 10.000.-TL olmak üzere talep edilen toplam
60.000.-TL'nin ise manevi tazminat olarak davacılara ödenmesi gerektiğinden; toplam
155.857,07.-TL'lik maddi ve manevi tazminatın adli yargıda dava açma tarihi olan 3/10/2011
tarihinden itibaren davacılara fiilen yapılacak ödeme tarihine kadar yasal faiz uygulanması
suretiyle ödenmesine karar verilmiştir.
Davalı idare tarafından, hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek 2577 sayılı Kanun'un 49. maddesi
uyarınca İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulmasına karar verilmesi
istenilmektedir.
Manevi tazminat isteminin kabulüne ilişkin kısma yönelik temyiz isteminin incelenmesi,
İdarenin kusuru, olayın oluş şekli ve zararın niteliği dikkate alındığında, mahkemece davacı
için takdir edilen manevi tazminat miktarının, duyulan elem ve ıstırabı kısmen de olsa
giderecek, idarenin kusurunun ağırlığını ortaya koyacak düzeyde olduğu görülmektedir.
Dolayısıyla, mahkemece takdir edilen manevi tazminat miktarı, davacı tarafça istenilen
miktarın aşılamayacağı da dikkate alınarak yeterli bulunduğundan, temyizen incelenen
Mahkeme kararının manevi tazminat isteminin kabulüne ilişkin kısmı usul ve hukuka uygun
olup, davalı idarece dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bu kısmının bozulmasını
gerektirecek nitelikte görülmemektedir.
Maddi tazminat isteminin kabulüne ilişkin kısma yönelik temyiz isteminin incelenmesi,
Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık
olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan
zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.
İdare, kural olarak yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle
yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar idare hukuku kuralları
çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya
işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet
kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte
ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır.
Dava konusu olayda, davacılar yakını ... ve diğer iki arkadaşının, köyde ikamet edenlerin
günlük yaşantıları içinde gidebilecekleri mesafede bulunan ve davalı idarece projenlendirilen,
yine davalı idarenin denetim ve gözetiminde yürütülen Kahramanmaraş Döngel Deresi Taşkın
Koruma İnşaat Proje sahasında inşaat çalışması yapılmakta iken sahada bulunan tersip bendi
ve beş (5) adet kademeli ıslah sekileri önünde toplanan çamurlu su birikintisi içine girmesi
sonucu boğularak vefat ettiği tartışmasız olup; ölüm olayının meydana gelmesinde, denetim
ve gözetim hizmetinin yeterince işlememesi nedeniyle ortaya çıkan hizmet kusurunun neden
ve tesirinin bulunduğu, dolayısıyla, davacıların maddi zararının hizmet kusuru ilkesine göre
tazmini gerektiği açıktır.
Öte yandan, davacılar yakınının olay tarihi itibarıyla sekiz (8) yaşında olduğu dikkate
alındığında, olayın meydana gelmesinde gözetim ve denetim sorumluluğunu gereğince
yerine getirmeyen anne ve babanın da %50 oranında kusuru bulunduğundan, hükmedilecek
maddi tazminat belirlenirken tarafların kusur oranının da dikkate alınması gerekir.
Buna göre, İdare Mahkemesince, meydana gelen maddi zararda ölenin ebeveynlerinin de
müterafik kusuru bulunduğu gözetilerek bir karar verilmesi ve maddi tazminat hesabının da
bu durum nazara alınarak yapılması gerekirken, olayda tamamiyle idarenin kusuru olduğu
kabul edilmek suretiyle maddi tazminat miktarının belirlenmesinde hukuki isabet
bulunmamaktadır.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle Temyiz isteminin kısmen kabulü ile, anılan kararın, maddi
tazminat isteminin kabulüne ve yasal faizin başlangıç tarihine ilişkin kısmının BOZULMASINA,
bozulan kısım hakkında yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan İdare Mahkemesine
gönderilmesine 18/4/2016 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
BaroKart Blog'da bulunan Yargıtay Kararları yargitay.gov.tr internet sitesinden alınmıştır.

|